Mayıs ayı Türkler için zafer ve kutlama ayıdır. Bizler 6 Mayıs'ta Hıdırellez'i kutlarız. 13 Mayıs bizim için Dil Bayramı'dır. 14 Mayıs günü, 1877 yılında başlayan demokratik bir toplum olma yolculuğumuzda bir Demokrasi Bayramı'dır.
19 Mayıs, Mustafa Kemal Atatürk'ün, Samsun'a ayak bastığı ve Dumlupınar Zaferi'ne giden yolu açtığı tarihtir.
29 Mayıs ise, çağ açıp çağ kapatan tarihi bir dönüm noktası olan Fatih Sultan Mehmet'in komutanlığında İstanbul'un fethinin yaşandığı ve her yıl coşkuyla kutladığımız tarihtir.
Devlet-i Aliye'nin yedinci padişahı olan Sultan II. Mehmed, 30 Mart 1432 tarihinde Edirne'de dünyaya geldi.
Babası II. Murat Han, annesi Hüma Hatun'dur. Osmanlı tarihinde ilk kez 12 yaşında, ikinci defa ise 19 yaşında tahta çıkan Fatih Sultan Mehmet, 1453 yılında fethetmeden İstanbul daha önce de Osmanlı padişahları tarafından kuşatılmıştı.
İlk önemli kuşatma girişimi I. Bayezid dönemine tesadüf eder. 1395'te muhasara edilen İstanbul, Haçlıların Balkanlarda ilerleyişi sonrasında vaz geçildi.
1396'da Niğbolu Osmanlı topraklarına katıldıktan sonra İstanbul'u ele geçirmek için Boğaz'ın Anadolu kısmında muhkem bir kale inşa edildi.
Böylelikle şehre giriş ve çıkışlar dikkatlice takip edilmeye başladı. Devamında 1400 yılında Yıldırım Bayezid tarafından başlatılan İstanbul muhasarası, Timur meselesi ile son buldu.
Fetret sürecinde de Musa Çelebi tarafından İstanbul'u alma noktasında girişimde bulunulduysa da Düzmece Mustafa meselesi yüzünden gerçekleşemedi.
Sultanın, coğrafi olarak gerek Anadolu gerekse Rumeli'nin ortasında bulunan ve kendi toprakları arasında bağlantıyı engelleyen pozisyondaki Bizans'ın başşehri olan İstanbul'u topraklarına katması büyük yankı uyandıracaktı.
İstanbul'un fethi coğrafi ve siyasi gereklilikti. İstanbul'un fethedileceği muştusunun gerçekleştirilmiş olmasıyla Sultan olağanüstü bir manevi güç elde edecekti.
II. Mehmed İstanbul'un fethedilmesi amacıyla gerek malzeme, gerek askeri gerekse mühimmat noktasında gerekli olan her türlü hazırlığı yaptı.
Özellikle hem kara hem de deniz kuvvetlerinin hazırlanış süreci dikkate değerdir. Surları yıkmaya yönelik yaptırılan büyük toplar ve ateşli silahların üzerinde ayrıca durmak gerekir.
Daha evvel çeşitli defalar yapılan muhasaralar İstanbul'un yalnızca karadan kuşatma yoluyla gerçekleştirilemeyeceğini göstermişti.
Bu yüzden deniz de kullanılarak farklı bir metot geliştirilmeli ve yol izlenmeliydi. Bunu bilen Sultan büyük, orta ve küçük ölçekli çok sayıda gemiler inşa ettirerek büyük bir donanma kurdu.
Sultanın bizatihi kendisinin planlamış olduğu muhasara, uygulamaya konulan yeni taktik ve teknikler kullanılması noktasında gerçekleşti.
Hatta muhasara konusunda çok sayıda kitap ve yayınlardan istifade ettiği rivayet edilir.
Oldukça uzun süren kuşatma hazırlıkları sonrasında İstanbul fethedildi.
fazla oku
Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)
İstanbul alındığı zaman şehir mamur değildi. IV. Haçlı seferinde İstanbul büyük bir darbe almıştı. Eski zenginlik yoktu.
1261'de Bizans yönetimi devralınca, taht kavgaları ve ayaklanmalarla uğraştı. Osmanlı burayı aldıktan sonra süratli bir şekilde şehrin imar faaliyetlerine girişti.
30 yıl hüküm süren Fatih Sultan Mehmet'i Batılılar, "Büyük Kartal, Büyük Türk ve Dahi Türk" unvanları ile anarlar.
Küçüklüğünden itibaren iyi bir eğitim gören Fatih Sultan Mehmet, Türkçe, Arapça dışında Farsça, Latince Sırpça ve Yunanca bilirdi.
Genç yaşta cihan imparatoru olan Fatih, atacağı adımlarda ciddi bir araştırma yaparak karar veren, adil, cesur, zeki, sert mizaçlı, yüksek kabiliyetleri olan, bilime ehemmiyet veren, kendine güveni oldukça yüksek bir hükümdardır.
Aynı zamanda Fatih, dünyaya hükmetmeyi gaye edinen, kudretli bir asker ve ufku geniş bir kültür insanıdır.
Fetih bütün insanlığın bir mirası
İstanbul'un Fethi, insanlık ve medeniyet için önemli bir adımdır.
"Fetih" kelimesi Arapçada "açmak" anlamına gelir. Bu fetih, insanlığın önünü açmış, medeniyet noktasında yeni ve farklı ufuklar açtı.
İstanbul'un fethedilmesi, tarihi bir engelin (Bizans'ın engeli) kaldırılması ve medeniyet yollarının yeniden açılmasıdır.
Fetih, dünya tarihinde önemli bir dönüm noktasıdır; sadece askeri açıdan değil, gerek dinen, gerek kültürel ve sosyal bakımdan gerekse siyasi açıdan da bakıldığında bu böyledir.
Bu fetih, İslam dünyası, Türk milleti yanında, Osmanlı Devleti ve Osmanlı Devleti çatısı altındaki halka büyük bir özgüven vermiştir.
Bu güveni pekiştirmek için ilerleyen asırlarda çeşitli eserler kaleme alındı. Mesela 19'uncu asırda Es'ad Efendi tarafından "Târîh-i Feth-i Kostantîniyye" başlıklı bir kitap yazıldı.
1433 yılında "Kudüs'ten Fransa'ya Karadan Dönüş" adlı eseri kaleme alan, Burgonya Dukası Filip'in Emiri Brekier Türklerle ilgili olarak; Onların zahmetli hayata ve yorgunluğa karşı dayanıklı oldukları, şen ve coşkun oldukları ve türküleri çok sevdiklerini, ayrıca merhametli ve yürekleri temiz insanlar olduklarını, fakirleri sofralarına davet ettiklerini ve cömert olduklarını ifade eder.
Fetih zorla mı, gönülle mi?
Hikmet Kıvılcımlı'nın ifadeleriyle İstanbul'un kapıları, Türkler ve Müslümanlar dışarıdan, Hıristiyanlar ve Museviler ise içeriden işbirliğiyle açıldı.
Fethin gerçekleşmesinde, sadece Müslüman gücü değil, aynı zamanda Hıristiyan halkın içten destek vermesi de etkili oldu.
Bizans sakinleri, Osmanlı Türklerinde adalet ve insanlık kudreti gördüler.
Bu sebeple, "Latin serpuşu takanları değil, Osmanlı sarığı takanları başımızda görmeyi tercih ederiz" diyerek duygularını ifade ettiler.
Dünya tarihinde bu denli önemli bir yere sahip olan fetih, askeri strateji ve teknolojinin etkili kullanımıyla gerçekleşti.
Gönüller inşa eden bir ruh: Osmanlı
Bizans derebeyleri, halkı soyarak kendi servetlerini artırmışlardı.
Bu sebeple, Osmanlı'nın gelmesiyle köylüler hızla yeni düzene geçiş yaptı ve Hristiyan Bizans'ı artık anmaz oldular.
Servet hırsıyla yaşayan Bizans derebeylerine karşı, Türk İlbeylerinin gerçek ruhunu en iyi yansıtan örnek, Osman Gazi'nin vefatından sonra bıraktığı mirastır.
Bu miras şu şekildedir:
Bir sarıklık bez, bir yancuk (ata mahsus zırh), bir kılıç, bir tirkeş (okluk, sadak), bir mızrak, bir tuzluk, bir kaşıklık, bir çift çizme…
İşte Ali Osman'ın, saltanatın kurucusunun, dünya malı budur!
Halk, bu ilk Türk kahramanlarını haklı olarak gönülleri fetheden evliyalar mertebesine çıkardı.
Savaşta elde ettikleri ganimetleri nefislerini terbiye etmek için Allah yolunda harcadılar. İmaretler, hamamlar, kervansaraylar, çeşmeler, bedestenlerle şehirleri doldurdular.
İstanbul'un fethini bekleyen Bizans halkının en azından bir kısmı Osmanlıların bu adalet ve hakkaniyetli yönetim pratiğine öykündü.
Fatih'e karşı mücadele eden İmparator Konstantin ölene kadar şehrini savundu.
Ama Bizans halkının bir kısmı da İstanbul'da Latin şapkası görmek yerine Osmanlı sarığını tercih ettiklerini belirtti.
İstanbul'un Fethi'nde devrin teknolojilerinin kullanılması
a. Yürüyen kuleler: Fatih Sultan Mehmed'in savaş stratejilerindeki çeşitlilik ve yenilik arayışı, savaş teknolojisi alanında nadiren kullanılan ancak İstanbul'un fethinde kritik bir rol oynayan yürüyen kulelerin kullanılmasını sağlamıştır. Bu bağlamda, İstanbul'un fethi için birden fazla yürüyen kule inşa edilmiştir.
b. Gemilerin karadan yürütülmesi: İstanbul'un fethinde önemli bir etkisi olan olaylardan biri de gemilerin karadan yürütülmesidir. Zincirli Köprü'nün geçilmesini sağlamak için, gemiler karadan Haliç'e indirilmiştir. Kaynaklara göre, bu gemilerin sayısı 40 ile 80 arasında değişmektedir, ancak en yaygın sayı 72'dir.
c. Topçuluk ve top bilgisi: Fetihten önce, İstanbul'u fethetmek için o zamana kadar yapılmış en büyük topların döküldüğü bilinmektedir. Saruca Paşa ve Macar topçu ustası Urban, bu topların dökülmesinde önemli rol oynamışlardır. İstanbul'un fethinde topçuluğun etkili kullanımı, bu silahın gücünün genel kabul görmesini sağlamıştır.
d. Haliç'e kurulan köprü: Köprünün inşası, düşmanın moralini bozmak ve kendi askerlerinin moralini yükseltmek amacıyla gerçekleştirilmiştir. Ayrıca, kara surlarında yoğunluğu azaltmak ve Haliç surlarını zayıflatmak için yapılmıştır. Köprü üzerine yerleştirilen toplar da Haliç surlarını hedef almak için kullanılmıştır.
Fethin Türklere ve Avrupalılara göre farkı
Batılılar için İstanbul'un fethi, kaybedilmiş bir davayı temsil eder. Hâlâ son Roma'nın başkenti olan bu şehir, Müslümanların ve Türklerin egemenliği altında.
Ancak bizim bakış açımıza göre, İstanbul dünyanın en güzel şehirlerinden biridir ve bu güzellik Türklerin mirasıdır.
Bir Japon tarihçi olan Yuzo Nagata, bir Amerikalı tarihçiyle Galata Köprüsü'nden denize bakarken şöyle der:
İstanbul ne güzel, değil mi?
Amerikalı tarihçi ise şu yanıtı verir:
Evet, ama bir de Türklerin elinde olmasa!
Bu sözler, İstanbul'un güzelliğini ve değerini vurgularken, aynı zamanda farklı kültürel bakış açılarını da yansıtıyor.
Fatih Sultan Mehmet, kutlu müjdelere nail oldu
İnna Fetahna Leke Fethan Mübina… Ve Yensurakellahü Nasran Aziza…
Doğrusu biz sana apaçık bir fetih ihsan ettik ve sana Allah şanlı bir zaferle yardım eder. Ve sevgililer sevgilisi...
Letüftehanne'l Kostantıniyye. Ve Le Ni'mel Emrü Zalike'l Emr Ve Le Ni'mel Ceyşü Zalike'l CeyşKostantiniye bir gün fetih olunacaktır, onu fetheden komutan ne güzel komutan, onu fetheden ordu ne güzel ordu.olsun.
Arif Nihat Asya, Fatih ve fethi en çoşkulu şekilde ifade etmiştir:
Bu kitaplar Fatih'tir, Selim'dir, Süleyman'dır.
Şu mihrap Sinanüddin, şu minare Sinan'dır.
Haydi artık uyuyan destanını uyandır.
Bilmem, neden gündelik işlerle telaştasın,
Kızım, sen de Fatih'ler doğuracak yaştasın.
Delikanlım, işaret aldığın gün atandan,
Yürüyeceksin, millet yürüyecek arkandan,
Sana selam getirdim Ulubatlı Hasan'dan.
Sen ki burçlara bayrak olacak kumaştasın,
Fatih'in İstanbul'u fethettiği yaştasın.
Bırak, bozuk saatler yalan yanlış işlesin.
Çelebiler çekilip haremlerde kışlasın,
Yürü aslanım, fetih hazırlığı başlasın.
Yürü, hâlâ ne diye oyunda, oynaştasın,
Fatih'in İstanbul'u fethettiği yaştasın.
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish