Rojava'da çözüme doğru...

Altan Tan Independent Türkçe için yazdı

Suriye'de Ahmed Şara liderliğindeki geçici hükümet, omurgasını Türkiye'nin terör örgütü olarak gördüğü YPG'nin oluşturduğu Suriye Demokratik Güçleri'yle (SDG) bir anlaşma imzaladı, 10 Mart 2025

1 Ekim'de Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin açılışında Devlet Bahçeli'nin, DEM Parti'li milletvekillerinin ellerini sıkmasıyla başlayan süreç hızla devam ediyor.

Bu süreç içerisinde en fazla merak edilen konuların başında Abdullah Öcalan'ın nasıl bir açıklama yapacağı, sonrasında ise Suriye'deki PKK'nin, YPG'nin, SEDEG'nin durumunun ne olacağı geliyor.
 


Türkiye'de silahların dönemi bitti

Bu dönemde, Kürtlerin tabiriyle "Beko Avan" yani Botan Miri'nin işi fitne ve fesat olan veziri gibi, Beko Avan! da Botan Miri'nin veziriydi.

Bir kötülük olduğu zaman Kürtler "Beko Avanlık yapma" derler.

İşte "Bekço Avanların" önlerine koydukları hedef şuydu:

  1. Öcalan bu açıklamaları yapmasın.
  2. Yaparsa da Kandil ve YPG, SEDEG, yani Suriye Kürtleri, bunu dinlemesin.

- Peki, ne olsun?

- Savaş devam etsin.

- Hatta Suriye'de de bir iç savaş çıksın.

Ben de o dönemlerde, her zamanki gibi risk alarak ve bütün bu tepkileri göğüslemeyi göze alarak şunları söyledim:

Türkiye'de silahların dönemi bitti.

Bunu Abdullah Öcalan yeni değil, 2013'te açıkladı.

Marksizm'in bittiğini söyledi ve yeni bir paradigma gerektiğini belirtti.

Türkiye ile savaşarak değil, Türkiye ile birlikte Türkiye'yi güçlendirerek ve Türkiye demokrasisini geliştirerek yeni bir Ortadoğu oluşmalı.

İmralı'dan yapılan açıklamalar ile Edirne'den gelen açıklamalar, geçmişteki bütün olumsuzluklara rağmen, bugün bu dediğim ana hat üzerinde ittifak sağlayarak güçlü bir birliktelik ortaya çıkardı.

Bu sefer şöyle demeye başladılar:

Efendim, bu Suriye'yi kapsamıyor.


DEM Parti Eş Genel Başkanı Tülay Hatimoğulları da dâhil olmak üzere birçok kişi bu konuda tepki göstermeye başladı.

Öyle bir noktaya gelindi ki Suriye meselesiyle ilgili Rûdaw'a verdiğim bir beyanatta şunu söyledim:

Orada kansız, çatışmasız, iç savaşsız bir çözüm bulunması lazım.


Oradaki YPG'ye, SEDEK'e "Direnin, Türkiye ile çarpışın, İsrail'den destek alın, İran'dan silah temin edin" diye akıl verenler, Kürtlerin yararını değil, felaketini savunuyorlar.

Bu yüzden Mazlum Abdi, yani Suriye Kürtlerini, Rojava Kürtlerini ve Güney Kürdistan'daki Kürtleri temsil eden Mazlum Abdi; Türkiye hükümeti, Suriye'de Ahmed eş-Şara (Colani) ve Barzani'nin de katkılarıyla, aracılığıyla, Mesud Barzani’nin diyaloglarıyla bir ara yol bulmalı.


Beko Avanların dedikleri olmadı

Peki, bu ara yol nedir?

Hem Suriye'deki rejimin, sistemin ve devletin bütünlüğünü sağlamak hem de kansız, çatışmasız bir şekilde Kürtlerin yasal ve anayasal haklarını bölgesel olarak tanımak.

Allah'a şükür, Beko Avanların söyledikleri olmadı.

Beko Avan, bildiğiniz gibi Botan Miri’nin veziriydi ve işi gücü sürekli fitne fesat çıkarmaktı.

Mem û Zîn hikâyesinde de sembolik olarak uzun uzun anlatılır Beko Avan.

Birisi fitne ve fesat çıkardığında Kürtler, "Beko Avanlık yapma!" derler.

Beko Avanların dedikleri olmadı.

Mazlum Abdi (esas adıyla Ferhat Abdi Şahin) ile Ahmet eş-Şara, kameralar önünde görüntüler vererek bir anlaşma imzaladılar.

Tabii bu anlaşma dünyanın sonu değil.

Yani her şeyin güllük gülistanlık olacağı, her şeyin dört dörtlük ilerleyeceği anlamına gelen bir son imza değil.

Ama sona giden yolda atılan ilk imza.

Bu da çok önemli. Tıpkı bir binanın temeli gibi.

Eğer temel sağlam atılırsa, kolonlar ve kirişler yerine oturursa, ondan sonra duvar, sıva ve boya gibi unsurlar da düzgün ilerler.

İnşallah süreç de böyle ilerler.

Burada, tüm Suriye politikasını göz önünde bulundurursak, iki önemli nokta var:

  1. Suriye'de Türkleri, Kürtleri, Arapları, Süryanileri, Ermenileri, Dürzileri ve Nusayrileri, yani tüm dini, mezhebi ve etnik grupları kapsayacak yeni bir demokratik Suriye inşa etmek.
     
  2. Bunun tam tersini isteyenler var: Bekço Avanlar. Yani çatışma çıksın, Musayliler isyan etsin, Dürziler ayaklansın, Kürtler başkaldırsın, Suriye iç savaşa sürüklensin. Kim kimi vurabiliyorsa vursun, ülke kan gölüne dönsün. O kaosun içinden de bütün bu "kurtlar", kanlı birer parça koparsın.

İnşallah bunlar olmayacak.

Temennimiz, doğru düzgün bir sürecin -bazı zikzaklar olsa da- devam etmesi.

Bu süreçte, Kürtlerin de diğer etnik, dini ve mezhebi gruplar gibi anayasal haklarının güvence altına alınması gerekiyor.

Bu sefer de bu anlaşmadan rahatsız olmaya başladılar.

Belli bir kesim yine, Kürt tarafındaki bazıları "Rojava'yı sattılar", "Orada Kürtlerin bir federasyonu, bir bölgesel yönetimi vardı. Bunu peşkeş çektiler, yok ettiler" diyor. 

Öte yandan, Türkiye'deki bazı ulusalcılar yine aynı cümlelerle, aynı teranelerle konuşuyor: 

Bakınız, bir Kürdistan daha kuruluyor. Nasıl ki Irak'ta bir federasyon kurulduysa, Suriye'de de bir Kürt bölgesi oluşacak. Dolayısıyla Suriye'deki Kürdistan, yeni Kürdistan, Türkiye için en büyük tehlike.


Bakın, birbirini besleyen iki zıt kutup var ve birbirine tamamen zıt şeyler söylüyorlar.

Birisi "Kürdistan kuruluyor" diyor, diğeri "Kürdistan'ı sattılar" diyor ama aynı hedefte birleşiyorlar.

Hangi hedefte?

İç savaşta, çatışmada, ölümde ve kanda birleşiyorlar.

Ümit ediyoruz ki bu anlaşma kademe kademe olumlu bir çizgide ilerler, daha ete kemiğe bürünür.


Süreç, Türkiye ile çatışarak ve Kürtleri yok sayarak değil, anlaşarak yürümeli

Peki, bu yasal ve anayasal haklar nedir?

Bunlar tanımlanır.

Ancak burada can alıcı bir nokta var:

Bütün bu gelişmeler, Türkiye ile çatışarak değil, anlaşarak yürümeli.

Kürtleri yok sayarak, bütün haklarını pazarlık konusu yaparak sıfıra indirerek değil; "Alavere dalavere, Kürt mebete" diyerek değil; Kürtlerin de meşru, yasal, kişisel ve etnik haklarının tanınacağı yeni bir sistem ortaya çıkmalı.

Bütün temennimiz budur.

Bunun dışında bozmaya çalışanlara ve iç savaş yanlılarına karşı dik durmamız lazım.

Elimizden gelen tüm olumlu katkıları sunmamız gerekiyor.

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir. 

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU