"Yıldızların yere döküleceğinden korkuyorum..."

Mayis Alizade Independent Türkçe için yazdı

Hikâye ve oyun yazarı, gazeteci, fikir adamı Celil Mehmetkuluzâde (1869-1932)

Bugünün Azerbaycan'ı, 98 sene öncesinin trajikomedisinde…

Danabaş Köyünün Öyküleri romanı ve Usta Zeynel, Posta Kutusu gibi öyküleriyle dünya çapında ün kazanmış Azerbaycanlı yazar Celil Mehmetkuluzade'nin Ölüler trajikomedisini Independent Türkçe okurlarına tanıtırken, 40 yıllık edebi yaratıcılığının zirvesi sayılan Deli Yığınağı piyesiyle ilgili değerlendirmelerimizi ve eserden bir parçayı da paylaşacağımızı ifade etmiştim.

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Deli Yığınağı, Celil Mehmetkuluzade'nin gözlemlerine dayanarak kaleme aldığı bir başyapıttır.

Şöyle ki, 19'uncu yüzyılın sonları ile 20'nci yüzyılın başlarında Nahçıvan'ın durumuna tanıklık etmiş bazı kişiler, eserdeki "delilerin" asla bir fantezi ürünü olmadığını ifade ettiler.

Yani, Nahçıvan şehrinin en akıllı birkaç insanının din tüccarlarını rahatsız etmeleri üzerine, en üst düzeydeki yönetici Hazret-i Eşref'in hacıları toplayarak bir tımarhane yaptırmak ve bu akıllı insanlara "deli" yaftası vurarak onları tımarhaneye kapatma girişimi tamamen gerçek bir olaydır.

Celil Mehmetkuluzade bunu kendi uydurmadı.

Diğer taraftan Deli Yığınağı, yazarın dünyaya bakışını yansıtan ve daha önce kaleme aldığı Danabaş Köyünün Öyküleri ile Ölüler eserlerini her bakımdan tamamlayan bir fenomendir.

Deli Yığınağı'nın içeriğini özetlediğimizde, okurlarımız şu manzarayla karşılaşacak:

Hacıları kendi huzuruna çağıran Hazret-i Eşref, şehirdeki delilik hastalığının rahatsız edici bir seviyeye ulaştığını, bu nedenle bir tımarhane inşa edilerek bu kişilerin oraya kapatılması gerektiğini ifade eder.

Ardından, "delilik hastalığının özelliklerini araştırmak için Emristan ülkesinden Doktor Lalbyuz isimli bir psikiyatristin geldiğini ve şehrin delileri üzerinde yapacağı gözlemleri kendi memleketinde ilm-i psikiyatrik açıdan değerlendireceğini" duyurur.

Ve elbette bunun ardından hacılardan her birinden 20 bin altın talep eder. Hacılar şaşkınlık içinde durumu sorgularken, Hazret-i Eşref sadece "Para, para, para!" diyerek başka hiçbir şey duymak istemediğini ortaya koyar.

Eserin bir sonraki perdesinde sahneye çıkan Fazıl Küleyni, Şia ulemasının önemli şahsiyetlerinden biridir ve aynı zamanda hacıların "deli" diye tabir ettiği, ancak şehrin en akıllı ve okumuş insanlarının dostu olan Molla Abbas'ın kardeşidir.

Buradaki "molla" sıfatı, din adamı anlamında değil, "çok okumuş ve akıllı adam" anlamında kullanılıyor.

Nitekim, Türk dillerinin zirvedeki şairlerinden Muhammed Fuzuli'nin isminin önündeki "molla" kelimesi de aynı anlamı taşıyor.

Gelişmeleri izleyen Doktor Lalbyuz, konuşulan dili anlamadığı için her şeye hayretler içinde bakar.

Fazıl Küleyni bazen kardeşi Molla Abbas ile diyaloğa girerek onu yolundan çevirmeye çalışsa da Abbas, hanımı Pırpız Suna ve diğer arkadaşları, Fazıl Küleyni ile alay eder.

Suna'ya aşk ilan ettiğinde, Suna, "Fazıl abi, Fazıl abi, ben İmam Sahib ez-Zaman ile evlenmek istiyorum" diyerek kayınbiraderinden kaçar.

Şia uleması Fazıl Küleyni ise çareyi, toplum tarafından "deli" olarak dışlanmış akıllı insanların eşleriyle imam nikahı kıyarak onları sahiplendirmekte bulur.

Bu amacını gerçekleştirmek için halkı meydana toplayan Fazıl Küleyni, kadınları ikna etmek için konuşmasında 2 noktaya vurgu yapar:

  1. Bu kadınların kocalarından boşanmış sayıldığını ifade eder ve kadınların kocasız kalmaması gerektiğine dair bir kaynak gösterir. Farsça olarak şu ifadeyi kullanır:

    "Hazret-i Yakup, Müslüman kadının bir süre kocasız kalması durumunda, 70 bin meleğin o vilayetin ahalisine lanet okuyacağını söylemiştir."
     
  2. Kocalarını bırakarak kardeşleriyle imam nikahı kıyan bu kadınlar, 70 gün içinde dünyaya 70 bin çocuk getirecek ve bu çocuklar, Hazret'in ordusunun askerleri olarak düşmana karşı savaşıp zafer kazanacaktır.

Diğer kadınlar, kocalarını bırakıp onların kardeşleriyle imam nikahı kıydırmak için arabalara yaklaşırken, Fazıl Küleyni de kardeşi Molla Abbas'ın eşi Pırpız Suna'yı nikah arabasına götürmek ister.

Ancak Suna itiraz ederken "deliler", Fazıl Küleyni ve diğer imamlara saldırır.

Hepsi kaçarken sahneye gelen şehrin en akıllı adamı Molla Abbas, yaptığı konuşmada aslında Deli Yığınağı'nı, kendi kardeşlerinin eşleriyle imam nikahı yapmak isteyen hacıların ve hocaların oluşturduğunu ifade eder.

Eserin final kısmının çevirisini bu kısa önsözden sonra okuyacaksınız.
 

Hikâye ve oyun yazarı, gazeteci, fikir adamı Celil Mehmetkuluzâde (1869-1932)
Hikâye ve oyun yazarı, gazeteci, fikir adamı Celil Mehmetkuluzâde (1869-1932)

 

Celil Mehmetkuluzade, Deli Yığınağı trajikomedisini 1927'de sosyalist devrimin 10'uncu yılı dolayısıyla kaleme aldı.

Kendisine devrim hakkında bir eser yazması istendiğinde Deli Yığınağı'nı kaleme almış, ancak eser tam yarım asır arşivde kaldı.

Bunun temel sebebi, Deli Yığınağı'nın edebiyatçılar tarafından anlaşılamamasıdır.

Eseri 1977 yılında Azerbaycan Dram Tiyatrosu'nda sahneleyen yönetmen Mehdi Mammadov, dönemin en iyi oyuncularına görev vermiş ve trajikomedinin ruhunu sahneye olduğu gibi yansıtmayı başardı.

Dekorlar ve son derece isabetli müzik seçimleri de eserin değerini artırdı.

İşin ilginç yanı, Deli Yığınağı yarım asır sonra sahnelendiğinde bile birçok edebiyat tarihçisi, eleştirmen ve tiyatro uzmanı Celil Mehmetkuluzade'nin bu eseri yazmaktaki amacını anlayamadı.

Oysa Deli Yığınağı'nın hedefi baskıcı rejimlerdir. Müellif, baskıcı rejimlerin toplumları sürüklediği son noktanın bir tımarhane olduğunu büyük bir edebi ustalıkla ifade ediyor.

Bu sistem, SSCB'nin tek partili sosyalizmi de olabilir, katı dini kurallarla yönetilen rejimler de, insanlara nefes aldırmayan diktatörlükler de…

Bu nedenle, kaleme alınışının üzerinden 98 yıl geçmesine rağmen, Deli Yığınağı günümüzde en çok Azerbaycan'ın baskıcı rejimiyle örtüşüyor.

Uluslararası insan hakları örgütlerinin açıkladığı son raporda Azerbaycan'da 357 siyasi tutuklunun bulunduğu belirtiliyor. Bunun bir yanı budur.

Diğer yanı ise, özellikle son 20 yılda yetişen yeni kuşağın bilgili, akıllı, aydın ve vatanını seven temsilcilerinin en az yüzde 90'ının cezaevine girip çıkmış olmasıdır.

Halihazırda, farklı kuşaklardan yaklaşık 30 gazeteci ve yazar hapiste. Bu durum, Azerbaycan'da hızla bir tımarhane yapımına doğru gidildiği endişesini güçlendiriyor.

Burnu kahverengi renkteki medya müsveddelerinin, kendi meslektaşlarına günde birkaç kez attıkları iftiralar, iktidarın daha da sertleşmesine sebep oluyor.

İşte bu yüzden, akıllı, dürüst ve namuslu insanları "Evinden 2 bin euro çıktı, cebinden 500 euro çıktı" gibi gülünç gerekçelerle cezaevine tıkamak yerine, baskıcı rejimlerin doğasına uygun olarak bir an önce bir tımarhane inşa edilmeli ve 357 siyasi tutuklu (arkasının hızla geleceğinden emin olabilirsiniz) "deli" adı altında o tımarhaneye kapatılmalı.

Böylece savcılık ve mahkemeler de bir sürü angaryadan kurtulacaktır.

Ve 98 yıl önce kaleme alınmış bir eserdeki karakterlerin birçoğu günümüzde de Azerbaycan sahnesinde at oynatırken, Celil Mehmetkuluzade'nin ustalığına nasıl hayran olmayacaksın, arkadaş?

İşte, tüm diğer özelliklerinin yanı sıra, bu özelliğiyle de Deli Yığınağı, benim için Nobel almayı çoktan hak etmiş bir fenomendir.

Ve bir de…

Emin olun ki Michel Foucault, Deliliğin Tarihi isimli kitabını kaleme alırken, Celil Mehmetkuluzade'nin 1927 yılında yazdığı Deli Yığınağı eserinden haberdar olsaydı, kitabının bir bölümünü mutlaka bu fenomene ayırırdı.

Celil Mehmetkuluzade'nin Deli Yığınağı trajikomedisinin final kısmını Independent Türkçe okurlarıyla paylaşmanın mutluluğunu yaşarken, Genel Yayın Yönetmenimiz Nevzat Çiçek Bey'e ve editör arkadaşımız Merve Bayrakçı Hanımefendi'ye bir kez daha şükranlarımı sunuyorum.

Fazıl Muhammed: Evet, Hazret ümmetinin doğurup çoğalmasına büyük ihtiyaç duyulmaktadır. Bu sebeple, Hazret'ten Üsul-i Kafi kitabının yazarı Muhammed ibn Yakup Küleyni'ye, Şia mezhebinin medar-ı diyaneti sayılması yönünde bir rica gelmiştir. (Elinde bir kağıt tutar.)

Bilin ve haberdar olun ki, o Hazret'in hükmünün içeriği şudur: Bu vilayette deli olan erkeklerin eşleri, mübarek şeriat kuralına göre kocalarından boş ve özgür sayılmalıdır. Bu kadınlar, kocalarının kardeşleriyle imam nikahı kıyarak bu araçları şereflendirmelidir. İşte o deli erkeklerin eşleri, kocalarının kardeşleriyle imam nikahı kıydıktan sonra Hüdavend-i Zülcelal'in kudretiyle, (eliyle delilerin üç eşini işaret eder) yetmiş gün içinde yetmiş bin çocuk dünyaya getirecektir.

(Molla Abbas ve deliler güler.)

Ve bu çocuklar, o büyük kudret sahibinin yardımına koşacak, o melun düşmana karşı zafer kazanarak onu cehennemin dibine sürecektir. Böylece, temiz Şiaların kurtuluşuna vesile olacaklardır. Belki de bu sınırsız sevabın karşılığında, bu zavallı deliler için bir kurtuluş yolu bulunacaktır.

Tüm kadınlar arabalara saldırıyor.

Fazıl (Muhammed, kadınlara): Ey akıllı kadınlar, imam nikahlarının gerçekleşmesi için sabırlı olunuz.

Farmasyon Rüstem (eşi Ümmi Gülsüm'e ağlayarak): Ey benim eşim Ümmi Gülsüm, vallahi ben deli değilim, beni bırakıp gitme!

Hacı Bağdad (kardeşi Rüstem'e): Yalan yere Allah'a yemin etme, kardeşim. Günaha battın.

Sersem Haydar (eşi Emine'ye yalvararak): Ey benim eşim Emine, beni bir kenara atıp kardeşimle evlen. Ben deli değilim, vallahi! (Ağlıyor.)

Kabla Türet (Haydar'a): Allah'a yalandan yemin etme, kardeşim Haydar. Günaha battın.

Hemzad Kurban (Sakine'ye): Ey benim eşim Sakine, çocukları bırakıp kardeşimle imam nikahı yaptırma. Vallahi ben deli değilim! (Ağlıyor.)

Mekke Muhammed: Yemin etme kardeşim, günaha battın.

(Kalabalık salavat getirir: “Allahümme salli alâ Muhammedin ve âl-i Muhammed.” Deliler tazim eder. Kadınlar yeniden arabalara koşar.)

Fazıl Muhammed: Evet, bu vilayette herkesten çok deliliğiyle ün kazanmış benim zavallı Molla Abbas biraderimdir. Onun zavallı eşi Suna'yı Hazret'in huzuruna götürme zahmeti benim üzerime düşmüştür. O affedici Allah'tan ricam, kendi kapısının önünde bu bahtı kara kadına şifa verip bu gizli hastalıktan kurtarmasıdır. Arabaya, kolu bacağı açık hâlde müminlerin gözü önünde sokaklarda ve pazarlarda dolaşan Pırpız Suna da dâhil olsun!

(Fazıl Muhammed ibn Yakup, başı aşağıda arabaya doğru yürür. Geriye baktığında Suna'nın gelmediğini görür. Delilerin içinden öne çıkan Suna, yüzünü Molla Abbas'a çevirerek konuşur.)

Pırpız Suna: Molla Abbas, korkuyorum. Molla Abbas, tut beni, korkuyorum ben! (Ellerini uzatır ve yalvarır.) Molla Abbas, kocalarını bırakıp onların kardeşleriyle giden kadınların yüzünden dünyanın ve âlemin dağılacağından, her şeyin yok olacağından korkuyorum. Yıldızların yere döküleceğinden korkuyorum, Molla Abbas! (Titriyor.) Vay, neler gördüm, Molla Abbas!

(Ağlıyor ve titriyor. Fazıl Muhammed geri dönüp Suna'yı alıp götürmek isterken Suna, delilerin yanına geri dönmek ister.)

Molla Abbas (Suna'ya): Git, git Suna, ben sana izin verdim. Seni götüren benim kardeşim işte.

(Fazıl, Suna'yı zorla arabaya çekmek ister. Suna bağırır. Deliler, Fazıl'a ve müminlere saldırır. Fazıl ve kalabalığın tamamı korkup kaçarken deliler onları takip eder. Molla Abbas, Suna'yı kucaklar. Etrafa bakarak kimsenin olmadığını görünce dizlerinin üzerine çöker, Suna'nın ellerini öper ve şöyle der:)

Molla Abbas: Kaç yıldan bu yana seni delilerin içinde yalnız bırakmamak için kendimi bu hâle soktum. (Kendi kıyafetine bakar.) Sana da acıyorum, kendime de… Çünkü bizim hayatımız böyle geçecek ve sonunda duvar diplerinde canımızı teslim edeceğiz. Madem gitmedin, o zaman gitme! Bırak o bacılar ve kardeşler (elini kalabalığa uzatır), o kayınbiraderler ve baldızlar arabaya binsinler ve yetmiş gün içinde Hazret'in ordusuna yetmiş bin çocuk doğursunlar. Hazret'in düşmanını cehennemin dibine göndersinler. Biz de gidip yoldaşlarımızın içinde kalalım.

(Onlar, Hazret'in zuhuruna inanmazlar. Hazret'in huzurunda başları üzerinde ileri geri hareket ederler, seni de çimdiklerler. Yüzünü delilere çevirerek bağırır:)

Molla Abbas: Yoldaşlar!

(Deliler güle güle geri dönerler. Onlara sinirli bir şekilde seslenir.)

Molla Abbas: Neye gülüyorsunuz? Ben size bin kere, eğer beni vaiz sayıyorsanız, vaaz verirken pürdikkat dinlemeniz gerektiğini söylemedim mi?!

(Kafalarını aşağı eğen deliler konuşmaz. Bir süre düşündükten sonra Molla Abbas, çarpıcı bir şekilde konuşur:)

Molla Abbas: İsmini unuttuğum bir Hintli filozof kitabında şöyle yazıyor: Bazen insanın kalbi her türlü arzudan ve eğilimden arınır, o zaman kalpte bir 'hamuşluk' oluşur. İşte o hamuşlukta insanın zihni öyle bir açılır ki dünyanın iyisini ve kötüsünü çok net bir şekilde görebilir. İşte şimdi benim kalbime hâkim olan bu hamuşluğa Allah şahittir!

(O yüzden şimdi ben, Hazret-i Sahibü'l-Asr ve'z-Zaman'a hizmet etmekten şeref duyan bu kitlenin [elini kalabalığa uzatarak] hareketine bakarak, vallahi billahi, biz ‘Deli Yığınağı'na düşmüşüz diyorum!)

(Deliler kahkahalarla gülmeye başlar. Suna ağlar. Asabi Mustafa, yumruğunu kalabalığa doğru kaldırıp bağırır.)

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir. 

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU