Resmi ve gayri resmi nüfusuyla 20 milyon insanı barındıran İstanbul'da su sıkıntısı olmuyor.
En azından son 8-10 yıldır, İstanbul'da bir su kesintisi de hatırlanmıyor.
Merkez nüfusu 1 milyon 100 bin civarında olan Diyarbakır'da ise, dört tarafı barajlarla çevrili olmasına rağmen, son 2 yıldır geceleri sular kesiliyor.
"Niye" diye sorabilirsiniz.
Diyarbakır'ın hemen kuzeyinde Kralkızı Barajı var.
Onun altında Dicle Barajı, Eylül ilçesinde Deve Geçidi Barajı, güneyinde Göksu Barajı var ve hemen içinden Dicle Nehri geçiyor.
Yıllar önce Diyarbakır'ın içme sorununu kökten halletmek için 45 kilometre kuzeydeki Eylül Barajı'ndan Dicle Barajı'na boru hattı döşendi.
Ve en az 50-60 yıl bir su sıkıntısı olmayacak denildi.
Geçen 10-15 yıl içerisinde hem HDP'li belediyeler Diyarbakır'ı yönettiler hem de uzunca bir müddet kayyum yönetimi sürdü.
Geçen sene kayyum yönetiminde sular kesilmeye başlandı.
Öyle bir duruma gelindi ki, şehir içindeki bahçeli evlerin sulanması bile yasaklandı ve bu bahçelerin önemli bir kısmı kurudu.
Bu yıl da aynı sıkıntılar yaşandı.
"Efendim, su sıkıntısı 1 günde çözülmez" diyebilirsiniz...
Doğru, ama bu, 1 günde ortaya çıkan bir sorun değil.
Dediğim gibi, bu ne tek başına HDP'li belediyelerin suçu ne de tek başına kayyumların suçu.
Ortak işlenen bir suç bu.
Çünkü son 15-20 yılda şehri ortaklaşa yönettiler.
Bunun tedbirleri alınmalıydı.
Çare ne?
Sorduğunuzda, "Efendim, o hattın yanına ikinci bir hat yapılması lazım" diyorlar.
Buna da başladık.
Şehrin su şebekesi, yani yer altındaki borular çok eski; şehre verilen suyun yarısı kaçak su olarak boşa gidiyor.
Arkadaş, bunu bugün mü fark ettiniz?
Bunu neden 5, 10, 15, 20 yıl önce fark edip hesaplamadınız?
Neden özellikle son 5 yılda bu işe bir hız vermediniz?
İşte anlat derdini kime; Marco Paşa da yok...
HDP'ye deseniz, kayyumun üzerine atıyor; kayyumlara deseniz, HDP'nin üzerine atıyor.
Buradan hareketle, tabii ki Diyarbakır'ın sadece bu sorunu yok.
Bunun ötesinde çok ciddi sorunları var.
İsterseniz, şöyle tek tek başlayalım.
Önce eğitimden başlayalım.
Dicle Üniversitesi 1974'lerden beri faaliyette, tam 50 yıllık.
Şu an Isparta Üniversitesi'nden, Karabük Üniversitesi'nden daha az öğrencisi var; ki bu saydığım yerler, Karabük, Nevşehir, Isparta, bunlar Diyarbakır'ın bir mahallesi kadar bile değiller.
Erzurum'da ve Konya'da 115'er bin civarında öğrenci var.
Diyarbakır'da ne kadar?
34 bin.
Bir eski rektörle karşılaşmamızda şunu söylemişti:
Devlet Diyarbakır'da 100 binlik öğrenci nüfusu istemiyor.
Bunun başka bir izahı yok.
Bütün Ortadoğu'nun en önemli üniversitesi olması gerekirken, bugün işte saydığım Karabük, Isparta, Denizli üniversitelerinin gerisinde bir üniversite ile karşı karşıyayız.
Üstelik arazisi Türkiye'nin otluyla birlikte en geniş arazisi.
Böyle bir sorun yok.
26 bin dönüm, yani 26 milyon metrekare arazisi var.
Üniversiteden sonra, tabii ki hala sınıflarda ilkokulda 40-45 kişilik sınıflar var.
Bunlar da yeterliydi.
Ondan sonrasına gelelim sağlık meselesine.
Dicle Üniversitesi'nin hastanesi, 1974'lerde başlanmış, 80'lerde açılmış; 50 yıllık ömrünü tamamlamış, her tarafı dökülüyor.
Acilen yeni bir üniversite hastanesi yapılması lazım.
5 yıldır konuşuluyor; yatırım programına alındı, para var, yok, üniversite bunun için üniversite arazilerini satacak, satmayacak, satmasın, bu tartışmalar devam ediyor.
Şehir hastanesi 3 yıldır temele atıldı; bir buçuk yıl sadece temellerine konulacak aletleri bekledi.
İkinci bir şehir hastanesi yapılacak; onunla da ilgili henüz yer tespiti ve ihale yapılmadı, yapılamadı.
Yollara gelelim.
Diyarbakır'ın bir ring olarak, yani anlayacağınız şekilde söylersek, daire şeklinde olan şehri kuşatacak olan çevre yollarının "yarım ay" dediğimiz yarısı dairenin yapıldığı geri kalan Batman-Bingöl yol bağlantısı, Bingöl yolu-Elazığ yolu bağlantısı, yani doğu ve batı bağlantıları.
Kuzey Çevre Yolu'na henüz başlanılmadı bile, ihalesi bile yapılmadı.
Mazıdağ fosfat tesislerini Cengiz İnşaat aldı.
Cengiz İnşaat, Diyarbakır'a Kastamonu'dan, Küre'den, değişik yerlerden gelen katkı maden üretimini Mazıdağ'a ulaştırmak ve orada bir sentez oluşturmak, üretimde kullanılmasını sağlamak için daha rahat yapılsın, nakliye daha ucuz olsun diye Diyarbakır'dan Mazıdağ'a özel bir demir yolu hattı döşendi.
Diyarbakırlıların yüzde 99'unun da bundan haberi yok.
Mazıdağ'a tren var, haberimiz yok.
Ama Diyarbakır-Habur tren yolu da yapılmadı; otoyol da yapılmadı.
Habur'dan Urfa'ya olan otoyol da ihale edilmedi.
Bütün otoban hattı bitti, Edirne'ye kadar Urfa'ya geldi, Habur'a devam etmedi.
Demir yolu da yok, otoyol da yok.
Yine ayrıca şu an Diyarbakır'ın Silvan çıkışı korkunç bir halde.
Sabahları ve öğlenleri Diyarbakır'da yarım saat, 45 dakika, 1 saat o trafikte kalıyorsunuz, Silvan yolunda.
Bingöl yolunun Yarbakır çıkışı, Seyrantepe'den çıkışı da aynı şekilde.
Elazığ yolunda 75. Cadde ile Mahabad Bulvarı'nın birleştiği kavşakta da ciddi sıkıntılar var.
Hem Silvan yolunun hem de Elazığ yolunun acilen alt geçitlerle, üst geçitlerle ve geliştirmeyle düzenlenmesi lazım.
Karacadağ eteklerinde depremden sonra yeni bir uydu kent inşa ediliyor.
Yeri isabetli seçildi, doğru.
Şu an 13 bin 120 konutun inşaatı devam ediyor; 6 bin 40 tanesi bitti.
Bu 13 bin küsur konut 25 bine çıkacak.
Sizin anlayacağınız yeni bir şehir.
Oradan şehre acilen, acilen Urfa yoluna paralel bir bulvar açılması lazım.
Daha yapılaşma yok.
Boş alanlar yapılabilir, çok ucuza mal edilebilir.
Oğlaklı'dan, Karacadağ eteklerinden, yeni toplu konuttan havaalanı yoluna bağlayacak, bağlantı yollarını da Urfa yoluna sağlayacak yeni bir bulvar, Diyarbakır'ın geleceği için şart.
Ve yılan hikayesine dönen bir tramvay projemiz var.
Maalesef yıllardır hem kayyumlar hem de HDP'li belediyeler her işe başladıklarında tramvay sözü verdiler, ama o tramvay da henüz ortada yok.
Biliyorsunuz, Türkiye'nin birçok ili Gaziantep'ten Bursa'ya, Eskişehir'e kadar tramvayla tanıştı.
Diyarbakır'dan çok daha küçük şehirler bu işi başardı.
Diyarbakır'ın bir diğer önemli sorunu da yıllardır kangren haline gelmiş Bağlar ilçesindeki kentsel dönüşüm.
Aynı şekilde Fiska ve Yenişehir ilçesindeki şehitlikler de acilen yerinde kentsel dönüşüme tabi tutulması gereken yerler.
İlkel şartlarda yaşıyor insanlar.
İnanın, ister HDP'li ister AK Partili olsun, milletvekili, belediye başkanı, belediye meclis üyesi, bunların hiçbiri buralarda bir gece bile yaşamazlar.
Mesela geçmişte HDP'nin Sur belediye başkanları da Sur'un içinde oturmuyorlar.
Böyle bir garabet var.
Peki, siz yemediğiniz yemeği halka nasıl yedirebiliyorsunuz?
Oturmadığınız şartlarda halkı nasıl oturtuyorsunuz?
Bu nedenle acilen bu kentsel dönüşüm meselesinin de ele alınması lazım.
Ve yılların yarası Dicle Vadisi.
Osman Baydemir döneminde 10 tane proje hazırlandı.
Birinci, ikinci, üçüncü ve mansiyon alan projeler.
Bunlar, o günkü şartlarda kaynak bulunamadığı için uygulamaya konulamadı.
Sonra, yıllar sonra Çevre ve Şehircilik Bakanlığı RESEL yani kendi inisiyatifiyle DİJEN'lerinde bir çalışma başlattı.
HDP'li belediyeden kıyameti kopardılar:
Çevre tahrip ediliyor. İşte burası iskâme açılacak.
Tabii, bunların hiçbiri doğru değildi.
Maalesef doğru değildi.
Peki, sizin projenizi uygulayalım dediler.
Yani Osman Bey döneminde birinci olan, ikinci olan, üçüncü olan hangi proje istiyorsanız onu uygulayalım, buna da karşı çıktılar.
Biz o zaman bu kadar çevre bilincine sahip değildik; şu an onlar da yanlış.
E peki, doğru olan ne?
Doğru tüketim, bugün dünyanın belli başlı bütün şehirlerinin içinden nehir geçiyor.
Londra, Paris, Berlin, Roma, Viyana, Washington, Kahire, Musul, Bağdat; yani güneyden kuzeyden, ortadan doğuda Moskova sayılabilir.
Peki, bunların hiçbiri çevre hassasiyetine sahip değil.
Ne yapmışlar bunlar?
Nasıl düzenlemişler?
Gidelim, gezelim, görelim; getirip aynısını Diyarbakır'a uygulayalım.
Ve Dicle Vadisi de maalesef, "Dicle akar, Kürtler bakar" misali bir perişanlık içerisinde duruyor.
Dünyanın en güzel mesire yerlerinden biri olacak doğal güzelliklerden biri, bir nehir projelerinin ortaya konulamaması nedeniyle duruyor.
Alternatif sadece itiraz edildiği için öylesine bekliyor.
Bütün çalışmalarda durdu.
Efendim, dünya UNESCO mirası listesine alınmış.
E bu saydığım şehirlerin hepsi alınmış.
Hepsi alınmış.
Bu nedenle, arkadaşlar, Diyarbakır'ın gerçekten bekleyen ciddi sorunları var.
Ciddi müdahaleler lazım.
Burada HDP'li belediyenin topu Çevre ve Şehircilik Bakanlığı'na, hükümetin de topu HDP'ye atması sadece halka zarar veriyor.
Ne yapıp edip, kamuoyunun önünde doğru bir çalışmayla, doğru bir bilgilendirmeyle su sorunundan Dicle Vadisi'ne, Karacadağ'dan şehre, yapılacak duble yoldan, Yeni Bulvar'dan, otoyollara, yeni hastanelere kadar ve Suriçi'nin yeniden düzenlenmesine kadar bir çözüm üretmek gerekiyor.
Doğru ve tatminkâr projelerle halkı bilgilendirmek gerekiyor.
Hükümetin en büyük eksikliklerinden biri, yıllardır Silvan Barajı'nı bitirememesi ve Diyarbakır'ın 4 milyon 200 bin dekar sulanacak arazisini doğru düzgün sulayacak sulama kanallarını tamamlayamamış olması.
Marmaray'ı, Avrasya Tüneli'ni, İstanbul'un yeni havaalanını; her biri 12-13 milyar dolarlık projeleri 4 senede bitirmiş olan Türkiye Cumhuriyeti, 20 yıldır bu barajları ve sulama kanallarını tamamlayamadı.
Hala Diyarbakır, eksi göç veriyor. Yani gidenler, doğum ve ölüm farkı ile Diyarbakır'a gelenlerden daha fazla.
Eksi göç halen devam edecek.
Bu nedenle, HDP'li belediye de hükümet de bu sorunları birbirlerinin üzerine atarak ve birbirlerini eleştirerek geçiştiremez.
Her iki kesimin de kendi tezlerini düzgün bir şekilde ortaya koyması, halkı bilgilendirmesi gerekiyor.
Eğer mızıkçılık yapan, sadece itiraz eden ve işleri engelleyenler varsa, bunları deşifre etme görevleri de var.
Polemik, demagoji ve laf oyunlarıyla bundan öteye artık yol yok.
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish