16 Ağustos 1954 tarihinde Yunanistan'ın Birleşmiş Milletler'e başvurusunda, Kıbrıs'ın kendi kaderini tayin hakkı yazıyordu.
Buna paralel olarak 1 Nisan 1955'te EOKA, Kıbrıs'ta İngiliz sömürge yönetimine karşı silahlı mücadele başlatmıştı.
Kıbrıslı Rumların ENOSİS istemleri karşısında, Kıbrıs'ı 1914 tarihinde Osmanlılardan ilhak etmiş olan İngiliz emperyalizmi, Kıbrıs Türk liderliğini kullanarak "ünlü" böl-yönet politikası ile Türkiye'yi Londra Konferansı ile Kıbrıs'ta taraf yapmak istiyordu.
Londra Konferansı'ndan önce Bakanlar Kurulunu yöneten İngiltere Savunma Bakanı Selwyn Lloyd, İngiltere'nin çıkarlarını koruyabilmesi için Türkiye'nin ENOSİS karşıtı tutumunu kullanmaları gerektiğini şöyle ifade ediyordu:
Müzakereler süresince amacımız, Yunanları, ENOSİS'i kabul etmeyi reddeden Türklerle karşı karşıya getirmek ve böylece hakimiyeti bırakacak bir çözümü kabul etmelerini sağlayacak bir ortam yaratmak olmalıdır.
İngiltere Dışişleri Bakanı Anthony Eden, Konferans'tan önce Ankara hükümetine gönderdiği telgrafta, "Türkiye'nin Kıbrıs'ı Yunanlılara bırakmayacaklarını açıkça söylemesini" istiyordu.
Türk Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu, Konferans'ta bu doğrultuda davranacaktır.
Londra Konferansı'nda Türkiye soruna taraf yapıldığı gibi, bir İngiliz sömürgeciliği sorunu olmasına rağmen, dünya ve Türkiye kamuoyu önünde Kıbrıs bir Türk-Yunan sorunu olarak yerini alacaktı.
Böylece İngiliz sömürge yönetimi ile Kıbrıs Rum EOKA arasındaki çatışma, iki toplum arasındaki çatışmaya dönüşecekti.
Aradan sıyrılan İngiliz sömürge yönetimi, Kıbrıs'taki çıkarlarını iki toplum arasındaki çelişki ve çatışmaları körükleyerek sağlayacaktı.
6-7 Eylül olaylarının, İngiliz sömürge politikasına yararlı olduğu açıktı, ama doğrudan yönlendirenlerin İngilizler olduğuna ilişkin güçlü veriler vardı:
Görünürdeki Türk-Yunan dostluğunun kırılgan olduğu çok açık, çok küçük bir şok bile yeter. Atatürk'ün Selanik'teki doğduğu evine tebeşirle slogan yazmak gibi önemsiz bir olay bile bir kargaşanın çıkmasına yeter.
(İngiltere Atina Büyükelçisi,
Ağustos 1954)
"Şecaat arz ederken merd-i Kıpti sirkatin söyler"
İşte Özel Harp Dairesi (ÖHD) başkanı, Genelkurmay İstihbarat Başkanlığı ve Milli Güvenlik Kurulu'nda üst düzey görevlerde bulunmuş emekli Tuğgeneral Sabri Yirmibeşoğlu'nun gazeteci Fatih Güllapoğlu'na söyledikleri:
- Bak, ben sana bir örnek daha vereyim. 1974'teki Kıbrıs Harekâtı. Eğer ÖHD olmasaydı, o harekât, yani iki harekât da o kadar başarılı olabilir miydi? (...) Adaya, bankacı, gazeteci, memur görüntüsü altında Özel Harp Dairesi elemanları gönderildi ve bu arkadaşlarımız, adadaki sivil direnişi örgütlediler, halkı bilinçlendirdiler. Silahları 10 tonluk küçük teknelerle adaya soktular. Sonra 6-7 Eylül olaylarını ele al...
- Pardon Paşam, anlamadım, 6-7 Eylül olayları mı?
- Tabii. 6-7 Eylül de bir Özel Harp işiydi. Ve muhteşem bir örgütlenmeydi. Amaca da ulaştı. Sorarım size, bu muhteşem bir örgütlenme değil miydi?
- E, evet Paşam!"
"Çingenenin merdi kendini överken hırsızlığını söyler..."
*Pogrom; dini ya da etnik azınlık veya politik nedenlerle bir gruba karşı yapılan şiddet hareketleridir. Bu şiddet hareketleri genellikle evleri, iş yerlerini veya ibadet yerlerini tahrip etmek, insanları dövmek, yaralamak, tecavüz etmek veya öldürmekten oluşur.
Kaynaklar:
Tempo Dergisi, s. 24
Türk Gladiosu için İpuçları, Tuğgeneral Sabri Yirmibeşoğlu, 1971'de Özel Harp Kurmay Başkanı, 1989-90'da Milli Güvenlik Sekreteri idi. Bu röportajın yapıldığı 1991'de ise emekli olmuştu.
Türkiye Solunun Kıbrıs Çıkmazı, Abdullah Korkmazhan, 2017
Dilek Güven, 6-7 Eylül Olayları, Yurt Vakfı Yay. 2005
Niyazi Kızılyürek, Kıbrıs Sorununda İç ve Dış Etkenler, Işık Kitabevi Yay. 1983
Günlük gazeteler, çeşitli dergiler vb.
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish