Britanya, Avrupa'nın ötesinde uluslararası serbest ticaretin yeni ve cesur dönemini tasavvur ederken, ekonomik geleceğinde Çin Halk Cumhuriyeti, belirgin biçimde ön plana çıkıyor. Birleşik Krallık (BK) ile dünyanın en kalabalık nüfusa sahip ülkesi arasındaki anlaşmalar şimdiden 66 milyar sterlin (yaklaşık 459 milyar TL) tutarında bir pazarı temsil ediyor. Çin'le ikili ticaret zirveye ulaşırken, mevcut Muhafazakar hükümet Brexit sonrasında iki devlet arasındaki mal ve hizmet takası miktarının ikiye katlanacağına inanıyor.
fazla oku
Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)
Pekin, fırsatlar konusunda kesinlikle heyecanlı: Çin Ticaret Bakanlığı geçen yıl yaptığı açıklamada "Brexit sonrası iki taraf arasında en üst düzeyde bir serbest ticaret anlaşmasını müzakere etme olasılığını aktif biçimde incelemeyi" kararlaştırdığını belirtmişti.
Bunun karşılığında ise Muhafazakar bakanlar bu tür bir anlaşmanın ahlaki tüm yönlerini bir kenara bırakarak, suç rejimleriyle olan müzakerelerinde kutsal inekleri olan liberalleşmeye ve serbest pazara yoğunlaşmayı tercih etti. Britanya'nın, etnik ve dini azınlıklara yaygın biçimde zulmeden devletlere ve Suudi Arabistan, İsrail ve Hindistan gibi muharip müttefiklerine yaptığı silah ihracatı sıklıkla eleştiriliyor.
Çin'le örtülü iş birliği, meseleyi acınası ve ürkütücü yeni bir seviyeye yükseltiyor.
BM İnsan Hakları Konseyi'ne, Çin'in insan organlarını nakillerde kullanılmak üzere endüstriyel ölçekte aktif biçimde sattığı anlatıldı. Veriler, organ hasadındaki yüksek kar getiren küresel ticareti araştıran ve ortaya çıkaran Londra merkezli bağımsız Çin Mahkemesi'nden geldi.
Bu organların çoğunun Çin devletinin düşmanları olarak görülen kimselerden alındığını düşünürsek, Nazi rejimiyle kıyaslanması tamamen uygun. Bunlar arasında Budizm'in bir türüne inanan ruhani Falun Gong grubu mensupları da bulunuyor. Çin'in iktidardaki Komünist Partisi, grubu yok etmeye 20 yıl önce and içti ve baskı o zamandan beri azalmadan sürüyor. Tibetliler ve bazı Hıristiyan azınlık üyeleri de aynı kaderi paylaşıyor.
Şimdi, hapsedilmeleri için kullanılan sözde "yeniden eğitim merkezleriyle" Müslümanlar da Çin'in iç düşmanları listesinde üst sıralarda yer alıyor. Bugün Çin'de 20 milyondan fazla Müslüman yaşıyor -bu rakam, toplam 1,4 milyar nüfusa sahip bir ülkede onları hala önemli bir azınlık yapıyor- ve bunların çoğunu Türkiye kökenli etnik bir grup olan Uygurlar (yazar burada Türkiye kökenli ile Türk kökenliyi karıştırmış, bilindiği üzere Uygurlar, Türkiye kökenli değil Türk kökenli bir topluluk ed.n.) teşkil ediyor.
Toplama kampları, yargılanmadan hapsedilen ve akla gelebilecek en korkunç suistimallere maruz kalan Uygurlarla dolu. BM'ye, Uygurlara karşı işlenen ve "makul şüphenin ötesinde kanıtlanan" suçların arasında, hala hayattayken kulaklarının, böbreklerinin, karaciğerlerinin, akciğerlerinin, kornealarının ve derilerinin alınması uygulamalarının bulunduğu bildirildi.
Bundan daha acımasız bir ölüm yolunu düşünmek zorken, kurbanlardan alınanlar paketlenerek organ nakli operasyonları ve tıbbi testlerde kullanılmak üzere satılıyor.
Ürpertici biçimde, Sincan bölgesinde bir milyonun üzerinde Uygur'un tutulduğu kamplar, ölen mahkumları gezen doktorların yakın zamanda katledilmiş insanlardan işe yarar organları topladıkları toplu organ "bankaları" olarak kullanılıyor.
Tüm suçlamaları reddeden Pekin ise kendisine yöneltilen adli kanıtların "söylentilerden" başka bir şey olmadığını savunuyor. İdam edilen mahkumların organlarının 2015 yılına kadar alındığını kabul ederken, bu uygulamanın artık sonlandırıldığını öne sürüyor.
Yine de, Çin Mahkemesi'nin başkanı ve Eski Yugoslavya Uluslararası Ceza Mahkemesi'nde Slobodan Milošević'e karşı görülen davanın başsavcılığını yürüten Kraliçe Danışmanı Sör Geoffrey Nice; insan hakları ve tıp uzmanlarının yanı sıra Çin organ ticaretine dair diğer tanıklardan ikna edici kanıtlar dinledi. Tamamen haklı biçimde, uluslararası toplumun "kabullenmesi zor olan bu şeyden daha fazla kaçamayacağını" söyledi.
Çin, organ ticaretinden yılda yaklaşık 800 milyon sterlin (yaklaşık 5 milyar 561 milyon TL) kazanırken, Britanya gibi ülkeler de dört gözle Anglo-Sino ilişkilerindeki gelecek işlemlerden çok daha fazla para kazanmayı bekliyor. İşte bu yüzden BK, bu hafta BM'nin Cenevre'deki Konseyi'nde Çin'deki hadiselerin etnik ve dini düşmanların "soykırımı" seviyesine ulaştığını belirterek edindikleri bulguları sunan Çin Mahkemesi'nin kıdemli avukatı Hamid Sabi'nin sözlerini kesinlikle önemsemeyecek. Sabi, "insanlığa karşı işlenen bu suçlarla" Nazilerin Yahudileri gazla boğma, Ruanda'da Tutsilerin katledilme ve Kızıl Kmerlerin düşmanlarını imha etme biçimlerinin kesinlikle kıyaslanabileceğini savundu. Konsey'e acil eylem çağrısında bulundu.
Çin gibi, Britanya da BM üyesi bir devlet. Bu barbarca eylemleri ciddiye almasının ve ticari tüm ilişkilerinde insan hayatının muhafazasını en üstte tutmasının zamanı geldi.
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
https://www.independent.co.uk/voices
Independent Türkçe için çeviren: Ahmet Yılmaz
© The Independent