Bütün dünya gibi biz de 7 Ekim Cumartesi sabahı Hamas'ın İsrail'e karşı düzenlediği operasyon haberlerine uyandık.
Öyle anlaşılıyor ki Hamas, uzunca bir hazırlıktan sonra ilk defa çok kapsamlı, İsrail'in savunma hatlarında tespit ettiği zaafları kullanmak suretiyle bir operasyon düzenledi.
İsrail, ilk defa bu kadar büyük bir kayıp veriyor
İlk belirlemelere göre (8 Ekim itibarıyla) İsrail'in toplam kayıpları 600'ü aştı ve çok sayıda kayıp insan vardı.
Bu kayıpların yakalanarak Hamas militanları tarafından Gazze'ye götürüldü diye tahmin ediliyor.
Öncelikle bunun üzerinde durmakta fayda var. Zira İsrail ilk defa bu kadar büyük bir kayıp veriyor.
İsrail-Arap devletleri arasındaki savaşlarda (1948 Arap-İsrail Savaşı, 1956 Süveyş Krizi sırasındaki savaşta, 1967 Arap-İsrail Savaşı [Altı Gün Savaşı]) İsrail, 2 bin 600'e yakın kayıp vermişti. Şimdi ise, ilk defa, bir günde 600 kayıp veriyor.
İsrail'in kayıplarının sivil ya da askeri olması çok önemli değil. Çünkü İsrail militarize bir devlet. Toplumun bütün kesimleri -kadınlar ve erkekler- askere gidiyor.
Dolayısıyla burada nüfus dengeleri üzerine de bir savaş var. Netice itibarıyla 600 kişilik bir günlük kayıp İsrail açısından hakikaten korkunç bir şey.
Hamas bu saldırıyı neden 7 Ekim'de yaptı?
Şimdi burada ikinci bir şeyi düşünmek lazım: Hamas bu saldırıyı neden 7 Ekim'de gerçekleştirdi?
7 Ekim'in önemli tarihi tarafı var: Yom Kippur Savaşı'nın (1973 Arap-İsrail Savaşı veya Ekim Savaşı) ilk günü.
Arap ordularının, (Mısır ve Suriye) tarihlerinde ilk defa İsrail ile giriştikleri savaşta ilk defa senkronize bir şekilde profesyonel bir tarzda bir saldırı planlayıp, bunu icra ettikleri 1973 Arap-İsrail Savaşı'nın ilk gününde yapılan bu saldırı, kendi açılarından büyük başarılı bir tarih olan 7 Ekim'in seçilmiş olması belki birçok da sembolik unsurları içeriyor.
Az önce dediğim gibi, zaten verdirilen kayıplar itibarıyla Arap-İsrail mücadelesindeki çok önemli bir gün olarak ya da bir operasyon olarak ileride -kaldı ki bu kayıplar burada da kalmayacaktır, muhtemelen daha fazla da olacaktır İsrail açısından- önemli bir gün olarak İsrail siyasi tarihi açısından hatırlanacak.
Şimdi burada 7 Ekim tarihinin seçilmiş olması anlaşılmakla birlikte Hamas'ın amacının ne olduğu üzerine bir iki cümle etmekte fayda var.
Hamas, bu saldırıyla ne amaçlıyor?
Peki Hamas, bu saldırıyla neyi amaçlamış olabilir?
İlk söylenenlere baktığımızda;
Malum, Suudi Arabistan ile İsrail arasında diplomatik ilişkilerin kurulması, kapsamlı bir uzlaşmaya gidilmesi konusunda yoğun çabalar var. Buna karşılık, Suudi Arabistan'ın Amerika'dan bazı talepleri var.
Ve bu saldırının, bunu berhava etmek, bu süreci akamete uğratmak, sürece işlerlik kazandırmamak için Hamas böyle bir şey yaptığı ifade ediliyor.
Ancak öte yandan da unutmamak lazım ki Hamas son yıllarda artık neredeyse bütünüyle İran'la iş birliği yapan bir örgüt.
Yoğun bir biçimde İran'la iş birliği yapmaya başladığı tarihten itibaren de askeri gücünü olağanüstü artırmış, kabiliyetlerini geliştirmiş bir örgütten bahsediyoruz.
İran ise son aylarda hepimizin bildiği gibi, çok kutupluluğun da bir tezahürü olarak Çin'in arabuluculuğu vasıtasıyla Körfez-Arap ülkeleriyle ilişkilerini normalleştirmeye çalışıyor.
Başta Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) olmak üzere, diplomatik ilişkilerini kurmaya çalışan İran, bu sürece çok önem veriyor.
Şimdi Hamas gibi hem Suudi Arabistan'a hem Mısır'a hem de BAE'ye karşı radikal gerekçeleri olan bir örgütün -hele bu savaşta şimdi eğer bir de Hizbullah savaşa kuzeyden dahil olursa- bu örgütlerin İsrail'e karşı ön plana çıkması ya da İran tarafından ön plana çıkarılması, Arap dünyasında çok memnuniyetle karşılanmayabilir; birçok olumsuzluklara sebep olabilir.
Bir yandan Suudi Arabistan, İsrail ile uzlaşmasın diye böyle bir şey yaparken, öbür taraftan daha başka olumsuz sonuçlarla karşılaşılabilir.
İran gibi bir ülkenin bütün bu artıları, eksileri hesap etmeden Hamas'a "düğmeye bas" diye söylemiş olması ihtimali bence zayıf.
Peki saldırı neden yapmış olabilir?
Bu gerçekten önümüzdeki günlerde, haftalarda ve belki yıllarda komplo teorilerini de içerecek şekilde tartışılacak konulardan bir tanesi olacak.
Çünkü bu sürecin sonunda eğer Hizbullah da savaşa girmezse ve İsrail ilk şokları atlattıktan sonra kendini toparlayıp Gazze'yi toptan kendi kontrolüne alacak şekilde bir askeri harekata girişir ve bunu da iyi kötü sonuçlandırırsa, Filistin mücadelesinin tarihi açısından çok olumsuz sayfalar olarak tarihe girecektir.
Hizbullah'ın savaşa girmesi apayrı bir şey olur. Çünkü Hizbullah bugüne kadar İsrail'in sahada yenemediği bir örgüt.
Hizbullah ne bir gerilla örgütü ne de bir düzenli orduya benziyor; ikisinin karışımı bir şey.
Hizbullah ile İsrail en son 2006 yılında Lübnan'da İsrail'in bir saldırısı sonucu karşılaştılar ve İsrail'i geri çekilmeye zorladılar.
İsrail'in çok sayıda askerini esir aldılar, çok sayıda yerleşim yerlerini ellerindeki füzelerle vurdular, İsrail'in en az bir savaş gemisini batırdılar, çok sayıda helikopterlerini vurdular. Hatta -tam olarak teyit edilmemekle birlikte- birkaç F-16'sını vurduklarını iddia ettiler.
Ve o günden bugüne de İran'ın destek ve yardımlarıyla Hizbullah kelimenin tam anlamıyla herhangi bir büyük Ortadoğu'daki geniş kapsamlı bir kapışmada İsrail'e karşı çok ciddi bir tehdit olarak kendisini ortaya koymuş bir örgüt.
Ve bugüne kadar İsrail, Hizbullah'la herhangi bir girmemek için de dikkat gösteriyor.
İsrail'in bazı askeri hedeflerini Hizbullah saldırılar düzenlemiş olmasına rağmen İsrail, Hamas ve benzeri örgütlere karşı yaptığı gibi hemen hava harekatına vs. girişmiyor.
Dolayısıyla Hizbullah'ın burada savaşa girmemesi önemli bir işaret olacak.
Hizbullah'ın savaşa girmesi aslında İran'ın da bu böyle bir şeyi desteklediği anlamına gelecek.
O zaman şu soruyu da sormamız lazım:
İran, böyle bir dönemde neden böyle bir şeyi istesin?
İran açısından şartların bazı açılardan kendi lehine gittiği söylenebilir.
Çünkü çok kutupluluğun oluşmakta olması, Amerika ve Batılı müttefiklerinin gücünün giderek dengelenmesi, Çin'in Ortadoğu'ya daha fazla ilgi göstermesi, Rusya'nın, Ukrayna savaşında çökmemesi ve tam tersine NATO'ya karşı üstünlük sağlaması gibi birçok şey İran'ın lehine sebepler olarak gösterilebilir.
Öte yandan Arap ülkeleriyle ilişkilerini Çin'in yardımıyla, vasıtasıyla olsa da toparlamaya çalışan bir İran'ın, Arap ülkeleriyle ilişkilerini büyük ölçüde bozması ihtimal böyle bir geniş kapsamlı savaşa şimdi niye karar vermesi… gibi sorular karşımızda duruyor.
Böyle bir operasyonun düğmesine basması, kendi elde ettiği kabiliyetleri sergileme amacı ve böylece Filistinliler üzerindeki yegane etkili gücün İsrail'e karşı birçok şey yapabilecek etkili gücün kendisi olduğunu göstermek istemesiyle izah edilebilir.
Bütün bunları zamanla göreceğiz.
Dolayısıyla biz Hizbullah savaşa girecek mi?
İran savaşa girmiş olacak mı dolaylı yoldan?
Bunları göreceğiz.
İran Hizbullah savaşa girsin veya girmesin, Hamas operasyonunun ilk anlarından itibaren İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu esas hedefin İran olduğunu, çünkü kendi tabiriyle yılanın başının İran olduğunu, hepsini bu bütün bu işleri İran'ın planladığını, İran'ın bunları finanse ettiğini vesaire söyledi.
Operasyonun siyasi sonuçları ne olacak?
Buradan şu sonucu çıkartabiliriz diye düşünüyorum:
Birincisi; Amerika ve İsrail bundan sonra İran üzerine daha fazla belki ağırlık verecekler. Onun üzerinde yoğunlaşacaklar.
Bu, beraberinde Ukrayna'daki savaşı kaybettiklerini kabullenme anlamına gelir mi?
Ki fiziki olarak Ukrayna'daki savaşı hemen hemen kaybetmiş durumdalar.
İkincisi de; İran'la uğraşan bir Amerika ve İsrail ortamında Türkiye'nin Suriye'deki işleri kolaylaşabilir.
Zaten dünyanın çok kutupluluğa doğru gitmekte olması Türkiye'ye birçok imkan ve fırsat sunuyordu.
Amerika ve İsrail'in radarına İran'ın tamamen girmesi ve İran'la karşı bir şeyler yapmaya kalkışmaları halinde Türkiye Suriye'deki işlerini özellikle Suriye hükümetiyle de anlaşarak, uzlaşarak daha kolay yapabilir.
Operasyonlarından daha kapsamlı siyasal sonuçlar elde edebilir.
Burada Türkiye'nin Suriye'yle uzlaşmasında Rusya arabuluculuk yapabilir. O da Türkiye'nin elinde önemli bir koz olarak duruyor.
Türkiye'nin yaşananlara tavrı
Bütün bunlar bizi şuraya götürüyor: Türkiye bu çatışmalarda taraf olmamalı.
Bu yüzden Türkiye'nin ilk yaptığı açıklamalarda çatışan tarafları ihtilale davet etmesi, ateşkese davet etmesi yerinde bir tavır.
Türkiye'nin arabuluculuk yapması ihtimali de oldukça zayıf. Çünkü şu anda arabuluculuğa uygun bir ortam da yok.
Ateşkesi sağlayacak taraf da bence Mısır istihbaratı ve Mısır devletidir. Onu onlara bırakmak ve bizim Mısır'a ve bu işi yapacak Araplara destek vererek kenarda duran bir politika izlememiz ulusal çıkarlarımıza çok daha faydalı olur diye düşünüyorum.
Yani bir yandan başta Mısır, Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri ve diğer Arap ülkeleri olmak üzere bunlarla ilişkileri sürdürmek, onların Filistin ve Filistinliler adına yürüttükleri mücadelede meşru taleplerine politik destek vermek ama onun bir adım ötesine geçmeden bunu yapmak;
Öte yandan İsrail'le irtibatı kaybetmemek, dolayısıyla gereksiz bir yere İsrail ve Amerika'yla cebelleşmemek, onların şeylerini üzerimize çekmeden bunu yapmak en yerinde görünüyor.
Mesela Yunanistan tarafını takip ediyorum. Yunanistan başbakanı ve Yunan eliti İsrail'i şiddetle destekliyorlar, İsrail'in savunma hakkına tam destek veriyorlar.
Bunu bana göre, Türkiye'nin İsrail aleyhine açıklamalar yapacağını zannederek yapıyorlar. Ve böylece İsrail'i yanlarına çekerek Türkiye'nin Amerika, İsrail ve Batı'yla ilişkilerinin toparlanmayacağı ihtimali üzerine yatırım yapıyorlar.
Türkiye'nin bu tuzağa düşmemiş olması bence yerinde. Bundan sonra da böyle devam etmekte fayda var.
Ama öyle görünüyor ki Ortadoğu'da epey tektonik düzeyde politik depremler olacak gibi görünüyor.
Sonuçları, Türkiye açısından hep kendi çıkarları odaklı bir politika ile izlemek lazım.
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish