İslam ve demokrasi mevzusu çok derin bir mevzu. Yıllardır İslam dünyasında da Batı dünyasında da tartışılıyor.
Tabii en son bu tartışmaları tekrar gündeme getiren, yıllardır yurt dışında bulunan ve Yeşil Sol Parti'den (HDP) aday olmak için Türkiye'ye dönen Cengiz Çandar'ın açıklamaları oldu.
Cengiz Çandar'la yapılan uzun röportajda kendince bayağı bir tahliller var.
Ve sonuç olarak şunu söylüyor:
Ben İslam ve demokrasi mevzusunda epey kafa yordum. Ama Türkiye'de de İslam ülkelerinde de böyle bir oluşum olmadı; İslam ve demokrasi yan yana gelemedi, başarılı bir örnek olmadı, olmayacak ve olmamalı da.
Yani Çandar'ın üç ana tespiti var.
Birincisinden başlayalım: "Olmadı".
Evet, olmadı.
Tabii bunun niçini, nedeni, nasılı ayrı; süreçler nasıldı, aktörlere ne düştü?.. Bu ayrı bir tartışma.
Bunun üzerinde uzun uzadıya tartışmalar yürütülebilir. Maalesef olmadı.
Tabii ikinci söylediği; "Olmayacak da…"
Şimdi tabii bu biraz iddialı bir şey. Artık bu tespitten şahsi yoruma geçiyor.
"Olmayacak da" deme, bana göre biraz iddialı. Ama bu bile tartışılabilir.
Çünkü neticede bir öngörüdür, tutabilir, tutmayabilir; benim iddiam gerçekleşebilir, gerçekleşmeyebilir de…
Onun için bu ikinci söylediğine de çok fazla söyleyecek bir şey yok.
Ama esas üzerinde durulması gereken üçüncü söylem: "Olmasın da."
Burada ise artık bir tarafgirlik söz konusu.
Yani "İslam'la demokrasi yan yana gelmesin, zaten gelmez, gelemez ve böyle bir şey de olmasın.
E bu tabii çok böyle başı sonu belli olmayan bir söz.
Çünkü Müslümanlığın bir iddiası var:
Sadece bizim laiklerin, laikçilerin her gün dile getirdikleri gibi kulla Tanrı arasındaki bir inanç meselesi değil; insanın doğumdan ölüme kadar bütün sosyal hayatını, yaşantısını, ekonomisini, aile düzenini; hayatı düzenleyen kurallar manzumesi olmalı.
Şimdi siz "Olmasın da" dediğiniz vakit, İslam'ın hayatla ilgili bütün söylemlerini dışarıda tutuyorsun.
Şimdi bunu da tutabilirsiniz. Yani bu da neticede bir inanç meselesidir.
Ama yıllarca işte İran Devrimi'ni desteklemiş, Türkiye'de Turgut Özal'la başlayan süreçte AK Parti'nin ilk döneminde bu meselelere ciddi destek vermiş bir adamın ahir ömründe böylesine keskin bir dönüş veyahut da varış - dönüş değilse bile geldiği nokta itibarlıya varış- durumunda bulunması çok da iç açıcı değil.
Siz "Olmasın da" dediğiniz vakit, o zaman Müslümanlığı olduğu gibi toplumsal hayatın dışarısına çıkarıyorsunuz, kendinize göre yeni bir format atıyorsunuz ve nasıl olacağını da tam olarak da anlatmıyorsunuz, anlatamıyorsunuz.
Yani bu bir noktada "Artık Müslümanlık bitti, çeksin, gitsin" demek.
Diyebilirsiniz ki;
Ya nasıl buralara kadar vardın?
Niye bu kadar keskin bir sonuca vardın?
Ama işte buyurun, saatlerce tartışalım, tartışmanın sonunda çıkacak netice budur. Çünkü söylem budur.
Halbuki dünyada milyonlarca inanan var, yüz milyonlarca Müslüman var; bunların bir hayat felsefeleri var.
Tabii ciddi sorunları var; dediğim gibi, bunların hepsi tartışılabilir.
Bu konular İslam dünyasında tartışılıyor ve zannedildiği gibi Batı dünyası da yani anasından doğduğu gün Sokrates, Eflatun ve Aristo'nun Atina'da olduğu günden bu yana da demokrasiyle yönetilmiyor.
Demokrasi, Hristiyan dünyasında da Batı dünyasında da uzun bir süreçten sonra bugün geldiği noktaya geldi.
Demokrasinin bugün geldiği noktada bile ciddi tartışmalar var.
Ki bugün Batı demokrasisi dediğimiz olgu neticede bugünkü formatıyla son 50, 60 senenin ürünüdür. Bunun kökleri, dibi çok derindir.
İslam dünyasının da bütün bu süreci bir anda halletmesi tabii ki mümkün değil.
İslam dünyasının önünde bu sorular duruyor:
- Yönetim şekli nasıl olacak?
- Nasıl yönetilecek? Kendinden olmayanlara karşı, ötekiye karşı etnik sorular nasıl çözülecek? Sınıfsal sorunlar nasıl çözülecek?
Bunların hepsini soğukkanlılıkla tartışmak zorundayız.
Yani militanca bir yaklaşımla "Olmadı, olmayacak, olmasın da…" demek çözümden ziyade çözümsüzlüğe hizmet eder.
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish