Türk milliyetçileri Çırpınırdın Karadeniz'in yazarını tanır mı?
İşin ilginç yanı AK Parti İstanbul il örgütü de Türkiye ile Azerbaycan arasındaki “dostluk-kardeşlik ilişkilerinin” derinliğini göstermek için Çırpınırdın Karadeniz şarkısını kullanmıştı.
Evet farketmez, açık hava veya salon toplantılarının en son kısmında eller havaya kalkıp parmaklar bozkurt işaretini gösterir göstermez Çırpınırdın Karadeniz söylenmeye başlar. Ülkücü (son yıllarda bazen siyasi islamcı) düşüncenin ayrılmaz parçası haline gelmiş bu şarkıyı milliyetçilerin sahiplenmesi işçi-emekçi kesime mensup birtakım insanı kızdırmaktadır. Onun için ilerleyen dönemlerde Çırpınırdın Karadeniz'in işçi-emekçi gösterilerinde söylenmesine de asla şaşırmamak gerekecek. Ülkücü camia bakımından işin garip yanı Çırpınırdın Karadeniz'in yazarının isminin ezici çoğunlukça bilinmemesinin yanısıra şarkının bestesinin kime mensup olmasının hiçkimseyi ilgilendirmemesidir. Milliyetçi Harekat Partisi üst yönetimindeki hocaları kızdırma pahasına da olsa söylemeden geçemeyeceğim: Ülkücü gençliğin Çırpınırdın Karadeniz şiirinin yazarını ve şarkısının bestecisini tanımaması çok büyük ve asla afedilemeyecek bir noksan. Şarkıcı Azerin'in, şiirin de bestenin de asla ve asla ruhuna uygun olmayan biçimde söylediği Çırpınırdın Karadeniz ile coşmak ülkücü gençliğin kültürden-sanattan ne kadar uzak kaldığını gösteren acı bir örnektir.
Yahu size hiç mi yol gösteren olmadı da Genelkurmay Mehteri'nin şiirin de bestenin de ruhuna tamamen uygun şekilde söylediği Çırpınırdın Karadeniz'i dinleyerek coşmayı akıl edemediniz?
Çırpınırdın Karadeniz'in yazarının ve bestecisinin kimlikleri sizi ilgilendirdi mi? Ona da mı hayır diyorsunuz?
Öyleyse kısaca yazayım...
Çırpınırdın Karadeniz şiirinin yazarı Ahmet Cevat Ahundzade 5 Mayıs 1892'de o zamanlar Çarlık Rusyası sınırları içinde bulunan Azerbaycan'ın Gence bölgesine bağlı Şemkir kazasının Aşağı Seyfeli köyünde doğdu. 1898'de babasını kaybetti. İlkokulun üç sınıfını doğduğu köyde okuduktan sonra annesiyle birlikte Gence'ye yerleşti. Çocuk yaşlarında Arap ve Fars dillerini çok iyi öğrenen Ahmet Cevat 1906 yılından itibaren Şah Abbas Camisi nezdindeki okulda eğitimini sürdürdü. Notlarının pekiyi olmasından dolayı Hayırsever Cemiyet kendisine her ay yedi altın para burs verdi. 1912 yılında okuldan üstün başarıyla mezun olan Ahmet Cevat ertesi sene Gence'de Kafkasya Şeyhülislamı Muhammed Ali Pişnamazzade'nin sınavından geçerek “Onurlu Türk ve Fars dilleri Öğretmeni” titrini aldı.
Azerbaycan istiklal mücadelesinin en dirayetli kişiliklerinden biri olmuş Kafkasya Şeyhülislamı Muhammed Ali Pişnamazzade gerek milli bilincin gerekse de milli devlet düşüncelerinin ortaya çıkıp pekişmesinin yanısıra 28 Mayıs 1918'de Azerbaycan Cumhuriyeti'nin ilanına giden süreçte emsalsiz role sahip olduğunu not edelim.
1912-1913 yıllarında henüz yirmili yaşlarının başındayken birkaç arkadaşıyla Balkan Savaşları'na katılan Ahmet Cevat, Osmanlı İmparatorluğu'nun yaşadığı sıkıntılardan çok etkilendi. 1914 yılında Birinci Cihan Savaşı'nın başlamasıyla Mehmet Emin Resulzade'nin sahibi olduğu Açık Söz gazetesinin muhabirliğini üstlenen Ahmet Cevat, Batum, Ardahan, Kars bölgelerinden gazeteye haberler, durumlara ilişkin yazılar ve şiirler gönderdi.
