Çin, Birleşmiş Milletler'in dünya nüfusunu kaydetmeye başladığı 1950'den 2023 yılına kadar dünyanın en kalabalık ülkesiydi.
Fakat Çin resmi olarak 1950'den beri dünyanın en kalabalık ülkesi olma konumunu geçen yıl Hindistan'a kaptırdı.
Tabİi ki, nüfus değişimlerinin sadece rakamlardan ve hangi ülkenin en kalabalık nüfusa sahip olduğunun ötesinde bir anlamı var.
Verilere göre, Çin'in nüfusu son iki yıldır artan bir ivmeyle azalıyor.
Çin Ulusal İstatistik Bürosu'nun ocak ayı ortasında yaptığı açıklamaya göre, ülkenin nüfusu 2023 yılında 2,08 milyon (yüzde 0,2) azalarak 1,409 milyara geriledi.
Çin'in nüfusu 2022 yılında ise 850 bin azalmıştı. Çin'in nüfusu en son 1958-1962 yılları arasında Mao Zedong dönemindeki "büyük açlık" döneminde azalmıştı.
2023 yılında Çin'deki ölümler de bir önceki yıla göre yüzde 6,6 artarak 11,1 milyona yükseldi.
Sayısal olarak bakıldığında da ölüm oranları da 1974'teki Kültür Devrimi kaosu döneminden sonraki zirveyi gördü.
Doğum oranları da bir önceki yıla göre yüzde 5,7 düşerek 9,02 milyona geriledi. Bu da Çin'de şimdiye kadar görülen en düşük doğum oranı.
Aslında düşük doğum oranları sadece Çin için değil, Doğu Asya'da Güney Kore, Japonya, Tayvan için de birer sorun.
Çin'i bu ülkelerin nüfus sorunlarından farklılaştıran ise, tahminlerin çok ötesinde ve artan ivmeyle düşmesi.
Çin'de 1980'den 2015'e kadar uygulanan "tek çocuk politikası"nın etkisiyle de 1990'larda doğum oranı 1,5 iken istikrarlı bir düşüşle 2021'de 1,15'e gerilemişti.
Fakat 2023'te doğum oranı iki yıl içerisinde 1,15'ten 1,0'a geriledi.
Dolayısıyla ülkenin nüfusunun yenilenebilmesi için gerekli olan 2,1'in oldukça altında kaldı.
Çin 1980'lerden itibaren uyguladığı ekonomik programlardaki hedeflerini, beklentilerini zamanından önce tuttursa da demografik konularda benzer başarıyı yakalama konusunda sınıfta kalmış gözüküyor.
Çin Devlet Konseyi, "tek çocuk politikası"na son verdiği 2015'te yayımladığı "2016-2030 nüfus geliştirme planında" 2020 ve 2030 yıllarına kadarki doğum oranını 1,8 olarak öngörmüştü. 1
Ayrıca BM'de yaptığı hesaplamalarda 2050 yılına kadar Çin'in nüfusunun 109 milyon civarında azalacağını öngörüyor.
Bu öngörüyü ilginç kılan ise 2019 öncesi tahminlerden üç kat fazla olması.
Yukarıda da bahsettiğimiz gibi, nüfustaki azalma meselesi belirli bir refah düzeyine ulaşmış gelişmiş ülkeler konumundaki diğer Doğu Asya ülkelerinde de var.
Örneğin, 2000'lerin başında Tayvan'da doğum oranı 1,1-2 seviyelerinde iken neredeyse 20 yıllık bir sürecin sonunda yani 2022'de 0,87'ye düşmüş.
Nüfus azalışı bağlamında en çok gündemde olan Japonya ise bu bağlamda bölgenin en istikrarlı ülkesi.
Japonya'da 1990'ların başından neredeyse günümüze kadar doğurganlık oranı 1,3-4 oranında seyretmiş.
Japonya'nın doğurganlık oranı 2023'te 1,26 olarak gerçekleştiğini de belirtelim.
Dolayısıyla diğer Doğu Asya ülkelerindeki nüfus azalış oranları öngörülebilirken, iki yıldır bu kulübe giren Çin'deki belirsizlik ve varsayımların tutmaması Pekin'i de elbette endişelendiriyor.
Çinliler neden çocuk yapmaktan kaçınıyor
Bilindiği üzere Pekin'in geçmişte uyguladığı "tek çocuk politikası" ve geçmişteki nüfus kontrolü politikalarının da etkisiyle çok-çocuklu Çin aile yapısında ciddi bir değişim meydana geldi.
Bununla birlikte kırsal kesimlerden şehre göçler, şehirlerde artan yaşam masrafları, yüksek çocuk bakım, eğitim ücretleri, ekonomik belirsizlik nedeniyle kadınların kariyerlerine ara vermek istememeleri ve iş hayatında kadınlara verilen desteğin az olmasının insanların çocuk sahibi olmasını olumsuz etkiliyor.
Özellikle yerel hükümetler doğum oranlarını artırmak için vergi indirimleri, doğrudan maddi destek, konut yardımı, daha uzun doğum izni gibi teşvikler açıklıyorlar.
Fakat bu teşviklerin pandemiyle birlikte yerel hükümetlerin ekonomik sıkıntıya girmelerinin de etkisiyle pratiğe geçirilemediği belirtiliyor.
Çin Nüfus ve Kalkınma Araştırma Merkezi Direktörü He Dan da kadınların doğum yapmasını cesaretlendirmek için teşviklerin açıklanmasına rağmen bunun beklentileri karşılamadığını söylüyor.
Aynı zamanda şehirlerin nüfusu artarken hem evlilik oranları düşüyor hem de genç işsizlik artıyor.
Çin Vatandaşlık İşleri Bakanlığı'nın verilerine göre, 2022'de evlenen çiftlerin sayısı bir önceki yıla göre yüzde 10,5 azalmış.
Bu oran 1986'dan itibaren yeni bir düşük seviyeye işaret ediyor.
Ayrıca Çin'de 2010'larda evlilik yaşı 24 iken 2023'te 30 yaşın üzerine çıkmış durumda.
Özellikle şehirlerde artan ekonomik sorunlar ve genç işsizlik bu durumun başlıca sebepleri.
Çin Ulusal İstatistik Bürosu (ÇUİB), 16-24 yaş arası işsizlik oranının altı ay boyunca artarak Haziran 2023'te yüzde 21,3'e yükselmesinin ardından işsizlik oranlarını açıklamayı durdurmuştu.
ÇUİB genç işsizlik hesaplamasında öğrencileri çıkararak yeni bir yöntemle, Aralık 2023'te oranı 14,9 olarak açıkladı. 25-29 yaş aralığındaki genç işsizlik ise 6,1.
Çin'in demografik yapısıyla ilgili diğer bir sorunda cinsiyet oranındaki dengesizlik.
PEW'in BM verilerini esas alarak 2022 yılında yaptığı bir araştırmaya göre Çin, doğumda cinsiyet oranının en çarpık olduğu ülkeler arasında başı çekiyor.
Çin'de 2021'de her 100 kız bebeğine karşı 112 erkek bebek doğumu olmuş. 2000'lerde ise bu oran 100 kız bebeğine karşı 118 erkek bebek doğumu gerçekleşmiş.
Dolayısıyla 2021 istatistiklerine göre Çin'de erkeklerin sayısı kadınlara oranla 30 milyon daha fazla.
Çin'deki kadın-erkek cinsiyet dengesizliğindeki temel nedenler ise doğum öncesinde öğrenilebilen bebeğin cinsiyeti nedeniyle kürtaj yapılabilmesi.
Ayrıca Çin'de geleneksel olarak da ailelerin erkek çocuk istemesi.
Tek çocuk politikasının da cinsiyet dengesizliğindeki rolü göz ardı edilemez.
Peki, Çin'in nüfusunun azalmasının, yaşlanmasının ne tür sonuçları olur?
İstatistikler Çin'deki emeklilik çağındaki 60 yaş üstü nüfusun 280 milyonu aştığını söylüyor.
2035'te ise 60 yaş üstü nüfusun 400 milyona ulaşması bekleniyor.
Yani Çin'de Türkiye'nin 5 katı yaşlı nüfus olacak.
Nüfusun azalması ve yaşlanması emeklilik sisteminin sürdürülemez hale getirirken, yaşlı bakım ihtiyaçlarını ve sağlık harcamalarını da artırıyor.
Çin Bilimler Akademisi de 2035 yılına kadar emeklilik sisteminin kasasının boşalacağını öngörüyor.
Dolayısıyla önlem alınmazsa Çin'de ciddi bir 'yaşlı krizi' yaşanması muhtemel.
Aynı zamanda dünyadaki emek-yoğun üretimde önemini koruyan Çin'de nüfusun hızlı bir şekilde yaşlanmasıyla iş gücündeki azalma Çin'de büyük ekonomik, sosyal ve politik sorunları da beraberinde getirmesi kaçınılmaz.
Çin'in devasa nüfusuyla Güney Kore, Japonya ve Tayvan'dan farklı olarak hala emek-yoğun üretimde ciddi bir nüfusu varken ve refah toplumuna ulaşamadan yaşlanması krizin boyutunu daha fazla derinleştirebilir.
Sonuç yerine;
Açıkçası Çin'de doğum oranlarının şehirleşme, zenginleşme, modernleşmeyle birlikte doğum oranlarının düşmesi zaten beklenen bir şeydi.
Fakat Çin'deki doğum oranlarının art arda iki yıl artarak tahminlerin ötesinde düşmesi, yaşlanmanın hızlı olması endişeleri beraberinde getiriyor.
Her ne kadar Çinli politika yapıcılar ülkedeki doğurganlığın toparlanacağı yönünde iyimserliklerini korusalar da yanılmaları büyük olasılık.
Çin Sosyal Bilimler Akademisinden Ma Yan yaptığı bir araştırmada, Çinli aileler geleneksel olarak 2023'teki koyun yılında çocuk sahibi olmak istemediğin belirtiyor.
Çinli ailelerin 2024 Ejderha yılında çocuk yapma konusunda daha istekli olduklarını söylüyor.
Çinli karar alıcılar da 2023'teki düşüşü koyun yılına bağlıyor olabilir.
Genel olarak değerlendirildiğinde de karar alıcıların geçmişteki varsayımları ve iyimser değerlendirmeleri Çin'deki demografi krizini daha da artıracak gibi.
Bekleyip görelim, ejderha yılında Çin'de doğurganlık artacak mı?..
1. https://www.gov.cn/zhengce/content/2017-01/25/content_5163309.htm
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish