Sevgili dostlar, yine yeni bir yılı idrak ediyoruz.
Zor ama umarım bu yılı kazasız belasız geçiririz...
Neyse...
Malum, bizde "yılbaşı" dendi miydi hemen asabi dindarlar ortaya fırlıyor, "Bunlar Hristiyan adeti" diye sinirleniyorlar, olur olmaz herkesi "kafir" ilan edip senelik bir rahatlama yaşıyorlar.
Bazen kolay rahatlayamıyorlar da.
Hiç unutmam, bir yılbaşında İstanbul'da, Beyazıt Meydanı'nda toplanan bir grup dinci, şişme bir Noel Baba şeklindeki balonu önce temsili olarak sünnet etmiş, sonra bıçaklayıp patlatmıştı.
"Noel Müslümanlığa indirilen bir darbedir" yazılı pankart taşıyorlardı.
Yani, şimdi, böyle şeyler görüp duyduğumuzda gülüyoruz tabii ama Noel Baba'yı sünnet eden arkadaşlar şaka falan yapmıyordu.
Aralarında, gerçek insanlar üzerinde sünnet tecrübesi yaşamak isteyenler de mutlaka vardı.
Biliyorsunuz, bu türden kimseler bir araya gelince olur olmaz işlere kalkışıyor.
Nitekim, IŞİD'i Noel Baba getirip dünyanın bacasından içeri bırakmadı.
Ya, bir de o baca işi var, hatırladınız mı?
Elit müftülerimizden biri, zamanında, "Noel Baba düzgün birisi olsa bacadan girmez" diye açıklama yapmıştı.
Yahu, ayıptır, bir kere bu Noel Baba hemşeriniz sayılır.
Antalya'nın Demre kazasında yaşadı, daha Müslümanlık ortada yokken hak dini Hristiyanlık'a gönül vermiş muhterem bir zattı.
Sonra Amerikan reklam piyasasının eline düştü de ticari bir nesne haline getirdiler ama aslında çocukları sevindiren, genç kızların çeyiz paralarını ödeyip onları evlendiren hayırsever bir büyüğümüz olduğu söylenir.
Kaldı ki, 7-8 yüzyıl sonra doğmuş olsa belki Demre müftüsü olacaktı.
Ponponunu saymazsanız, taktığı kukuleta bile bizim dincilere benziyor üstelik.
"Bizim Dinciler" demişken, kanunen yasak olmasına rağmen artık toplumun her alanında tarikatlar olduğunu biliyoruz.
Milli Eğitim Bakanı ne diyordu, "sivil toplum kuruluşu" mu?
Hah işte onlardan.
Kendi adıma kim hangi tarikattanmış, bunların farkları nelermiş, pek takip edemiyorum, biz solcular olarak din ve devlet işlerinin birleştirilmesini Sırrı Süreyya Önder'e bıraktık zira.
Ben daha ziyade işin makarasındayım.
Bu tarikatlarda çok renkli simalar var bir kere.
Acayip hikayeler anlatıyorlar.
Bu hikayelerde ortak bir özellik söz konusu: Adamlar, misal peygamberlerle ya da mübarek kimselerle ilgili hikayeleri sanki oradaymış, yanlarında yaşamış gibi anlatıyorlar.
Televizyondaki muhabbete bakın, adam şöyle anlatıyor:
Azrail bir gün geliyor, Abdülkadir Geylani'nin çok sevdiği hizmetçisinin canını alıyor. Geylani de eve gelip durumu görünce hemen Azrail'in peşine düşüp yakalıyor, ‘Sen benden habersiz hizmetçimin canını alırsın?' diye Azrail'i pataklıyor, elindeki sepeti de savuruyor, o gün ölüp sepete konanlar uçup bedenlerine geri dönüyor... Azrail ağlayarak gidip Allah'a şikayette bulunuyor, Allah da ‘Abdülkadir'in hatırı çok büyüktür, ben ona bir şey diyemem' diye cevap veriyor...
Bunların entelektüel görünümlü olanları da var.
Biri çıkmış, "Kediler hırıltı, mırıltı arasında insan lisanına çok yakın bir dille ‘ya rahim, ya rahim' diye zikir çeker" diye anlatıyor.
Başka ne sesler duyuyor, merak ettim şahsen ama neticede hayvansever bir kimse.
Cübbeli ise kertenkele öldürmenin 100 birim sevap yazdığını söylüyor. Hadislerden bulmuş.
Zaten "ilim" dedikleri de böyle şeyler.
Hadis denen metinleri didik didik edip yıllarca bunları anlatıyorlar.
Gerçi hadis yorumcuları ve yorumları birbirini tutmuyor ama olsun...
Bu hadisler bahsi enteresan. Hadislerin önemini anlatan genç bir "alim" Nisa Suresi 23. Ayet'te evlenmesi yasak olan 14 sınıf kadın sayıldığını ama torunlardan bahsedilmediğini vurguluyor ve soruyor:
Şimdi biz nereden bileceğiz torunumuzla evlenmenin haram olduğunu?
Ya... Eğer torunumuzla evlenmek istersek, hemen gidip hadislere bakacakmışız.
Haram mı, helal mi, oradan anlayacakmışız...
Kardeşimizdeki ufkun derinliğine bakın!..
Torunuyla evlenip evlenmeyeceğini hadis kitaplarından öğrenmeye çalışıyor!..
Dinlere inanırsınız, inanmazsınız, orası sizin bileceğiniz iş ama bu "din alimi" diye ortada dolaşanlar çok sıkıntılı.
Alimlikten ziyade fantastik alem gezgini gibiler.
İşin tuhafı, fantastik hikayelerine epey kimse teveccüh gösteriyor...
Bu "alimler" popülerleştikçe kampanya da yapıyor.
Biri anlatıyor mesela, "Aşura günü gusül abdesti alanlar annesinden doğduğu günkü gibi bütün günahları affolur" diyor.
Tertemiz!
Kampanya devam ediyor:
"Her kim Aşura günü iki defa gusül abdesti alırsa, ebediyen gözleri hastalanmaz" diyor.
Ufak bir sorunumuz var yalnız: Bu kardeşimiz gözlük takıyor!
Sağlık sıhhat işleri Cübbeli'de daha acayip bir boyuta sıçrıyor.
Peygamberin evindeymiş gibi anlatıyor:
Şimdi peygamberler beşer görünümünde olduğu için insan gibi idrarını yapıyor. Ama idrarı misk kokuyor. İdrarını yapmıştı gece, yatağın altına koyuyor, hizmetçisi, cariyesi dökmeye götürecek, aldı onu içti. Dedi 'Ne yaptın onu?' Dedi 'İçtim'. 'Cehennemden sağlam bir kaleye girdin, daha seni cehennem yakmaz' dedi...
Ordaymış gibi anlatıyor, değil mi?
Son dönemde bu alimlerden biri oldukça popüler hale geldi, en fantastik olanı da o bence.
Şöyle anlatıyor:
Ahmed el Rufai daha anasının karnındayken konuştu. Bak, beşikteyken konuştu demiyorum. Annesi hapşırıyor, annesinin karnından ses çıkıyor: (Arapça bir şey söylüyor) Annesi 'Sen kimsin?' diye soruyor. 'en Ahmed el Rifai'!
Bu durumda hazret anne karnında kendi adını da kendi koymuş oluyor tabii.
Anlatan arkadaş evliyaların hamilelik süreçlerine özel ilgi duyuyor olsa gerek, İmam Şafi Hazretleri'nin çok edepli olduğu için 4 yıl annesinin karnından çıkmadığından bahsediyor!
İmam Şafii Hazretleri çok edeplidir. 4 yıl boyunca annesinin karnında kaldı. Edebe bakar mısınız? İmam Azam'a hürmetinden dolayı. İmam Azam'ın vefat ettiği gün, İmam Şafii doğdu. 4 sene annesinin karnında bekledi, ya. Herkes 9 ayda doğurmaz mı? 9 ayda sonra doğuruyor. Ama İmam Şafii'nin annesi 4 yıl boyunca İmam Şafii'ye hamile kaldı.
Şimdi ben telefondan bunları seyrediyorum ya, önüme hep böyle şeyler düşüyor.
Siz bunu sosyal medya platformlarının algoritması olduğunu zannediyorsunuz ama ben işin içine evliyaların girmiş olabileceğinden şüpheleniyorum.
Mübarek anlatıyor:
Hazreti Şeyh'in yanına bir gün birisi gelir. Medresenin damında sohbet, talebeye ders veriyor Hazreti Şeyh. Biri gelir. Havadan yürüyerek gelir bir Evliyaullah. Hazreti Şeyh'in önünde oturur. Elini tutar, tarikat alır. Sonra havada yürüyerek tekrar gider. Talebe şaşırır. 'Hocam' der, 'ne oldu, ne yaptınız, ne konuştunuz?' 'Oğlum' der, 'bu ehl-i khatve, ehl-i khatve havada yürüyen evliyalar bir adımda 90 kilometre yol alırlar.'
Peki piyano çalmak günah mı?
Zilsiz def çalmaya fetva var. Zilsiz def. Şafi mezhebinde bazı alimler zilli defe de fetva vermişler ama ulemalarımızın çoğuna göre, kıymetli Müslümanlar, zilsiz defin dışındaki bütün çalgıları çalmak günahtır, haramdır.
En popüler konuları ise Cennet...
Hepsi gidip gelmiş sanırım.
Lakin hepsinde ayrı tanım, ayrı tarif....
Her köşkün 70 bin tane odası olacaktır. Böyle 3+1 değil, 4+1 değil... 70 bin! o kaç + 1 oluyor?
Müstehcen konulara ise pek girmek istemiyorum ama epey bir kısmı peygamberlerin cinsel gücü ya da cennetteki seks hayatı üzerine...
Hadi makul sınırlarda sayılabilecek bir-iki örnek verelim:
Bir huri dünyaya inse, dünyadaki bütün erkeler onunla evlenebilmek için kendini öldürür. Hepsi 18 yaşında, hepsi bakire; her ilişkiden sonra tekrardan bakire oluyorlar... Hepsi tomurcuk memeli.
Bunu Hazreti Enes söylüyor; 'Biz Resulullah Efendimizde 40 erkek gücü olduğunu biliyoruz' diyor. 'Çünkü 9 eşi vardı, tek gusülle 9 eşiyle de birleştiğini biliyoruz' diyor. '9 eşini gezerdi sonra tek gusül alırdı, arada abdest alırdı.' E bu bir güç ister...
Ya, yılbaşından çıkıp nerelere kadar geldik, görüyorsunuz...
Burada kesiyor ve 2025'te hepinize akıl sağlığı diliyorum.
Kendinize mukayyet olun...
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish