Kayyumlar ve Kürt kapanı

Altan Tan Independent Türkçe için yazdı

Bildiğiniz gibi, 31 Mart 2024 günü yerel seçimler yapıldı.

Ve yine Doğu ve Güneydoğu'nun birçok ilinde DEM Parti adayları belediye başkanlığını kazandı.

Ve daha iki ayını yeni doldurmuşken, doğru düzgün koltuğuna oturmamışken, Hakkari Belediye Eş Başkanı Mehmet Sıddık Akış 3 Haziran 2024 günü görevinden alındı ve Hakkari valisi yerine kayyum olarak atandı.

Meşhur bir söz var;

Az gittik, uz gittik, dere tepe düz gittik, bir de dönüp baktık ki bir arpa boyu yol gittik.


Yıllardır aynı sıkıcı, aynı sevimsiz filmi defalarca izliyoruz.

Biz izlemekten bıktık, izletenler izletmekten bıkmadılar.

Bu şekilde nereye varılacak?

Devlet, (hükümetler değiştikçe siyaset değişmediği için devlet diyorum) devamlı şunu söylüyor:

Piyasadaki bu belediyeleri kazanan partiler PKK'nin siyasi uzantılarıdırlar.

Bunları PKK yönetiyor. Aslında muhatap olan PKK'dir.

PKK'ye de legal anlamda siyaset hakkı verilmez.

Demokrasilerde silah parlamento, yerel yönetim, sandık birlikte olmaz.


Herkes şu soruyu soruyor:

40 yıldır devlet, kendince bir mücadele yürütüyor; ne PKK'yi bitirebiliyor ne bu PKK ile ilintili kabul ettiği "demokratik" partileri bitirebiliyor… 

Peki devlet ne yapmak istiyor? 

Nereye varmak istiyor? 

Kendi çözümü ne?


İşte dananın kuyruğunun koptuğu yer burası!
 


Derin Ankara, Kürtlerin demokratik mücadele yapmasını istemiyor

Defalarca söyledim; 

Derin Ankara PKK'nin silah bırakmasını, Kürtlerin demokratik bir şekilde haklarını istemesini, demokratik mücadele yapmasını istemiyor.

Çünkü bu şekliyle derin Ankara ile PKK arasında 40 yıldır devam eden kayıkçı dalaşı neticesinde siyaset üzerindeki güvenlikçi, askeri ve polis vesayeti devam ediyor.

"Ülke bölünüyor", "vatan elden gidiyor" nakaratlarıyla mevcut çarpık sistem, çarpık düzen devam ettiriliyor.

İşin esası, özü bu.

Bunu söyleyen, "biz, bu oyunu izlemekten bıktık; bu oyunu artık yutmuyoruz" diyenler de siyasetten tasfiye ediliyor, karalanıyor ve bir şekilde siyaset yapmaları engelleniyor.

Hem derin devlet tarafından hem PKK tarafından itibar suikastına uğratılıyor.

Olan bitenin özeti bu.


Derin Ankara'nın birinci tercihi dağ

Geçenlerde Alper Görmüş bir yazı yazdı.

Görmüş, söz konusu yazısında "Bu bir danışıklı dövüştür" diyor.

Bu, ben de aynen katılıyorum ve yıllardır da bunu savunuyorum. 

Bunun en önemli şahitlerinden birisi de Alper Görmüş'tür.

Çünkü 30 sene evvel 1994 Ocak ayında yayın yönetmeni olduğu Aktüel Dergisi'nde bir röportajım yayınlanmıştı.

"Bu bir danışıklı dövüştür" dedik ve ikimiz de ceza aldık.

İkimize de yargıtay cezalarımızı tasdik etti.

Şimdi Alper Bey'in de altını çizdiği gibi hadisenin özü şu:

"Sistem", "rejim", "devlet", "hükümet" -adına ne derseniz deyin, ben buna kısaca "derin Ankara" diyorum- Kürt sorununun demokratik yollardan çözülmesini; Kürtlerin insani, İslami, vicdani hangi kriteri alırsanız alın, Avrupa Birliği kriterlerini, Kopenhag kriterlerini esas aldığınızda hakları olan demokratik düzenlemeleri yapmak istemiyor.

Sürekli bir asimilasyon, sürekli demokratik Kürtleri eritme, çok değişik metotlarla bu işi zaman içerisinde çürütmek ve eritmek istiyor.

Sistem için, derin Ankara için demokratik Kürt mücadelesi, dağdan da şiddetten de silahtan da terörden de daha tehlikeli.

Çünkü terörize edilmediği zaman, dışlanmadığı zaman, toplum korkutulmadığı zaman işte "bölünüyoruz", "yanıyoruz", "gidiyoruz", "ülke gidiyor" korkusu verilmediği zaman, bu demokratik hakların önünde hiç kimse duramaz.

Zira durumda, mecburen Kürt kimliği de tanınacak, Kürtlerin demokratik hakları da verilecek; yeni bir demokratik Türkiye Cumhuriyeti olacak…

Bunu istemediği için derin Ankara'nın önündeki birinci tercih; dağın, şiddetin, silahın devam etmesi.

Bunu gerekçe göstererek de demokrasiyi rafa kaldırması, Kürtleri eritmeye devam etmesi, asimilasyona devam etmesi ve çözümü ertelemesi.

Derin Ankara'nın birinci tercihi dağ:

Kürt gençleri sandığa gideceğine, derneklere, vakıflara gideceğine, üniversitelerde, meslek odalarında, basında örgütleneceğine dağ gitsin


Derin Ankara, araya başka bir gücün girmesini istemiyor

Derin Ankara'nın ikinci tercihi ise, "eğer illa bir demokrasi oyunu oynanacaksa dağla bağlantılı, dağla ilintili dağın yönetiminde bir siyasi parti olsun."

Dağla bağlantılı olsun ki onu gerekçe göstererek yine düzenini devam ettirsin.

Peki sorulan soru şu:

Dağın dışında ve dağla bağlantılı ilintili siyasi partinin dışında, demokratik bir Kürt mücadelesi veya topyekûn Türkiye ile Kürt ile Türkiye'de bir demokrasi mücadelesi mümkün mü?

İşte burada da sevgili Alper Görmüş, bunu sormuş ve kendince bir cevap aramış:

PKK'nın etki alanı dışında güçlü bir legal Kürt siyaseti mümkün mü?


Değerli arkadaşlar, PKK tabii ki izin vermez.

PKK, kendine rakip olacak, alanı dolduracak, inisiyatif alacak, kendi dışında bir demokratik Kürt veya Türkiye inisiyatifini istemez.

Kendine rakip görür, oyunu bozacak bir güç olarak görür.


Esas sorun PKK değil, derin Ankara

Ama esas mesele burada değil.

Esas mesele bunu devlet ister mi?

Derin Ankara ister mi?

İşte maalesef bu sorunun cevabı da "hayır."

PKK istersin ya da istemesin, onunla baş edilir, aşılır; o sorun değil.

Esas korku orada değil.

Esas sorun şu: Derin Ankara bunu istemiyor!

Derin Ankara, araya başka bir gücün girmesini istemiyor.

Ne Refah Partisi, AK Parti gibi sözde sisteme muhalefet ederek, muhalif olarak iktidara gelen partilerin içinde böyle bir çözümün, bir kadronun ve bir fikrin olmasına da izin vermiyor.

Bunun dışında ve PKK'nin dışında bir sivil demokratik Kürt gücünün var olmasına, yayılmasına da izin vermiyor, yol vermiyor.

Esas sorun bu.

Esas sorun PKK değil.

Esas sorun derin Ankara.

Yeniden söylüyorum ki tekrar tekrar havaya gitmesin;

Kürt siyasetinde gençlerin dağa gitmesini istiyor.

Dağın, şiddetin, silahın, terörün devam etmesini istiyor.

O da olmazsa, mecbur kaldığı yerde, dağla bağlantılı, dağın yönetiminde bir siyasi partiyle mücadele etmeyi kendince daha kolay ve daha rahat görüyor.

İşte esas sorun şurada, burada, orada değil; esas sorun Ankara'da.


Önce bu oyunu bozmak lazım

AK Parti'nin bu tip teşebbüslerine de izin vermedi sistem.

Eski tabirle "akamete uğrattı", kesintiye, başarısızlığa, güdüklüğe uğrattı, boşa çıkardı.

Şu anda ise MHP vasıtasıyla tamamıyla elleri, ayakları bağlanmış bir AK Parti, İslami çevreler var.

Bunlar, adeta bir domuz bağına bağlanmış gibi siyaseten ne ya tepinseler prenseler o ip onları boğuyor ve eritiyor.

Onun için en büyük mesele Ankara'daki zihniyet değişikliği.

Sorun PKK'de de değil, PKK ile ilintili olduğu söylenilen siyasi partilerde de değil.

Ankara'da bir zihniyet değişikliği olabilirse, halkın, aydınların bu işi anlayanların zorlamasıyla bir siyasal inisiyatif ortaya çıkabilirse, su akar yolunu bulur.

Hem Türkiye partileri içinde, AK Parti'de, CHP'de… demokratik bir Kürt çözüm iradesi ortaya çıkar;

Kadrolar orada toparlanır veya bunun dışında bir kadro oluşur ve siyasi faaliyetine başlar;

Ve şiddetin, terörün dönemi de biter.

Özetle önce bu oyunu bozmak lazım.

Kürt gençlerinin dağa gitmesini isteyen, dağla bağlantılı partileri isteyen, başka hiçbir inisiyatife ve oluşuma izin vermeyen esas suçlu; derin Ankara.

Bunu çözemedikçe de bu oyunu tersine çevirmek mümkün değil.

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU