Ne kadar veri, o kadar öngörü

Yusuf Sunar Independent Türkçe için yazdı

Fotoğraf: AA

Günümüzün en önemli rehberi nedir derseniz, hiç düşünmeden "data" olduğunu söylerim.

Veriye dayanmayan öngörüler ve adımlar büyük olasılıkla eksik kalır, yanıltıcı olur.

Doğru kararlar verebilmek, isabetli öngörülerde bulunabilmek ve bugünün ihtiyaçlarını nesnel şekilde görebilmek için veriye mutlak suretle ihtiyaç vardır. 

Elbette veri, günümüz için siyasetten ticarete, bireysel kararlardan toplumsal yönetime kadar her alanda en önemli rehberdir.

Gelişmiş ekonomilerin en büyük sermayesi veri temelli öngörülerdir.

Bu, aynı zamanda sürdürülebilir kalkınmanın da olmazsa olmaz şartıdır.

Hani derler ya, "ne kadar ekmek o kadar köfte" diye bunu bugüne uyarlarsak "ne kadar veri, o kadar öngörü" demek pekâlâ mümkün.

Veri hem işimizi hem de öngörülerimizi kaliteli hale getirir.

2009 yılından beri düzenli olarak toplumun nabzını ölçen ADAMOR Toplum Araştırmaları Merkezi, Türkiye Endeksi adı altında raporlar hazırlıyor.

Hazırlanan bu raporlar; toplumsal, ekonomik ve siyasi olayların seyrini ve bunların Türkiye üzerindeki etkilerini ölçmeyi amaçlıyor.

Her ay düzenli şekilde toplumu tüm boyutlarıyla ele alan ve anlamaya çalışan bir endeks olarak kurgulanan Türkiye Endeksi raporu; siyasi gelişmelerin diğer tüm toplumsal olaylar üzerinde etkisi olduğunu varsayarak, belli dönemlerdeki olayların bir fotoğrafını çekerek Türkiye'deki gelişmeleri değerlendiriyor.

Ekonomi, kültür, özgürlükler, hukuk ve adalet konularındaki kamu algılarının siyaseti belirlediğini göz önünde bulundurarak içinde bulunduğu ayın gündemine ilişkin özel dosya konularını alanın uzmanlarıyla işleyerek kamuoyuna sunuyor.

Bu ayki rapor, Devlet Bahçeli'nin meclisteki çağrısıyla yeniden gündeme getirilen Kürt sorunu için "Toplumsal Barış Özel Dosyası" ile alanın uzman ismi Ferhat Kentel tarafından bir analizi de içeriyor.


Türkiye Endeksi Raporu; birbirini etkileyen geçişlerin farkındalığıyla tüm toplumsal ve siyasi olayları bir bütün olarak ortaya koyarak iç siyasetin dış politikayı nasıl etkilediğini analiz ederken, ekonominin toplumsal yansımalarını da ele alıyor.

Siyasetin insanları doğrudan nasıl etkilediğini anlamaya çalışmakla birlikte, uluslararası siyasetin Türkiye üzerindeki etkilerini nasıl okumamız gerektiğini de analitik bir şekilde inceliyor.

Raporda, bütüncül ve derin bir bakış açısıyla, güncel olayların "son dakika haberleri" ötesinde, tüm diğer sosyolojik katmanlarla nasıl harmanlandığını ortaya koymaya çalışıyor.

Kasım 2024 Türkiye Endeksi, toplumun bugünkü halini anlamak ve geleceğini şekillendirmek için önemli ipuçları veriyor.

Türkiye geneli yapılan kamuoyu araştırması raporunda yer alan verilerin bir kısmı şöyle:
 

 

"Ülkenin en büyük sorunu nedir" sorusuna; ankete katılanların yüzde 60,7 ile ekonomi şeklinde cevap verdi.

Bu oranı halkın yaşadığı derin kaygının somut bir ifadesi olarak değerlendirmek gerekir.

Gelir eşitsizliği, yüksek enflasyon ve geçim sıkıntısı, ülkenin her köşesinde insanların yaşamlarını zorlaştırıyor.

Temel ihtiyaçlarını karşılamakta zorlananların yüzde 32,2'lik bir toplumsal katmanın varlığı raporun en önemli bulgularından sayılabilir.

Bu durum artık sadece ekonomik veri olarak değerlendirilemeyecek kadar kritik öneme sahip toplumsal çöküşün habercisi mahiyetinde.

İnsanların geleceğe dair umutlarının azalmasının en somut belirleyicisi elbette ekonominin kötü gidişatı olarak karşımıza çıkıyor.

Düşünsenize toplumun yüzde 55,6'sı gelecekteki ekonomik durumunun kötü olacağını düşünüyor.

Bu düşünce, bireysel düzeyde psikolojik yıpranmayı artırırken, toplumsal düzeyde bir güven krizine dönüşüyor.

Ekonominin düzelmesi için sadece teknik çözümler değil, aynı zamanda toplumda güveni yeniden inşa edecek politikalar geliştirilmesi gerekiyor.
 

 

Raporun en dikkat çeken bulgularından bir diğeri ise, toplumun ruh hali.

Maalesef halkımızın yüzde 46,4'ü Türkiye'nin genel gidişatını düşündüklerinde endişe duyduklarını belirtiyor.

Önceki yıl bu oran yüzde 39,9 iken, bu yıl biraz daha artış gösterdi.

Bu his sadece gelecek kaygısıyla ilgili değil aynı zamanda bugünkü belirsizliklerin oluşturduğu bir duygu olarak da anlamak lazım.

Bu endişe, toplumun her kesiminde bir şekilde hissediliyor, ancak özellikle gençler arasında yüzde 60 gibi yüksek bir oranda olduğu görülüyor.

Başka bir önemli veri ise hayal kırıklığı duygusu. Yüzde 17,3'lük kesim hayal kırıklığı yaşadığını ifade ediyor.

Günlük yaşamın diğer unsurlarından, adaletten, siyasetten beklentilerin karşılanmaması bu duygunun oluşmasına zemin hazırlıyor diyebiliriz.  

Toplum, kendisine verilen sözlerin eyleme dönüşmesini beklerken, kendilerini sürekli aynı sorunların içinde buluyor.
 

 

Diğer çok çarpıcı olduğunu düşündüğüm bulgu ise siyasi partilerle ilgili.

Siyasi parti sayısının 166'ya ulaştığı ülkemizde, toplumun yüzde 40,8'i kendisini temsil eden bir siyasi parti olmadığını ifade ediyor.

İnsanların, sorunlarını anlayan ve çözüm üretebileceğine inandıkları aktör arayışları tam manasıyla karşılanmamış görünüyor.

Mevcut siyasi partilerin, bu ihtiyacı karşılamakta yetersiz kaldığını söyleyebiliriz.

Bu yetersizlik gençlerde ve düşük eğitimli kesimlerde daha fazla hissediliyor.

Bu durum aslında sadece aktörlerle değil aynı zamanda siyaset kurumuna olan güveni de sarsıyor.

Temsiliyetin eksik olduğu durumlarda hem toplumsal bağlar hem de gelecek inşası zorlaşır.

Devlet Bahçeli'nin meclis kürsüsünden yaptığı çağrının üzerine yeniden gündeme gelen Kürt sorununa dair vatandaşların yaklaşımları farklılık göstermekte ancak soruna demokratik çözümler üretilmesi gerektiğini düşünenlerin oranı oldukça yüksek olduğunu belirtmek gerekir.

Barış ve uzlaşma isteği toplumun ortak talebi. Sütten ağzı yanan yoğurdu üfleyerek yer gerçeğinden hareketle Devlet Bahçeli'nin Kürt sorununa dair açıklamaları halkın üçte ikisi tarafından samimi bulunmamış.

Yeni bir çözüm süreci olacaksa bile, bu sürecin güven artırıcı bir zeminde yürütülmesi bekleniyor.

Son zamanlarda seçilen belediye başkanlarının görevlerinden uzaklaştırılmaları toplumda yeniden bir kutuplaşmaya sebep oluyor. Bu konuda toplum neredeyse ikiye bölünmüş durumda.

Rapora göre, vatandaşların yaklaşık yarısı bu uygulamaları desteklerken, diğer yarısı karşı çıkıyor.

Yerel yönetimlere müdahaleler, demokratik temsili zayıflatırken, kamu düzeni ve güvenlik gerekçesiyle de diğer bir taraftan savunuluyor.

Ancak, demokratik süreçlerin sağlıklı işlemesi için yerel yönetimlerin bağımsızlığı ve şeffaflığı kritik öneme sahip.


Bugünün Türkiye'sine esaslı bir projeksiyon tutan ADAMOR Türkiye Endeksi Kasım 2024 raporu, sahadaki gerçekleri tüm çıplaklığıyla sunuyor.

Ancak bu verileri, sadece birer istatistikten ibaret görmemek lazım.

Toplumun sesini duymak isteyenler için güçlü birer mesaj taşıyor aslında.

Türkiye'nin geleceğini şekillendirecek temel unsurlar; ekonomik reformlar, toplumsal barış ve demokratik temsiliyet.

Bu hedeflere ulaşmak için samimiyetle, kararlılıkla ve kapsayıcı bir anlayışla hareket etmek gerekiyor.

Hepimizin sorumluluğu, bu zorlukları aşmak ve toplumun her kesimini kapsayan bir gelecek inşa etmektir. 


Kalın sağlıcakla.

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir. 

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU