15 Kasım 1988'de, yani 35 yıl önce merhum Filistin Devlet Başkanı Yaser Arafat, Cezayir'in başkentinden Filistin Devleti'nin kurulduğunu duyurmuştu.
Filistin bağımsızlık duyurusu ile İsrail Devleti'nin kuruluş duyurusu arasında onlarca yıl süren bir çatışma vardı.
Çatışma 1947'de başlayan ve 1949'a kadar devam eden 1948 savaşıyla başladı.
Buna, Filistin Ulusal Hareketi'nin 1965 yılında silahlı mücadeleye başladığını duyurmasıyla başlayan ve bugüne kadar devam eden Filistin bağımsızlık savaşları eşlik etti.
Dolayısıyla Gazze'deki veya Gazze'ye karşı savaş, Lübnan Savaşı'ndan (1982) sonra Filistin halkının bağımsızlığını kazanmak için yürüttüğü en büyük çatışmalardan biri. İsrailliler de bu çatışma ile ikinci bağımsızlık savaşlarını veriyorlar.
fazla oku
Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)
İsrail eliti, bağımsızlıktan ikincisine kuruluşundan bu yana varoluşu konusunda korku ve kaygının hâkim olduğu bir oluşumun, geçtiğimiz 7 Ekim'de aldığı darbenin, toplumun ve devletin doğasına yönelik askeri olmayan yansımalarının büyüklüğünün farkında.
Tel Aviv yaşananlara askeri olarak karşılık verebilir ancak bu sefer vatandaşlarının endişelerini kontrol altına almada, caydırıcılık ve güvenlik doktrinini yeniden tesis etmede başarısız olabilir.
Zira savaştan önce sosyal çevredeki değişimler sonucunda iç krizler ve dikey bölünmeler yaşıyordu.
Sağ ile sol arasındaki bölünme, gerileyen sol, söylemini geliştiremeyen geleneksel sağ, yükselen ve toplum ile devlet üzerindeki kontrolünü genişletmesine, geleneksel sağdaki rakiplerini zor durumda bırakmasına, yerleşik solu rekabetten uzaklaştırmasına olanak tanıyan abartılı söylemi benimseyen aşırı sağ arasındaki karmaşık bir üçgene dönüştü.
İkinci bağımsızlığa giden yolda İsrail aşırı sağı, onu kazanmak için fedakârlık yapması gerektiğinin farkında.
2010 yılında Washington'daki çalışma merkezlerinden birinde Amerikalı ve İsrailli stratejik uzmanlar arasında müzakere edilen şey de buydu.
Bu aşırı sağın, İsrail oluşumunun bütünlüğünü tehdit edebilecek herhangi bir dış askeri çatışmada rolü tartışılmıştı ancak maruz kaldığı şok içeriden geldiği için fedakarlıkları daha büyük, kazanımları ise daha az olacak.
İlk bağımsızlık uğruna fedakarlıklar yapan sol, 1965 yılına kadar Filistin Ulusal Kurtuluş Hareketi'nin varlığını inkâr etmeyi başardı.
Zaferinin zirvesinde, Filistinlilerin haklarının yavaş yavaş tanınmasının (Oslo Anlaşmaları) gerekliliğini fark etti.
Mevcut sağa gelince, zor bir ikilemle karşı karşıya; nihai çözüm bir Filistin devletinin kurulmasına bağlıysa, Gazze'ye yönelik savaşı ona ne arzu ettiği zaferi gerçekleştirecek ne de siyasi kayıplardan kaçınmasını sağlayacak.
Devlet olma yolunda Hamas lideri İsmail Heniyye'nin Filistin mücadelesinin tarihi lideri Yaser Arafat'ın açıkladığı "Cezayir Deklarasyonu"nun gerçekliğini itiraf etmesi, BM kararlarını tanıması, can ve mal kaybı pahasına iki devletli çözümü kabul etmesi 35 yılını aldı.
Arafat'ın savaş ve barıştaki cesareti ise olağanüstüydü;
Beyrut'tan ayrılmak zorunda kaldıktan sonra gemide kendisine "Nereye?" diye sorulduğunda "Filistin'e" demişti ve "Oslo" üzerinden ona ulaşmıştı.
Arafat'ın bu gerçekçiliği şimdi Hamas'tan bekleniyor.
Eğer ulusal bir kaygısı varsa, Hamas'ın da artık Filistin mücadele hareketindeki öncüllerinin davrandığı gibi siyasi gerçekçilikle hareket etmesi gerekiyor.
Filistin ulusal evine dönüş, İsrail'in ikinci bağımsızlık savaşında zaferini ilan etmesinden daha öncelikli bir gereklilik.
Silahlı mücadele yolunda ve müttefiklerinin Hamas'ı uğrattıkları hayal kırıklığıyla birlikte, Filistinli düşünür Dr. Yezid el-Sayeğ'in "Silahlı Mücadele ve Filistin Devletinin Oluşumu" başlıklı çalışmasında yer alan şu ifadelerden yararlanılabilir:
Filistin'i silahlı mücadele yoluyla özgürleştirme hedefiyle kurulan Filistin Ulusal Hareketi'nin, son yıllarda ulusal topraklarının herhangi bir bölümünü güç kullanarak özgürleştirmekteki acziyeti kanıtlandı. Filistin Ulusal Hareketi sonunda, şartları bu süre boyunca benimsediği tüm doktrin ve hedeflere pratik olarak aykırı olan müzakereli Oslo Anlaşma'sını kabul etti.
Oslo Anlaşması, Filistin direniş hareketi için bir dayanak noktası ve kendi devletinin, Filistinlilerin bağımsızlığını kazanmak için büyük fedakarlıklar yaptığı bir devletin kurulması için önemli bir adım teşkil etti.
Şimdi Filistinliler büyük bir meydan okumayla karşı karşıyalar, o da düşmanın 75 yıl önce olduğu gibi ikinci karşılaşmayı da kazanmaması için trajedilerini, fedakarlıklarıyla eşit bir fırsata çevirmenin gerekliliği.
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.