Neden hep “almak” isteriz de “vermek” istemeyiz?

Prof. Dr. Ulvi Saran Independent Türkçe için yazdı

İnsanın kazanma hırsının nöro-psikolojik analizi

İnsan elinin iki temel işlevi var:

"Almak” ve “vermek”.

Almak;

- Bencilce bir eylemdir ve gerçekleştiğinde beyinde dopamin hormonu salgılanır.

Dopamin, “zevk” ve “ödül” merkezlerini aktive eder.

Bir hedefe ulaşma veya bir ödül kazanma beklentisiyle salınır ve kişiyi harekete geçiren bir motivasyon sağlar.

Yani, bir kişi bir başarıya yaklaştığında veya bir ödül aldığında, dopamin seviyesi artar ve bu da haz ve tatmin duygusunu tetikler.

Ancak bu etkinin sürdürülebilirliği sınırlıdır.

Dopamin salgısı, tatmin eşiğini sürekli yükseltir, bu da kişinin aynı seviyede zevk alabilmesi için giderek daha fazla “alma” arayışına girmesine neden olur.

Dolayısıyla, insan, aldıkça, dopamin deşarjı, yani elde ettiği zevk, sürekli olarak artmaz.

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

- Para kazanma örneğinde, kişi daha fazla kazandıkça, “tatmin eşiği” yükselir.

Mutluluğunun sürekli artması ve aynı seviyede zevk alması için, her defasında daha fazla kazanması gerekir. Bu nedenle bir türlü doyuma ulaşamaz

- Bu döngü, susuzluğunu tuzlu su içerek gidermek isteyen kişinin, içtikçe susuzluğunun artması gibidir. Tatmin olmak yerine daha fazla arzuya yol açar..

Tıpkı, ulaşmak üzere yaklaştıkça, kişinin kendisinden uzaklaşan bir “serap” gibi…

Tıpkı, tattığı ilk zevki ve öföri halini tekrar yaşayabilmek için, aldığı dozun miktarını her defasında arttırmak zorunda kalan uyuşturucu bağımlısının içine düştüğü ümitsiz sarmal gibi…

 

Vermek;

Diğerkâmca bir davranıştır. İnsan, verdiğinde, beyninde kendisine “yücelik” duygusu ve hazzı veren “serotonin” hormonu salgılanır.

- Serotonin, ruh halini düzenleyici bir hormondur; mutluluk, huzur ve memnuniyet duygularını harekete geçirir. 

- Serotonin deşarjının verdiği mutluluk duygusu, “dikey” değil “yatay”dır. Bu nedenle sürekli yükseltilmesi gereken bir tatmin eşiği yoktur.

- İnsan, az veya çok olsun, her verdiğinde (verdiği şeyin sıklığı arttıkça) sürekli yükseltilmesi gereken bir tatmin eşiğine takılmadan, aldığı mutluluk hissi de yatay biçimde (exponential) genişleyerek artar 

- Serotonin, ayrıca adalet ve fedakârlık duygularıyla bağlantılı olarak, insanların sosyal rolleri, sorumlulukları ve etkileşimleri çerçevesindeki kararlarını ve davranışlarını da şekillendirir.

Çevresindeki insanları koruyup gözeten, liderlik yapan ve fedakârlık duyguları ile onlara kol kanat geren insanların davranışları serotonin ile ilişkilidir.

Özetle;

İnsan psikolojisi, büyük ölçüde biyokimyasal süreçlerin işleyişiyle şekillenir.

İstek ve karar mekanizmalarının ana süreç kontrol merkezi olan “beyin biyokimyası,” insanın hırsları ve kazanma arzuları üzerinde derin bir etkiye sahiptir.

Beyindeki nörotransmitterler, yani kimyasal haberci moleküller, bu süreçlerde merkezi bir rol oynar.

İki ana nörotransmitter olan dopamin ve serotonin, bu bağlamda iki temel harekete geçiricidir ve bunların insanların hayat uğraşlarının iki temel eylemi olan, “almak” ve “vermek” yönelimleri üzerinde ve ruh hallerini ortaya koymadaki gücü son derece belirleyici ve yönlendiricidir.

Dopamin, kişilerin daha fazlasını başarma ve kazanma arzusunu körüklerken, serotonin daha çok huzur ve tatmin duygusuna katkıda bulunur.

- Hayata, sürekli “almak” üzerinden bakan, 
dipsiz bir kuyuyu doldurmak istercesine sürekli kazanan ve biriktiren kişilerin, bir türlü “tam tatmin” duygusunu yaşayamamalarının ve bekledikleri mutluluğa ulaşamamalarının,

- Az veya çok, ellerindekini verenlerin ve başkalarına yardım edenlerin, derin ve giderek artan bir hoşnutluk yaşamalarının ve “ruhi dinginliğe” ulaşmalarının
Sebebi ve açıklaması budur.

Peki bu neden böyle?

İnsan, neden kendisini her defasında daha fazla kazanç sağlamaya ve biriktirmeye tutsak eden böyle bir doyumsuzluk sarmalına kapılır?

Bu mekanizmanın anlamı ve gereği nedir?

Bu, bize dünyada giderek artan üretimin ve iktisadi büyümenin gerçekleşmesinde, insanın hırs ve arzularının oynadığı rolü anlatır.

İnsanın, başka hiç bir canlıda bulunmayan eşyayı dönüştürücü gücünün ve doğadaki düzeni tahrip edici ve bozucu etkisinin temelinde yatan motivasyon kaynağı budur.

Düşünün bir kere…

İnsanın sınırsız hırsı ve bir türlü tatmin olmayan arzuları olmasaydı, hiç gelişme ve ilerleme olur muydu?

Ya, bu işleyiş mekanizmasının tersi olsaydı?

Yani, insanlar aldıkça ve kazandıkça  genişleyen ve lineer olarak artan bir tatmin elde etselerdi…

Ve buna karşılık, verdikçe hoşnutsuzlukları ve zevk alma hisleri azalan bir süreç yaşasalardı, dünyanın hali nice olurdu?

Bu durumda, insanların birbirlerini boğazlayacak kadar zıvanadan çıkacakları bir kaos halinin yaşanacağını ve hayatın cehenneme döneceğini tahmin etmek hiç zor değil…

 

 

https://www.fil.ion.ucl.ac.uk/news-item/new-study-reveals-how-dopamine-and-serotonin-affect-decision-making/

https://scitechdaily.com/brain-signals-how-dopamine-and-serotonin-influence-social-behavior/

https://www.frontiersin.org/journals/human-neuroscience/articles/10.3389/fnhum.2017.00484/full

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU