Yunanistan ile yeniden sirtaki mümkün mü?

"Siyasi Değişim ve Türkiye'nin Dış Politikası" araştırmasında 6'lı masa aktörleri Ankara-Atina ilişkilerinde "Bir gece ansızın gelebiliriz" söylemi yerine diplomasinin gerekliliğini vurguluyor, Suriye'de Esad ile masaya oturmaya yeşil ışık yakılıyor

"Yunanlılar Türkleri Yunanistan'da Yunan basınında, Yunanlı öğretmenlerden, Yunan kitaplarından öğreniyorlar. Türkler de öyle, Yunanları Türk ortamında öğreniyorlar. Sonuç, biliyoruz, hiç de olumlu olmamıştır."


Herkül Milas'ın "Türk-Yunan İlişkilerine Bir Önsöz" kitabının girişinden bu cümle.

Türkiye ve Yunanistan tarihleri boyunca hep karşı karşıya geldi.

Ancak iki ülke arasında iyi dönemler de akıllarda.
 

FOTO 3.jpg

Fotoğraf: Hürriyet gazetesi arşivi


Yakın siyasi tarihten en net örnek dönemin dışişleri bakanları İsmail Cem ve Yorgo Papandreou'nun biraz da kişisel maharetleriyle geliştirdikleri ilişki.

O dönem de yine kıta sahanlığı, Ege, adalar, Kıbrıs, azınlıklar meseleydi.

Yani iki ülkenin yine kalıplaşmış sorunları vardı.

Ama aynı iki ülke milenyuma doğru ilerlerken Türk-Yunan ortak girişimi çerçevesinde Ortadoğu'daki sorunlara bile birlikte yanıt arıyor, Filistin ve İsrail ile aynı anda görüşebiliyordu.
 

FOTO-3.5.jpg
Dönemin Türk ve Yunan dışişleri bakanları Arafat ile birlikte / Fotoğraf: AA


Şüphesiz o günler epeyi geride kaldı.

Özellikle Doğu Akdeniz'in bir enerji havzası olduğunun anlaşılmasıyla birlikte rekabet daha kızıştı.

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

14 Mart 2022'de Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile Yunanistan Başbakanı Kyriakos Miçotakis'in İstanbul'da ilişkilerde yeni bir dönem olarak lanse edilen görüşmesinden bu yana ise durum belli.

Seçime giden her iki ülke de çatışma siyasetini iç politikaya yansıtıyor.

2016-2019 yılları arasında Dışişleri Bakanlığı Uluslararası Güvenlik İşleri Genel Müdürü olarak görev üstlenen Alper Coşkun, muhalefetin yeni dönemde iktidar olması halinde Atina karşısındaki diplomatik dilin olması gerektiği gibi tesis edilebileceğini söylüyor.

Türkiye ile Yunanistan yine sirtaki oynayabilir mi?

Doğu Akdeniz… Potansiyel bir enerji kaynağı. Bunun belli olmasından bu yana bölgede -haberci klişesi ile söyleyeyim- bir nevi satranç oynanıyor diyelim. Elbette her ülke doğası itibarıyla çıkarının peşinde. Ama belli başlı ortaklıklar da göze çarpıyor. Ve bu noktada Türkiye'nin Libya'daki Ulusal Mutabakat hükümeti ile yaptığı anlaşmalar söz konusu. Ulusal Mutabakat hükümeti ile ilgili Libya'daki çift parçalı yapı hatırlandığında bazı tartışmalar var. Bugün taban tabana zıt olan, gerilimin son yılların en üst seviyesine ulaştığı Ankara-Atina ilişkileri açısından bakıldığında Türkiye'de yeni bir döneme girilirse Yunanistan ile nasıl bir ilişki kurulacak bu bağlamda? Yine bir haberci klişesiyle sorayım. İsmail Cem ile Papandreou'nun tabak kırıp sirtaki oynadığı günü görür mü yeniden Türkiye?

Şu tespiti yapmak lazım. Gerilim her iki taraf için de sorun, dikkatle yaklaşılması gereken bir gerçek. Bunun çözüm adresi her iki başkentte… Burada hem kendimize sorumluluk atfetmemiz lazım ama aynı şekilde Yunan dostlarımızın da biraz kendilerine sorumluluk atfetmeleri gerektiğini hatırlatmamız lazım. Uluslararası kamuoyuna da bunu sağlıklı bir şekilde anlatmamız lazım. Çünkü her iki ülkede kendi seçim süreçlerine yavaş yavaş girmiş vaziyetteler. Miçotakis hükümetinin de kendisine göre ciddi iç sorunları var. Ve zamanında görev yaptığım Atina'da Yunanistan'daki gerçekleri çok iyi biliyorum. Türkiye'yle ilgili herhangi bir konuyu gündeme getirmek bu iç sıkıntıları bir nevi üzerinizden atmak bakımından en uygun yolu teşkil ediyor. Türkiye'ye nazaran daha bile fazla… Ancak şöyle bir gerçek de var son dönemde. Miçotakis hükümeti her ne kadar bahsettiğim dinamiklerle bir nevi Türkiye'yi tahrik eder diyebileceğim bir vücut dili içerisinde bulunuyor olsa dahi üslubunu çok daha iyi ayarladı.
 

_AAAAA.jpg
Fotoğraf: AA


Ve bana sorarsanız Türkiye'nin hassasiyetlerini tetikleyerek bir nevi ölçüsüz tepkiler vermesi sonucunu doğurdu. Ve o görüntü itibariyle Türkiye'nin daha agresif Yunanistan'ın ise biraz daha masum bir noktada bulunduğu izleniminin pekişmesine sebep oldu. Tabii bunun hepsini bir yandan Türkiye'nin maalesef son yıllar içerisinde kendini içine soktuğu izolasyon gerçeğiyle de bir arada okumamız lazım. Amerika'nın Yunanistan'la ilişkilerini son yıllarda geliştirmiş olması gerçeğiyle okumamız lazım. Avrupa Birliği'nin özellikle göç krizinin zirveye tırmandığı dönemden itibaren dış sınırlar kavramını Yunanistan'la aramızda çizmeye başladığı ve Yunanistan'ın egemenlik iddialarının hem Ege'de hem Doğu Akdeniz'de maalesef resmen bir AB politikasına dönüştürülmesi yoluna gittiği gerçekleriyle de birlikte okumamız lazım. Bu Türkiye açısından zor bir tabloyu ortaya çıkarıyor şüphesiz. Türkiye'de bir hükümet değişikliği olması halinde bu tabloda bu gerilim tablosunda bir değişiklik olur mu? Muhalefet temsilcilerinin söylediklerinden şunu gördük. Her şeyden evvel bazı meselelerde -ki terörle mücadele bunlardan birisi Kıbrıs meselesi bunlardan birisi- Türk-Yunan sorunları ve Doğu Akdeniz'deki meseleleri de bu çerçevede saydılar. Bir devamlılığın olacağının işaretini gayet net bir şekilde verdiler. Devamlılıktan neyi kastediyorum? Türkiye'nin asli menfaatlerini mutlaka en güçlü şekilde savunması gerektiği gerçeği… Yalnız yöntem olarak, üslup olarak Türkiye’nin vücut dili olarak ve önceleyeceği çözüm araçları olarak muhalefet farklı bir düşünce sistematiği içerisinde. Burada sizin biraz da latife yollu göndermede bulunduğunuz, o İsmail Cem ile Papandreou arasındaki dönemi hatırlatır tarzda; mutlaka Türkiye’nin diplomasiyi ön planda tutması gerektiğini, üslubunu dikkatle ayarlaması gerektiğini bir yandan uluslararası arenada izolasyonunu kırarken ikili sorunlarını çözme arayışına giderken bir yandan da diplomasiyi ön planda tutarak ama hayati çıkarlarından vazgeçmeden Yunanistan’la yapıcı bir zeminde çözülmesi gerektiğini ileri sürüyorlar. Onun için çok kayda değer bir değişiklik olur mu? Bir; sırf Türkiye'ye bağlı değil. İki; temel sorunlarda değişiklik olmadığı sürece beklenemez. Ancak kabahat burada yöntem ve vücut dili olarak muhalefet iktidara geldiği takdirde "Bir gece ansızın gelebiliriz" şeklinde bir söylemden, bizim aleyhimize de kullanılabilecek bir söylemden ziyade daha yapıcı, uluslararası dille daha yakın bir zeminde hareket edeceğini söylemiş bulunuyor bize.


Muhalefet Suriye rejimiyle masaya oturmaya nasıl bakıyor?

Devlet terörü estiren zalim Esed'in hükümdarlığına son vermek için biz oraya girdik, başka bir şey için değil"

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan - 29 Kasım 2016

"Siyasette ebedi olarak dargınlık, kırgınlık, küslük olmaz. Vakti, zamanı geldiği anda oturur, değerlendirir, ona göre de bir yenilemeyi yapabilirsiniz"

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan - 17 Kasım 2022


Türkiye'de hükümetin seçime giderken dış politikada attığı son adımlar sorunlu ülkelerle yeniden ilişki tesis etmek üzerine kurulu gibi görünüyor.

Profesör Serhat Erkmen, bu adımları tek bir cümlede kabaca özetliyor aslında: "Diyalogdan rejim değişikliğine, rejim değişikliğinden zorunlu diyaloğa"

Kerhen ya da değil Türkiye dış politikasında özellikle Suriye ve Mısır ile ilişkilerin yeniden kurulması konusundaki tavır dikkat çekici.

Ankara-Şam arasında yapıcı diyalogun kurulduğu 2011 ortalarından bu yana, yani Arap Baharı ile birlikte iki ülke soluksuz ve çetin bir kış ayına girdi.

Ve uzun süre boyunca oradan çıkacak gibi görünmedi.
 

FOTO 1.jpg
Fotoğraf: Reuters



Yaklaşık 10 senelik sürece bakıldığında Türkiye'de kimi muhalefet temsilcilerini ülke çıkarlarını saklı tutmak kaydıyla Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad ile görüşmesi gerektiğini dillendirildi.

Alper Coşkun ve Sinan Ülgen'in Türk dış politikasındaki olası değişimlere yönelik yaptıkları araştırmanın dikkat çekici bölümlerinden birini de zaten bu mevzu oluşturuyor.

"6'lı masanın tamamı Esad ile görüşülmesi gerektiği kanaatinde"

Muhalefet, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Suriye politikasında bir hesap hatası yaptığını düşünüyor. Peki hükümetin Suriye ile diyalog mesajları verdiği bir ortamda 6'lı masanın tüm aktörleri Türkiye'nin Esad'la masaya oturması gerektiği kanaatinde mi? Kimi muhalefet aktörleri zaten bu yönde daha önce çağrılar yapmıştı.
 


Evet, muhalefet yetkilileri arasında bizim görüştüğümüz ortak bir kabul var. Bu benim yorumum şu anda söylediğim. Belki mutlulukla yaptıkları bir ortak kabul olmamakla birlikte bir reel politik bir gerçeklik olarak kabul ettikleri bir husus. O da Esad yönetiminin, Şam yönetiminin sonuç itibarıyla yıkılmadığı, ortada olduğu… Dolayısıyla Suriye bağlamında ele alınması gereken konular bakımından da yerinde bulunan bir muhatap teşkil ettiği gerçeği… Bu gerçekle barışık görünüyor muhalefet temsilcileri. Bu gerçekten hareketle farklı vurgularla olmakla birlikte, her halükârda Türkiye açısından önem arz eden yansımaları itibarıyla Şam rejimiyle Türkiye'nin etkileşimde bulunmasını doğal ve hatta bir ihtiyaç olarak tespit ediyorlar. Sizin de işaret ettiğiniz üzere geçmişte örneğin -ki bundan CHP temsilcisi Ünal Çeviköz bahsetti- Şam yönetimiyle diyalog barış arayışında bulunulduğunu ve bunun pekâlâ yeniden yapılabileceğini ifade ediyor CHP.
 

FOTO 2.jpg
Fotoğraf: AFP


İYİ Parti'den Ahmet Erozan benzer şekilde aynı görüşü ifade etti. Gelecek Partisi'nden Ümit Yardım ise her ne kadar bu diyalog ihtiyacını teslim etmiş olsa dahi hiçbir şekilde eli kana bulaşmış bir Esad yönetimiyle Türkiye'nin gerçek anlamda barış yapamayacağı tespitini sözlerine ilave etti. Dolayısıyla farklı inançlarla olmakla birlikte bir genel kabul olduğunu ve Şam yönetimiyle Türkiye'nin kendi çıkarları doğrultusunda etkileşimde bulunması gerektiğini kabul ettiklerini söyleyebilirim.

 

YARIN: Seçime giderken CHP lideri Kılıçdaroğlu'na ABD'li danışman kararı ne kadar doğru?

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU