Kentsel dönüşüm mü, rantsal dönüşüm mü?

Altan Tan Independent Türkçe için yazdı

Fotoğraf: AA

Türkiye'nin can alıcı sorunları var.

Ancak ne yazık ki, günlük politikaların ve magazin gündeminin karmaşası içinde bu meseleler üzerinde derinlemesine bir tartışma yürütülemiyor.

Örneğin, eğitim sorunu.

Bir ulusun, bir milletin ya da bir coğrafyanın ilerlemesi için en temel unsur, nitelikli bir eğitim sistemidir.

Bugün, okulların yeni açıldığı dönemde, Türkiye’nin en büyük sorunlarından biri olan niteliksiz ve eğitimsiz insan yetiştirme meselesi neredeyse tartışılmıyor bile.

Bir diğer önemli konu ise kentsel dönüşüm.
 


Türkiye, yakın zamanda, biri 1999'da, diğeri ise geçen yıl meydana gelen depremlerle büyük kayıplar yaşadı.

Maraş, Hatay ve Adıyaman'da on binlerce insan hayatını kaybetti ve milyonlarca insan evsiz kaldı.

Eğer bir toplum güvenli bir şekilde yaşayamayacaksa, her gece “Evimin başıma yıkılacak mı?” korkusunu yaşıyorsa, o toplumun başka meselelerle uğraşması oldukça zor.

Türkiye’deki mevcut konutların neredeyse yarısının bu tehlikeli durumu taşıdığı biliniyor.


Peki, ne yapılmalı?

"Kentsel dönüşüm" lafı herkesin dilinde.

Ancak bu dönüşüm nasıl gerçekleşecek, ne zaman hayata geçecek ve kimler sorumluluk alacak?

İstanbul, kentsel dönüşüm meselesinin en fazla hissedildiği şehir.

Şehrin nüfusu yaklaşık yirmi milyon ve mevcut bina stoklarının yarısından fazlası yıkılma tehlikesi ile karşı karşıya.

Hatta bazı binalar, şiddetli yağmur ve sel olaylarında kendiliğinden yıkılmakta. İstanbul'un Tepebaşı, Kağıthane, Şişli, Kurtuluş, Feriköy ve Nişantaşı gibi bölgelerinde, 60-70 yaşını doldurmuş birçok bina mevcut. Bu binaların teknik ömrü sona ermiş durumda.

Gerek inşaat kalitesi, gerek kullanılan malzemelerle bu yapılar artık güvenli değil. Özellikle deprem gibi doğal afetler olmaksızın bile bu binalar yıkılma riski taşıyor.


Çözüm ne?

Peki, bu kentsel dönüşüm nasıl olacak?

Ne zaman gerçekleşecek ve kimler bunu yapacak?

Çözüm ne?

Cevap basit: Belediyenin ve devletin ciddi bir fon ve kadro ayırarak şehirleri planlaması, ömrünü tamamlamış binaları tespit etmesi ve yeni şehir planları ortaya koyması gerekiyor.

Ne yazık ki, şu anda kentsel dönüşüm, yerinde dönüşüme dönüşmüş durumda.

Yani, eski bir bina örneğin Kadıköy'de, Beşiktaş'ta ya da Şişli'de, müteahhitler kat karşılığı olarak o binayı alıyor, yıkıyor ve daha fazla sayıda daire yaparak daha yoğun konutlar inşa ediyor.

Bu durum, mevcut altyapıyı zorlamakta ve trafik sorununu daha da büyütmektedir.

Öncelikle bölge bazında planlamaların yapılması gerekiyor.


İzmir de bu kapsamda ele alınmalı.

İzmir’in sahil kesiminde, özellikle Göztepe ve Güzelyalı bölgesinde, güzel manzaralar mevcut; ancak bu alanlarda da ömrünü tamamlamış birçok bina var.

Yeni yollar, parklar ve okullar planlanmadan bu sorunların üstesinden gelmek mümkün değil. Bölge bazında düzenlemeler yapılmadan, yeni yerleşim alanları ortaya koyulmadan kentsel dönüşüm sağlanamaz. Maalesef, bu tür projelerin hiçbiri hayata geçirilmiyor.

Sadece yüksek rant elde edilen İstanbul'un Şişli, Beşiktaş, Kadıköy gibi yerlerinde tek tek binalar yıkılıyor ve yerine daha yoğun yapılar inşa ediliyor. Bu da beraberinde birçok sorunu getiriyor.

Yasal süreçler de büyük zorluklar içeriyor. Eski yasalar gereği bir kişi muhalefet ederse, o bina yıkılamıyordu. Bu oran, sonradan yüzde 3'e, en son ise yüzde 51'e düşürüldü.

Sonuç olarak, her binanın içinde büyük tartışmalar yaşanıyor. Hatta, yüksek gelir düzeyine sahip kesimlerde bile anlaşmazlıklar ortaya çıkıyor.


Peki yapılması lazım?

  1. Şehirler bazında tek tek bütün şehirlerin planlanması lazım.
  2. Ada bazında düzenlemeler yapılması lazım.
  3. Devletin her binaya bir kimlik vermesi: Sağlam mı, az hasarlı mı, orta hasarlı mı, çok hasarlı mı? Bu kimliğin binanın üzerine yapıştırılması gerekiyor.

Devlet, vatandaşlara “Bu bina yıkılmalıdır” diyerek, yıkım sürecini hızlandırabilir.

Bu durumda, ister vatandaşlar yıksın ister devlet, boşaltma süresi belirlenmelidir. Aksi takdirde, tartışmalar, anlaşmazlıklar ve mahkemelik süreçler devam edecek.

Bina bazında yıkım işlemleri, yoğunluk ve trafik sorunlarını daha da artıracak.

Estetik kaygılar da göz ardı edilemez; dünyanın en güzel şehirlerinden biri olan İstanbul, bu sorunlar nedeniyle estetik açıdan kötü bir duruma gelmektedir.


Sayın Cumhurbaşkanı Erdoğan, "İstanbul'a ihanet ettik" diyor.

Yere göğe sığdırılamayan, sözde büyük hizmetleri olduğu söylenen Kadir Topbaş için "efsane başkan" tabiri kullanılıyor.

Peki, bu efsane başkan döneminde ihanet edildiyse ve Sayın Cumhurbaşkanı da eski bir İstanbul Belediye Başkanı ve sevdalısı olarak bu şehre ihanet ettik diyorsa, kim ihanet etti?

Ben mi ihanet ettim? Kim ihanet etti?

İnanın, her şey düzelir Türkiye'de. Ama İstanbul çok zor düzelir.

Dünyanın en güzel şehri nasıl bu kadar berbat bir hale getirildi?

İnanın, bu bize bir ironi olacak ama bunu nasıl başardınız diye bir başarısızlık madalyası takılması lazım.

Sonuç olarak, günlük tartışmalar, magazin gündemi ve siyasi polemiklerin bir kenara bırakılıp, kentsel dönüşüm ve eğitim meseleleri üzerinde acilen yoğunlaşmamız gerekiyor.

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU