ABD, Suriye meselesinde Türkiye'yle nasıl uzlaşabilir?

ABD'nin eski Suriye özel temsilcisi James Jeffrey, Foreign Policy'ye Türkiye'nin olası Suriye operasyonu üzerine yazdı: Washington, geçmişteki üçlü Türkiye-ABD-SDG anlaşmalarına dayanarak masaya gerçek bir teklif koymalı

Suriye Demokratik Güçleri'nin bir üyesi ve bir ABD askeri, 7 Eylül'de Suriye'nin kuzeydoğusundaki Hasiçi vilayetine bağlı Malikiye (Kürtçe Derik) kasabası kırsalında IŞİD'e karşı Birleşik Ortak Görev Gücü-Doğal Kararlılık Harekatı koalisyonu güçleriyle ortak bir askeri tatbikatta (Delil Süleyman/AFP)

Türkiye-ABD ilişkilerinde yaşanan son kriz (Türkiye'nin, Kürdistan İşçi Partisi'nin [PKK] Suriyeli Kürt uzantısı Halk Savunma Birlikleri'ne [YPG] karşı Suriye'de kara harekatı başlatma tehdidi) çalkantılı olduğu kadar kritik de olan ikili ilişkilerde tansiyonu yeniden yükseltti. Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından henüz nihai bir karar alınmasa da nerede ve nasıl olacağına bağlı olarak ikili ilişkileri az ya da çok etkileyecek bir kara harekatı başlatması son derece muhtemel.

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Amerika Birleşik Devletleri'nin Türkiye'yle çatışan çıkarları var. Ukrayna'dan NATO'nun nükleer politikasına ve İran'a kadar onlarca konuda iki ülkenin çıkarları örtüşüyor. Birçok sıkıntıya rağmen Ankara'nın en hayati müttefiki Washington ve Türkiye de ekonomik ve askeri ağırlığıyla stratejik coğrafyası göz önüne alındığında ABD'nin Avrasya'daki kilit ortağı.

Ancak Washington'ın IŞİD'e karşı ortak çabada YPG'ye verdiği destekle ilgili anlaşmazlıklar 2016'dan bu yana ilişkileri defalarca sarstı (YPG'nin adı 2015'te ABD ordusu tarafından Suriye Demokratik Güçleri, kısaca SDG olarak değiştirilmişti. Bu, SDG'nin ABD'nin terör listesinde yer alan PKK'yla bağlantılarını önemsiz göstermeye yönelik yüzeysel bir çabaydı. Yazar bundan sonra SDG ifadesini kullanacak ancak bu ifade aynı zamanda YPG ve "PKK'nın Suriye kolu" anlamına da geliyor). Bu durum, eski ABD Başkanı Donald Trump'ın SDG'yi destekleyen ABD güçlerini Suriye'den çekme yönündeki iki kararına (neyse ki ikisi de geri alındı) ve 2016-2019 arasında Türkiye'nin Suriye'ye üç kara harekatına neden oldu.

Türkiye ve ABD'nin Suriye'ye ilişkin genel hedefleri benzer ve iki ülke, BM Güvenlik Konseyi'nin 2254 sayılı kararı uyarınca çatışmaya siyasi bir çözüm bulunmasını desteklemek, Türkiye'deki yaklaşık 4 milyon kayıtlı Suriyeli mülteciyi desteklemek ve Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad'ın Türkiye'nin desteklediği Suriye'nin İdlib bölgesine yönelik daha fazla ilerlemesine karşı çıkmak da dahil sık sık koordinasyon içinde hareket ediyor. Hatta ABD Eylül 2014'te IŞİD'in saldırısına karşı Suriye'nin kuzeyinde Türkiye sınırında Kürtlerin çoğunlukta olduğu Kobani'de SDG'yi destekleme kararı aldığında Washington ve Ankara işbirliği yapmıştı.

Nihayetinde bu işbirliği azaldı. İki buçuk yıl boyunca yürürlükte kalan Ankara-PKK ateşkesi 2015'te bozulurken, SDG'nin IŞİD'e karşı elde ettiği başarıyı temel alan ABD, IŞİD'in Suriye'de Fırat Nehri boyunca kalan topraklarına saldırmak için birincil kara gücü olarak SDG'ye verdiği desteği genişletti. Bu başarılı harekat SDG'nin kontrolündeki alanı etnik Arap bölgelerinin derinliklerine doğru genişleterek sonunda Suriye topraklarının yaklaşık yüzde 25'ini, birkaç milyonluk nüfusu, Suriye'nin petrolünün çoğunu ve ekilebilir arazisinin büyük kısmını kapsar hale getirdi.

PKK'ya karşı savaşa geri dönen Türkiye, anlaşılır bir şekilde bunu potansiyel bir tehdit olarak görerek ABD'nin SDG'ye verdiği desteği, inandırıcı olmayan bir şekilde "geçici, taktiksel ve işlemsel" diye tanımlayan ABD politikasına karşı daha çok tepki gösterdi. Ve Washington, kurulmasına yardım ettiği mini devlet için bir çözüm kurgulayamadı çünkü muhtemelen öyle bir planı yoktu.

Tüm bunlar Ekim 2019'da, SDG'nin varlığını kısıtlamaya yönelik ABD-Türkiye anlaşmasının bozulmasının ardından, Türkiye'nin bu kez Suriye'nin kuzeydoğusuna, ABD güçlerinin faaliyet gösterdiği bölgeye yakın üçüncü askeri saldırısıyla doruğa ulaştı. Trump yönetimi öfkeli bir tepki vererek üst düzey Türk yetkililere geniş kapsamlı yaptırımlar uyguladı ve Başkan Yardımcısı Mike Pence'i Erdoğan'la ateşkes görüşmeleri yapmak üzere görevlendirdi, o da bu görevi başarıyla tamamladı. Bu doğrultuda, Türkiye ve Suriyeli muhalif müttefikleri kuzeydoğu sınırının 130 kilometrelik bölümünü Suriye'nin yaklaşık 30 kilometre içine kadar işgal etti ve SDG de güçlerini bu bloktan geri çekti.

Bu anlaşma, genellikle hafif topçu ateşi ve hava harekatı dışında, üç yılı aşkın bir süredir yürürlükte. Ancak Erdoğan, SDG'nin Türkiye'ye, kuzeydoğudaki bu bloğun her iki tarafında ve kuzeybatıdaki iki bölgede, Halep yakınlarındaki Tel Rıfat ve Fırat Nehri'nin hemen batısındaki Menbiç'te, bu kadar yakın olmasından hâlâ endişe duyuyor. Erdoğan daha sonra Ekim 2019'da Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’le, ABD birlikleri geri çekildiğinde Menbiç ve kuzeydoğu bölgelerine hareket eden Rus güçlerinin, Pence-Erdoğan anlaşmasının kapsamadığı kuzeydoğu bölgelerinde SDG'yi Türkiye sınırından 30 kilometre geri çekilmeye zorlaması için bir anlaşma müzakere etti. Ancak Pence'in Erdoğan'la yaptığı anlaşmanın aksine SDG'ye hiç danışılmadı ve SDG geri çekilmedi.

Mevcut krizin en yakın nedeni, kasımda İstanbul ve Gaziantep'te Türk sivil hedeflere yönelik düzenlenen ve 9 kişinin ölümüne neden olan iki saldırı ve Ankara'nın bu saldırıları Suriye'de faaliyet gösteren PKK'ya atfetmesi (PKK olayla ilgisi olduğunu reddetti). Erdoğan daha önce de SDG'ye karşı kara harekatı başlatma tehdidinde bulunmuş ancak Washington ve Moskova tarafından caydırılmış olsa da bu kez daha ciddi görünüyor. Bazı gözlemciler bunu, Türkiye'de 2023 ortalarında yapılacak ve anketlerin Erdoğan'ın partisinin çoğunluğu elde edemeyeceğini gösterdiği genel seçimlere bağlıyor ve Erdoğan'ın PKK unsurlarına karşı "gündem değiştirme" eylemine girişerek desteğini artırmaya çalıştığını iddia ediyor.


Belki de böyle ama Erdoğan bunun yerine PKK'yı seçimlerden hemen önce "Bingazi" etkisi yaratarak kendi adaylığını baltalayabilecek saldırılar düzenlemekten vazgeçirmeye çalışıyor olabilir. Suriye konusunda Türkiye-ABD koordinasyonu da geçmişteki kadar üst düzey değil ve Washington'ın Ortadoğu'dan uzaklaşma vurgusu göz önüne alındığında, Türkler sınırlarındaki PKK devletçiğine ne olacağını bilmek istiyor.

Washington, Türkiye'nin Suriye'ye, özellikle de ABD güçleri ve SDG'nin IŞİD'e karşı operasyon yürüttüğü kuzeydoğuya yönelik yeni bir harekatının, bu terör örgütüyle mücadeleyi ve özellikle de SDG'nin binlerce IŞİD mahkumunu ve aile üyelerini korumada oynadığı kritik rolü baltalayacağından korkuyor ve bu nedenle Türkiye'ye operasyon düzenlememesi için her zamankinden daha güçlü şekilde baskı yapıyor. Türkler, Washington'ın bu çağrısına kulak asacak gibi görünmüyor çünkü 2018'de Suriye'nin Afrin kentinde SDG'ye karşı başlattıkları harekattan önce de aynı sözleri duymuş ve o zaman bunu görmezden gelmenin uzun vadeli sonuçlarına katlanmamıştı.

Daha genel olarak Ankara, 8 yılın ardından Washington'ın kuzeydoğudaki uzun vadeli niyetlerini hâlâ bilmediği için (kısmen Washington'un BM'nin 2254 sayılı kararını desteklemenin ötesinde kapsamlı bir strateji açıklamaması nedeniyle) hayal kırıklığına uğramış görünüyor.

Türklerin gözünü diktiği iki bölgede (Kobani ve Menbiç) güçleri bulunan ve SDG'nin 2019'da çekilmesini sağlayacağı varsayılan Rusya, SDG lideri Ferhat Abdi Şahin’le (daha çok bilinen adıyla Mazlum Abdi) çekilme konusunu yeniden müzakere ederken pek başarılı olamadı ve Abdi, Washington Post'un sayfaları da dahil olmak üzere birçok mecradan ABD'ye Türk saldırısını durdurması için çağrı yaptı.

Bunu yapmak kesinlikle Washington'ın çıkarına olur. Ruslar SDG'yi geri çekilmeye ikna ederek Türkleri caydırmaya çalıştığını iddia etse de müttefikleri Esad'ın, Türkiye'nin daha fazla Suriye toprağını ele geçirmesini istemediğini bildiğinden, Moskova'nın çatışan çıkarları var. ABD-Türkiye ilişkilerinde bir saldırıdan kaynaklanacak tam bir bozulma ve hatta ABD birliklerinin kaotik kuzeydoğu Suriye'den olası çekilmesi (ABD Dışişleri Bakanlığı çalışanları çoktan geri çekildi), Rusya'nın çıkarına olur. Bunun nedeni, Türkiye'nin Moskova'yı sadece Suriye'de değil Libya'da, Kafkasya'da ve en önemlisi Ukrayna'da çevrelemede oynağı kritil rol: Türkiye, Kiev'e kilit silah sistemleri sağlayıp 1936 Montrö Sözleşmesi'ni kullanarak Karadeniz'e Rus deniz takviyelerini engellemiş ve Rusya’yla Suriye arasındaki Rus askeri uçuşlarını Türkiye üzerinden durdurmuştu. Dolayısıyla Moskova'nın Kobani'ye yönelik bir saldırıya yeşil ışık yakabileceğine dair bazı şüpheler var ki bu da ABD'nin hem Türkiye hem de Kürtlerle ilişkilerini doğrudan etkileyecektir.

Ancak Washington'ın protestoları tek başına Ankara'yı geri adım atmaya zorlamayacak. Aksine, ABD'li yetkililer geçmişteki üçlü Türkiye-ABD-SDG anlaşmalarına dayanarak masaya gerçek bir teklif koyabilir.
Türkiye'nin acil talepleri, SDG güçlerinin Türk topraklarından ve Türkiye'nin kontrol ettiği Suriye bölgelerinden çekilmesi. Ayrıca PKK'nın Suriye'den Türk topraklarına yönelik saldırılarına karşı taahhüt istiyor. Bunun emsalleri de var. 2016'da ABD, dönemin Başkan Yardımcısı Joe Biden da dahil, SDG'nin Menbiç'i ele geçirmesinin ardından Fırat Nehri boyunca çekilmesini sağlamak için Türkiye'ye taahhütte bulunmuştu; ardından Obama yönetiminin bunu gerçekleştirememesi üzerine Trump yönetimi 2018'de SDG'nin Menbiç'ten çekilmesi için yeni bir müzakere yürütmüştü ama SDG'nin uzlaşmazlığı ve ABD içindeki tartışmalar nedeniyle bu ancak kısmen başarılı olmuştu. 2019'da Ankara, Washington ve SDG, kuzeydoğudaki SDG güçlerinin Türkiye sınırından 4 ila 14 kilometre uzağa çekilmesi ve bunun ABD-Türkiye ortak askeri devriyeleri tarafından doğrulanması konusunda resmen anlaştı (Bu anlaşma, Ekim 2019'daki Türk saldırısı ve Pence-Erdoğan anlaşmasıyla fiilen ortadan kalktı). Dahası Washington, SDG'den Suriye'nin kuzeydoğusundan Türkiye'ye saldırmayacağına dair defalarca taahhüt aldı (Türkiye'deki son saldırılar Suriye'nin kuzeydoğusundaki değil, kuzeybatısındaki SDG'den kaynaklanıyor).

İstikrarı bozacak bir Türk saldırısını önlemenin hem ABD hem de SDG için önemi göz önüne alındığında, Washington bu taahhütleri bir şekilde yeniden canlandırmalı. SDG daha önce çeşitli şekillerde yapmayı kabul ettiği gibi Menbiç ve Kobani'den çekilebilir ve Türkiye'nin Menbiç'e ya da kuzeydoğuya karşı harekete geçmeme sözü karşılığında Suriye'nin kuzeydoğusundan Türkiye'ye saldırmama taahhüdünü, Suriye'nin herhangi bir yerinden saldırmama şeklinde genişletebilir. Türkiye yine de Tel Rıfat'a saldırabilir fakat oradaki PKK unsurlarının ABD’yle hiçbir ilgisi olmadığından oraya yapılacak bir saldırı ABD-Türkiye ilişkileri açısından başka yerlere kıyasla çok daha az istikrarsızlaştırıcı olacaktır.

Bu meselelerde Türkiye’yle yapılan benzer girişimler elbette karışık sonuçlar verdi ama riskler hem Türklerle hem de SDG’yle çok üst düzeyde konuşmayı haklı çıkaracak kadar yüksek. Ancak Washington bir Türk saldırısını ertelemeyi başarsa bile Ankara'ya ve askerleri Suriye'de sık sık ateş altında kalan kendi vatandaşlarına bir bütün olarak Suriye için "Tüm bunlar nasıl sona erecek?" sorusuna bir cevap borçlu.

* Halen Wilson Center'ın Ortadoğu masasının başında olan emekli diplomat James Jeffrey, ABD'nin Irak, Türkiye ve Arnavutluk büyükelçisi olarak görev yapmasının yanı sıra bir dönem Suriye özel temsilciliği ile ulusal güvenlik danışmanı yardımcılığı görevlerini üstlendi

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir. 

https://foreignpolicy.com/2022

Independent Türkçe için çeviren: İpek Uyar

DAHA FAZLA HABER OKU