St.Petersburg'da gerçekleştirilen Rusya-Afrika Zirvesi'nin çalışmaları sona ererken ardında köklü sorular bıraktı.
Bunların başında şu soru geliyor; Çar Putin Afrikalı liderleri bir anda kazanmayı başardı mı, yoksa yaşanan tartışmalar Rusya'nın ABD'den pek de farklı olmadığını, diğer ulusların ve halkların yaşamları söz konusu olsa bile, her ikisinin de ölümcül bir pragmatizm kısır döngüsü içinde olduğuna şüpheye yer bırakmayacak şekilde kanıtladı mı?
İkinci zirve, 2019'daki Soçi zirvesinden tamamen farklı bir uluslararası atmosferde gerçekleşti.
Yaklaşık bir buçuk yıldır çözümsüz olarak devam eden ilginç bir savaş var. Bununla ilgili küresel gerilimler dünyayı, Putin'i destekleyenler ve ona karşı olanlar arasında iki kampa ayırdı.
Destekçilerinin çok az olduğuna, yalnızca Çin ve miras kalan veya gelişmekte olan bir tür Rus nüfuzunun hâlâ var olduğu bazı Afrika ülkeleriyle sınırlı kaldığına dikkat çekelim.
Öte yandan, son zamanlarda Rusya'nın tahıl anlaşmasından çekilme kararı Afrika ülkelerine, özellikle daha az şanslı olanlara büyük bir darbe indirdi.
fazla oku
Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)
Bu zirvenin çalışmalarına ilişkin ilk gözlem, devlet başkanlarının ve liderlerinin katılım düzeyiyle ilgilidir. 2019 yılındaki zirveye katılan 43 devlet başkanına kıyasla son zirveye katılanların sayısı 27 devlet başkanını geçmedi.
Bu, Rusya-Afrika iş birliğini devre dışı bırakmaya yönelik Amerikan ve Avrupa baskılarının başarılı mı olduğuna yoksa Afrikalı liderlerin, Rusya'dan geleceklerden ve sonuçlarından mı korkuyor olduklarına dair soru işaretlerine kapıları ardına kadar açtı. Moskova zaten ABD'yi zirveyi sabote etmeye çalışmakla suçladı.
Rusya, son zamanlarda küresel diplomasisini canlandırmaya, eski dostluklarını yenilemeye ve hatta bilhassa maruz kaldığı boğucu kuşatma halinin gölgesinde yeni dostluklar edinmeye şiddetle ihtiyaç duyuyor gibi görünüyor.
Bu bağlamda Afrika kıtası, Rusya’nın Çin ile yüzleşme konusunda ateşli ve bununla meşgul Washington'un boşalttığı nüfuz alanlarını kendi çıkarları doğrultusunda kullanmaya çalışması için yeni bir nüfuz alanı olmaya aday ve olası bir konum olarak görünüyor.
Buna ek olarak Afrika’daki Avrupa etkisi gittikçe zayıflıyor ve yok olmaya yakın. Buna inanmayanlar, Fransa'nın birkaç gün önce Nijer'de aldığı yenilgiyi takip edebilirler.
Aklımıza şu soru geliyor:
Rusya ve Afrikalılar, küresel siyasetin dini olan kişisel çıkarlar doğrultusunda birlikte mi oynuyorlar?
Durum büyük olasılıkla böyle, zira Rusya, öncelikle Afrika kıtasında bulunan doğal kaynakları elde etmekle, ikincisi, askeri ürünlerini satmakla ve Batılı çevreler tarafından diktatör olmakla suçlanan belirli hükümetlerin varlığını güçlendirmekle ilgileniyor.
Dahası tabiri caizse, Rus ordusunun milis kolu olan Wagner grubunun varlığını genişletmeye, sivil açıdan yeniden inşa için uzun on yıllara ihtiyaç duyan ülkelerde mümkün olan en fazla sayıda altyapı sözleşmeleri imzalamaya önem veriyor.
Afrika tarafı da en az bu kadar özel çıkar arayışı çabası içinde. Moskova Devlet Uluslararası İlişkiler Enstitüsü’ne bağlı Siyasi Elit Araştırmaları Merkezi Direktörü Yevgeniy Menchiko da bunu şu sözlerle ifade etti:
Afrikalılar, Rusya ile Batı arasındaki çatışmadan fayda sağlamayı umuyor. Açıkça çatışmaya dahil olmayan, ancak yakınlarında bulunan diğer ülkeler de böyle davranıyor.
Peki, ikisi arasındaki ilişkilerde bilhassa maddi çıkar mantığı egemense, bu durumda çoğu Afrika ülkesinin Rusya'yı yeni dünyanın ideolojik lideri olarak görmediğini kesin bir şekilde söyleyebiliriz.
Moskova şu anda Sovyetler Birliği zamanında olduğu gibi üçüncü dünyaya bir teori ihraç etmiyor. Bu da bizi şu soruyu sormaya itiyor:
Putin Afrika'ya girmek için neye güveniyor?
Putin, Afrika'daki ilişkiler ağını örmeye kesinlikle sıfırdan başlamadı. Geçen yüzyılın ellilerinden doksanlara kadar Sovyetler Birliği tarafından beslenen ve büyütülen güçlü köklere dayandı.
Bu güçlü kökler, en yetenekli beyinlerin seçilip Rusya'nın ünlü üniversitelerinde okutulması gibi ideolojik bilimsel desteği temel alıyordu. Ardından Sovyet istihbarat çabaları bu güven bağlarını sağlamlaştırmayı başardı.
Putin'e gelince, 21'inci yüzyılın ilk on yılında Fransızca konuşan ülkeler dahil olmak üzere, daha önce tamamen Avrupa nüfuzu altında oldukları kabul edilen Afrika cumhuriyetleriyle benzeri görülmemiş ilişkiler geliştirmeyi başardı. Sonra bildiğimiz gibi Wagner devreye girdi.
Rusya şu ana kadar eski sömürgeci güçlere karşı Afrika birliğinin müttefiki olduğunu iddia ediyor. Bu, özellikle daha önemli ve tehlikeli bir hadisenin gölgesinde uzun uzun tartışılması gereken bir konu.
Söz konusu hadise, Rusya'nın tahıl anlaşmasından çekilmesinin, yaşamın özellikle Ukrayna'dan ithal edilen tahıl ürünlerine dayalı olduğu çok sayıda Afrika ülkesinde insanların ve ekonomik hayatın seyri üzerindeki etkisidir.
Tahıl anlaşmasından çekilmenin Afrikalılar üzerindeki etkilerine dair yorumlarında Putin, bunun etkisini hafifletmeye çalışarak, anlaşmanın Afrikalılara fazla bir şey kazandırmadığını varsaydı.
Zirvenin açılışındaki konuşmasına gelince, Rus siyasi oyunları kitabı hakkında bilgi sahibi olanları endişelendirecek kadar kaçamak bir tavır sergiledi.
Özellikle de Moskova'nın Afrika ülkelerine tahıl ve buğday sağlayabileceğini, dahası belki de Afrika'nın en fakiri sayılan 6 ülke için bunu üç ila dört ay boyunca ücretsiz yapabileceğini belirtmesinden sonra Putin'in konuşması, "milyonlarca ton tahıl ihracatına izin veren bir anlaşmanın, yetersiz bağışlar etrafında dönen vaatlerle değiştirilemeyeceğini" söyleyen Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Antonio Guterres'i endişelendirdi.
Afrikalılar Rus tuzağını anladı mı?
Rusya'nın tahılı açlara karşı bir silah olarak kullandığına dair şüpheler var gibi görünüyor. Gereken bedel ise sadakat, bağlılık ve Afrika ufkunu Rus varlığına açmaktır.
Dolayısıyla milyonlarca ton buğdayı fiyatı etkilenmesin diye okyanuslara döken ABD ile Ukrayna'daki buğday silolarını bombalayan, Ukrayna’nın buğdayını Batı'ya ihraç etmekte kendisine güvendiği limanların altyapısını yok etmekle tehdit eden Rusya arasında pek fark yok.
Zirve Afrikalılarda kafa karıştırıcı soru işaretleri bıraktı. Bunların en önemlisi şuydu:
Putin hala Rusya'nın tek efendisi mi?
Belarus'a sürülmesi gereken bir asi olan Prigojin zirve sahnesinin her yanında nasıl göründü?
Özetle, uluslararası siyaset dünyasında pragmatizmin ömrü kısadır, halklar er ya da geç uyanacaktır.
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
Independent Türkçe için çeviren: Beyan İshakoğlu