O dönemde Bakü basınında Cevat'ın milliyetçi ruhlu şiirleri basıldı. Petrol milyoneri Hacı Zeynel Abidin Takizade'nin girişimleriyle 1917 yılında sadece tek sayısı çıkan “Gardaş Kömeği” (yardımı) dergisinin elde edilmiş gelirin Batum, Kars, Ardahan ve Erzurum bölgesi ahalisine dağıtılmasında Ahmet Cevat'ın müstesna rolü oldu.
"Çırpınırdın Karadeniz" şiirini ise Ahmet Cevat Kasım 1914'te Gence'de bulunduğu sırada Osmanlı donanmasına mensup Hamidiye gemisinin Odessa limanında iki Rus gemisini imha etmesi üzerinde aldığı haberden etkilenerek kaleme aldı.
28 Mayıs 1918'de Müslüman Şarkının ilk Cumhuriyeti olan Azerbaycan Cumhuriyeti'nin ilanını coşkuyla karşılayan Ahmet Cevat, Çırpınırdın Karadeniz'in gazete baskısını Türk milliyetçiliğinin fikir babası Hüseyinzade Ali Bey'e imzalamıştı. Osmanlı orduları kumandanı Enver Paşa'nın kardeşi Nuri Paşa komutanlığındaki Kafkas İslam Ordusu'nun 15 Eylül 1918'de Azerbaycan'ın başkenti Bakü'yü esaretten kurtarmasını Ahmet Cevat iki gün sonra Azerbaycan gazetesinde yayımlanmış Bismillah şiiriyle kutladı.
1919 yılında Bakü'de yayımlanan Milli Nağmeler isimli kitapta Ahmet Cevat'ın, Vatan Marşı isimli şiiri vardı. İşte o şiir şarkın ilk operasının bestecisi Üzeyir Hacıbeyli tarafından Bağımsız Azerbaycan Cumhuriyeti'nin Milli Marşı olarak bestelenmesine rağmen 27 Nisan 1920'de devletin varlığına Rusya tarafından son verilmesi üzerine seslendirilemedi ve dolayısıyla Milli Marş olarak tanıtılamadı. Ta ki 1989 yılında Azerbaycan'ın özgürlüksever insanları milli istiklal mücadelesine kalktıklarında sözleri Ahmet Cevat'a, bestesi Üzeyir Hacıbeyli'ye ait Azerbaycan Milli Marşı sokak ve meydanları inletene kadar...
Çırpınırdın Karadeniz şarkısı da Üzeyir Hacıbeyli tarafından Eylül 1918'de Kafkas İslam Ordusu'nun Bakü'yü kurtarması şerefine bestelendi. Bakü'nün kurtarıldığı gece Gence'ye Başbakan Fethali Han Hoylu'ya telgraf çeken Nuri Paşa, hükümetin bir an önce Gence'den Bakü'ye taşınmasını istemiş, hükümet Bakü'ye taşındıktan sonra Ulusal Konsey Başkanı Mehmet Emin Resulzade'nin, Türk Ordusu şerefine verdiği ziyafette Mozart'ın Türk Marşı'nın yanısıra Üzeyir Hacıbeyli'nin sözleri Ahmet Cevat'a ait olan Çırpınırdın Karadeniz şarkısı seslendirilmişti.
Bağımsız Azerbaycan Devleti'nin mevcut olduğu 23 aylık süre içinde Ahmet Cevat'ın Türkiye'ye sergilediği sevgi ve saygının bir örneği de Enver Paşa'ya yazdığı şiir olmuştu.
İşte aydın milliyetçi pozisyonu ve Türkiye ile en sıkı ilişkiler kurma yanlısı olması Azerbaycan'ın 27 Nisan 1920'de Rusya işgali altına düşmesinden sonra Ahmet Cevat'ın yaşadığı sıkıntıların ve en sonunda kurşuna dizilmesinin kaynağını teşkil etmiştir. Soyalist sistemin getirip geldiği baskı, korku ve infaz endişeleri Ahmet Cevat'ın yaratıcı çalışmalarının üzerinden Domokles Kılıcı gibi asılmış ancak, bu yetmezmiş gibi yeni ideolojinin yerleşmesi için piyasaya sürülmüş kalem sahipleri Türkçü-milliyetçi-islamcı çizgisini terketmeyen yazarlara-şairlere karşı iftira kampanyasının başını çekmişlerdi.
Ahmet Cevat'ın 1928 yılında İstanbul'da çıkan bir dergide şiirlerinin yayınlanmasından sonra sosyalist rejimin lümpen kalemşorları bunu fırsat bilerek kendisine karşı saldırıları ayyuka çıkarmış, hatta 20 yaşlı yazar Mir Celal “Katiyetli olmalıyız” diye Ahmet Cevat'ı ve aynı kişiliği sahip diğer kalem sahiplerini de hedefe almıştır.
1930'lu yılların ortalarına gelindiğinde yeni rejimin baskılarından kurtulamayacağının apaçık olmasına rağmen Ahmet Cevat daha 20'li yaşlarından benimsediği pozisyonunu terketmemiştir. Haziran 1937'de tutuklanmış, eşi Şükriye Hanım'a:”Kocanızın Türkiye ajanı olması yönünde ifade vermeniz durumunda kurtulursunuz” şeklinde öneri getirilmesine rağmen Şükriye Hanım, ”Ahmet asla ajan değildir. Aleyhinde ifade vermem onun için ölümden daha beter bir infaz olur” diye bu telkini katiyetle geri çevirmiştir.
13 Ekim 1937'de sadece 15 dakika süren mahkemenin sonucunda ölüm cezasına çarptırılan Ahmet Cevat birkaç saat sonra kurşuna dizilmiştir. Şükriye Hanım Kazakistan'a sürülürken evlatları çeşitli çocuk esirgeme kurumlarına verilmiştir.
1956 yılında sovyet rejimi mahkemeleri suçu olmadan infaz edilmiş milyonlarca insanı beraat ettirdiğinde Ahmet Cevat'a verilen ceza da yok hükmünde sayılmış ve Şükriye Hanım Azerbaycan'a dönebilmiştir.
İşte 1930-1938 yılları arasında tutuklanarak sürülmüş veya ölüm cezasına çarptırılmış binlerce Azerbaycan aydınından biri olan Ahmet Cevat'tan geriye şiirleri, makaleleri, çevirileri ve elbette ki genç yaşlarından benimsediği Türkçü-milliyetçi pozisyonu kalmıştır.
Çırpınırdın Karadeniz şarkısını kendilerine simge etmiş Türk milliyetçilerinin o şarkının bestecisini ve söz yazarını tanımaları için bu kısa yazıyı kaleme aldım.
Ahmet Cevat'ın tüm eserlerinin dahil olduğu kitap ise benim çevirimde Ocak 2022'de İstanbul'daki Nestor Yayınları'ndan çıkmıştır.
Yayınevinin sahibi, kıymetli işadamı ve yayıncı arkadaşım Taleh Bagiyev'e, ön sözün yazarı, Bakü Devlet Üniversitesi öğretim görevlisi Prof. Dr. Vagıf Sultanlı ağabeyime ve editör Şefika Babayeva'ya teşekkür ederken kitaptan iki şiiri Independent Türkçe okurlarıyla paylaşıyorum:
SEN
Ruhum müthiş bir karanlık içinde
Çırpınırken imdadıma yetiştin.
Fırtınalar ümidimi boğarken
Hızır'ım oldun, feryadıma yetiştin.
Bir kırık kanatla çıkmıştım yola
Yüzleştiğim yeri görmedim asla
Yorgunluk çökmüşken kanada, kola,
Kuvvet oldun kanadıma yetiştin.
Azmıştım yolumu, karşımda ölüm...
Yaslara batmıştı gülüm... Bülbülüm.
Ölmüşken emelim solmuşken gülüm
Gözlerinle sen dadıma yetiştin.
1913
KIZIMA
Kudretim olsaydı yaza bilseydim
Bir kağıt üstüne bu derdi kızım
Senin müsibetin benim derdimden
Neyleyim katbekat beterdir kızım.
Kim derdiki bunu bir sabah çağı
Tarumar olacak ömrümün bağı
İpek tellerinin gelse sorağı(haberi)
Kalbimde ne güller biterdi kızım.
Benim müsibetim gelmez ki başa
Dur dedim, durmadı gözümde yaşa.
Deseydim derdimi kabirde taşa
O da dil-dil olup öterdi kızım.
Süzülüp bir daha gelebilseydin
Barı bir defalık gülebilseydin
Ya da rahatrahat ölebilseydin
Bütün gamkederim yiterdi kızım.
Mektep kardeşlerin gördüler zaten
Can veren sen idin canı çıkan ben
Sen çıkıp giderken yeni alemden
Benim alnımdaki ne terdi(r) kızım?
Göllerim kurudu, sunam ağladı
Ses verip sunama anam ağladı
Düğüne aldığım kınam ağladı
Bana kara taşlar gül verdi kızım.
Senden bir hatıra olacak diye
Off... yazabilseydim sana mersiye
Biçare kalbimi serinletmeye
İnan, ömrüm boyu yeterdi kızım.
1924
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish