14 ve 28 Mayıs seçimleri muhalefet cenahında onulması zor bir yara açtı. Aslında muhalefet ilk kez seçim kaybetmiyor.
Muhalefet liderleri uzun yıllardır bu süreçlere muhatap oluyor. Ancak bu kez kaybedilen seçim, diğerlerinden farklı etkiler yarattı.
Zira bu seferinde diğerlerinden farklı olarak cepte görülen bir seçim kaybedildi. Bu sonuçlar ise muhalefetin travmatize olmasına yol açtı.
Seçimlerin ardından, kurumsal muhalefet travmatik bir süreci tecrübe ederken, toplumsal muhalefet ise büyük bir öfke havuzunun içine düştü.
Seçimlerin üstünden üç ay geçmesine rağmen, muhalefet seçmeninin öfkesi dinmiş değil.
Buradaki en önemli sebep ise, seçim öncesinde zemin müsait olmasına rağmen siyasetçilerin şahsi çıkar peşinde koşarak süreci başarısızlığa sürüklemeleriyle ilgili.
Bu noktada muhalefet seçmeniyle muhalefet partileri ve liderleri arasındaki makas açılmış durumda.
Böyle büyük bir başarısızlık karşısında kimsenin sorumluluğu üstüne almaması ve kimsenin istifaya yanaşmaması bu makası büyütmeye devam ediyor.
Aslına bakılırsa muhalefet seçmeni hiç de haksız değil. Hatırlanacak olursa, seçimden önce altılı masanın saatler süren toplantıları sonucunda heyecan yaratmayan birkaç sayfalık sonuç metinleri ortaya çıkıyordu.
Bu süreçte en büyük beklenti ise ortak cumhurbaşkanı adayının açıklanması idi. Bunun karşılığında, altılı masa liderleri ise, "hiç endişe edilmemesi gerektiğini ve kazanacak adayı seçim tarihi belli olduğunda sorunuzca ve mutabakatla açıklayacaklarını" hep bir ağızdan ifade ediyorlardı.
Ne yazık ki dedikleri gibi olmadı. 3-6 Mart krizi nedeniyle masa neredeyse dağlıyordu. Bu süreç, masaya dair şüphelerin astronomik ölçüde artmasına neden oldu.
Bir buçuk yıla yakın sürede defalarca kez toplanıp bir kez bile aday meselesi konuşmamak ve sonunda da bu sürecin bir krizle sonuçlanması kabul edilir şey değildi.
Bu süreçte muhalefetle birlikte hareket eden ancak sürecin sakat bir zeminde ilerlediğini düşünen birçok akademisyen, yorumcu ve kanaat önderi düşmanlaştırıldı.
Bu kişiler malumatfuruşlukla itham edildi. Adeta ders vermek istercesine yalnızca siyasetçilere güvenilmesi gerektiği ifade edildi.
Ne var ki seçim sonuçları düşmanlaştırılan çevrenin dediği gibi oldu. En nihayetinde ise muhalefet seçmeninde büyük bir hayal kırıklığı hasıl oldu ve akabinde bu üzüntü büyük bir öfkeye dönüştü.
Seçimlerin ardından genel başkan düzeyinde bir süre sessizliğe bürünen İYİ Parti bu sessizliğini 26 Ağustos'ta bozmuş oldu.
Seçimler sonucunda muhalif seçmende ortaya çıkan düşünceleri diğer partilere nazaran daha iyi sezdiği düşünülen İYİ Parti, kongre sürecinde kısmen bir hesaplaşma sürecine girdiğini göstermek istedi.
Ancak bu yüzleşme genel itibariyle işin özüne dokunma niyeti pek olmayan, daha çok sorumlulukları geçiştirici nitelikteydi.
İYİ Parti yerel seçimlere yaklaşık 7 ay kala, yeni bir başlangıç amacıyla 26 Ağustos'ta bir çıkış yapmayı planladı. Bu minvalde ilgili tarihin anlamına binaen Kocatepe'de bir miting yapıldı.
Akşener'in yapacağı konuşma ve İYİ Parti'nin seçimler için belirlediği strateji merak ediliyordu. Ancak cumartesi günü gerçekleştirilen konuşma tahminlerin ötesine geçen bir konuşma olmadı.
Akşener yerel seçimlere yönelik olarak iktidar ve muhalefet partilerine ortak bir çağrı yapıyor.
Genel ve yerel seçimlerin ayrı motivasyonları olduğunu söylüyor ve bu minvalde tüm partilere seçimlere ayrı girme çağrısı yapıyor.
Bu noktada, Akşener'in çağrısının ilk bakışta kulağa garip gelen bir çağrı olduğunun altı çizilmeli.
Seçimler öncesinde partilere birliktelik çağrısı yapılabilir ama ayrılık çağrısı biraz enteresan geliyor açıkçası.
Akşener'in ilk bakışta garip gelen bu çağrısı üzerine biraz kafa yorulduğunda temel olarak iki gerekçenin öne çıktığı söylenebilir.
İlk olarak, İYİ Parti'nin seçimlere tek başına girmek istediği ancak mevcut siyasi düzenin ittifaklar üzerinden şekillenmesinden ötürü, bu fikri tek başına uygulamasının kendisi açısından anlamlı bir sonuç üretmeyeceği için bu çağrıyı yaptığı düşünülebilir.
İkincisi, MHP'nin bir süre önce İYİ Parti'ye yönelik olarak yaptığı çağrıya örtük bir yanıt olduğu düşünülebilir. Bir başka ifadeyle, herkes tek başına girsin ve herkes boyunun ölçüsünü alsın minvalinde bir meydan okuma yapmak istediği söylenebilir.
Ne var ki, muhalefet partileri bu çağrıya kulak verseler dahi, iktidar bloğunun bu işe yanaşması yakın bir ihtimal değil.
Bu durumda, iktidar bloğu bir arada seçime girerken, muhalefetin ayrı ayrı girmesinin de kendine bir faydası olmayacağı aşikâr.
Son kertede, İYİ Parti'nin yaptığı çağrının siyasi sahnede bir etki doğurma ihtimali pek mümkün görünmemektedir.
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish