2020 çok ürkütücü başladı. Avustralya’da bir türlü durdurulamayan orman yangınları, ardından Çin’de ortaya çıkan ve dünyaya yayılmaya başlayan koronavirüs, peşi sıra dünyanın dört bir tarafında meydana gelen depremler ve nihayet Afrika’da bugüne dek görülmemiş büyüklükte çekirge istilaları...
Küresel ısınma nedeniyle aşırı üreyen çekirgeler bu yıl Afrika’nın zaten kıtlık çeken bölgelerinin kabusu oldu. Özellikle Etiyopya’da yeni bir açlık dalgasına sebep olabilirler.
Biz bu çekirge istilalarını hep ‘dış haberler’de duyardık; ama bu sefer çekirgelerin kitlesel olarak Afrika’dan Türkiye’ye kadar sıçrayabilme ihtimalinden söz ediliyor.
Birleşmiş Milletler, çekirgelerle mücadele için 70 milyon dolarlık bir kaynak yaratmaya çalışıyormuş.
İnsanlık için küçük, Afrika için büyük para!
İri çekirgeler
İnsan düşünmeden edemiyor, keşke bütün ‘çekirge sürüleri’ 70 milyon dolarla bertaraf edilebilse.
Bizdeki ‘iri çekirgeler’ milyar dolarlara mal oldu, hâlâ kurtulamadık!
Lafı dolandırmadan bir hesap yapalım...
2002 senesinde AKP iktidara geldi. O dönemde ‘milli’ limanlarımız, telekomünikasyon şirketimiz, şeker fabrikalarımız, kağıt fabrikalarımız, rafinerilerimiz, et-balık tesislerimiz, çimento fabrikalarımız, Tekel’imiz, piyangomuz, ‘milli’ bankalarımız, İDO’muz, Haydarpaşa Garı’mız, ‘milli’ madenlerimiz, demir çelik fabrikalarımız, meralarımız, kamu arazilerimiz, ormanlarımız, tabiat parklarımız, derelerimiz, tankımız ve de paletimiz ve daha nelerimiz nelerimiz vardı...
Bunlar hep bizimdi, hepimizindi.
AKP iktidarı elde avuçta ne varsa sattı. Allah sizi inandırsın, pijamayla bile sattılar!..
Bu esnada, 2002’de 130 milyar dolar olan dış borç, 2020’ye geldiğimiz ve çekirge istilasını beklediğimiz şu günlerde aşağı yukarı 500 milyar dolara ulaşmış vaziyette.
Öyle ki, bir de vergi yükü neredeyse iki katına çıkmış, reel ücretler neredeyse iki kat düşmüş...
Bir alışveriş, bir fiş
Özal'lı yıllarda KDV çıkmıştı, vatandaşın ‘fiş’ almasını özendirmek için, “Bir alışveriş, bir fiş” reklamları yapılıyordu.
Neden?
Çünkü ödediğimiz her kuruş vergi bize “yol, su, elektrik olarak” geri dönüyordu. En azından teorik olarak.
Bugün öyle bir durum da yok.
Emekli ve memur maaşları elektrik ve suya gelen zamları yakalamak için peşlerinden koştururken kalp krizi geçirdi, bitkisel hayatta yatarken açlık sınırının altında kaldı.
Tamam, yol yaptılar da, bırakın Osmangazi Köprüsü’nden geçmeyi, Bursa’dan paralı otoyola girip Balıkesir’in kuzeyinden çıktığınızda 50 lira ödüyorsunuz! Bu arada, o kadar benzin yakmıyorsunuz!
Ayrıca, otoyollardan geçseniz bir türlü, geçmeseniz bir türlü. Geçince hissettirerek ödetiyorlar, hiç bulaşmazsanız hissettirmeden ödetiyorlar.
Geçiş garantisi sizin adınıza iktidar tarafından verilmiş halihazırda.
Yani bu yollar bizim vergilerimizle yapılmış değil; ecnebi şirketler ‘geçiş garantisi’ karşılığı yaptı, güle oynaya işletiyorlar.
Elektrik deseniz fahiş fiyat. Su artık çeşmelerden içilmiyor, naylonlarda satın alıyoruz. Yetmezmiş gibi doğalgaz da eklendi faturaların üstüne...
Yani artık ödediğimiz vergiler bize “yol, su, elektrik olarak” dönmüyor. Hepsi paralı. Eğitim ve sağlık da paralı.
E, peki ne oldu verdiğimiz vergilere, satılan onca fabrikanın, malın, mülkün parası nereye gitti, dış borç niye arttı?
Şaka değil. Borç oldu 500 milyar dolar. 3 trilyon lira...
Esas soru
Herkes soruyor ya, “Deprem vergileri nereye gitti?” diye.
Esas soru, “O kadar fabrika, liman, maden, arazi, rafineri, Telekom satıldı; dağı taşı sattılar; üstüne bir sürü vergi aldılar, deprem, özel tüketim, gelir, alım satım, veraset, çöp vergileri... Peki, bu borç niye arttı?”
Başka deyişle, esas soru şu: Para nereye gitti?
Bir soru daha ekleyebiliriz:
Türkiye borç batağına saplanırken, halk fakirleşirken, kimler zengin oldu? Niye, nasıl zenginleştiler?
Milletçe bu soruların cevabını vermek zorundayız.
Bu soruların cevabı, hiç kuşkusuz başımızdaki iktisadi kriz illetinden kurtulmanın da anahtarı olacaktır.
* Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish