Hamas-İsrail savaşı Latin Amerika ülkelerini bir kez daha kendilerini dünya sahnesinde nasıl konumlandıracakları yeni bir ikileminin içine soktu.
Gazze savaşı Latin Amerika standartlara göre alışılmadık bir durum değil aslında.
Çünkü Tarihte birçok kez Latin Amerika ülkeleri Filistin-İsrail çatışmalarında açıktan taraf olmuş ve açık bir şekilde bölge dışı bir mesele yüzünden Latin Amerika ülkeleri arasında büyük iç bölünmeler yaşamış ve bazı istisnalar dışında Latin Amerika solu Filistin'den yana politik pozisyon alırken; Latin Amerika sağı da İsrail ile dayanışmayı sergilemiştir.
Latin Amerika ülkelerinde Yahudi ve Filistinli toplulukların varlığı, geçmişte İsrail'in otoriter sağcı hükümetleri desteklemesi yüzünden ideolojik temelli bir karşıtlık olsa da günümüzdeki siyasi tarafgirliğin temel nedeni olmuştur.
Bu yüzden Filistin-İsrail gerginliği uluslararası jeopolitik küresel rekabet yüzünden Latin Amerika ülkelerine sürekli bir meydan okuma sunmaktadır.
Bazı Latin Amerika ülkeleri (Küba, Nikaragua, Venezuela) siyasi meydan okumalarda bulunurken; bazı ülkelerin siyasi ve ekonomik gücü (Brezilya, Arjantin, Meksika ve Şili) çeşitli sorunların çözülmesinde belirleyici olabiliyor.
Hamas'ın İsrail'in işgaline başlattığı karşı saldırısı çoğu Latin Amerika ülkesi tarafından kınandı.
Ancak Filistinlilerle hatırı sayılır bir dayanışma ve İsrail'e yönelik eleştiriler de dile getirildi. Elbette bu desteğin tamamı Latin Amerika sol(cu) hükümetlerinden geldi.
Her ne kadar 7 Ekim'de Hamas'ın başlattığı eylemler büyük tepki toplasa da; Gazze'nin aralıksız bombardımanı, birçok hükümetin İsrail karşıtı tutumlarıyla kendilerini haklı çıkmasına olanak tanıdı. Nitekim İsrail'in Hastane bombalamalarında çocukları öldürmesinden sonra Latin Amerika ülkeleri arasında İsrail'i destekleyen ülke kalmamıştı.
Hastane Saldırısı, Latin Amerika'daki rüzgarın soldan esmesine neden oldu.
Nikaragua, Venezüella ve Küba'daki solcu hükümetler, 7 Ekim'de başlayan çatışmalarda Filistin ve Hamas'ı kınama konusunda yalnız kaldılar.
Brezilya, Kolombiya ve Meksika'da itidalli açıklamalar yapmayı seçtiler. Ancak İsrail'in Gazze'deki el-Ehli Baptist Hastanesi'nin bombalayarak çoğu bebek ve çocuk yaklaşık 800 kişiyi öldürmesiyle İsrail'e tüm dünyadan olduğu gibi, Latin Amerika ülkelerinden de tepkiler geldi.
Böylelikle Latin Amerika solcu hükümetleri yaşananlara net tepki göstermeye başlayarak geleneksel İsrail karşıtı pozisyonunu almış oldu.
Başta Kolombiya başkanı Gustavo Petro olmak üzere Şili, Arjantin, Bolivya, Honduras, Peru, Guatemala, Dominik ve Kosta Rika yaşananlardan ötürü Filistinlilerle dayanışma mesajları açıklayıp İsrail'i eleştirdiler.
Kolombiya başta olmak üzere Brezilya, Meksika, Şili devlet başkanları İsrail karşıtı açıklamalarını sertleştirmeye başlayarak; kendi ülkelerinde ya İsrail büyükelçilerinin hedefi oldular veya iç siyasette çeşitli tartışmaların odağında kaldılar.
Özellikle İsrail kara operasyonuna başlamasıyla birlikte Şili ve Kolombiya kendi büyükelçilerini istişarede bulunmak üzere geri çekti. Bolivya ise İsrail'le diplomatik ilişkileri tek taraflı olarak kesti.
Latin Amerikalı Solcuların Filistin davasına sahip çıkmasının tarihsel kökleri neler?
Filistin ve Latin Amerika tarihinin başlangıcı, Filistinlilerin 19'uncu yüzyılın sonları ile 20'nci yüzyılın başlarında Latin Amerika'ya göç etmesiyle başlıyor.
Filistinliler Osmanlı İmparatorluğu'nun yönetimi altındayken Latin göçünü gerçekleştirdiği için Latin Amerika'ya geldiklerinde halk dilinde Turco olarak adlandırıldılar.
Oysa göç edenlerin büyük çoğunluğu Filistinli Hıristiyanlardı.
Filistinliler, Latin Amerika'da bulundukları günden bu yana geçen yüzyılda ortaya çıkan hem sağ, hem de solcu hükümetlerle farklı ilişkilere sahipler.
Başlangıçta Latin Amerika'ya gelen Filistinlilerin çoğu tüccar olarak geldi ve ekonomiyi şekillendirirken kendilerini sanayici olarak buldular.
Filistinler özellikle Güney Amerika ülkeleri Şili, Arjantin, Brezilya, Paraguay, Kolombiya, Venezuela ve Orta Amerika ülkelerinde ticaret, sanayi, politika, kültür, sanat ve edebiyatta ciddi alan kazandılar.
An itibariyle Latin Amerika'da yaklaşık 1 milyon Filistinli yaşamakta ve bunun yarısı sadece Şili'de hayatlarını devam ettiriyor.
Bunun dışında Arjantin'de Santa Fé bölgesi, Brezilya'nın kıyı kenti Recife ve Şili'de başkenti Santiago ve Chillan şehri, Honduras ve Salvador'da bulunmaktadır.
Latin Amerika devletleri İsrail devletinin kurulmasında çok önemli bir rol oynadı. 1947'de BM Genel Kurul Kararıyla, Filistin'in iki devlete bölünmesi çağrısında bulundular.
O zamanki 20 Latin Amerika üye ülkesinden 13'ü lehte oy kullandı ve sadece bir devlet buna karşı oy kullandı. O ülke Küba'ydı.
Latin Amerika ülkeleri Filistin'i bölünmesi ve 1948'de İsrail devletinin yaratılması için 1967 savaşı arasında çok önemli bir rol oynadı.
Bu yüzden İsrail, bu devletlere düşük miktarlarda tarımsal yardım ve ekonomik destek verdi. Bunun için İsrail ile bu ülkeler arasında nispeten kolay ilişki sağlandı.
Ancak bu durum 1967'den sonra değişti. İsrail, yerleşimcileri, sömürgeciliği, saldırganlığını ve baskıcı politikalarını arttırdığı için; 1967 savaşından sonra, İsrail hayatta kalmak için agresif ve hukuk dışı yayılmacı bir politika sürdürdü.
1967 yılına kadar İsrail devletine verilen silahların çoğunluğu Fransa tarafından sağlandı. Daha sonra ABD'nin İsrail'in hamisi olmasıyla Fransa ile ilişkilerde bir kopuş gerçekleşti.
İsrail, ABD'nin desteğiyle İsrail silah endüstrisini ve kendi güvenlik politikasını inşa etmeye başladı. İsrail, kendi silahlarını satmak ve askeri teknolojisini ihraç etmek için Latin Amerika'da pazar aramaya başladı. Latin Amerika o zamanlar çok verimli bir pazar sağladı.
Çünkü 1960'lı, 70'li, 80'li yıllarda Latin Amerika, çok sayıda diktatörlüğe ve sağcı hareketlere ev sahipliği yapıyordu.
İsrail devleti, silahlarını satmak ve askeri danışmanlık desteği vermek için bu baskıcı rejimleri tekelleştirdi. Silah finansmanı ve askeri teknoloji desteği sağladı.
Örneğin, Orta Amerika örneğinde İsrail, Samosa diktatörlüğünün destekçilerinden biriydi ve bölgede yaklaşık 250 milyar dolarlık silah sattı.
Ayrıca Sandinistas karşıtı sağcı Kontralara Lübnan'daki Filistin Kurtuluş Örgütü'nden(FKÖ) el koydukları silahları sağladılar.
Bunun dışında El Salvador'daki rejimi desteklediler. Silah ve askeri malzeme araç gereç sattılar. Honduras devletine de benzer şekilde silah sağladılar.
İsrail'in yaptığı en büyük ticaret 1982'de Guetemela'da bir darbe yapan General Rios Montt, darbe başarısını İsrail'in askeri yardım ve eğitimine bel bağlaması oldu.
İsrail, Orta Amerika'da sadece silah satmadı aynı zamanda bir din ve bir ideoloji'de ihraç etti. Evanjelizim ve Muhafazakar-sağcılık soğuk savaş döneminde ABD ve İsrail ortaklığında Latin Amerika'ya ihraç edildi.
İsrail ayrıca ABD ile Batı Şeria ve Gazze'deki yerleşim programının bir benzerini Kosta Rika-Nikaragua sınırında gerçekleştirdi.
Yerleşim planı fikri; anti-komünist sağcı çiftçileri solcu/Marksist Sandinistalara karşı sınırın hemen yanına yerleştirmekti.
İsrail Guatemala askeri yönetimiyle birlikte, yerli Guatemalalıların "Filistinleşmesi" için bir politika uyguladı.
Guatemala'da İsrail politikasının sonucu olarak yaklaşık 75 bin Guatemalalı öldürüldü ve yüz binler insan mülteci kampına kaçtı.
Guatemala rejimi ile İsrail arasında 1970'lerin sonunda bu bağlar kuruldu. Birkaç yıl sonra General Efrain Rios Montt askeri darbe düzenlediğinde "300 İsrail askeri danışmanın yardım ettiğini" söyledi.
Halen ülkede birçok üst düzey yargıç, general, bürokrat ve siyasetçi İsraille girift bir ilişkiye sahip. Bu nedenle, Guatemala cumhurbaşkanının yurtdışına ilk resmi gezi için İsrail'e gitmesi şaşırtıcı değil.
İsrail, 1954'ten 1989'a kadar hüküm süren Paraguaylı diktatör general Alfredo Stroessner'e silah sattı ve mükemmel ilişkiler sürdürdü.
Stroessner diktatörlüğünün siyasi tabanı olan sağcı Colorado Partisi'nin lideri Cartes, bu askeri bağlantıları günümüze kadar devam ettirdi.
Honduras da, CIA destekli Contra ayaklanmasının ülke çapında etkisi sürdüğünde 1980'lerde İsrail'den önemli askeri destek aldı. 2016 yılında İsrail ile yeni bir silah ihracat anlaşması imzaladı.
Kuşkusuz, Küba, Nikaragua ve Venezuela gibi radikal-sol partiler tarafından yönetilen ülkelerde Latin Amerika'da demokratik problemler söz konusu.
Ancak Guatemala, Honduras, El Salvador, Paraguay ve diğer sağ-milliyetçi hükümetlerin/statükoların etkisinin olduğu ülkelerde de demokratik değerler ve insan hakları ihlalleri söz konusu. Üstelik yeni nesil sağcı liderler de İsraille yakın ilişki kuruyor.
Özellikle kriz zamanlarında İsrail'den siyasi ve askeri danışmanlık hizmeti alarak kendi ülkelerinin iç işlerine müdahalenin de önünü açmış oluyorlar.
Öte yandan, Latin Amerika'daki aşırı sağın yükselişine de dikkat etmek gerekir. Soğuk savaş döneminde Katolik Kilisesine karşı olan Protestan akım ve köktendinci ekolü Evanjelizim bugün tüm kıtada Sağ siyasetinin ana lokomotifi olmuş durumda.
Hatta bir dış politika yapıcısı haline geldi. Sağcı liderlerin "hassasiyetine göre", dış politika, güvenlik, ekonomi ve sosyal hayatı şekillendiren uygulamalarda dinsel bir motivasyonla hareket etmesine neden olduğu gibi İsrail'le yakın ilişkiyi de dayatmaktadır.
Mesela şuan 10'dan fazla ülkede iktidar, solcu hükümetlerin elindedir. Ancak çoğunda aşırı sağ veya sağ rakiplere karşı yarıştılar.
Özellikle Brezilya'da, İsrail yanlısı bir hükümet kuran Jair Bolsonaro'nun Hıristiyan-evanjelik sağın politikalarına uyumlu siyaseti dikkat çekmişti.
Brezilya büyükelçiliğini Tel Aviv'den Kudüs'e taşımakla tehdit etti, yapmadı, ancak Kudüs'te bir ticaret misyonu açtı.
Ayrıca İsrail savaş suçlarıyla ilgili soruşturmalara karşı çıktı. Bolsonaro İsrail'e giderken IDF(İsrail Silahlı Kuvvetleri) tişörtleri giydi. Bolsonaro hareketi İsrail'e, militarizasyonun, güvenliğin ve sağcı değerlerinin kalesi olarak bakıyordu.
İşte bu geçmiş miras, Latin Amerika'da ezilmişlerin ve ötekileştirilmiş işçi,tarım ve sanayi sınıfında hiç unutulmadı.
Dolayısıyla bu toplumsal travma siyasetle vücut bulunca bir İsrail karşıtı hafızanın günümüze kadar taşınmasına neden oldu.
Dolayısıyla bu tarihsel hafıza sol ve sağcı hükümetlerin Filistin sorununa nasıl yaklaştığı konusunda da sosyo-politik bir anlam katmaktadır.
Bunun tersi de mümkün elbette, FKÖ'nün sol hareketleriyle olan ilişkisidir. Nikaragua'daki Sandinistalar, ABD ve İsrail destekçileri tarafından desteklenen Samosa diktatörlüğüne karşı savaşan geniş bir sol harekettir.
Dolayısıyla Filistin Kurtuluş Örgütü (FKÖ) ile çok yakın bir ilişkileri vardı. FKÖ'nün Sandinistalara eğitim, para ve kredi sağladığı iddia edildi. Yetmişli yıllarda FKÖ misyonlarına katılan bir Sandinista konseyi de vardı.
Latin Amerika ve Filistin arasındaki ilişki hakkında konuşurken, Küba'dan da bahsetmemiz gerekir. Küba, 1973'te İsrail ile tüm resmi bağları kesen ilk ülke oldu. Küba'nın bugüne kadar İsrail devletiyle diplomatik ilişkisi yoktur.
Küba sürekli olarak Filistin davasının destekçisi olmuş, Filistinli öğrencilere Küba'ya gelip eğitim almaları için burslar vermiştir. Bu durum bugünde devam etmektedir.
Küba'nın ideolojik ve emperyalizm karşıtlığı mirasına dayanarak, Venezuela ve Bolivya gibi ülkelerinde İsrail'e karşı çok sert tutum aldığını görüyoruz.
Nitekim 2009'da Latin Amerika ülkelerinin Filistin'in tanınması dalgasını gördük; ve Venezuela ve Bolivya'nın İsrail ile bağlarını kestikleri 2009'dan sonra Brezilya, Ekvador, Venezuela ve Bolivya başta olmak üzere birçok ülke Filistin'i bir devlet olarak tanıdı.
Şunu öncelikle çok net vurgulamak gerekiyor. Latin Amerika, büyük bir Filistin nüfusuna ve güçlü bir diasporaya ev sahipliği yapıyor.
Ancak bu olgu görmezden geliniyor. Çünkü Filistin meselesine daha çok insani değerler ve ideoloji temelinde yaklaşılıyor.
Bu durum ABD ve AB'nin İsrail'i desteklemesiyle anti-emperyalist bir hüviyet kazanıyor. Fakat durum böyle değil.
Örneğin sadece Honduras ve Şili'de, Orta Doğu dışındaki en büyük Filistin nüfusu yaşıyor. Şili'de yaklaşık yarım milyon Filistinli 19 milyon kişinin yaşadığı ülkede ciddi bir sosyolojiye karşılık geliyor.
Brezilya, Şili, Honduras, Salvador ve Arjantin gibi ülkelerde bakanlar kurulunda veya iktidardaki siyasi partide Filistinli veya Ortadoğu kökenli siyasi elitler var.
Şu anda Latin Amerika'da, Küba, Honduras, Kolombiya, Meksika, Guatemala, Venezuela, Peru, Bolivya, Nikaragua, Şili, Brezilya ve Arjantin'de merkez veya sol hükümetler var.
Dolayısıyla birçok siyasinin geçmişinde Filistin meselesiyle ilgili fikir veya siyasi pratik söz konusu; veya soğuk savaş döneminden kalma İsrail karşıtlığını günümüze kadar taşımaktadır.
Bu ideolojik ve etnik temelli arka plan, Filistin'e daha fazla kurumsal dayanışma ve hükümet desteği getirdi.
Nitekim Eylül-2023'deki BM 78. Toplantısında Şili, Küba, Brezilya, Bolivya ve Kolombiya başkanları, BM kürsüsünden İsrail'in Filistin halkına yönelik zulmünü kınayarak ve Filistin'in işgal edilmesine son vermek için iki devletli çözüm açıklamalarında bulundular. Hatta Hamas, bu açıklamalardan sonra ilgili ülkelere teşekkür etti.
An itibarıyla dünyada Filistin ile ilgili en çok açıklama yapan, eleştiride bulunan ve diplomatik tutum alan ülkeler Latin Amerika ülkeleridir.
Sonuç olarak Latin Amerikalı solcular, Filistinlilerden daha Filistinliler. Bunun nedeni geçmişte yaşadığı İsrail karşıtlığının anti-emperyal bir hüviyet kazanarak insani bir boyut edinmesinden kaynaklanıyor.
Elbette bu olgunun oluşmasında Filistin diasporasının etkisini göz ardı edemeyiz
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish