Esas konumuza geçmeden önce küreselci Atlantik cephesinin son dönemde dünya hegemonyasını sürdürebilmek için şiddetin dozunu nasıl arttırdığına ve bunun küresel teröre nasıl dönüştüğüne bazı örnekler vererek başlayalım:
Dünyada Atlantik terörü
- HAMAS lideri İsmail Haniye ve Hizbullah’ın üst düzey komutanlarından Fuad Şükür'ün öldürülmesi.
- ABD başkan adayı Donald Trump ve Slovakya Başbakanı Robert Fico’ya suikast girişimleri.
- Türkiye Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın “Saddam Hüseyin” benzetmesiyle İsrail tehdidi.
- Sırbistan ve Macaristan liderleri Aleksandar Vuciç ve Viktor Orban’a yönelik tehditlerin küreselci güçler tarafından yoğunlaştırılması.
- ABD'nin PKK/PYD’ye Avenger Stinger hava savunma sistemlerini vermesi.
- Rusya’da çok sayıda sivilin hayatını kaybetmesine neden olan Crocus City Hall saldırısı.
- ABD ve Avrupa’nın Ukrayna’ya yönelik F-16’lar dâhil silah ve teçhizat yardımlarını tüm hızıyla sürdürmesi.
- Bolivya’da askeri darbe girişimi.
- Venezuela seçimleri sonrası “renkli devrim” girişimi.
- Filistin halkına yönelik soykırımın kesintisiz devam etmesi.
Elbette bu liste uzatılabilir. Ancak bizim söylemek istediğimiz, her ne kadar birbirinden uzak coğrafyalarda bu gelişmeler yaşansa da hepsinin aynı stratejinin bir parçası olduğudur:
Atlantik cephesi, askeri, siyasi, ekonomik alanda kaybetmeye başladığı dünya hâkimiyetini elinde tutmak ve İsrail’in zayıflayan konumunu korumak için her türlü araca başvurmaktadır. Bu araç, artık çıplak terör ve şiddete dönüşmüştür.
Atlantik, Afrika’da da kaybediyor
Küreselci terör merkezinin bu “faaliyetlerinden” Afrika da üstüne düşeni almaktadır. Orada da işler, Atlantikçiler için iyi gitmemektedir. Kara Kıta’da Türkiye, Rusya ve Çin’in inisiyatifi güç kazanırken Batı’nın yeni sömürgeci politikaları iflas etmektedir.
Bunun en önemli örneği Sahel bölgesi. Özellikle Mali, Burkina Faso ve Nijer yönetimlerinin, ülkelerinin kaderini kendi eline alması, yüzyıllardan beri devam eden sömürüye “dur” demesi, ülkelerindeki teröre karşı mücadele bahanesiyle yerleşip, bölücü ve yobaz terör örgütlerini destekleyen Fransız ve Amerikan askeri güçlerini kovması, dünya ekonomisi açısından büyük önem taşıyan ülke kaynaklarının hiç pahasına dışarıya kaçırılmasının engellemesi, sadece Afrika’ya değil, tüm dünyaya örnek olmaktadır.
Üstüne üstlük devamlı parçalanmanın dayatıldığı bu coğrafyada Sahel ülkeleri bir araya gelerek bir konfederasyon da oluşturmuşlardır. Yeni sömürgecilere darbe vuran ortak ordu ve ortak para birimi dâhil birçok bütünleşme projesi ufuktadır.
Sahel ülkelerinin bu özgürlük mücadelesinde de Türkiye, Rusya ve Çin onlarla birliktedir. Siyasal, diplomatik, ekonomik ve askeri işbirlikleri birbirini takip ediyor. Bu işbirlikleri, eşit ilişkiler ve karşılıklı çıkar temelinde gelişerek Batı politikalarından tamamen ayrışıyor.
Türkiye-Sahel ülkeleri arasında gelişen ilişkiler
Türkiye de bu bölgede hızla etkisini artırıyor.
Türk Bayraktarları Mali’de Batı destekli bölücü ve yobaz teröre karşı savaşıyor. Erdoğan, daha kısa bir süre önce Malili mevkidaşı Assimi Goita’yla yaptığı telefon görüşmesinde teröre karşı siyasal ve askeri işbirliği konusunu konuştu. Mali’deki FETÖ’cülerin Türkiye’ye iadesi de başlıklardan biriydi.
Diğer taraftan Hakan Fidan, daha geçtiğimiz hafta oldukça güçlü bir heyetle Nijer’deydi. Görüşmelerin yoğunlaştığı başlıca konular enerji, madencilik, ticaret, istihbarat ve savunmaydı.
Ankara, artık Sahel ülkelerinin birincil ortakları arasında yer alıyor. Türkiye için devasa ekonomik imkânlar bir yana, Mali, Burkina Faso ve Nijer, Atlantik cephesiyle mücadelesinde başarı kazandıkça Türkiye’nin Batı’yla kamplaşmasında manevra alanları genişlemiş oluyor. Türkiye, Afrika’da kaybeden küreselcilere karşı Suriye’de, Doğu Akdeniz’de çok daha elverişli bir konum elde ediyor.
Dolayısıyla bu bölge, Türkiye’nin geleceğinde birçok açıdan rol oynuyor.
Çin ve Rusya da Sahel ülkeleriyle askeri anlaşmalardan nükleer santral yapımına kadar birçok alanda ilişkilerini geliştiriyor.
Mali’nin PKK’sı
“Batı açısından bu bölgede de işler iyi gitmiyor” derken işte bunları kastediyoruz. Dolayısıyla küreselci merkezlerin elinde Afrika’da da inişi durdurmak için terörden başka araç kalmıyor.
Bu terör faaliyetleri, son dönemde özellikle Mali’de büyük hız kazandı. Mali’nin PKK’sı olarak nitelendirebileceğimiz ayrılıkçı Tuareglerin yönetimindeki Azavad Hareketleri Koordinasyonu (CMA) isimli terör örgütü, saldırılarını yoğunlaştırmış durumda.
Ukrayna’nın Mali’deki terör örgütlerine desteği
Tam bu noktada dikkat çekici bir gelişme yaşandı. Bir önceki yazımızda da ele aldığımız üzere Afrika’ya sıçrayan Ukrayna çatışması yeni bir boyut kazandı. Ukrayna, Rusya’nın Afrika’daki nüfuzuyla mücadele adı altında Mali’deki teröristleri desteklediğini açıkladı. Ukrayna gizli servisi ve ordusu, ayrılıkçı Tuaregleri eğitiyor, donatıyor, onlara istihbarat sağlıyor.
Ukrayna Ana İstihbarat Müdürlüğü (GUR) temsilcisi Andriy Yusov, bu desteği resmen ilan etti. Ardından Ukrayna gazetesi Kyiv Post, Mali Ordusuna ve onlarla birlikteki Rus savaşçılara saldıran Tuareglerin ve cihatçıların Ukrayna bayrağıyla poz verdiği bir fotoğraf yayımladı. Fotoğrafta yüzleri buzlanmış şekilde Ukraynalı askeri yetkililer de bulunuyor.
2 Ağustos günü bu sefer Ukrayna'nın Senegal Büyükelçiliği, Kiev yetkililerinin bu saldırılara destek verdiğini açıkladı. Elçilik, gelen tepkiler üzerine paylaşımını silmek zorunda kaldı.
Ukrayna’nın terör örgütlerine bu desteği, doğal olarak Mali, Moritanya, Burkina Faso, Senegal gibi ülkelerin yönetimlerinde tepkiyle karşılandı, bu ülkeler, Ukrayna’ya karşı peşi sıra harekete geçti. Hatta Mali, Ukrayna ile diplomatik ilişkisini kopardığını ilan etti.
Diğer taraftan Mali Ordusu da saldırıyı gerçekleştiren Ukrayna destekli teröristlere Türkiye’den aldığı Bayraktar SİHA’larını kullanarak yanıt verdi.
Atlantik’in Afrika’daki vekili de Ukrayna
Kiev rejimi, kendi ülkesinde Rusya gibi bir güçle savaşırken ve ciddi zafiyetler göstermeye başlamışken bir de Afrika’da askeri faaliyetlerle uğraşması, geçelim Ukrayna halkının, Kiev rejiminin çıkarlarıyla dahi açıklanamaz.
Tartışmasız ki, Atlantik cephesi, Ukrayna’yı Rusya’ya karşı kullanmakla yetinmiyor, bir de Afrika’da vekil güç olarak sahaya sürüyor. Sahel bölgesindeki bağımsızlıkçı hareketleri boğmak için Ukrayna’yı bir de orada harekete geçiriyor. Afrika’da da kaybeden küreselci güçler, aynı Filistin’e, Türkiye’ye, hatta kendi ülkelerindeki işlerine gelmeyen liderlere karşı kullandığı gibi Kara Kıta’da da terör aracını, harekete geçiriyor.
Ukrayna politikasını tutarlı hale getirmek şart
Bu gelişmeler, Türkiye için de derslerle dolu. Türkiye, Atlantik tehdidiyle karşı karşıya. Açıklamaya bile gerek yok bu noktayı. Herksin malumu.
Doğal olarak Afrika’da da Atlantik çıkarlarıyla Türkiye’nin çıkarları çelişiyor. Afrika’da ne kadar çok “Batı”, o kadar az “Türkiye”, ne kadar az “Batı”, o kadar çok “Türkiye”.
Ukrayna meselesinde Türkiye’nin alması gereken tutum üzerine çokça yazdık, tekrar etmeye gerek yok, eski yazılarımıza göz atmak yeterli. Ama şimdi Ukrayna yönetimi, Atlantik çıkarları adına bir de Afrika’da karşımıza çıkıyor.
Ukrayna, Mali Ordusuna saldıran teröristleri desteklerken, Türkiye-Mali, Türkiye-Sahel işbirliğine de ateş etmiş oluyor.
Türkiye’nin Ukrayna politikasında kendi çıkarları adına bir ayarlamaya gitmesi artık kaçınılmaz hale geliyor.
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish