31 Mart'ta yapılan yerel seçimler herkesi şaşırtan sonuçlar ortaya koydu.
Cumhuriyet Halk Partisi (CHP), yıllar sonra bir seçimden net bir zafer ile çıktı.
Diğer taraftan 2002'den beri girdiği bütün seçimlerden zaferle çıkan Adalet ve Kalkınma Partisi (AK Parti) de ilk defa bu kadar ağır bir sonuç ile karşılaşıyor.
Ancak bunun bir yerel seçim olduğunu unutmamak gerekir. Eğer genel seçim olsaydı sonuç yine aynı olur muydu?
Her şeyden önce, yerel seçimlerin dinamikleri ile genel seçimlerin dinamikleri farklıdır.
Ayrıca şunu iyi biliyoruz ki, AK Parti'nin oyları ile Recep Tayyip Erdoğan'ın oyları örtüşmüyor, Erdoğan'ın oyları her zaman için partisinin oylarından daha yüksek çıkıyor.
Bundan dolayı bu seçim sonucuna anlam yüklerken bu gerçeğin farkında olmak gerekir.
Bununla beraber kim ne derse desin bu sonuç CHP için bir seçim başarısıdır.
Şu anda herkesin merak ettiği şey CHP'nin bu başarısının arkasında hangi tür politikaların olduğu.
Aslında seçim sonucunu iki yönlü değerlendirmek gerekir:
Birincisi, CHP hangi söylem ve politikalar ile bu başarıyı elde etti?
İkincisi ise, AK Parti hangi eksiklik ve yanlışlardan dolayı seçimi kaybetti?
fazla oku
Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)
CHP, öteden beri elitist bir parti olduğu, topluma temas edemediği, jakoben ve devleti önceleyen bir zihniyeti temsil ettiği yönünde eleştirilere maruz kalıyor.
CHP sosyal demokrat bir parti olarak kendisini tanımlasa da bu yönde kendisine yöneltilen eleştiriler önemli ölçüde onun siyasal kimliği ile örtüşmüyor.
Ancak CHP, özellikle son yıllarda, çok ciddi bir söylem değişikliğine gitti.
Hakkını teslim etmek gerekir ki bu değişimin mimarı Kemal Kılıçdaroğlu'dur.
CHP'nin toplumdan kopuk, olaylara laiklik üzerinden ideolojik yaklaşan anlayışının dünden bu güne değişime uğrayarak bugün için toplumla daha barışık bir çizgiye gelme çabasının en az 80 yıllık bir evrimsel süreci var.
1946'da çok partili hayata geçildikten sonra geleneksel dini duygular üzerindeki baskıyı azaltması ile bu evrimsel süreç başladı.
Daha somut olarak okullarda dini eğitimin önünü açması, vaiz yetiştirme kurslarına izin vermesi ya da 1949'da Ankara'da bir ilahiyat fakültesinin kurulmasını sağlaması söz konusu değişim yönündeki ilk adımlardır.
Daha köklü değişim ise Bülent Ecevit ve Turan Feyzioğlu'nun 1960'li yılarda sosyal demokrat değerleri CHP'ye aşılama yönünde parti programında yaptıkları değişikliklerdir.
Böylece CHP, "ortanın solu" sloganı ile devlet partisi olmaktan halk partisi olma yönünde ciddi bir dönüşüm yaşadı.
Ancak değişim yönünde çok daha büyük gelişme -CHP'yi CHP olmaktan çıkardığı iddialarına sebep olan biraz önce ifade ettiğimiz gibi- Kılıçdaroğlu'nun CHP'yi "muhafazakar değerlere duyarlı sosyal demokrat bir parti" çizgisine çekmek için 2017'de başlattığı, İmamoğlu'nun devam ettirmeye çalıştığı ve hala devam eden süreçtir.
İşte "CHP'ye bu seçimde başarıyı getiren şey nedir?" sorusunun cevabını burada aramak gerekir.
Bu süreçte CHP muhafazakar kesimle barışmaya, Kürtlerin gönlünü almaya çalıştı.
Bütün toplumsal kesimlere seslenerek herkesi ortak bir takım değerler etrafında buluşmaya davet etti; yanı sıra "rejim elden gidiyor" mottosunu bir kenara koyarak daha çok ekonomiyi nasıl düzeltebiliriz, işsizliğin önüne nasıl geçebiliriz, demokrasiyi ve hukuku ne şekilde tesis ettirebiliriz gibi insanların günlük yaşamına temas eden politikalara yoğunlaştı.
Bu söylemin zaman içinde muhafazakar kesimde dile pelesenk olmuş "din düşmanı CHP" algısını -bütün çekincelerini içinde barındırmak ile birlikte- belli ölçüde hafiflettiğini gösteriyor.
Ancak CHP'nin "muhafazakar değerlere duyarlı sosyal demokrat konsept"li siyasal bir söylemi inşa etme çabası şu an için sadece defakto bir durumdan ibarettir; bunu CHP'de yerleşmiş siyasal bir ilke olarak görmemek gerekir.
Bu konuda CHP'nin kısa vadede kolay bir şekilde üstesinden gelemeyeceği bazı zorluklar var:
Bu zorluklardan biri şudur: CHP sosyolojisi bu söyleme ne kadar "evet" der?
CHP seçmeni şu an için Recep Tayyip Erdoğan'a tepkili olduğu için bu söyleme seslerini çıkarmıyorlar.
Bir diğer zorluk, CHP kadroları bu söyleme ne kadar hazır?
Çünkü görülebildiği kadar bu söylem şu an için sadece Kılıçdaroğlu, İmamoğlu ve Özel gibi parti kurmaylarında anlamını buluyor.
Oysaki önemli olan CHP tabanı ile parti kadrolarının bunu içselleştirecek şekilde kendini topluma inandırmasıdır.
Kendisini çağdaş Türkiye'nin kurucu partisi olarak gören ve geç-modernleşen toplumların ancak devlet eliyle çağdaş bir topluma dönüşebileceği anlayışını temsil eden ve bu yönde pratiği olan CHP, kendi klasik kimliğinden ciddi bir kopuşu temsil edecek "muhafazakar değerlere duyarlı sosyal demokrat bir parti" olma yönünde bir kimliğe büründüğü takdirde ne kadar CHP olarak kalacaktır?
CHP'nin bu zaferi sadece söz konusu söylem değişikliğinin bir yansıması şeklinde görülmemesi gerekir.
Bu başarının arkasında, belki daha da önemlisi, AK Parti'nin bazı başarısızlıkları ve bir takım uygulamalarına duyulan tepkinin etkisi var.
Kendi iktidar performansı açısından AK Parti'nin seçimi kaybetmesi kaba taslak şu üç başlık altında değerlendirilebilir:
Birincisi ve en önemlisi, son yıllarda her defasında verilen vaatlere rağmen hayat pahalılığı ve enflasyon gibi konularda gözle görülür bir başarıyı elde edememesi.
Toplumda belli bir refah seviyesi yakalanmışsa da vatandaşların yaşam standardında gözle görülür bir düşüş yaşandı.
Kaldı ki şu ana kadar yapılan araştırmaların büyük çoğunda seçmen tercihlerini belirleyen en önemli dinamiğin ekonomi olduğu görülüyor.
Dolayısıyla ekonomide başarılı olamayan bir parti, diğer bütün değişkenler bir yana, iktidarda kalma şansı zordur.
İkincisi, ekonomik kötü gidişata eklenen hukuku esas almayan uygulamalar, hukukun siyasi çekişmelerin malzemesi haline gelmesi; bunlara paralel liyakatın yerini adam kayırmacılığın alması, yolsuzluk iddiaları ve hükümete yakın olanlara huzur hakkı gibi mantığı bir türlü anlaşılamayan dağıtılan dört beş maaş türü uygulamalar...
Üçüncüsü, AK Parti kadrolarını topluma yabancılaştıran, "biz ayrıcalıklıyız" minvalindeki üstenci bakış; Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın ifadesi ile "kibir hastalığı".
Son on yılda AK Parti ile CHP sanki yer değiştirdi. AK Parti "merkezin" dışlayıcı yüzünü temsil etmeye başlarken CHP, "çevre"nin itilmiş kakılmış simitçisini, seyyar satıcısını, manavını temsil eder hale geldi.
Bütün bu gelişmeler zamana yayılan süreçte hükümete sunulan desteği peyderpey törpüledi.
CHP, yerel seçimde aldığı bu başarıyı devam edecek zaferler silsilesinin başlangıcı gibi görmemesi gerekir.
Bu seçimde seçmen bu sonuçlar ile AK Parti ve CHP'ye bir mesaj gönderdi.
AK Parti'ye rasyonel politikalara geri dön, güç zehirlemesi yaşama ve toplumun taleplerine kulak ver uyarısında bulundu.
CHP'ye de "tepeden bakan elitist tavrını bırakırsan, ideolojik olandan çok toplumsal sorunlar ile ilgilenirsen, klasik ulusalcılık politikalarından vaz geçersen pekala seni de iktidara getiririm" dedi.
Ancak bu süreç CHP için hiç de kolay olmayacaktır. Önümüzdeki süreçte CHP'nin en çok zorlanacağı konu sırtında yumurta küfesi olarak duracak olan Kürt seçmenin önemli bir bölümünü manipüle edebilen DEM Parti ile kuracağı ilişkinin dozajı olacaktır.
CHP şunu biliyor ki bu seçmen grubunun desteğini almadan iktidar olması kolay olmayacak.
Nitekim çok partili hayata geçildiği tarihten 1980'li yıllara kadar CHP'nin önemli bir siyasi aktör olmasında -bugünkü zaferinde olduğu gibi- bu seçmen grubunun büyük etkisi oldu.
Muhafazakar kesiminin AK Parti'ye oy verdiği bu seçmen kitlesinin kendisine oy verebilecek grubunu konsolide eden DEM Parti'ye yakınlığı, CHP'nin "terörle arasına mesafe koymama" ithamı ile karşı karşıya kalmasına sebep olacaktır.
Kaldı ki bu ithamın Türk kamuoyunda ciddi bir karşılığı var. CHP, bu ithamlar karşısında nasıl bir denge tutturabilecek?
Önümüzdeki günlerde CHP ile ilgili en çok konuşulacak konuların başında bu geliyor.
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish