Arap Baharı'nın hemen akabinde başlayan ve bilhassa 2014 yılı sonrasında daha yüksek hayat standartlarına erişebilmek ve yeni bir yaşama başlayabilmek umuduyla rotasını çoğunlukla Avrupa'ya doğru çeviren düzensiz göç hareketleri, son yıllarda ne yazık ki sığınmacı ölümlerini de beraberinde getiriyor.
Savaş, açlık, kıtlık gibi sebeplerle Kuzey Afrika ve Türkiye üzerinden tehlikeli bir yolculuğa çıkan sığınmacılar, insan tacirlerinin ellerinde göz göre göre ölüme gidiyorlar.
2015'te Yunanistan'a geçmek isterken bindikleri lastik botun batması sonucu yaşamını yitiren ve cesedi Bodrum kıyısına vuran Suriyeli 3 yaşındaki Aylan bebek gibi, Akdeniz sularının kendilerine mezar olduğu daha nice bebekler, nice kadınlar var aslında.
Bu noktada düzensiz göç rakamlarını kayıt altına alan bazı raporlardaki istatistikleri paylaşmak istiyorum.
2004 yılında, Avrupa Birliği'nin (AB) dış sınırlarının yönetiminde ve sınır güvenliğinin sağlanmasında üye ülkelere destek olmak amacıyla kurulan güvenlik ajansı Frontex, AB ülkelerine yönelik düzensiz göçün 2023 yılında, 2022'ye oranla yüzde 17 oranında artarak 380 bine çıktığını açıkladı.
Frontex'in yıllık raporunda, 2023'te AB'ye gelen düzensiz göçmenlerin yüzde 47'sinin Batı Afrika'dan gelen göçmenleri kapsadığı belirtilerek, bunların da önemli bir kısmını Gine, Fildişi, Senegal ve Mali vatandaşlarının oluşturduğu bildirildi.
Raporda; Tunus, Mısır, Libya üzerinden İtalya'ya doğru açılan Orta Akdeniz rotasının 2023'te AB'ye giden en aktif göç rotası olduğu belirtilerek, düzensiz göçlerin yüzde 41'inin bu güzergâh üzerinden gerçekleştiği ve buradan gelen kaçak göçmenlerin sayısının 158 bini bulduğu vurgulandı. 1
Bu rotayı yüzde 26 ile Batı Balkanlar ve yüzde 16 ile Türkiye üzerinden Yunanistan, Sırbistan ve Macaristan'a doğru açılan Doğu Akdeniz rotası izliyor.
Yeni bir yaşam umuduyla gelir düzeyi düşük ülkelerden hayat standartları yüksek ülkelere yapılan bu düzensiz göç hareketleri, doğal olarak binlerce can kaybına neden oluyor.
Birleşmiş Milletler'e bağlı Uluslararası Göç Örgütü (IOM), "Kayıp Göçmenler Projesi" kapsamında kayıt tutmaya başladığı 2014 yılından beri en fazla can kaybının 2023 yılında yaşandığını duyurdu.
Bu proje, İtalya'nın Lampedusa açıklarında yaşanan iki yıkıcı gemi kazasının ardından 2014 yılında başlayan "Güvenli, Sistemli ve Düzenli Göç için Küresel Mutabakat" kapsamında göçün "güvenlik" düzeyini ölçen tek gösterge olarak kabul ediliyor.
IOM, 2023'te göçmen ölümlerinin bir önceki yıla kıyasla yüzde 20 artarak 8 bin 565'e çıktığını ve bunun da son 10 yılın en yüksek rakamı olduğunu açıkladı. 2
Böylece bu rakam, göçmenler için en ölümcül yıl olarak kabul edilen ve 8 bin 84 can kaybının tespit edildiği 2016 yılının rekorunu egale etmiş oldu.
IOM, pek çok göçmenin Kuzey Afrika'dan Güney Avrupa'ya ulaşmaya çalıştığı "Akdeniz rotası"nın, 2023 yılında kaydedilen en az 3 bin 129 ölüm ve kayıp vakasıyla göçmenler için en ölümcül rota olmaya devam ettiğini vurguladı.
IOM'a göre, geçen yıl Afrika bin 866 ve Asya'da 2 bin 138 göçmen ölümü kaydedildi. Afrika'da ölümlerin çoğu Sahra Çölü'nde ve İspanya'nın Kanarya Adaları'na giden deniz yolunda meydana geldi.
Asya'da ise 2023'te yüzlerce Afgan ve Rohingyalı sığınmacı düzensiz göç yolunda yaşamlarından oldu.
Afrika'da kıtlık, yoksulluk, temiz su kaynaklarına erişim gibi problemlerden ötürü son yıllarda artışa geçen göç dalgası, Afganistan'da ise Taliban'ın siyasi baskısının bir neticesi şeklinde tezahür ediyor.
Örneğin; 1960'tan günümüze kadar olan sürede Çad gölü yüzde 95 oranında küçüldü.
Bölgenin Boko Haram terör örgütü militanları tarafından kontrol edilmesi ise krizin bir diğer boyutu.
Afganistan'da ise kadınların eğitim görmelerine ve eşlerinden habersiz dışarı bile çıkmamalarına izin vermeyen bir zihniyet yönetimde söz sahibi malum.
Tüm bu ekonomik ve siyasal sebeplerden ötürü ortaya çıkan can kayıplarının her biri, toplumlar arasında yıllar boyu yankılanacak korkunç bir insanlık trajedisini de tetikliyor ne yazık ki.
Maastricht Antlaşması ile AB'nin kurumsal yapısına kazandırılan Avrupa Ombudsmanı'nın 2024 yılındaki raporunda ise AB'nin ve üyelerin düzensiz göç yönetimi noktasındaki bariz hatalarına yer verilmiş.
Ombudsman raporunda, Frontex'in eksiklikleri nedeniyle AB'nin göçmen ölümlerinde "suç ortağı" olma riski taşıdığı uyarısında bulundu.
Unutmamak lazım ki, son yıllarda Frontex, bilhassa Akdeniz üzerinden Avrupa'ya geçmek isteyen sığınmacılara karşı uyguladığı geri püskürtmeler ve insanlık dışı müdahaleler bağlamında insan hakları ihlallerine mahal verdiği gerekçesiyle çok sık eleştiriliyor.
Ombudsmanın soruşturması, Haziran 2023'te Yunanistan'ın Messenia kıyısı açıklarında aşırı kalabalık bir geminin batması ve 600'den fazla kişinin hayatını kaybetmesiyle sonuçlanan Adriana gemi kazasına cevaben başlatıldı.
İzleme kuruluşu, Frontex'in "ilgili kural ve prosedürlerden herhangi birini ihlal ettiği" sonucuna varmadı, ancak ajansı ulusal makamların rızasına ve iyi niyetine bağımlı kılan anlayışı sebebiyle denizde faaliyet gösterme kabiliyetinin ciddi şekilde zayıfladığını belirtti.
Ombudsman Emily O'Reilly, Frontex'in temel haklara ilişkin yükümlülükleri ile sınır yönetimi kontrolünde üye devletleri destekleme görevi arasında açık bir gerilim olduğunu vurgulayarak, örgütün işlevselliğini eleştirdi.
Frontex'in Yunan makamlarına bağımlı kılınmasını eleştiren O'Reilly, sözlerine şu şekilde devam etti:
Arama ve kurtarma yükümlülüklerini yerine getirmeleri konusunda endişeler olduğunda ulusal makamlarla işbirliği yapmak, AB'yi temel hakları ihlal eden ve hayatlara mal olan eylemlerin suç ortağı haline getirme riski taşır. 3
Ayrıca raporda, ajansın hayati tehlike arz eden acil durumları haber vermek için kullanılan uluslararası bir prosedür olan "Mayday" çağrılarını yayımlamak için iç yönergelerinin olmadığı ve örgütün Adriana'yı hava gözetimi yoluyla ilk tespit ettiğinde bir Mayday çağrısı yapmadığı vurgulandı.
Ancak suç tamamen ajansa yüklenmiyor. Rapora göre, Yunan makamları trajedi sırasında Frontex'in mesajına "4 ayrı olayda" yanıt vermedi ve ajansın bölgeye ek bir uçak gönderme teklifini reddetti.
Bu ve benzeri olaylara dayanarak Ombudsman, Frontex'in arama-kurtarma yükümlülüklerini ısrarla göz ardı eden ya da temel hakları ihlal eden üye devletlerdeki "faaliyetlerini sonlandırmasını, geri çekmesini ya da askıya almasını" tavsiye ediyor.
Trajedinin akabinde ajansın temel haklar sorumlusu faaliyetlerin Yunanistan'da askıya alınması çağrısında bulundu fakat icra direktörü Hans Leijtens kararın "dengeli" olması gerektiğini belirterek bu öneriyi yumuşatmıştı.
Yani demek oluyor ki AB Ombudsmanı, AB'nin şımarık çocuğu olarak bilinen Yunanistan'ı yapmış olduğu insanlık dışı eylemlerden ötürü cezalandırmak ve sistem dışına itmek istiyor.
Peki Avrupa yaşanan bu düzensiz göçler karşısında ne yapmalı?
Avrupa'daki siyasi partilerden her geçen gün içe kapanma emareleri geliyor.
Bu da demek oluyor ki çıkmış oldukları tehlikeli yolculuklarında koruma arayanların karşılaşacağı riskler daha çok büyüyecek.
Fakat Avrupa, sığınmacıların kaçma sebeplerini ortadan kaldırmak yerine bizzat sığınmacılarla mücadele ediyor.
Akdeniz'deki sığınmacı akınını durdurmayı başarmak için, sınırda güvenlik önlemleri alınmasından çok daha fazlasının yapılması gerek.
Batı'nın göçmenlere karşı bu yaklaşımının literatürde bir karşılığı var:
Kale Avrupası (Fortress Europe).
Bir diğer ifadeyle AB'nin kendi sınırlarının güvenliğini sağlamak amacı ile yasadışı göçmenlerin geçişine izin vermemesi, mevcut olanları da sınır dışı etmesi.
Hedef ise dışarıda yüksek duvarlı kaleler inşa ederek sığınmacılardan arındırılmış izole bir Avrupa yaratmak.
Dolayısıyla göç tartışmaları, refah düzeyi yüksek bir dünyanın nasıl erişilebilir kılınacağı ve yasal göç yollarının nasıl sunulacağından ziyade, sınır kontrolleri ve güvenlik meselesi etrafında dönmeye devam ediyor.
Göç konusunda güvenlik odaklı perspektiflerin bırakılıp adil erişime dair yenilikçi bir sistem benimsenene kadar, göç insani gelişimin doğal süreci olarak değil de hep durdurulması gereken bir sorun olarak algılanacak.
Acilen yeni bir yaklaşıma ve adil politikalara ihtiyaç var.
Bu noktada AB, göç meselesini öncelikle üçüncü ülkelerle anlaşmalar yaparak çözmeye çalışmalı. Yani sorun bizzat kaynağında çözülmeli.
Mevcut durumda dünya üzerinde açlık hızı en fazla yayılan kıta Afrika kıtası ve bu coğrafyada 250 milyondan fazla kişi yetersiz besleniyor.
Bu durum da kolera, ishal ve tifo gibi salgın hastalıklara yol açıyor. Yine dünya üzerinde en fazla işsizlik oranı Afrika'da.
Buradaki açlığın, hastalıkların ve yoksulluğun bitirilmesi adına AB'nin bu kıtadaki ülkelere ekonomik yardımlar yapması, temiz su kuyuları açması ve sondaj çalışmalarına ağırlık vermesi, yeni istihdam alanları yaratması, kolera ve ishal gibi salgın hastalıkların önüne geçebilmek için sanitasyon çalışmaları yapması ve sağlık merkezleri açması gibi hamleler uzun vadeli programlar arasındaki yerini almalı.
Ayrıca tarımsal kalkınmanın desteklenmesi, altyapı ve ulaşım yatırımlarının çoğalması, güneş enerjisi odaklı sistemlerin geliştirilmesi, eğitim imkanlarının artırılması bir nebze olsun Afrika ülkelerinin sosyo-ekonomik gelişimine katkı sağlayacak ve göçü azaltacaktır.
Bilhassa modern tarımsal yöntemlerin eğitiminin verilmesi ve hayvancılığın desteklenmesi yoluyla, gıda yardımı gibi kısa süreli politikalar yerine, bu ülkelerin uzun vadede kendi kendine yeterli hale gelmesi amaçlanmalı.
Bunun yanı sıra, AB ülkelerinin nüfusu her geçen gün yaşlanıyor, dolayısıyla genç nüfusa olan ihtiyaç artıyor.
AB içinde özellikle inşaat, hizmet, sağlık ve bilişim sektörlerinde vasıflı ve vasıfsız işgücünde ciddi eksiklikler yaşanıyor.
AB Komiseri Ylva Johansson, demografik değişim nedeniyle AB'nin gelecekte işgücü piyasasında yedi milyon işçiye daha ihtiyaç duyacağı uyarısında bulundu.
Afrika'da ise 2021 yılı verilerine göre 1,4 milyarlık nüfusunun yarısından fazlası 30 yaşın altında, yani genç ve dinamik nüfus profili var.
Bu noktada AB'nin izlemesi gereken politika, genç göçmenleri kaçakçıların kolaylaştırdığı rotalar üzerinden AB ülkelerine tehlikeli yolculuklara çıkmaktan caydırmak ve düzensiz göç akışını azaltarak yasal göçü teşvik etmek.
Almanya Federal Meclisi'nin onayladığı Avrupa Birliği dışından göçmenlerin gelmesini kolaylaştırıcı tedbirleri içeren "Nitelikli Göçmenlik Yasası" bu konuda ciddi bir adım.
Buna benzer bir yasa AB genelinde de çıkartılarak hem vasıflı hem de vasıfsız işgücü sektörlerinde çalıştırılmak üzere göçmen istihdam edilebilir.
Bu durumu güvenilir kılmak için yoksul Afrika ülkelerinde, "Avrupa'ya düzenli işçi göçüne" odaklanacak danışma niteliğinde olan "göç ve kalkınma merkezleri" kurulabilir.
Böylece iç savaş, kuraklık, yoksulluk gibi durumlar karşısında ölüm riskini göze alarak ülkesini terk etmek zorunda kalan göçmenler için yasal ve güvenli bir zemin oluşturulabilir.
Bu çerçevede hem AB kazançlı çıkar hem de olumsuz koşullarda yaşayan göçmenler için yeni bir sayfanın açılmış olur, üstelik denizlerdeki ölümlerin ve kaybolmaların önüne geçilebilir.
Sonuç itibarıyla Avrupa, göçü güvenlikleştirmek ve dolaylı da olsa sığınmacı ölümlerine sebep olmak yerine, daha rasyonel ama bir o kadar da insani politikalarla hem krizi kendi lehine fırsata çevirebilir hem de göçün menşei olan ülkelerin hayat standartlarını yükselterek insanlığa bir nebze de olsun fayda sağlayabilir.
Kaynaklar:
1. https://www.frontex.europa.eu/media-centre/news/news-release/significant-rise-in-irregular-border-crossings-in-2023-highest-since-2016-C0gGpm
2. https://www.iom.int/news/deadliest-year-record-migrants-nearly-8600 deaths2023#:~:text=Global-,Deadliest%20Year%20on%20Record%20for%20Migrants%20with%20Nearly%208%2C600%20Deaths,by%20IO
M's%20Missing%20Migrants%20Project.
3. https://tr.euronews.com/my-europe/2024/02/28/rapor-ab-frontexin-eksiklikleri-nedeniyle-gocmen-olumlerinde-suc-ortagi-olma-riski-tasiyor
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish