Netenyahu’nun 80 yıl laneti saplantısı bölgeyi ateşe verebilir

Mehmed Mazlum Çelik, Independent Türkçe için yazdı

Görsel: Sosyal medya

İsrail, hiçbir hukuk kaidesi ve meşru zemine dayanmaksızın Filistin topraklarını işgal ediyor. Kendi varlığını korku ve katliam üzerine inşa etmesinin nedeni ise daha evvel bölgede kurduğu sayısız devletin yıkımı sırasında yaşadığı travmalara dayanmaktadır.

İsrail, bazı kimselerin düşündüğü gibi bir cumhuriyet yahut demokratik temellere göre de değil; teokrasi üzerine inşa edilmiş bir şeriat devletidir. Bu yüzden devlet felsefesinin birçok önemli unsuru akıl dışı kaidelere dayanmaktadır. İsrail Yüksek Mahkemesi zaman zaman devlete balans ayarı vermeye çalışsa da yaklaşan “80 Yıl Kehaneti” gibi dogmalar bu teokratik devletin tamamen radikal düşüncelere teslim olmasına engel olamadı.

Bilhassa ekonomik nedenlerle, Yahudi sermaye akışını durdurmak amacıyla, İsrail devletinin kuruluşunu destekleyen solcu seküler Siyonistler de bu süreçte akıl ve mantık ilkelerini terk etti ve sükutlarıyla Netenyahu gibi radikallerin davranışlarını onaylar duruma geldi. Oysa tarih içerisinde Yahudi Sermayesi; Osmanlı, Mısır ve Afrika ekonomilerinden elde ettiği imtiyazlar ve zenginliklerle küresel bir güce dönüşmüşken…

Radikallerin bu köktenci davranışı öyle bir noktaya vardı ki artık aklı başında Yahudiler de “80 Yıl Kehaneti”ni yenmek için yapılan her türlü hukuksuzluğu göz yumar hale geldi.

Yahudiler, lanetten dolayı himayeyi tercih etti

Kurulan hiçbir Yahudi Devleti’nin 80 yıl yaşamaması pek çok Siyonist tarafından lanet olarak tanımlanmaktadır. Bunun ayrıntılarına geçmeden evvel Yahudilerin yaklaşık bin yıldır izledikleri himaye siyasetinin arkasındaki en önemli nedenlerden birisinin de bu olduğunu söyleyebiliriz. Pek çok Yahudi, devlet kurmak konusunda lanetlendiklerini düşünürken ciddi bir kısmı da İsrail’in de “80 Yıl Lanet”ni yenemeyeceğini düşünmektedir.

Yahudi milletinin son bin yıldır tercih ettiği politik anlayış “himayedir.” Bu anlamda en iyi anlaştığı medeniyet de İslam milletleriydi.

Esasen Müslümanlar, hiçbir zaman Yahudilerin Kudüs’ü kutsal görmesine karşı çıkmadığı gibi onları Filistin’den sürmemiştir.

Hatta Yahudilik tarihinde Müslümanlar onları defalarca katliamdan kurtarmış ve Kudüs’e dönüş yolunu açmışlardı.

Hz. Ömer, Kudüs’ü fethettikten sonra Yahudileri şehre daha onlar talep dahi etmeden davet edecekti. Tarihe “Hz. Ömer Amannamesi” olarak geçecek fermanla bu kutsal şehir bütün dinler için bir huzur adasına dönüştürülmüştü.

1099 yılına gelindiğinde Kudüs, Haçlılar tarafından büyük bir barbarlığa maruz kalmıştı. Müslümanlar şehir savunmasına hazırlanırken Yahudilere isterlerse şehirden gidebileceklerini söylemiş ve kendilerini kınamayacaklarını bildirmişlerdi. Yahudiler ise yeryüzünde Müslümanların hâkim olduğu toprakların dışında güvende olacakları hiçbir yer bulunmadığını söyleyerek Müslüman Kudüs’te kalmayı tercih edecekti.

2 Ekim 1187 tarihinde Selahaddin Eyyubi, şehri işgalden kurtardıktan hemen sonra Hıristiyanlarca şehirden kovulan Yahudileri kutsal kente davet edecekti.

Kudüs başta olmak üzere Yahudiler 19. asra kadar bölgede büyük bir huzur içinde Müslüman ve Hıristiyanlarla beraber yaşadı.

Özellikle Osmanlı döneminde bürokrasisinde Musevi kökenli vatandaşlar nazırlık, paşalık gibi birçok mevkie yükselecekti. Hatta Avrupa’dan gelen Yahudilerin Osmanlı topraklarına yerleşmeleri dahi Türkler tarafından muhalefetle karşılanmadı.

Anlatılanın aksine Theoder Herlz gibi Siyonist Yahudilere dahi düşmanca bir tavır izlenmediği gibi bizzat Sultan Abdülhamit ona Mecidiye Nişanı takacak kadar dostluk ve samimiyet göstermişti.

Osmanlılarla Siyonistleri karşı karşıya getiren gelişme ise Kudüs ve civarına Siyonistlerin devletleşmek için yerleşmek arzusu ve teklifleri olacaktı.

Osmanlı Devleti, Avrupalı Yahudilerin yurt arayışına da saygı duyacaktı. Sultan Abdülhamit, Herlz’e kendilerini güvende hissedecekleri bir vatan arıyorlarsa Osmanlı’nın kendilerini himaye ederek Irak bölgesine Avrupalı Yahudileri yerleştirebileceğini teklif edecekti.

Herlz, birkaç girişimle Kudüs’ün yolunu açmaya çalışsa da Türkleri gücendirmeyecek çareler arıyordu; fakat Mösyö Newlinsky olarak bilinen zengin medya patronu Siyonist, Osmanlıları üstü kapalı şekilde tehdit etmesi sonucu Yıldız Sarayı, Kudüs’teki en ufak toprak satışını dahi mercek altına almıştı. Daha önce satılan tapuların bazısı iptal edilmiş, bazıları vakıflara aktarılmış ve önemli bir kısmı Sultan Abdülhamit’in şahsi ismine tapulandırılmıştı. Nihayet toprak satışı konusunda zafiyet gösteren devlet memurları ciddi yaptırımlara maruz bırakılmıştı.

Yahudilerin aklını karıştıran ise İngilizler oldu. Siyonistler, Uganda’da İngiliz himayesinde bir devlet kurmayı tasarlarken daha radikal gruplar devlet kurulacaksa Kudüs’te denenmesini tercih edecekti.

80 yıl laneti ve İsrail’in mukadderatı

Netenyahu’nun radikal hükümeti devleti iki kehanete göre idare ediyor. Bunlardan biri İsrail’in yıkımını diğeri ise tüm Ortadoğu’ya hakimiyetini vadediyor.

Yazık ki ortası yok…

Üstelik bu kehanetleri 7 Ekim sonrası falan da söylemiş değil, Gazze Kasabı. İktidara gelirken seçim meydanlarında tüm kampanyasını üzerine inşa ederek geldi.

İlk kehanet sekizinci on yıl olarak bilinen ve İsrail’in kendisinden önce kurulan diğer tüm Yahudi devletleri gibi yıkılacağını belirten kehanettir. Netenyahu, Gazzelilere seslenirken her defasında ‘Amalekiler’ demesinin nedeni bu topluluğun daha önceki Yahudi devletini yıkmalarıdır. Siyonist şeriatına göre Amalekiler'in kundaktaki bebeklerine kadar öldürülmesi her Siyonist için Rab Yahova'nın emridir.

Diğer kehanet, yine Gazze Kasabı Netenyahu’nun Yeşaya kitabından hareketle Fırat’tan Nil’e kadar vaat edilen kutsal toprakların üzerinde büyük bir Siyonist devletin kurulmasıdır. Bu devletin kurulmasıyla bu topraklar üzerinde işlenen bütün günahların affedileceğine inanılması nedeniyle İsrailli köktenciler tarihin gördüğü en zalim katliamları işlemekten çekinmiyorlar.

Gazzeliler, Han Yunus Katliamı’ndan tutun günümüze kadar ne yazık ki şehirlerini ve vatanlarını bu deli saçması fikirlerin askeri ve fiili tecavüzlerine karşı korudu. İŞİD’inkinden dahi daha sapkın fikirlerle donanmış dünyanın en modern ordusu masum bir halkı yaklaşık seksen senedir hunharca katletmektedir.

Bu radikal görüşlerse neredeyse bin dört yüz senedir birbiriyle barış ve komşuluk ilişkileri içerisinde yaşayan Yahudileri ve Müslümanları kanlı düşman etti. Modern dünya ise parçalanmış ve kaotik bir Ortadoğu arzusuyla İsrail’in akıldan uzak hükümetlerinin işlediği cinayetleri destekleyerek bu zulme ortak olmaktadır.

Sekseninci yıl yaklaştıkça ne yazık ki İsrail’deki radikaller daha da güçlenecek ve bölgede büyük bir kaosa neden olacakları aşikardır.

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

 

 

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU