Suudi Arabistan ve Türkiye ilişkilerinin geleceği

Dr. Gökhan Çınkara Independent Türkçe için yazdı

Fotoğraf: AA

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan 17-18-19 Temmuz tarihlerini kapsayacak şekilde Suudi Arabistan, Katar ve Birleşik Arap Emirlikleri'ni içeren Körfez Arap ülkeleri turuna çıktı. Bu seyahat birçok açıdan önem taşıyor.

Türkiye ve Körfez ülkeleri arasındaki ilişkiler son on yılda bölgesel ve küresel gelişmelerin etkisiyle istikrarlı seyretmedi.

Bunun olmasında kritik gelişme 'Arap Baharı' süreci oldu. Türkiye'nin Arap Baharı'nda izlemiş olduğu politika genel anlamıyla Körfez-Arap ülkelerini farklı ittifak seçeneklerini sınamaya itti.

Günün sonunda Arap dünyasında gelişmenin yolunun demokratik ve politik açılımlarından ziyade ekonomik ve teknik değişimler olduğu konusunda mutabık sağlandı.

Arap dünyasında görülen hızlı demografik dönüşüm, ekonomik kaynaklara erişimde alternatif yollara başvurma ve daha da önemlisi toplumsal ve politik istikrar arzusu öne çıktı.

Bu noktada Suudi Arabistan, Arap Baharı sonrası süreçte bölgenin öne çıkan merkezlerinden oldu.

Veliaht Prens Muhammed bin Selman öncülüğünde güçlü liderlik, eski elitlerin tasfiyesi, gençlere ve kadınlara yönelik kamusal alanların genişletilmesi ön plana çıkmaya başladı.

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Veliaht Prens'in politikaları Arap dünyasında güçlü liderliği Mısır, Suriye ve Irak gibi ülkelerden Körfez'e taşıdı.

Bu gelişme Körfezi sadece doğal kaynakları ile verimli finansal kaynakları olan bir coğrafya değil aynı zamanda Arap politiğinin merkezi olmaya doğru ilerleyen bir pozisyona itiyor. Bu devam ediyor ve gün geçtikçe ivme kazanıyor.

Türkiye ise Körfez Arap ülkelerine yabancı değil. Birçok yönden karşılıklı ilişkilerin tarihsel derinliği ve psikolojik boyutu var.Bunlar da ikili ilişkilerdeki konjonktürel gerginlikleri aşmada önemli faktörler olarak öne çıkıyor. 

Türkiye'de yönetici elitler Suudi Arabistan'daki yeni süreci anlama noktasında eski kavramlara başvurdular. Bu da iki ülke arasındaki ilişkileri bir süre sürüncemede bıraktı.

Suudi Arabistan'da değişimin boyutları düşünüldüğünden hızlı, derin ve çok boyutlu ilerlemesi yaklaşımın değiştirilmesinde etkili oldu. 

Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Suudi Arabistan ile geliştireceği yeni süreç ekonomik kazançların ötesine geçebilir.

Körfez Arap ülkeleri verimli finansal kaynaklarını orta ve uzun vadeli yatırımlarla değerlendirmek istiyorlar.

Bu sebeple Türkiye ve Suudi Arabistan arasındaki finansal kaynak akışının orta ve uzun vadeli yatırımlara yönelmesi muhtemel gözüküyor.

Ticaret ve finans ilişkilerinin Türkiye ve Suudi Arabistan arasında zamanla farklı alanlara genişleyebileceği düşünülebilir.

Her iki taraf birbiriyle bu ilişkilerle bir bağımlılık ilişkisi geliştiriyor. Bu sebeple iki ülke arasındaki ilişkileri finansal boyuta indirgemek yanıltıcı olabilir. 

Suudi Arabistan'da yönetimin öncelikli hedefi 2030 Vizyonu merkezinde krallığın ekonomik ve toplumsal dönüşümünün tamamlanması.

Bunun için ülke içinde uygulamaya konulan politikalara risk ve maliyet oluşturabilecek dış etkilerin yönetilebilir kılınması öncelik taşıyor.

Milliyetçilik ve vatanseverliğin temel ideolojik formlar olduğu krallıkta bu düşüncelerle yarışabilecek fikirlerin ve kurumların dışlanması gerekiyor. 

Suudi Arabistan Veliaht Prens liderliğinde kuruluşundan sonra en önemli dönüşüm sürecinden geçiyor.

Türkiye'nin bu sürece yapıcı katkısı ve iş birliği ise iki ülke arasındaki ilişkileri beklentilerin ötesinde stratejik bir düzeye yükseltebilir.

Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın güçlü liderliği Suudi Arabistan'la başlatılan yeni süreç için en önemli fırsat olarak görülebilir.

Liderler arasındaki iletişimin ve anlayışın önemi Körfez ülkeleriyle ilerletilecek süreçlerde belirleyici bir etken olarak öne çıkıyor.

Bu açıdan Erdoğan'ın bölgeye hakimiyeti ve geçmişte kurduğu ilişkiler pozitif bir gündem yaratıyor. 

Suudi Arabistan yöneticileri bölgedeki birçok ülke gibi Amerika Birleşik Devletleri ile olan angajmanlarını yeniden ele almak istiyorlar.

Bu sebeple aktörel çeşitlilik stratejisi ön plana çıkıyor. Yükselen küresel güçlerle kurulan yeni anlayışlar bunun bir göstergesi.

Suudi Arabistan; Çin, Hindistan ve Rusya gibi ülkelerle farklı alanlarda iş birliğine gidiyor. Türkiye de dış politikada kurumsal yükümlülüklerinin sınırlılığı içerisinde buna benzer bir yaklaşım içerisinde.

İki ülkeyi ortaklaştıran bu bölgesel gelişme savunma sanayinde iş birliklerini hızlandıran bir dinamik yaratıyor. 

İki ülke sorunlarını aşıyor ve ortak bir anlayış geliştiriyor. Türkiye'nin ve Suudi Arabistan'ın bölgenin önemli konularında (Suriye, Irak, Filistin, Yemen ve Lübnan gibi) ortak hareket etmesi birçok ön kabulü değiştirecek potansiyele sahiptir. 

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir. 

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU