Hint mimarisi (1): Tarihin izini sürmek

Dr. Duygu Çağla Bayram Independent Türkçe için yazdı

Kolaj: Independent Türkçe

Hint mimarisi dendiğinde aklınıza ne geliyor?

Bazıları bunu Tac Mahal ile ilişkilendirirken bazıları ise Meenakshi Tapınağı'nı düşünebilir.

Hint mimarisinin tarihi özünde Asya ve Avrupa'nın çeşitli bölgelerinden gelen yapı tipleri ve teknolojileri ile birlikte eski ve geniş kapsamlı yerel geleneklerin bir karışımıdır.

Ülkenin bazı bölgelerinde 500 bin yıla kadar uzanan eserler bulundu ve bu da Hindistan tarihinin insanlık tarihi kadar eski olduğunu kanıtlıyor.

Ancak o zamanki mimari, insanlığın çoğunun mağaralarda yaşadığını, yaşamlarının yalnızca avcılık ve toplayıcılık ile geçtiğini ve ara sıra mağara sanatı ve kaya resimleri ile uğraştığını düşünürsek, önemsizdi.

Hızlı bir şekilde milattan önce 3300 civarına gidersek, Hindistan'ın ilk ve en eski uygarlığının keşfi tarihi bir bilmeceyi ortaya çıkardı.

Taş devri mağara sakinlerinden şehir sakinlerine geçiş binlerce yıla yayılmış ve daha sonra Harappan Öncesi dönem yerleşimlerinin Mezolitik, Neolitik ve Kalkolitik gibi çeşitli çağlara ait olduğu ancak uygarlık olarak adlandırılabilecek kadar gelişmediği anlaşıldı.

İndus Vadisi Uygarlığı'nın mimarisi zamanına göre oldukça ileriydi.

Örneğin, Uygarlık tarafından tasarlanan sanitasyon sistemlerinin kalıntıları (milattan önce 3 bine kadar uzanıyordu), kamusal alanda yayılan bilimsel ilerlemeye işaret ediyor.

Buradaki yerleşim düzeni, coğrafyası ve ikliminden büyük ölçüde etkilenmişti ve insanlar çoğunlukla ekilebilir arazi, kaynaklar ve bölgesel ticaret yolları nedeni ile kuzey nehirlerinin etrafına yerleşmeye başladılar.

Harappa, Mohenjo-Daro ve Lothal'ın kurucu şehirleri, yolların her iki tarafında karakteristik bir veya iki katlı evlere ve merkezi bir avlunun etrafında odalara sahipti.

Birbirine kenetlenen tuğlalardan oluşan inşaat yöntemlerinin son derece sağlam ve uzun ömürlü olduğu kanıtlandı.

İndus Vadisi mimarisinin sakinlerinden çok daha uzun süre hayatta kalması şaşırtıcı değildi.
 

Fotoğraf: Wikipedia
Fotoğraf: Wikipedia

 

Tarihsel olarak İndus Vadisi Uygarlığı'nın çöküşünden sonra (milattan önce 1900) Hint-Aryan halk grupları Kuzeybatı Hindistan'ın bazı bölgelerine yerleşmeye başladı ve böylece Vedik Dönem başladı.

Bu çağda Hinduizm yükselişe geçti ve sonlara doğru buradaki krallıklarda gelişen ticaret ve seyahat ile beraber kentleşme başladı.

Bunu birçok yerel hanedanlık izledi, ancak Maurya Hanedanlığı mimariye kayda değer katkı sağlayan ilk hanedandı.

Budist mimarisi, Buda'nın öğretilerinin doğum yeri olan Hindistan topraklarında köklüdür.

Maurya İmparatoru Ashoka'nın yönetimi yalnızca bu yeni din için kapıları açmadı, aynı zamanda onu tanıtmak üzere yeni mimari tarzlar için de kapılar açtı.

Mağaralar ve kaya oyma manastırlar (özellikle Ajanta mağaraları) Budist mimarisinin en eski biçimleriydi, Tibet ve Çin gibi yerleri hızla etkiledi ve yayıldı.

Diğer stupalar gibi en iyi korunmuş yerlerden biri olan Sanchi Stupa, Budist kalıntılarının yanı sıra çok çeşitli Budist heykelleri ve sanat eserlerini barındıran kubbe biçimli bir anıttır.
 

Sanchi stupası, (millattan önce 250) – Maurya mimarisi
Sanchi Stupa, (millattan önce 250) – Maurya mimarisi

 

Mimariye olan tutkusu ve derin etkisi, Ashoka'nın öne çıkmasını ve bu devasa alt kıtanın tarihindeki en güçlü yöneticilerden biri olarak hatırlanmasını sağladı.

Erken Orta Çağ dönemlerinde Guptalar gibi bölgesel süper güç hanedanlarının gelişi ve yayılması görüldü.

"Tanrıların Meskenleri" taştan inşa edildi ve her biri kendi bölgesel veya alt bölgesel stillerine sahipti.

Kalıcı olarak inşa edilen tapınak yapıları öncelikle hanedan yöneticilerinin etkisini göstermek için kullanıldı.

Farklı planları ve yükseklikleri ile bu tapınaklar, kalıcılık kazanmak için taş kullanımı gibi belirli ortak noktalar taşıyordu.

Güney Hindistan'daki oyma Badami mağaraları, Sri Lanka Budist tapınakları ve cami inşa etme uygulamaları bu çağda mimarinin yerel tanımlarını şekillendirdi.

Gupta dönemi, sanatsal başarının altın çağı olarak kabul edilir ve daha önceki kaya oyma tapınak geleneğinden inşa edilen Hindu tapınaklarına tanıklık eden ilk dönemdir.

Ayrıntılı oymalar ve heykellerle süslenmiş bu tapınaklar genellikle Hindu tanrılarına adanmıştır.
 

Güney Hindistan'daki oyma Badami mağaraları
Güney Hindistan'daki oyma Badami mağaraları

 

Gupta ve Post Gupta dönemi yapılarının ülkenin diğer bölgelerindeki daha sonraki Hint tapınak mimarisi üzerinde önemli etkisi var ve Orta Çağ boyunca bu etki görülür.

O dönemde Orta Hindistan'ın bazı kısımları, sanatı ve mimarisi ile de tanınan Chandella Hanedanlığı tarafından yönetiliyordu.

Birkaç tapınak, su kaynağı, saray ve kale yaptırdılar; kültürel başarılarının en ünlü örneği Khajuraho'daki Hindu ve Jain tapınaklarıdır.
 

1885'te Khajurao'daki Jain tapınağı kümesi: Soldan sağa: küçük bir tapınak, girişi olan Parshvanath tapınağı, Adinath tapınağı, üç sütunlu kalıntıları olan iki küçük tapınak. Görünmeyen Shantinath tapınağı solda olurdu
1885'te Khajurao'daki Jain tapınağı kümesi: (Soldan sağa) küçük bir tapınak, girişi olan Parshvanath tapınağı, Adinath tapınağı, üç sütunlu kalıntıları olan iki küçük tapınak. Görünmeyen Shantinath tapınağı solda olurdu

 

Daha güneye doğru ilerledikçe, Chola krallığının temelleri Thanjavur'da atıldı ve böylece Hindu tapınaklarının mirası devam etti.

Chola tapınak mimarisi, ihtişamı ve hassas işçiliği ve Pallava Hanedanlığı tarafından devredilmiş olan geçmişin zengin geleneklerini takip ederek Dravid tapınak tasarımına katkıları nedeni ile takdir görür.

Antik Hindistan'ın hemen hemen tüm bölgelerinde üstün kalitede tapınak mimarisi gelişmiş.

Ancak stillerdeki çeşitlilik; coğrafi, iklimsel, tarihi, dilsel ve etnik çeşitliliklerin bir sonucu.

Bengal, Kerala ve Himalaya bölgelerinin bölgesel stilleri ile birlikte, üç ana tapınak mimari stili: Nagar veya Kuzey stili, Dravid veya Güney stili ve Vesar veya Karma stildir.

Ve bunlar genellikle shikhara veya geçitler gibi özelliklere göre ayırt edilirler.

Ancak çeşitliliklerine karşın bu tapınakları birbirine bağlayan şey, bir Hindu tapınağı özünün, her şeyin bir olduğu ve her bir ögenin diğerleri ile uyum içinde olduğu ideolojisinden geliştiği inancıdır.
 

 

Milattan sonra 900 ile 1400 yılları arasındaki dönemde Hindistan'ın farklı bölgelerinde pek çok Hindu hanedanının evrimi ve çöküşü yaşandı ve bu da çeşitli tapınak ve heykel stillerinin ortaya çıkmasına neden oldu.

12'nci yüzyılın sonlarından itibaren Türk Afganların siyasi kontrolü ve İslam'ın Hint alt kıtasının kuzey kesimlerine yayılması, yüzyıllar boyunca hayranlık duyulacak bir simge olan Tac Mahal'in inşası ile zirveye ulaştı.

Birkaç yapı anıtı bu yeni inanca uyum sağlamak için değiştirildi, ancak zanaatkarlığın ve mimarinin incelikleri kısa sürede sömürgeci güçlerin dikkatini çekti. 
 

 

Hindistan tarihinde milattan sonra 1206 ile 1526 yılları arasındaki dönem Delhi Sultanlığı dönemi olarak bilinir ve üç yüz yılı aşkın süren bu dönem ve beş yönetici hanedan, Hindistan'ın güzel sanatlarına ve mimarisindeki ilerlemelere büyük katkılarda bulundu.

Kölemen (Hint Memlük) Hanedanlığı, kurucusu Kutbüddin Aybeg önderliğinde Hindistan'a İslam mimarisini tanıtan ilk hanedandı.

Kırmızı kumtaşı ve mermerden yapılmış, yaklaşık 73 metre yüksekliğindeki Kutub Minar, bu dönemin en eski ve en bilinen anıtlarından biridir.

Bu minarede, mukarnas payandası adı verilen geleneksel Pers mimarisinin belirgin bir özelliği, Hint çiçek motifleri ve Kur'an'dan ayetler ile birlikte görülür.
 

Kutub Minar
Kutub Minar

 

Mimarinin diğer güzel örnekleri Alai Darwaza, Kuvvetü'l-İslam Camii ve Kutub kompleksinin diğer yapıları ve mezarlarıdır.

Tuğluklular'ın ardışık hanedanları, mimar ve inşaatçı olarak birçok Hindu'yu işe aldı ve standart bir hanedanlık stilinde birkaç yapı geride bıraktı.

Seyyid ve Ludi dönemlerinden kalma küçük bir Hint mimari tarihi var, ancak Delhi'deki Ludi Bahçeleri'nde bazı güzel örnekler hayatta kalmıştır.

Bu güzel örneklerden biri İslami sivri kemerler ve gul dasdas (süs çiçek şeklindeki kuleler) ile karakterize edilen Muhammed Şah'ın mezarı ve her ikisi de daha sonra Babür mimarisinde yaygın olarak bulunacaktı.

Babür İmparatorluğu dönemi; sanat, kültür, siyaset ve ülkeyi tek bir yönetim altında birleştirme anlamında Hindistan tarihinin en devrimci dönemlerinden biri.

Hindistan'daki Babür mimarisi dünyanın övgü ve takdirini toplamışken bir yapı UNESCO dünya mirası alanı (Agra Kalesi), diğeri ise dünyanın 7 harikasından biri (Tac Mahal).
 

UNESCO Dünya Mirası Alanı olan Agra Kalesi
UNESCO Dünya Mirası Alanı olan Agra Kalesi 

 

Babür, Sher Shah Suri ve Hümayun'unki gibi gösterişli mezarlar, büyük soğan biçimli kubbeleri, ince minareleri ve zarif süslemeleri ile Babür mimarisinin olgun örnekleridir.

Babür mimarisinin; Taj Mahal, Cuma Camii, Shalimar Bahçeleri ve Vezir Han Camii'ni inşa eden ve hepsi de kendine özgü Hint-İslam stilini yansıtan Şah Cihan döneminde zirveye ulaştığına kuşku yok.

Hindistan'ın kuzeyinde böyle bir ihtişam hakimken ülkenin güney kısmındaki mimari zıt bir şekilde sakindi.

Vijayanagar imparatorluğu 1335'ten 1700'e kadar burada hüküm sürdü ve Güney Hindistan'ın her yerine tapınaklar, anıtlar ve saraylar inşa etti.

Başkentte ve çevresinde yüzlerce mevcut anıt var; bunlardan 56'sı UNESCO tarafından korunuyor, Hampi'dekiler ise UNESCO dünya miras alanı olarak listeleniyor.

Vijayanagar mimarisi ve ilişkili sanat ve heykeller, daha önce var olan Chola, Hoysala, Pandya ve Chalukyan stillerinin bir sonucudur ve sade ve dingin bir doğayı yansıtır.

Rajputlar tapınaklar, kaleler ve saraylar yaratma konusunda bir yeteneğe sahipti ve Mahabalipuram'daki Rathas'ı, Ellora'daki Kailash tapınağını ve Elephanta gravürlerini inşa etmişlerdi.

Ayrıca Chittorgarh, Amber, Jaisalmer, Jodhpur, Ranthambore, Gwalior ve diğer birçok yerdeki muhteşem kaleler için de itibar görüyorlar.

Bu kalelerin genellikle küçük tepeler üzerine inşa edildiği ve istenmeyen saldırganların girişini engellemek için bazı bariyerlerin yapıldığı belirtiliyor.

Maratha İmparatorluğu 17 ve 19'uncu yüzyıllar arasında hüküm sürdü ve sürekli olarak Babür İmparatorluğu'na karşı savaş halindeydi.

Dolayısıyla Rajputlar gibi mimarilerinde de Shaniwar Wada, Pratapgad, Raigad ve Mangad gibi çeşitli tahkimatlar görülebilir.

Konfederasyon döneminde, popüler tapınakların çoğu Maharashtra'nın her yerinde inşa edildi veya yeniden ortaya çıkarıldı ve bu da Maratha mimarisi olarak kabul edilen tuhaf bir mimari stili yansıtıyor.

17'nci yüzyılda Batı yönetiminin bölgedeki saldırısına tanık olundu.

Bu kadar büyük ve çeşitli bir nüfusu kontrol etmek için kışla, konut ve ofis gibi yapılar ortaya çıktı.

Mimari, halk arasındaki sosyal düzeni düzenlemeye yönelik bir müdahale olarak kullanıldı.

Ülkenin inşa mirasında çoğunlukla "güzel ama müdahaleci" olarak tanımlanan Viktorya dönemi mimarisi ve Babür etkileri hâlâ yaygın.

Hint mimari tarihinin son aşaması 19'uncu yüzyılın sonlarında Britanya Rajı döneminde benimsenen bir canlandırmacı mimari tarz Hint-Sarazen'di.

Bu stil kamu ve hükümet binalarında ve prenslik devletlerinin saraylarında belirgindi.
 

Chennai Yüksek Mahkemesi
Chennai Yüksek Mahkemesi

 

İngilizlerin klasik Hint stili olarak gördüğü Rajasthani, Babür ve Maratha dönemleri de dahil İmparatorluk Hint mimarisini kopyalamayı amaçlıyordu...

Alt kıta sömürgeci efendilerini geride bıraktıktan sonra yeni ulusal kimlikler yaratmak için onların etkisini ortadan kaldırma ihtiyacı doğdu ve bu modern dönemde mimarlık için birçok yeni hareket ve eğilim ortaya çıktı.

Hindistan'ın harap olmuş liminal mekanlarını restore etme konusundaki sürekli çabası dikkate değer.
 

Tac Mahal
Tac Mahal 

 

Alt kıtadaki mimari tarih, kültürel açıdan bütünleşik bir mimari biçim yaratmak için coğrafi sınırları aştı.

Kültürler, dinler, diller ve ırklardaki çeşitlilik ile tarihi her geçiş Hindistan mimarisini etkilemiştir.

Her tapınağın, her mezarın, her kalenin, her sarayın kendine özgü bir öyküsü ve kimliği var.

Binlercesi inşa edildi ve yüzlercesi yok oldu...

Hint mimarisinin tarihi hakkında Hint tarihinin çeşitli evrelerine ve 4 bin yıl boyunca geçirdikleri evrime dair tarihsel bir bakış sunmayı amaçlayan bu ilk bölüm Hint mimarisi üzerine kaleme alınan dört bölümlük yazı dizisinin yalnızca ilk bölümü; diğer bölümlerde tapınak mimari stillerine daha derin bir bakış sunacağım.

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir. 

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU