Aksa Tufanı, İsrail'in mimarisini sarstı

Gülru Gezer Independent Türkçe için yazdı

Fotoğraf: AFP

7 Ekim günü Yom Kippur Savaşı'nın 50. yıldönümünde sakin bir Şabat sabahında İsrailliler Gazze üzerinden hiç beklemedikleri bir saldırıyla karşı karşıya kaldılar.

Esasında İsrail halkı geçmişten bu yana Gazze üzerinden fırlatılan roketlere ve saldırılara alışıktı, ancak bu defa Hamas'ın silahlı kanadı İzzeddin Kassam Tugayları “Aksa Tufanı” operasyonunu başlatarak delinmez denilen Demir Kubbe hava savunma sistemini binlerce füzeyle neredeyse kevgire çevirdi.

Bunun da ötesinde Hamas Gazze ile İsrail arasında son teknolojiyle korunan ve gözetlenen duvarı aşarak İsrail topraklarına sızdı.

Hükümetten ya da resmi yetkililerden saldırının ilk birkaç saati içerisinde hiçbir açıklama gelmedi.

Sosyal medya üzerinden yayılan ve bir kısmı teyide muhtaç olan görüntülerden Hamas’ın sivil-asker ayrımı yapmaksızın İsrail’in şehirlerinde saldırılar düzenledikleri, onlarca kişiyi rehin aldıkları görüldü. 

Aylardır planlandığı anlaşılan Hamas saldırısına dünyanın en güçlü orduları arasında yer alan IDF ve önde gelen istihbarat teşkilatlarından Şin Bet’in hazırlıksız yakalanması ve İsrail ordusunun saldırıları durdurmakta yetersiz kalması İsrail’in itibarını ciddi manada sarstı ve İsrail halkında büyük şaşkınlık ve moral bozukluğu yarattı. 

Günün ilerleyen saatlerinde Cumhurbaşkanı İsaac Herzog birlik ve beraberlik vurgusu yaparken, Başbakan Binyamin Netanyahu “bu bir savaştır” diyerek, İsrail’in misliyle mukabele edeceği sinyallerini verdi. İsrail bu doğrultuda “Demir Kılıçlar” operasyonunu başlattığını duyurdu.   

Cumartesi akşamı Netanyahu Gazze halkına seslenerek bölgeden ayrılmaları çağrısında bulundu.

Pazar günü ise İsrail Güvenlik Kabinesi toplanarak resmen savaş hali ilan etti.

Kabine toplantısı sırasında Bakanlar arasında şiddetli tartışmalar yaşanması saldırı zamanında bile farklı kesimleri temsil eden siyasilerin ortak bir karara varmakta zorlandıklarını ortaya koydu.

Muhalefetten tüm siyasi partileri içerecek geniş tabanlı bir hükümetin kurulması yönündeki çağrılar ise iktidar kanadında karşılık bulmadı. 

İsrailli yetkililer yaptıkları açıklamalarda İran’ı hedef gösterdi. Aynı gün Hizbullah savaşa dahil olduğunu açıkladı.

İsrail ordusu hem güney hem de kuzey sınırına yoğun sevkiyat yaptı. İsrail’in 300 bin rezervi silah altına alması ise Gazze’ye yönelik kara harekatı olacağı yönündeki ihtimali güçlendirdi. 

Savaşın üçüncü günü olan Pazartesi İsrail Savunma Bakanı Yoav Gallant yaptığı açıklamada Gazze’ye yönelik tam abluka emri verdiğini söyledi.

Gallant bu talimatıyla elektriği kesilmiş olan Gazze’ye yiyecek ve yakıtın da girmesi engellenmiş oldu.

Birleşmiş Milletler Cumartesinden bu yana Gazze’de 123 bin kişinin yerlerinden edilmiş olduğunu, 73 binden fazla kişinin okullarda barındığını duyurdu. 

Cumhurbaşkanı Herzog ise, "Bugünlerde yaşananlar geniş çaplı ve kapsamlı bir savaşın parçasıdır. Böyle bir savaş göz açıp kapayıncaya kadar bitmez. Tartışılmaz bir gerçek var ki, İsrail devleti bir kez daha galip gelecektir. Başka bir seçeneğimiz yok" diyerek çatışmaların uzun sürmesinin beklendiğini vurguladı. 

Bu yazının kaleme alındığı sırada kara harekatı başlamadı, ancak önümüzdeki günlerde Gazze’ye yönelik bir kara operasyonunun düzenlenmesine kesin gözüyle bakılıyor.

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Uluslararası tepkiler

“Aksa Tufanı” operasyonunun başlamasının ertesinde ABD ve Batı başkentlerinden İsrail’e destek Hamas’a yönelik şiddetli kınama mesajları geldi.

Başkan Joe Biden cumartesi günü basın önünde yaptığı konuşmada ABD’nin İsrail Devleti’ni kuruluşundan 11 dakika sonra tanıdığını vurgulayarak sonuna kadar Tel Aviv’in yanında olduklarının ve gereken her türlü yardımı yapacaklarının altını çizdi.

ABD bu çerçevede pazar günü bölgeye savaş uçaklarını ve savaş gemilerini sevketmeye başladı. 

Bir süredir Filistin meselesini rafa kaldıran ve Filistin’e rağmen İsrail’le normalleşen Arap ülkelerinden ise itidal çağrısı geldi.

İran ve Suriye Hamas’ın operasyonunu destekleyen, Katar ise İsrail’i sorumlu tutan açıklamalarda bulundular. 


Neden şimdi? 

Hamas’ın neden bu operasyonu yapmaya karar verdiğine bakmak için öncelikle İsrail’de, Filistin’de son dönemde yaşanan gelişmeleri tahlil etmek, sonrasında ise bölgesel ve küresel gelişmeler nazarında bir değerlendirme yapmak doğru olacaktır. 

Öncelikle VI. Netanyahu Hükümeti aşırı sağcı ve ultra Ortodoks partilerin bir bileşeni.

Ulusal Güvenlik Bakanı İtamar ben-Gvir hükümetin kurulmasından birkaç gün sonra Mescid-i Aksa’ya baskın düzenleyerek Filistinliler başta olmak üzere Arap halkları nezdinde büyük tepkiye neden oldu.

Mescid-i Aksa’ya yönelik provokatif eylemler son aylarda giderek arttı. Diğer yandan Yahudi yerleşimlerin inşası sürat kazandı. 

Buna ilaveten, aylardır tartışmalı yargı reformu yasası nedeniyle İsrail genelinde geniş çaplı protesto gösterileri düzenleniyor.

Bazı ordu mensuplarının da istifa ettiği süreçte, söz konusu yasa tasarısı toplumda ciddi bölünmelere neden oldu.

İsrail basını, ordu ve istihbaratın İsrail’de artan gerilimin zafiyet yarattığı ve ülkeyi dış saldırılara açık hale getirdiği yönündeki uyarılarını Netanyahu’nun siyasi gerekçelerle reddettiğini, Başbakanın bu duruma gelinmesinin baş müsebbibi olduğunu yazmakta. 

Özetlemek gerekirse, bir yandan iç sorunlarıyla cebelleşen, diğer yandan da Filistinlilere yönelik katı politikalar izlemekten geri durmayan bu nedenle de Filistinlilerin tepkisini çeken ve saldırıya daha açık hale gelen bir İsrail var.

Filistin tarafına bakıldığında ise, 2006’dan bu yana seçimlerin düzenlenmediği, taraflar arasında uzlaşının olmadığı, Mahmud Abbas’ın yaşının ilerlemiş olması ve yolsuzluğa karıştığı yönündeki iddialar nedeniyle popülaritesinin düştüğü, Gazze’deki halkın giderek fakirleştiği, 2017’de Hamas’ın Siyasi Büro Başkanı Halit Meşal’den boşalan koltuğa oturan İsmail Heniyye’nin artan oranda İran ve Suriye’nin güdümünde hareket etmeye başladığı ve Hamas’ın Filistin halkının sorunlarını çözeceği iddiasıyla ortaya çıktığı bir tablo vardı.

İki devletli çözümü desteklemeyen Hamas Ortadoğu bölgesinde esen barış rüzgarlarından da hiç hoşnut değildi. 

Haniyye her ne kadar Mescid-i Aksa'ya yönelik İsrail saldırılarına tepki olarak ‘bir kahramanlık savaşı’ içerisinde olduklarını belirtse de bölgedeki dengelerin de bahsekonu operasyonda rolü büyüktü. 

Bölgedeki gelişmelere kısaca değinmek gerekirse ne Hamas ne de İran 2020 tarihli İbrahim Anlaşmaları’yla birlikte bazı Arap ülkelerinin İsrail’le diplomatik ilişki tesis etmelerinden mutluydu.

Bununla beraber, İran da bölgedeki olumlu havadan belirli ölçüde istifade ederek, Suudi Arabistan başta olmak üzere Arap ülkeleriyle ilişkilerini düzeltmeye başlamıştı.

Fakat Suudi Arabistan’ın İsrail’le son dönemde normalleşme yönünde attığı adımlar ve Veliaht Prens Muhammed bin Salman’ın geçtiğimiz ay New York’ta bir Amerikan televizyon kanalına verdiği röportajda İran’ın nükleer silah sahibi olması halinde Suudi Arabistan’ın da nükleer silah sahibi olması gerektiğine değinmesi, ayrıca Riyad-Tel Aviv normalleşme sürecinde ABD’nin Suudi Arabistan’a nükleer teknoloji transferi konusunun gündeme gelmesi Tahran’da alarm çanlarının çalmasına neden oluyordu. 

Buna ilaveten İran, hem Kafkaslar’da aleyhine olacağını düşündüğü, hem de G-20 Zirvesi’nde kabul edilen Hindistan-Ortadoğu-Avrupa Koridoru’nun, Tek Kuşak ve Yol Girişimi kapsamındaki rolünü gölgeye düşüreceğini değerlendirdiği gelişmeler nedeniyle de belirli ölçüde bölgede kendini sıkışmış hissediyordu. Ülke içerisinde geçen yıl düzenlenen Mahsa Amini protestolarının rejim üzerinde yarattığı travma da işin cabasıydı. 

Bazı analistler Rusya’nın Ukrayna’da sıkıştığı için İran üzerinden Ortadoğu’yu karıştırdığı yorumlarında da bulunuyor.

Rusya’nın Ukrayna’daki cephe hattında istediği başarıya ulaşamamış olması nedeniyle dünya sathında etki edebileceği tüm olayları Batı’ya karşı bir koz olarak artan oranda kullanmaya başladığı düşünüldüğünde bu senaryo da çok ihtimal dışı görünmüyor. 
 


Bundan sonra ne olacak? 

İsrailli yetkililerin de ifade ettikleri gibi bu savaş geçmişte yaşanan çatışmalardan farklı.

İsrail’in vereceği tepkiye göre savaşın bölge ülkelerine yayılması ihtimali var.

Halihazırda İsrail’in Batı Şeria’ya yönelik bir operasyonu söz konusu değil.

Öncelikli hedef Gazze’de Hamas’ı etkisiz hale getirmek ve Lübnan’ın güneyinden gelen tehdidi bertaraf etmek.

İran’a yönelik olarak bir adım atılması şu aşamada beklenmiyor. Zira Gazze’ye yönelik bir kara operasyonunun uzun sürmesi olası. 

Öte yandan, bir kıvılcım yaklaşık 3 milyona yakın Filistinliye ev sahibi olan Ürdün’ün, İran’ın büyük ölçüde kontrolünde olan Yemen’in ve hatta Mısır’ın savaşa dahil olmasına neden olabilir.

Nitekim pazar günü Mısır’da bir polis iki İsrailli turisti öldürdü. 

Savaşın büyümemesi için uluslararası toplumun yangına körükle gitmek yerine itidal çağrısı yapması, tarafları ateşkese imale etmesi ve sivil kayıpların artmaması için taraflara gerekli telkinde bulunması önemli. 

Sular durulduktan sonra iki devletli çözüme yönelik müzakerelerin başlaması esastır. Filistinlilerarası uzlaşının sağlanmasının yanı sıra, İsrail’in geniş bir soruşturma başlatarak askeri ve istihbarı açıdan yaşanan ciddi ihmalleri ortaya çıkarttıktan sonra erken seçimlere giderek yeni bir hükümet kurması gerekiyor. Ortadoğu’da barış rüzgarları ne kadar eserse essin İsrail-Filistin ihtilafı çözülmeden bölgeye barışın gelmesi mümkün değil.

Fakat belki de en önemlisi bu savaşla İsrail’in sarsılmaz güvenliği algısı yıkılmış oldu.

Bu durum ülkenin farklı yerlerden gelecek tehditlere daha açık hale gelmesine, ayrıca tersi göçe neden olup dünyanın dört bir yanında İsrail’e huzur içerisinde yaşamaya gelen Yahudilerin geldikleri ülkelere geri dönmelerine sebebiyet verebilir. 

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir. 

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU