Irak işgali ve sonrasında Ortadoğu'da alevlenen mezhep çatışmaları

Prof. Dr. Ali Gür Independent Türkçe için yazdı

Fotoğraf: AA

Emperyalist güçlerin Ortadoğu'da oynadıkları kanlı oyunun mazideki izleri sürüldüğünde Rus Çarı Deli Petro'nun 1725 yılında kaleme aldığı vasiyeti dikkat çekicidir.

Vasiyetin 9'uncu maddesinde, Avrupa ve Asya'nın tüm hazinelerinin anahtarının İstanbul olduğu ve bu kenti ele geçirenin dünyayı ele geçirebileceğini ifade ettiği, bu amaca ulaşmak için de İran ve Osmanlı arasında nifak ve savaş çıkarmanın, bunun için de silah ve ordudan çok daha güçlü mezhep farklılıklarını kullanmanın ve din adamlarını ele geçirmenin gerektiğini yazmıştır. 1

Görüldüğü üzere 18'inci yüzyıldan bugüne emperyalist zihniyet ve senaryo değişmemiş,değişen tek şey aktörlerin isimleri olmuştur.

Günümüzde İslam dünyası, hoşgörü ve farklılıklara tahammül kültürünü kaybettiği için asırlardır süregelen sonuçsuz tartışmalara hapsolmuş ve karşılıklı bir kör düğüşüne mahkûm olmuştur.

İslam dünyasındaki İslami yapıların birleştirici olmak yerine ayrıştırıcı olmalarının esas nedeni, kendilerini hakikatin tek ve mutlak temsilcisi olarak görmelerinden kaynaklı teolojik takıntılarıdır.

Aslında dinin yanlış anlaşılmasından kaynaklanan bu takıntı, aşılması zor engellerden biridir.

Müslümanlar arasında vuku bulan tefrika ve fitne faaliyetlerinin temelinde, mevcut ihtilafların büyütülmesi ve görüş ayrılıklarının derinleştirilerek yeni bir gerilim hattına taşınmasının yanında İslam toplulukları üzerinde gerçekleştirilmek istenen siyasal mühendislikler yatmaktadır. 

Tarihte ve günümüzde çok farklı alanlarda entegrizmler (taassup) yaşanmaktadır.

İnançların alt gruplarını oluşturan mezhepsel entegrizmler bunlardan biridir ve toplumların içe kapanarak çatışmaya hazır fanatik kitlelere dönüşmelerine yol açmaktadır. 3

Küreselleşen dünyada Batı'nın kendi sınırlarını kaldırmaya çalıştığı bir dönemde Müslümanlar mezhepsel önyargılarından kaynaklı basit ihtilaflarla aralarına sınırlar koymakta ve taassubun etkisi ile düşmanlıklar oluşturmaktadır.

Avrupa, üye devletler arasında sınırlarını kaldırırken İslam dünyası ise sınırlarına maddi-manevi mayınlar döşemekte ve aşılmaz duvarlar örmektedir. 

İslam mezhepleri tarihi bağlamında taassup, hakikati donduran, tek tipleştiren ve sadece kendisi veya grubuna hak gören zihniyetin bir yansımasıdır.

Müslüman kardeşliği inşası için birer fırsat olarak görülmesi gereken farklılıklar, tam tersine taassuptan kaynaklı önyargılarla ötekileştirme, ayrıştırma ve çatışmaya zemin oluşturmaktadır. 4 

Suudi Arabistan ve İran arasındaki Sünni-Şii iktidar mücadelesi İslam dünyasını istikrarsızlaştırmakta ve radikal grupların hakimiyet alanına dönüştürmektedir.

Irak, Suriye, Lübnan, Libya, Afganistan, Pakistan, Somali, Yemen başta olmak üzere İslam coğrafyasının birçok yerinde yaşanan çatışmalar da açıkça asabiyet ve atalar kültünün dini ve sosyal olarak en önemli etken olduğunu göstermektedir. 5

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Siyasal kurumsallaşma ve toplumsal kabul sürecinde belirgin bir kimlik kazanan mezhepler, çağdaş politik değerleri teolojik bir dille formüle etmişlerdir.

Tarihe ve siyasete radikal muhalif bir gözle bakan Haricilik ve Şiilik, muhalefet ve direniş gibi değerleri dinselleştirirken, sosyokültürel ve tarihi düzeni koruma kaygısındaki Sünnilik de uyum/itaat ve istikrar gibi değerlere dinsellik atfetmiştir.

Bir başka anlatımla Sünnilik genellikle devlet otoriteleriyle uyumluluğu, Haricilik ve Şia ise mevcut otoritelere karşı direnişi temsil etmektedirler.

Günümüzde yaşayan mezhepsel kimliklerin dinsel olmaktan ziyade politik birer araca dönüştürüldükleri ve bu yüzden de mezhepsel kimliklerin güçlenmesinin politik gerilimi de tırmandırdığı görülmektedir.

Bu durum imamet ve hilafet anlayışındaki farklılıkta açıkça görülmektedir. Şia imamet kavramını özel bir teolojik anlamda kullanmakta ve nübüvvetin bir devamı hatta tamamlayıcısı olarak kabul etmektedir.

Şia'da liderleri kutsallaştıran imamet hem dini hem de dünyevî otoriteyi kapsamaktadır. Sünni hilafet teorisi ise daha seküler, pratik ve pragmatiktir.

Bu yüzden de iktidarın dünyevi ve pratik imajı, Sünni dünyada iktidar mücadelesine zemin oluşturmuştur. 6

Zamanla mezhepler, teolojinin konusu olmaktan ziyade uluslararası ilişkiler, sosyoloji ve toplumsal psikolojinin konusu haline gelmiştir.

Jeopolitik olarak üç kıtanın merkezinde bulunan Ortadoğu, dinlerin ve uygarlıkların doğup yayıldığı 7 bir coğrafya olarak son yüzyılda da büyük bir enerji üretim merkezi olarak tarihsel süreç içerisinde her zaman emperyalistlerin ilgi odağı olmuştur.

Dolayısıyla, Ortadoğu'da hâkimiyeti ele geçirmek zengin yeraltı kaynaklarına sahip olmanın yanı sıra dini değerler üzerinde de hâkimiyet kurmanın yolunu açmaktadır. 8

Özellikle son iki yüzyılda emperyalist güçlerin bölgeyi istikrarsızlaştırmasıyla mezhepsel oluşumların çatışmaları alevlenmiş ve yaygınlaşmıştır. 9

Günümüzde de Lübnan, Suriye ve Irak'ta devam eden istikrarsızlığın ve gerginliğin temel nedeni olarak mezhep çatışması görülmektedir. 10

İstikrarsızlık ve önemli güvenlik sorunu oluşturan mezhepsel çatışmaların yoğun yaşandığı bir diğer ülke ise Pakistan'dır. 2

Halihazırda güncel olan  Suudi Arabistan ve İran'ın mezhepsel güç savaşları Yemen'i de istikrarsızlaştırmış ve Aden Körfezini ateş çemberine dönüştürmüştür.

1800'lü yılların ortaları ve 1900'lü yılların başlarında Vehhabi ve Şii çatışmaları bir tarafta tutulacak olursa Ortadoğu'da mezhepsel meselelerin etkin bir faktör olarak tartışılması Lübnan'da mezhep temelli ve kırılgan bir siyasal sistemin varlığı ile başlatılsa da bu mesele aslında esas olarak 1979 İran Devrimi ile gündeme oturmuştur.

ABD tarafından 2003'te Irak'ın işgalinin ardından Saddam Hüseyin'in Sünni görünümlü Baas rejimi yıkılarak yönetimin Şiilere teslim edilip İran'ın nüfuz alanına teslim edilmesi ve Sünnilerin ötekileştirilerek dışlanması ile ülkede Sünni-Şii çatışması alevlenmiştir.

Diğer yandan Arap Baharı sonrasında Körfez ülkeleri de dahil olmak üzere mezhep çatışmaları bölgeye yayılmıştır. 

Ortadoğu'da bölge ülkelerine bakıldığında, Türkiye ve Arap ülkelerinin çoğunluğunda Sünni; İran, Irak ve Bahreyn gibi diğer Körfez ülkelerinde de hatırı sayılır bir Şii nüfusunun bulunduğu görülmektedir. 11

Bu farklılıklar her ne kadar kültürel ve dini zenginliği yansıtsa da ne yazık ki tersine evrilmiş, anlaşmazlık ve çatışmanın ögesi haline getirilmiştir. 2

Sünnilerin çoğunluğu oluşturduğu Müslüman dünyasının net olmamakla birlikte yüzde 8-10'unu Şiîler oluşturmaktadır. Çoğunluğu İran (yüzde 90), Irak (yüzde 60), Azerbaycan (yüzde 70), Bahreyn (yüzde 55-60) ve Lübnan'da (yüzde 25) yaşayan Şiiler, geniş bir coğrafyaya yayılmıştır. 12,13

Suriye'de nüfusun yüzde 15-20'si Şii iken, Afganistan, Pakistan, Suudi Arabistan ve Türkiye'de de nüfusun yaklaşık yüzde 10-15'i Şii-Alevi olduğu tahmin edilmektedir. Ortadoğu'da en az Şii nüfusa sahip ülke ise yaklaşık yüzde 1'lik bir oran ile Mısır görünmektedir. 14

ABD'nin 2003'te Irak'ı işgaline kadar Ortadoğu'da mezhepler açısından bir denge ve kabulleniş mevcuttu.

Ancak ABD'nin yeşil kuşak ve devamındaki ılımlı İslam projesi kapsamında dönüştürdüğü ve bölgede etkin olan Kesnizani Tarikatının da desteği ile çok kısa sürede Irak'ı işgal ederek Şii yönetimi başa geçirmesi dengeleri alt üst etmiştir.

Arkasından gelen Arap Baharı, Ortadoğu'daki mezhepsel fay hatlarının derinleşmesine yol açmıştır. 15

Günümüzde de hem İran hem de Suudi Arabistan, bölgedeki mezhebi güç dengesinin kendi lehlerine değişmesi için bir mücadele içine girmiştir. 16

2011'de başlayan Arap Baharı sonrası Libya, Tunus ve Mısır gibi ülkelerde iktidar değişirken Suriye, Bahreyn ve Yemen'de mezhep çatışmalarının tetiklediği iç savaş başlamış ve bölgenin Sünni-Şii dengesi değişime uğramıştır. Bu değişimden İran karlı çıkan taraf olmuştur. 

ABD'nin Irak işgaliyle yönetimin Şiilere teslim edilmesi İran'ın nüfuz ve hakimiyet alanını artırırken DEAŞ'la mücadele adı altında Haşdi Şaabi milisleri üzerinden Irak başta olmak üzere bölgede İran'ın bizzat aktif savaş yürütmesinin yolunu açmıştır.

İran'ın Şiiliği güç gösterisine dönüştürmesi, İslam'ın kutsal mekanlarının Suudilerin hakimiyetinde olmasını kabullenemeyişi ve Suudi Arabistan'ın da adeta Sünniliğin doğal hamisiymiş gibi rol üstlenmesi ve Arap Yarımadasındaki enerji yataklarının genellikle Şii nüfusun yaşadığı bölgelerde yoğunlaşmış olması iki ülkeyi sürekli karşı karşıya getirmiştir.

 Her iki ülkenin de petrol zengini olmaları, olası uzun süreli potansiyel bir bölgesel savaşın korkusunu yaşatmaktadır.

Günümüzde İran ve Suudi Arabistan'ın Irak, Suriye ve Yemen'de sürdürdüğü savaşta en büyük motivasyonunun mezhepsel rekabet kaynaklı hakimiyet alanını genişletme çabası olduğu düşünülmektedir. 15

İran'ın yayılmacılığına ve diğer Şii topluluklara ulaşımına karşı bir bariyer oluşturan Saddam Hüseyin 2003'te devrildikten sonra Ortadoğu'da İran'ı sınırlayacak savaşa hazır bir ülke olmadığından İran, Irak'taki Şii iktidar üzerinden kapalı kapıları açmış ve Suudi Arabistan ile sınır komşuluğu üzerinden daha fazla karşı karşıya gelmiştir. 15

2003 öncesi dönemde milliyetçilik, Arap kimliği ön planda iken Irak'ın işgalinden sonra bu durum değişmiş, din ve mezhep çatışması ön plana çıkmıştır. 17

İran'ın, Şii hâkimiyetinin bulunduğu Kerbela ve Necef gibi kutsal mekânların olduğu Irak'ı ve Şii nüfusunun yoğun olduğu Suriye ve Lübnan'ı hatta Yemen'i de içine alacak şekilde bir Şii Hilali oluşturmayı amaçladığı düşünülmektedir.

Adı geçen ülkelerde ve bölgelerde Şii nüfusun yoğun olması ve İran'a yakınlık hissetmeleri İran'ı, Şiiliği dış politikasında kaldıraç olarak kullanmaya itmiştir.

Bu doğrultudaki politikasını ilk olarak Irak'ta uygulamış ve başarılı olmuştur. 2 Ortadoğu'daki Sünni devletler nasıl İran tarafından kuşatılmış olarak hissediyorsa, İran'da kendisini aynı şekilde Sünni devletlerce kuşatılmış hissetmektedir.

Hatta İran ve Suudi Arabistan Irak'ta birbirine karşı gizli bir savaş vermiştir. 12 Şii Hilali ve Şii Uyanışı gibi kavramların ortaya çıkmasında ise 2003 Irak işgali etkili olmuştur. 18

Ortadoğu'da İran ve Suudi Arabistan arasında süregelen rekabetin arka planında mezhepsel ayrılık, enerji politikasındaki rekabet ve Basra Körfezi üzerindeki hakimiyet olmak üzere üç temel etmen yatmaktadır. 19

Bu tarihsel rekabette genellikle bir denge söz konusu iken Irak işgali sonrası Irak'ta Başbakan Maliki ile birlikte başlayan Şii iktidarın Sünni dışlamacılığı İran lehine dengeyi bozmuş ve DEAŞ'ın taraftar bulmasına yol açmıştır. 20

DEAŞ'la mücadele adı altında ABD'nin de desteğiyle İran, Şii Haşdi Şaabi milislerini eğiterek bölgesel savaşçı bir milis ordu oluşturmuş ve bunlar üzerinden vekalet savaşları yürütmüştür.

Böylece bir kısır döngü oluşmuş ve DEAŞ'a karşı Haşdi Şaabi milisleri üzerinden İran'ın bölgedeki varlığı meşrulaştırılırken, Şii Irak yönetimi ve Haşdi Şaabi milislerinin Sünnilere yönelik zulüm ve baskıları üzerinden de DEAŞ kendisini meşrulaştırarak Sünnileri tarafına çekmiştir.  

Diğer yandan İran ve Suudi Arabistan'ın Yemen'deki vekalet savaşlarından da el- Kaide önemli oranda yararlanmıştır.

Örgüt özellikle Suudi Arabistan öncülüğündeki koalisyon güçleri saldırısından sonra Yemen'de daha geniş toprakları denetimi altına almış, her geçen gün nüfuz alanını genişletmiş, 21 Ortadoğu'da bölgesel bir mezhep savaşı endişesi gündeme gelmiştir. 22

Bu çatışmalarla oluşan bölgesel istikrarsızlık bir tarafa gerek devletlerin gerekse örgütlerin daha fazla görünür hale gelen silahlanma yarışları endişe verici boyutlara ulaşmıştır. 15

Tüm bunların yanı sıra Rorbaek, Ortadoğu'daki çatışmaların nedeni olarak dini alt kimliklerden ziyade çeşitli kimliklerin siyasetten soyutlanarak eşit temsiliyet hakkına sahip olmamasını ve demokrasi eksikliğini görmektedir. 23 

Rosen, sorunu güvenlik eksikliği boyutundan ele almış ve bu durum sürdüğü için dini kimliklerin siyasi çatışmaların parçası haline geldiğini belirtmiştir. 24

Gerges ise mezhep savaşlarının ardında devletler arası sosyoekonomik ve jeostratejik rekabetin yattığını vurgulamıştır. 25

Bütün bu farklı bakış açılarının ortak noktasında ise aslında sorunun mezhepten ziyade mezhepçilik olduğu görülmektedir. 26

Ortadoğu'daki bu mezhepçilik sonrası ortaya çıkan taassup ve fanatizm, kendisini tek hakikatin temsilcisi ve diğerlerini yanlış olarak görenlerin kendi hakikatini yaymak ve yanlış gördüğünü ortadan kaldırmak için şiddete başvurmalarının yolunu açmakta ve bu durum da karşılıklı çatışmayı süreklileştirmektedir.

Batı bu durumu kullanmakta ve İsrail de zulmünü yaygınlaştırmaktadır.
 


Batı'da mezhep savaşları sonlanırken Doğu'da neden alevleniyor?

Çağımızda özellikle stratejik ve ekonomik açıdan önemi olan bölgelerin sosyokültürel ve dini farklılıklarına rağmen ulusal sınırlar içinde tutulması, yoğun etnik ve dini çatışmalara neden olmaktadır.

Bu anlamda Hindistan-Pencap (Hindu, Sih ve Müslüman çatışması), Pakistan-Keşmir (Hindu-Müslüman), Güney Tayland (Budist-Müslüman), Çin Sincan bölgesi-Doğu Türkistan (Çin-Müslüman), Kuzey İrlanda (Protestan-Katolik), Nijerya (Müslüman-Hristiyan), Çeçenistan (Müslüman-Ortodoks), Azerbaycan-Karabağ (Müslüman-Grogeryen Hristiyan) çatışmaların yaşandığı önemli risk bölgeleridir. 27

Bu tür bölgeler çatışma bölgeleri olmalarının yanı sıra tarafların da gücünü ve kaynaklarını tüketen bir rol üstlenmektedir.

Zira her iki taraf da birbirine karşı teyakkuzda olmakta ve her an savaşa girecekmiş gibi silahlanmaya kaynak aktarmaktadırlar.

Bu durumdan karlı çıkan da genellikle savunma sanayi üreticileri ve global şirketlerdir.

Sınır sorunlarının en fazla yaşandığı coğrafyanın Asya kıtası ve çoğunlukla taraflardan birinin de Müslüman olduğu düşünüldüğünde Müslüman toplumların bulundukları coğrafyalarda genellikle kaos ve güvensizlik içinde yaşadıkları görülmektedir.  

Kanlı siyasi ve dini savaşların yok olma aşamasına getirdiği Avrupa ise birkaç yüzyıl önce düşmanlıklarını baskılayarak iç savaşlarını sonlandırıp barış yaptıkları için birlikte yaşam kültürünü geliştirmişler ve ortak bir ideal etrafında kenetlenerek büyük kazanımlar elde etmişlerdir. 

Avrupa 80 Yıl ve 30 Yıl Savaşları'nı(Detaylı bilgi için bkz. 28)  sonlandırıp iç savaştan arınarak güç birliği yapıncaya kadar Hristiyan dünyası kanlı savaşlara ve büyük katliamlara sahne olmuştur.

Özellikle Roma İmparatorluğunun resmi dini olduktan sonra Hristiyan Batı dünyası diğer dinlere hatta kendi içindeki farklı mezheplere karşı tahammülsüz olmuş ve diğerini yok etmek için şiddet kullanmaktan çekinmemiştir.

Roma Katolik Kilisesi dinden sapma olarak yorumladığı düşünce ve davranışları sıklıkla güç kullanarak bastırmıştır.

Engizisyon mahkemeleri ya da 14'üncü yüzyılın başlarında Güney Fransa'da yaşayan Waldensianlar ile Albigensiyanslar'ın sapkın ilan edilip katledilmeleri bu konuda çarpıcı örneklerdir. 29

Fransa'da 1572'de, Katolikler ve Fransız Protestan Huguenotlar arasında yaşanan iç savaş ve dinsel bağnazlığın yol açtığı Saint-Berhelemy Katliamı ülkeyi bölünme eşiğine getirmiştir.

1618-1648 yılları arasında yaşanan 30 yıl savaşları'nda Almanya o gün ki nüfusunun yarısını kaybetmiş ve Fransa monarşisi Avrupa'nın yeni hakim gücü olmuştur. 30

Avrupa için bugünkü birlik ve bütünleşmenin kökenine inildiğinde; 1648 tarihli Vestfalya Barışı ile en büyük kazanımın, geçmişteki acıların ve maddi/manevi büyük kayıpların geleceğe taşınmaması ve de daha büyük felaketlerin yaşanmaması için elden gelenin yapılması çabası ve planlaması olduğu söylenebilir.

Vestfalya Barışı bir yönüyle Avrupa açısından yüksek standartlarda bir yaşam biçiminin başlangıcını sembolize ederken diğer yönüyle de acı hatıraların varlığını temsil etmektedir. 31

Vestfalya Barışı Batı dünyası için olduğu kadar İslam dünyası için de önemli bir tarihi dönüm noktasıdır.

Zira yüzyıllarca çok kanlı dini ve siyasi bir iç savaş içinde karanlık bir dönem yaşayan Avrupa, radikal bir karar alarak ve taraflar karşılıklı fedakarlık yaparak barış imzalamışlar ve güç birliği yaparak egemen güç olma yolunda ilerlemişlerdir.

Hristiyan dünyasındaki böylesine uzun ve kanlı din savaşlarının İslam dünyasında olmamasına rağmen emperyal güçlerin de stratejik müdahaleleri ile mezhep taassubunun aşılamaması ve tarafların uzlaşmazlığı sonucu parçalanmışlık devam etmekte ve güç birliği oluşturulamamaktadır.

Avrupa başta olmak üzere Hristiyan Batı dünyası asgari müştereklerde birleşme başarısı gösterebilmişken İslam dünyasının da bundan ders çıkararak güç birliği yapmasının kaçınılmaz olduğu açıktır.

Suriye'de İran üzerinden Şii milisler tarafından Sünnilerin katledilmesinin acı hatırasını taşıyan bir kısım Müslümanların, İsrail'in Lübnan Hizbullahı'nın üst kademe yöneticilerinin kullandığı çağrı cihazlarını özel yazılım ve donanımlarla patlatmasını mezhepsel tarafgirlikle neredeyse olumlaması ne hazin bir durumdur.

Mezhepsel entegrizmler (taassuplar) nasıl bir savrulma oluşturmaktadır. Oysa bir tarafta devlet eliyle açık bir soykırım uygulayan İsrail devlet terörü düğer tarafta ise hatalarıyla, günahlarıyla birlikte bunlara karşı mücadele veren bir Müslüman grup vardır.

Unutulmamalıdır ki İsrail nazarında Müslümanların Sünni veya Şii olması düşmanlık kategorisi açısından fark etmemektedir.

Sadece parçalanmış İslam dünyası İsrail'in iştahını kabartmakta, hatta diş kirasını isteyecek kadar pervasızlaştırmaktadır.   

Günümüz dünyasının en önemli sorunlarının başında gelen İsrail devlet teröründe ve Filistin Halkının soykırıma uğratılmasında 2 milyara yaklaşan İslam dünyasının paramparça görüntüsü önemli bir etkendir.

Özellikle Ortadoğu coğrafyasında Irak işgalinden sonra domino etkisi oluşturan mezhepsel çatışmalar ve kaos görüntüsü İsrail'e güç vermektedir.

İslam dünyasının önünde kutsal adına kanlı din ve mezhep savaşları ile birbirini yok etme aşamasına gelen Avrupa'nın her şeye rağmen barış masasına oturarak asgari müştereklerde güç birliği yaparak hakim konuma gelişinin açık bir örneği durmaktadır.

Avrupa yapabiliyorsa İslam dünyası neden yapamasın. Yeter ki taassup ve hırslardan arınmış karşılıklı irade oluşsun. 

 

 

Kaynaklar:

1. Mustafayev B. Ci̇han Hâki̇mi̇yeti̇ni̇ Moskoflara Öğütleyen Deli̇ Petro'nun Vasi̇yetnamesi̇ ve Ermeni̇stan Devleti̇ni̇n Kurulmasında Etki̇si̇. International Journal of Eurasia Social Sciences. 2016;2013(11):17-27. 
2.  Demir Y. Emperyalist Devletlerin Ortadoğu'da Mezhep Oyunları: Sünnî-Şiî Çatışması. Turkish Journal of Shiite Studies. 2019;1(2):234-46. 
3.  Garaudy R. Entegrizm: Kültürel İntihar. İstanbul: Pınar Yayınları; 1995. 
4.  Rençber F. İslam Bi̇rli̇ği̇ İnşâsinda Bi̇r Engel Olarak Mezhep-Cemaat Taassubu ve Çözüm Yollari. e-makâlât Mezhep Araştırmaları. 2017;10(1). 
5.  Suuçak A. Müslüman Toplumda Taassup [Yüksek Lisans Tezi]. [Isparta]: Süleyman Demirel Üniversitesi Sosoyal Bilmler Enstitüsü; 2015. 
6.  Evkuran M. Matruşkanın İroni̇si̇: Şaki̇rtten Haşşaşî Çıkarmak!-Darbe Teoloji̇si̇ni̇ Anlama Denemesi̇. Turkish Studies (Elektronik). 2017;12(16):189-202. 
7.  Erendil M. Çağdaş Ortadoğu Olayları. Ankara: Genel Kurmay Basımevi; 1992. 
8.  Çandar C. Ortadoğu Çıkmazı. İstanbul: Hil Yayınları; 1983. 
9.  Gündüz Ş. Yaşayan Dünya Dinleri. Ankara: Diyanet İşleri Başkanlıǧı; 2007. 
10.  Nasr V. Behind The Rise of The Shi'ites. Time (https://content.time.com/time/world/article/0,8599,1571368,00.html. 19 Aralık 2006; 
11.  Sinkaya B. Şi̇i̇ Ekseni̇ Tartışmaları ve İran. Avrasya Dosyası. 2007;13(3):37-63. 
12.  Şahin M. Şii Jeopolitiği: İran İçin Firsatlar ve Engeller. Akademik Ortadoğu. 2006;1(1):39-55. 
13.  Arıkan A. İslam dünyasının mezhep haritası ve nüfus dağılımı. Journal of Islamic Research. 2018;29(2):348-79. 
14.  Lipka M. The Sunni-Shia Divide: Where They Live, What They Believe and How They View Each Other. Pew Research Center  18 Haziran 2014; Erişim adresi: https://www.pewresearch.org/short-reads/2014/06/18/the-sunni-shia-divide-where-they-live-what-they-believe-and-how-they-view-each-other/
15.  Kıran A. Mezhebi̇ Rekabet mi̇, Mezhep Savaşları mı? Anemon Muş Alparslan Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi. 2015;3(1):171-91. 
16.  Öz Ş. Şi'a'nın Aslı ve Doğuşu Üzerine Görüşler. e-Makalat Mezhep Araştırmaları Dergisi. 2009;1(2):29-47. 
17.  Barzegar K. İran, Ortadoğu ve Uluslararaıi Güvenli̇k. Ortadoğu Analiz. 2010;2(21):83-92. 
18.  Özkan F. Ortadoğu'da Ulus-Devlet, Çoğulcu Kimlik Yapısı ve Jeopolitik Çıkarlar. Akdeniz İİBF Dergisi. 2021;21(2):180-90. 
19.  Bardají RL. Religion, power and chaos in the Middle East. European View. 2016;15(1):87-95. 
20.  Stein A. Turkey's Role in a Shifting Syria. Atlantic Council (https://www.atlanticcouncil.org/blogs/menasource/turkey-s-role-in-a-shifting-syria/ ). 13 Mayıs 2015; 
21.  el-Batati S, Kareem F. War in Yemen is Allowing Qaeda Group to Expand. The New York Times ( https://www.nytimes.com/2015/04/17/world/middleeast/khaled-bahah-houthi-rebel-yemen-fighting.html. 16 Nisan 2015; 
22.  Tomlinson S. UN Warns Middle East is on Verge of Sectarian War as Shocking New Video Shows Isis Executions of Syrian Soldiers. Daily Mail Online (https://www.dailymail.co.uk/news/article-2660347/UN-warns-Middle-East-verge-sectarian-war-jihadists-wantonly-killing-civilians-violence-flares-Syria.html. 17 Haziran 2014; 
23.  Rorbaek LL. Religion, Political Power, and the ‘Sectarian Surge': Middle Eastern Identity Politics in Comparative Perspective. Studies in Ethnicity and Nationalism. 2019;19(1):23-40. 
24.  Rosen D. Religion, Identity, and Mideast Peace. The Review of Faith & International Affairs. 2009;7(2):55-9. 
25.  Gerges F. Ortadoğu Uluslararası İlişkiler Çalışmaları: Tarih, Teori ve Metodoloji Üzerine Bir Haşiye. İçinde: Kor ZT, editör. Ortadoğu Konuşmaları: Küresel ve Bölgesel Perspektiften “Arap Baharı. İstanbul: Küre Yayınları; 2014. s. 25-57. 
26.  Hashemi N, Postel D. Sectarianization: Mapping the New Politics of the Middle East. The Review of Faith & International Affairs. 2017;15(3):1-13. 
27.  Aydınalp H. Sosyal Çatışma ve Din. Uludağ Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi. 2010;19(2):187-215. 
28.  Hartmann AV, Heuser B. Tarih Boyunca Avrupa'da Savaş ve Barış. Etkileşim Yayınları; 2006. 
29.  Johnstone R. Religion in Society: A Sociology of Religion. New Jersey: Pearson; 2004. 
30.  De Mesquita BB. Principles of International Politics. Washington DC: Co Press; 2005. 
31.  Alganer Y, Yilmaz Ç. Avrupa'da Bi̇rli̇k ve Bütünleşme Hareketleri̇. jlecon. 01 Ocak 2016;3(1):93-114. 
[email protected]

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir. 

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU