Ortadoğu ve Körfez bölgesi bakımından, geçen 10 Kasım'da sürpriz bir olay yaşandı: Suudi Arabistan Genelkurmay Başkanı Orgeneral Feyyaz bin Hamid el-Ruveyli, Tahran'da İranlı meslektaşı General Muhammed Bakıri ile bir araya geldi.
Uzmanlar buluşmada Suudi Arabistanlı generalin İran'dan "İsrail'i vurmama ricasında bulunduğunu" iddia etti.
Buluşmanın perde arkasındaki gelişme gerçekten Suudi Arabistan Genelkurmay Başkanının bu ricası mıydı, yoksa iki ülke silahlı kuvvetler komutanı kendi ilişkilerinin ve bölgenin geleceğini mi konuştu?
Independent Türkçe'nin sorusunu Almanya'nın Leipzig Üniversitesi'nden İran, Ortadoğu ve Körfez uzmanı Reza Talebi yanıtladı:
Suudi Arabistan ile İsrail arasında gelişmeye başlayan yeni bir süreç, her şeyden önce Riyad'ın yeni bir denge arayışı hamlesi. Bu hamle aynı zamanda Suudi Arabistan'ın kendi iç dengelerinin de yeniden şekillenmesine yol açtı ve açmayı sürdürecek. Özellikle Prens Muhammed bin Selman'ın ülkeyi katı İslamcı politikalardan uzaklaştırarak 'iyi diktatör' imajı oluşturmaya çalışması, içeride radikal İslam'ın etkisinin azalmasına neden oluyor. Aynı zamanda bu politikalar, İran örneğindeki Şii İslam'ın 'antikapitalist' söylemlerinin meşruiyetini kaybetmesini sağladı. Irak ve Suriye'deki gelişmeleri de buna örnek olarak gösterebiliriz.
Donald Trump'ın ilk başkanlık döneminde azami baskılarla yüz yüze kalarak epey hırpalanan İran'ın, Suriye ve Yemen konularında Suudi Arabistan'a taviz verir hale geldiğini söyleyen Talebi, "Bu tavizlerin tam biçimde uygulanmadığının söylenmesine rağmen, İran'ın bölgedeki stratejik konumunu olumsuz etkilediği açık. Ancak bunun yanı sıra, daha önce İran'ın Suudi Arabistan ile ortak bir tatbikat gerçekleştireceğine ilişkin haberler çıkarken, şimdi Suudi Arabistan Genelkurmay Başkanının Tahran'a giderek meslektaşıyla buluşması ve İsrail'i vurmamaları ricasında bulunması, oluşacak yeni dengeler içinde İran'a da yer açılabileceğine işaret ediyor" dedi.
Talebi, "Suudi Arabistan'ın bu yeni stratejik yaklaşımlarının İran açısından bir dizi risk taşıdığını görüyoruz. Bunlar arasında bulunan İsrail'le doğrudan askeri çatışma riski, Suudi Arabistan'ı hedef alabilme korkusunu taşıyor. Ekonomik risklerin başında ise bölgedeki petrol ticareti geliyor; Hürmüz Boğazı üzerindeki kontrol de iki ülke ilişkilerinin geleceğinde belirleyici öneme sahip" şeklinde konuştu.
"Gelişmeleri değerlendirdiğimizde, Suudi Arabistan'ın büyük ölçüde kendini garanti altına aldığını görüyoruz" diyen Reza Talebi, son olarak şu yorumda bulundu:
İran da bu 'kızgın güneşin altında' kendine bir şemsiye kurma gayreti içinde. Suudi Arabistan'da Muhammed bin Selman'ın uyguladığı politikaların karşılık bulması, İran'da ise dini lider Hamaney'in oğlu Mücteba Hamaney'in giderek daha fazla ilgi çeken bir profil sergilemesi, iki ülkenin de 'iyi diktatör' diye nitelendirilen sistem çerçevesinde dirsek teması içinde olduğu ve hatta kimi zaman paslaştığı söylenebilir.
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish