Türkiye'nin BRICS ilişkileri "eksen kayması" olarak yorumlanmamalı

Doç. Dr. Ali Oğuz Diriöz Independent Türkçe için yazdı

Türkiye, Asya ve Avrupa kıtaları arasında jeostratejik olarak konumlanmış olup, sadece Doğu-Batı ticaretini değil, aynı zamanda kalkınmış Küresel Kuzey (ya da Batılı ülkeler) ile hızla gelişmekte olan "Küresel Güney" ülkelerini de birbirine bağlıyor.

Bu nedenle, deniz ticaretine ilaveten karasal ticaret yolları girişimleri, Türkiye'nin öncelikli jeopolitik ve jeoekonomik hedefleri listesinde yer alıyor. 1

Halihazırda AB'ye aday olan ve AB ile Gümrük Birliği ve Ortaklık anlaşmaları bulunan Türkiye, Asya-Pasifik bölgesinin yükselişi göz önünde bulundurularak, Avrupa ve Batılı kurumlarla olan mevcut ilişkilerini sürdürürken, diğer yandan Doğu'da (özellikle Asya Yeniden Girişimi ile) yeni ekonomik ortaklıklar geliştirmeye çalışıyor.

Bu bağlamda BRICS+'a olan ilgi, ekonomik bir açılım olarak değerlendirilmelidir, politik bir yönelme olarak değil.

Genel olarak, Türkiye'nin BRICS ülkeleriyle ilişkilerini geliştirmeye, başlıca ekonomik nedenlerle motive olduğu anlaşılıyor.

Ancak, Küresel Güney'de ilkelere dayalı bir dış politika, demokrasi ve insan hakları gibi değerlerin ön planda tutulması, Türkiye'nin uzun dönemde evrensel ilkeleri savunması bakımından da avantajına olacaktır.

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Dolayısıyla, Türkiye, BRICS+ grubuna katılsa da katılmasa da bur grupta yer alan özellikle Brezilya, Hindistan, Güney Afrika'nın Küresel Güney için ortak değerleri vurgulaması elzem.

Bu şekilde oluşabilecek bir "BITS" (Brazil, India, Turkiye, South Afrika; yani Brezilya, Hindistan, Türkiye ve Güney Afrika) dörtlü ülkeler grubunun oluşturması, siyasi açıdan önemli olacaktır; özellikle de kurallara dayalı rasyonel politikalar, demokrasi, hukukun üstünlüğü, insan hakları ve anti-emperyalizm hususlarını ön planda tutmak mümkündür. Bu bağlamda AB ile çelişmeden AB dışı da bir dörtlü grup da oluşmuş olacaktır. 


1. Türkiye'nin BRICS ilgisinin arka planını anlamak

2023-2024 yıllarında BRICS+'nın genişlemesi ve Türkiye'nin BRICS+ ile "daha fazla ilişki geliştirme" olasılığı hakkındaki söylemi irdelemeden önce, Türkiye'nin AB ile olan ilişkisine bakmak gerekmektedir.
Türkiye, Avrupa Birliği hariç olmak üzere, Avrupa'daki çoğu uluslararası teşkilat, kuruluş ve kurumunun üyesidir.

Türkiye, 1952'den beri NATO üyesidir, 1949'dan beri Avrupa Konseyi üyesidir ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin kurucu üyesi. Türkiye ayrıca Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı (AGİT) üyesi.

Ayrıca, Türkiye, teknoloji, sanayi, gümrük, kalite ve çevre standartları gibi pek çok standartlarının AB ölçütlerine göre belirlemektedir.

İlaveten, spor müsabakalarında, Avrupa yarışmalarında yer alıyor; milli takımlarımız ve kulüplerimiz Avrupa müsabakalarında boy gösterirler, Kadın Voleybol Milli Takımımız "Filenin Sultanları" gibi birçok sporcularımız "Avrupa Şampiyonu" oluyorlar.

Halen ekonomide ve yatırımlarda Avrupa-Türkiye ilişkileri önemlidir ve sosyoekonomik ve sosyokültürel olarak Türkiye'deki pek çok konuya halen yön veriyor.

Ancak, Türkiye 1970'lerde Yunanistan ile birlikte o zamanki Avrupa Ekonomik Topluluğu'na (AET) tam üyelik başvurusunda hemen bulunmamış, 1987'de başvuruda bulunduğunda ise tam üyelik yerine 1989'da bir Ortaklık Anlaşması teklif edildi.

Türkiye'nin şu anki AB'ye üyelik arayışı, Türkiye-AB ilişkilerinin temelini oluşturan 12 Eylül 1963 tarihli Ankara Anlaşması'ndan bu yana aktif olarak sürüyor.

Türkiye, 1995 yılında AB ile Gümrük Birliği Anlaşması yapmış ve 1999'dan beri AB üyeliğe aday ülke statüsüne sahip olmuştur. 2 Ancak, ilişki çeyrek asırdır halen sonuçsuz kaldı.

Yine de Estonya Cumhurbaşkanı'nın Türkiye'yi ziyaret ettiği 27 Haziran 2024 tarihinde, Cumhurbaşkanı Erdoğan, Avrupa Birliği'ne tam üyeliğin Türkiye için bir "stratejik hedef1 olduğunu tekrar belirtti. 3

Tam üye olamamak, Türkiye'yi AB'nin karar alma mekanizmalarından ve Schengen bölgesinde vatandaşların serbest dolaşımından mahrum bırakıyor.

Türkiye ayrıca Gümrük Birliği ve AB'nin Yeşil Mutabakat ve Sınırda Karbon Düzenleme Mekanizması kurallarına ve düzenlemelerine uymak zorunda, ancak herhangi bir politika oluşturma sürecine katılamıyor veya AB kurumları içinde herhangi doğrudan yetki sahibi bir temsilcisi bulunmuyor.

Bu nedenle, BRICS+'ın bugün olduğundan daha fazlasına yönelik evrim göstermesi durumunda Türkiye'nin benzer fırsatları kaçırmaktan endişe duyması gerektiğini anlamak önemlidir.

Başka bir deyişle, BRICS+ ekonomik bölgeler, özel serbest dolaşım, daha sağlam kalkınma kurumları veya para birimi oluşturursa, Türkiye, AB sürecinde olduğu gibi, tekrar fırsatları kaçırmaktan endişeli, bu da BRICS+ ile ilişkileri geliştirmeye yönelik ek bir motivasyondur.

Ayrıca, Türkiye'nin Asya ve Küresel Güney ile ekonomik ve siyasi ilişkiler geliştirmeyi hedefleyen ‘Yeniden Asya Girişimi' adlı stratejik bir amacı da var.

Bu, Türkiye'nin Doğu ile Batı'yı ve Kuzey ile "Küresel Güney"i dengeleyen güçlü bir oyuncu olma yönündeki stratejik hedefine katkıda bulunacaktır.

Türkiye'nin Afrika politikası da BRICS+'tan etkileniyor. Halen 3önemli Afrika ülkesi, yani Mısır, Etiyopya ve Güney Afrika, BRICS+ ülkeleridir.

Genel olarak, BRICS+ ile ilişkileri geliştirme stratejisi, özellikle Asya ve Afrika'daki yükselen ekonomilerle ekonomik ilişkileri geliştirmeye yöneliktir. 


2. Türkiye için BRICS+ ile ilişkiler nasıl gelişebilir?

Türkiye BRICS+'a katılırsa, bu gruba katılan ilk NATO ve OECD ülkesi olacaktır.

Kaçınılmaz olarak, Avrupa'daki analistler tarafından bir kez daha Türkiye'nin BRICS'le ilişkileri geliştirmek üzere ilgi göstermesi, hemen sözde "eksen kayması" olarak Rusya ve Çin'e yöneldiği şeklinde "haksız" suçlamalara sebep oluyor.

Ancak, Türkiye hem Doğu hem de Batı ile iyi ilişkiler kurma motivasyonuna sahip, çünkü bu, Doğu ve Batı arasındaki ticaret ve küresel tedarik zincirlerinde kilit bir ülke olarak kalma stratejik hedefini gerçekleştirebilmesini sağlar.

Türkiye daha önce Şangay İşbirliği Örgütü'ne (ŞİÖ) katılma niyeti dile getirilmiş, ancak söylemden öteye geçmemiş ve Türkiye ŞİÖ'ye davet edilmedi.

Benzer şekilde, Çin, Türkiye'yi olası bir BRICS+ genişlemesinde memnuniyetle karşılayacağına dair olumlu açıklamalarda bulunurken, Rusya henüz Haziran 2024'te Rusya'daki Haziran BRICS Zirvesi sonrası benzer olumlu açıklamalarda bulundu.

Ancak, hâlihazırda, Türkiye'nin BRICS'e katılmak için resmi olarak başvurmadığını da unutmamak gerekir. 4

Arjantin, BRICS'e katılacak 11. ülke olacaktı, ancak mevcut Başkan Milei'nin seçilmesi, Arjantin'in BRICS grubuna katılmaması sonucunu doğurdu. 

Diğer yandan, Türkiye'nin BRICS içinde yer almasına hemen olumlu karşılamayacak, süreçte Türkiye'yi kabul etme hususunda aceleci davranmayacak birçok ülke var.

Hindistan'ın, İran'ın, Mısır ve hatta Suudi Arabistan'ın dahi henüz nasıl tepki verecekleri belirsiz.

İran'ın yeni bir ılımlı ve hatta etnik olarak Azeri-Türk bir cumhurbaşkanı olsa dahi İran'ın Türkiye'nin üyeliği konusundaki tutumu kesin olmayabilir.

Unutulmaması gereken bir husus, Türkiye'nin bundan birkaç sene öncesine kadar, Suudi Arabistan, Mısır ve Birleşik Arap Emirlikleri ile siyasi açıdan zaman zaman iniş ve çıkışları olan ilişkiler yaşamış olmasıdır.

Bu ülkeler Türkiye'yi hızla onaylamak konusunda ne derece istekli olacaklarını da öngörmek henüz erken.

Çin ve Rusya, Türkiye'yi BRICS'e çekmeye motive olabilirler, çünkü bu ülkeler BRICS'i özellikle de Batı'ya alternatif bir blok olarak sunmak için gayret ediyorlar.

Ancak BRICS içinde siyasi parçalanmalar vardır ve özellikle Mısır, Birleşik Arap Emirlikleri Hindistan, Güney Afrika ve Brezilya gibi BRICS ülkeleri, Amerika Birleşik Devletleri ve AB ile iyi ilişkilere sahip.

Buna karşılık, ABD ve AB ile iyi ilişkileri olmayan ülkelerdeki bazı çevreler, Türkiye'yi MIKTA-NATO-OECD'ye yakın ve dolayısıyla BRICS içinde bir "Truva Atı" olarak görebilirler ve bu yüzden üyelik hususunda temkinli davranabilirler.

Unutulmamalıdır ki Türkiye hala Meksika-Endonezya-Güney Kore-Türkiye-Avustralya (MIKTA) grubunun bir parçasıdır (Ki bazı yorumlara göre MIKTA, BRICS'e bir cevap olarak tasarlanmıştır).

MIKTA grubunda yer alan Endonezya, Küresel Güney ülkelerinin önemli bir temsilcisidir, ancak BRICS grubuna dahil değil.

BRICS'in de henüz teşkilat ve kurumsal statüsünü tamamlamadığı ve tam teşekküllü bir uluslararası teşkilat olmayıp sadece bir ülkeler grubu olduğunu da unutmamak gerekir.
 


Günümüzde Küresel Güney denen ülkelerin önemli bir kısmı 1950 ve 1960'lardaki Bağlantısızlar hareketinin yani Endonezya'nın Bandung kendinde yapılan Bandung Konferansı sonrası oluşan bir grup ülkenin (o dönemde, Mısır, Yugoslavya, Hindistan, Endonezya başta olmak üzere) anti-emperyalizm ve post-kolonyal öncelikleri olan ülkelerin dayanışmasının bir sonucudur. 

Türkiye, ayrıca BRICS ile "özel" anlaşmalar yapabilir, ancak Hindistan-Türkiye-Brezilya-Güney Afrika Dörtlüsü ile ortak değerleri paylaşan ülkeler olarak ilişkiler geliştirilebilir.

Ayrıca Türkiye, BRICS'e ilaveten, mevcut üyesi olduğu MIKTA'yı yeniden canlandırmayı ve Türk Devletleri Teşkilatı'nı (TDT) geliştirmeyi ve güçlendirmeyi düşünebilir.

Özellikle de Türk Keneşi iken yakın zamanda kurumsal sürecini tamamlayan bu teşkilatın (Yani TDT) sekretaryasına Türkiye ev sahipliği yapıyor.

TDT bünyesinde ayrıca, gözlemci statüsünde dahi olsa, bir AB devleti olan Macaristan, birçok faaliyete gözlemci devlet olarak katılıyor.

Bu nedenle, Türkiye BRICS'e ilgi duyabilir, ancak üyeliği AB üyeliği kadar elzem ver stratejik bir hedef olarak görmeyebilir.

BRICS'e olası üyeliğin sonuçlarının sadece AB için değil, aynı zamanda Asya bölgesi için de etkileri olacağını göz önünde bulundurmak gerekir.


Sonuç

Türkiye'nin BRICS'e katıldığı ve aynı zamanda NATO, OECD ve AB ile ilişkilerini dengelemeyi başardığı bir senaryoda, Asya ve Afrika ülkeleri ile olumlu bağlantılarını, Avrupa'daki kurumsal bağlarını koparmadan, daha da güçlendirebildiği anlamına gelir.

Ancak, Türkiye'nin BRICS üyeliği, Batı'yı parçalamak ya da Türkiye'yi NATO ve AB ekseninden koparmak için bir girişim olacaksa eğer, süreç başlamadan bitecektir.

Bu bağlamda hararetli biçimde AB ve Batı karşıtı söylemleri benimseyen ve bu bağlamda BRICS üyeliğini hararetle savunan analist ve kimi grupların da NATO'nun ulusal güvenlik bakımından ne derece hayati olduğunu hatırlatmakta fayda var.

Askeri bir ittifak olarak, her ne kadar NATO'nun eksikleri olsa da (ve Türkiye'nin geçmişteki bazı hassasiyetlerine yeterince önem verilmemiş olsa da), Türkiye'nin ulusal güvenliği için NATO, alternatifi olmayan bir ittifak olduğunu da ısrarla hatırlatmak gerekir.

Ayrıca, BRICS'in getirebileceği bir risk de Çin gibi hızla büyüyen ekonomilerin, Türkiye pazarına daha fazla ürün ihraç ederek ekonomik avantajlar elde ederken Türkiye'nin aynı derecede umduğunu bulamama ihtimalini de hatırlamakta yarar var.

Türkiye'deki madenlere, nadir toprak elementlerine ve limanlarına daha fazla erişim sağlanırken, Türkiye bu gelişmekte olan ekonomilerin pazarlarına da daha fazla ihracat yapmayı hedefleyecektir.

Fakat ekonomik avantajlar ve ticaret dengesi Türkiye'nin aleyhine olabilir; Türkiye'nin AB ile gümrük birliği aracılığıyla AB'ye erişim sağlansa da günümüzde bu anlaşmanın Türkiye için eskisi kadar avantajlı olmadığını ve Türkiye'nin bunu gözden geçirilmesini isterken AB ülkelerinin hiç de aceleci davranmadıklarını anımsamak gerekir.

Yarın BRICS ülkeleriyle de benzer bir şekilde ekonomik ve ticari dengelerde Türkiye'nin avantajının yitirilmemesi amaçlanacaktır.

Türkiye'nin BRICS üyeliği ekonomik nedenlerle amaçlanmaktadır. Türkiye, Afrika'daki BRICS devletleri ile Brezilya, Çin, Hindistan ve Güney Afrika gibi hızlı büyüyen ekonomilerle ilişkilerini geliştirmek isteyecektir.

Fakat bugünkü şartlarla hedeflenen ticari anlaşmalar, bazen yıllar sonra değişen koşullar sonucu avantajken dezavantaj olabiliyorlar.

Bu bağlamda Türkiye BRICS'e üye olsa da olmasa da Brezilya, Hindistan, Türkiye ve Güney Afrika arasında Küresel Güney için ortak değerleri vurgulamak amacıyla siyasi bir yakınlaşma gereklidir.

Özellikle Demokrasi, Hukukun Üstünlüğü, İnsan Hakları ve anti-Emperyalizm hususlarında ilkeli politikalar, diğer gelişmekte olan Küresel Güney devletleri için bir örnek ve tutarlı olacaktır.

Dış politikada fırsatçılık ve çıkarcılık ile ilkeli politikalar ve değer yargıları arası denge önemlidir.

Nihayetinde, demokratik, hukuk ve insan hakları gibi evrensel değerler hususunda ilkeli bir dış politika, Türkiye'ye yönelik haksız "eksen kayması" eleştirilerine yönelik güçlü bir karşı-argüman olacaktır. 

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU