İngilizcede "elephant in the room" şeklinde bir deyim vardır; bu deyim üzerinde konuşulmak istenilmese de, görmezden geliniyor olsa da önemli bir konunun/sorunun mevcudiyetine işaret eder.
Birleşik Krallık'ta Muhafazakar Parti'den siyasete giren, Avrupa Birliği (AB) politikalarını beğenmeyince eleştiri oklarını yönelttiği partisinden ayrılan, sonra aşırı sağ olarak tanımlanan partiler arasında "siyasi gezinti" yapan ve zaman içinde ülkedeki Avrupa şüpheciliğinin en ünlü yüzü haline gelen Nigel Farage, Britanya siyaseti için "odadaki fil" idi.
Fakat bilinen bir gerçek vardı: Farage aşırı sağ partilerin genel seçimlerde hiçbir varlık gösteremediği Birleşik Krallık'ta isminin birlikte anıldığı her partiyi siyasi gündemin tepesine taşımak gibi bir yeteneğe sahipti.
Başbakan David Cameron 2016 yılında Birleşik Krallık'ın AB üyeliğinin referanduma sunulacağını açıklayınca, "odadaki filin" Muhafazakar Parti'nin kararlarını etkileyen önemli bir faktör olduğu açıkça görüldü; zira iktidarı AB referandumu gerçekleştirme kararını almaya sevk eden nedenler arasında Farage'ın o dönemki partisi UKIP'in (United Kingdom Independence Party) yükseliyor olması yatıyordu.
UKIP 2015 yılı genel seçimlerinde aldığı yüzde 12'yi aşan oy oranı ile Avam Kamarası'na bir milletvekili ile girebildi ama asıl başarılarını ulus üstü düzeyde, Avrupa Parlamentosu seçimlerinde gösterdi.
UKIP Avrupa Parlamentosu için yapılan 1999 seçimlerinde 3, 2004 seçimlerinde 12, 2009 seçimlerinde 13, 2014 seçimlerinde 24 sandalye kazandı.
UKIP'in Britanya'nın aşırı sağ partisi sıfatıyla Avrupa Parlamentosu seçimlerinde elde ettiği bu başarılar Muhafazakar Parti'yi, Avrupa şüphecisi muhafazakar seçmenin oylarının UKIP'e kaymakta olduğunu, AB'den çekilmeyi savunan bu partinin siyasetin dışına atılabilmesi için Britanya'nın "AB sorununun" çözülmesinin yeterli olacağını, bunun için de AB üyeliğinin referanduma sunulması gerektiğini düşünmeye sevk etti.
Muhafazakar Parti açısından referandumdan AB üyeliğinin devamı için "evet" kararının çıkacağı senaryoda, AB üyeliğine vatandaşlar tarafından meşruiyet kazandırılmış olunacak, böylelikle Britanya'nın AB üyeliğine dair tartışmalar gündemden düşecek ve Avrupa şüpheciliği üzerinden siyaset artık prim yapmayacaktı.
Referandumdan "hayır" kararının çıkacağı senaryoda ise Birleşik Krallık'ın AB'den çekilmesini hedefleyen "tek konu partisi" UKIP'in "varlık nedeni" ortan kalkacaktı. Her iki senaryoda da Muhafazakar Parti rakibi UKIP'den kurtulacaktı.
AB referandumundan AB üyeliğine "hayır" kararı çıktı ve Birleşik Krallık Ocak 2020'de AB'den çekildi.
Bu koşullarda Muhafazakar Parti artık "varlık nedeni" kalmayan Farage'ın UKIP'inden kurtulacaktı.
Ancak evdeki hesap çarşıya uymadı; çünkü UKIP'den kurtulmak Farage'dan kurtulmak anlamına gelmiyordu.
UKIP 1990'lı yılların koşullarının Britanya'ya yansımasının bir ürünüdür. Avrupa Toplulukları'nda 1990'lı yıllar Avrupa düzeyinde dönüşümün, üye devletler düzeyinde ise değişimin başladığı yıllar oldu.
Bu dönemde Avrupa Toplulukları'nı "Avrupa Toplulukları", "Ortak Dış ve Güvenlik Politikası" ile "Adalet ve İçişlerinde İşbirliği" sütunları üzerine kurulu Avrupa Birliği'ne dönüştüren Maastricht Antlaşması'nın müzakere ve onay süreci, üye devlet düzeyinde ise kamuoyunun Avrupa meselelerine ilgisini artırıp, Avrupa entegrasyonunu Avrupa vatandaşlarının nazarında politize ederek bir değişim yaratmıştı.
Bu değişim Avrupa entegrasyonunu ulusal siyasette öne çıkan ihtilaflı konu haline getirmiş ve sonuçta Avrupa şüpheciliğinin yaygınlaşmasına sebep olmuştu.
Söz konusu dönüşüm ve değişimin, zaten Avrupa şüpheciliğinin yaygın olduğu Birleşik Krallık'ın siyasetine ilk yansıması 1991 yılında Anti-Federalist League'nin kurulması oldu.
Avrupa şüphecisi Alan Sked tarafından kurulan Anti-Federalist League'nin amacı Birleşik Krallık'ın egemenliğini korumak ve bir Avrupa süper devletinin eyaleti haline gelmesini önlemek için kamuoyunu harekete geçirmekti.
Anti-Federalist League 1993 yılında ismini UKIP olarak değiştirdi ve 2006 yılında partinin başına Farage geçti.
Farage UKIP'in AB karşıtlığını kurulu düzen karşıtlığı ve göç karşıtlığı kapsamına dahil ederek, populist söylem benimsemekle eleştirilme pahasına, partiyi "tek konu partisi" olmaktan çıkarmaya çalıştı.
Farage bu çabasında başarılı olmuş olmalı ki, Alan Sked Farage'yı, kurucusu olduğu partiyi aşırı sağa konumlandırmakla eleştirdi.
Yine de UKIP'in alameti farikası Avrupa şüpheciliği idi; parti Birleşik Krallık'ın AB'den ayrılması gerektiği konusunda ısrarcı, Avrupa şüphecisi muhafazakar seçmen için çekici ve siyasetin sağ kanadında tek rakibi olarak gördüğü Muhafazakar Parti üzerinde baskıcıydı.
AB referandumuna giden süreçte AB karşıtlığı konusunda birlik ve bütünlük sergileyen tek parti UKIP oldu.
Muhafazakarlar AB karşıtı ve AB yanlısı olarak bölünüp, farklı kampanyalar yürütürken, İşçi Partisi ise parti içinde ciddi görüş ayrılıkları olduğu gerekçesi ile resmi bir pozisyon takınmaktan kaçınırken, UKIP "Leave.EU" kampanyasını yürüttü.
"Vote Leave" kampanyasına katılan Muhafazakar Parti'nin AB karşıtları isimlerinin UKIP ve Farage ile birlikte anılmasından özellikle kaçınırken, Britanya siyasetini yakından takip edenlerin altını çizdiği gibi muhafazakar AB karşıtları kampanyalarına Farage'ı dahil etmeseler de Farage'ın argümanlarını dahil ettiler.
Referandum kararının alınmasında önemli bir faktör olan "odadaki fil", referandum öncesinde de kabul etmek istemeseler de muhafazakarların söylemlerini belirliyordu.
AB referandumundan "hayır" kararı çıktığında, Muhafazakar Parti iktidarının öngörüsü gerçekleşti; artık UKIP'ın "varlık nedeni" kalmamıştı.
Farage referandumdan hemen sonra "görevin tamamlandığı" gerekçesi ile UKIP'ın liderliğinden istifa etti ve bu istifanın UKIP'i bitireceği yönündeki öngörüler 2017 yılında yapılan genel seçimlerde partinin aldığı yüzde 1,8 oy oranı ile doğru çıktı ve müteakip Farage partiden ayrıldı.
Fakat Farage'ın sahneden çekilmesi ile Muhafazakar Parti için başlayan bahar kısa sürdü.
Farage bu sefer de sahneye Brexit Party ile döndü. Muhafazakarlar AB'den kurtulabilirlerdi, UKIP'den de ama Farage'dan asla!
Birleşik Krallık ile AB arasında yürütülen çekilme müzakerelerinde AB'ye taviz verilmemesi, gerekirse çekilmenin anlaşma yapılmadan gerçekleştirilmesi söylemiyle kurulan Brexit Party kuruluşundan kısa süre sonra gerçekleştirilen 2019 Avrupa Parlamentosu seçimlerinde ülkesinde birinci çıkarak 29 sandalye kazandı; UKIP hiç sandalye kazanamaz iken, Muhafazakar Parti sadece 4 sandalye kazanabilmişti.
Birleşik Krallık 2019 yılının sonunda gerçekleştirilen genel seçimlere giderken Nigel Farage Muhafazakar Parti ile seçim işbirliğine açık olduğunu söyledi; Muhafazakar Parti reddetti; zira Farage Muhafazakar Parti için hala "odadaki fil" idi.
Birleşik Krallık'ın Ocak 2020'de AB'den ayrılmasından sonra Brexit Party'nin "varlık nedeni"nin kalmadığı düşünülebilirdi ama adını Reform UK olarak değiştiren parti Farage'ın kurulu düzen ve göçmen karşıtı söylemleri ile siyasete devam etti; öyle ki 4 temmuz seçimleri yaklaşırken yapılan anket çalışmaları Reform UK'nin yükselişte olduğuna işaret ediyordu.
İki partili sistem olarak tanımlanan, iktidarın kurulu düzen partileri olan Muhafazakar Parti ile İşçi Parti arasında el değiştirdiği Birleşik Krallık'ta Reform UK ne kadar yükselebilirdi?
Statista'nın anket çalışmalarına göre Ocak 2020'de yüzde 2 olan Reform UK'ye destek Ocak 2024'de yüzde 11'e çıkmıştı.
Yougov'e göre aynı zaman dilimi içinde yüzde 2'lerde olan destek yüzde 13'e ulaşmıştı.1
Bu oranlar çok genç bir parti için "başarı", ancak Farage'ın önceki partisi UKIP'ın 2015 genel seçimlerinde aldığı oy oranı ile kıyaslandığında "başarısızlık" olarak değerlendirilebilirdi ama Haziran ayının başında daha önce seçimlerde aday olmayacağını açıklayan Farage fikir değiştirip aday olacağını açıklayınca Reform UK'ye yönelik destek yüzde 17-19 bandına yükseldi.
"Farage etkisi" diyebileceğimiz bu durum, özellikle Muhafazakar Parti hızla destek kaybederken, daha da fazla anlam taşıyor; zira Statista ve Yougov verileri Haziran 2024 itibarıyla Muhafazakar Parti'ye desteğin yüzde18-20 bandına düştüğünü gösteriyor; bu da Reform UK'nin seçimlerden üçüncü değil de ikinci parti çıkma, dolayısıyla Britanya'nın geleneksel iki partili sisteminin çökme ihtimaline işaret ediyor.
Şimdiden 2029 genel seçimlerinde Reform UK'nin birinci parti çıkması, Farage'ın başbakan olması, hatta Farage'ın Muhafazakar Parti'nin lideri olması ihtimalleri konuşuluyor.
"Odadaki fil" odadan çıktı! Üstelik sadece Muhafazakar Parti için değil, İşçi Partisi için de. Reform UK'nin güçlenmesini Muhafazakar Parti'nin zayıflaması olarak okuyan ve memnuniyet duyan İşçi Partisi, bu durumu kurulu düzeni hedef alan aşırı sağın yükselişi olarak okuması gerektiğinin çoktan farkına varmış olmalı.
Farage iç politikada da, dış politikada da zorlu bir muhalefet olacağını saklamıyor.
İç politika kapsamında ülkede küçük ve yeni partilerin yükselmesinin önünü kesen seçim sisteminin değiştirilmesini, Lordlar Kamarası'nın lağvedilmesini istiyor.
Dış politikaya dair görüşleri de seçim arifesinde çok gürültülü bir şekilde geldi; Farage "Batı'nın Rusya'nın Ukrayna'yı işgalini kışkırttığını" söyleyerek büyük bir tartışma yarattı.
Reform UK'nin seçimlerden ikinci parti olarak çıkması artık bir ihtimal; Farage'ın sağın kalelerinden sayılan Clacton'dan milletvekili olarak çıkması daha yüksek bir ihtimal.
Britanya'da şimdi şu soru sorulmalı. Geçmişte Avam Kamarası'na hiç girmediği halde Britanya siyasetini bu kadar etkileyebilmiş bir isim, Avam Kamarası'na girdiğinde siyaseti ne kadar etkileyecek?
1. https://www.statista.com/statistics/985764/voting-intention-in-the-uk/
https://yougov.co.uk/topics/politics/trackers/voting-intention
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish