Ya bizdensin ya onlardan

Dr. Yüksel Hoş Independent Türkçe için yazdı

Sırbistan Cumhurbaşkanı Aleksandar Vučić ile Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan / Fotoğraf: Reuters

Bugünlerde Sırbistan, AB'nin yakın markajı ve politik şantajı altında. Sırbistan'a "Rusya'nın petrolü ve gazı ile Avrupa Birliği süreci arasında nerede olacaksın?" sorusunu artık bir tehdit gibi yöneltmeye başladılar.

Berlin'de yapılacak Balkan zirvesine ramak kala Sırbistan hükumetine verilen mesaja Sırbistan'ın cevabı aslında iki ucu pis bir değnek gibi olacak.

AB'yi memnun etse, Hırvatistan'a göbeğinden bağlı olacak. Çünkü mevcut enerji hatları Yugoslavya döneminde Hırvatistan'daki limanlardan Belgrad'a ulaşacak şekilde yapılmıştı.

Sanki hiç yıkılmayacakmış gibi yapılan altyapıların en yağlı kısmı Hırvatistan'da kalmıştır, dahası denize çıkışını hiç kaybetmeyecekmiş gibi duran Sırbistan da Karadağ'ın ayrılması ve palas pandıras NATO'ya üye yapılmasıyla artık çevrelenmiş bir ülke durumuna düşmüştür.

Şimdi kader ağlarını Sırpların Türklerle ortaklığının gelişmesi yönünde kuruyor. Türkiye şu anda Sırbistan'da en çok yatırım yapan ilk 10 ülke arasında değil.

Bu konuda liderliği İtalya, Almanya, Avusturya, Slovenya ve ABD elde tutuyor. Sadece AB ülkeleri toplamının Sırbistan'daki tüm yatırımların yüzde 70'ini oluşturuyor.

Ülke hem coğrafi hem de sermaye açısından Avrupa Birliği tarafından çevrelenmiş. Buna uzun süre dayanması çok zor. Ya birliğe girecek ya da Rusya'nın uzaktaki dost ülkesi olarak Balkanlarda izole edilecek.

İzolasyon, Sırpların çok hoşlandığı bir şey değil. Özellikle kendilerini Kosova konusunda fazlasıyla mağdur gördükleri için bu mağduriyete yeni bir mağduriyet eklensin istemiyorlar.

Diğer yandan ise Rusya, onlara Kosova'nın Sırbistan'ın bir parçası olduğu konusunda açık destek veriyor.

Yaşı 40'ın üzerinde olan hatta 45 üzerindeki kitle için Rusya'nın desteği ve yeniden Kosova'ya sahip olmak çok önemli.

Yaşı bu sınırın altında olanlar içinse verelim kurtalım, Avrupa ve dünya ile bütünleşelim düşüncesi hakim. Mantık da bunu gerektiriyor esasen.

Ancak bilmedikleri ve hesap edemedikleri şey ise şu:

Daha neleri verecekleri. Çünkü AB açıkça dayatmacı bir tonda konuşuyor.

Sırbistan Merkez Bankası'nın verileri aslında çok net bir şeyi gösteriyor. Burada ülkeye giren doğrudan yabancı yatırımların payına göre Türkiye 20'lerden sonra geliyor.

Ama proje sayısına göre 6. ülke durumundayız. Yani çok proje, çok iş, çok inşaat ama az para. Yine de bunlar hiçten iyidir.

Bosna Hersek'teki Türk yatırımlarına göre Sırbistan'daki Türk yatırımları çok daha fazla. Sırbistan'da Türkiye'nin çıkarları da yüksek.

Bu ülkeyi Orta Avrupa'ya uzanan doğal bir lojistik hat olarak görüyor Türkiye. Buna rağmen ASELSAN ve HAVELSAN gibi kurumlar, Sırbistan'a bir şey satamıyorlar. Çünkü Kosova meselesi beri getiriliyor.

Buna rağmen Sırbistan'ın her geçen gün çevrelenmesi, Türkiye ve Avrupa arasındaki boru hattının Sırbistan'a bir can simidi olmasını da alternatif kılıyor.

Sırbistan, Rus Gazına sırtını dönmeyi reddeden Macarlarla 10 Ekim'de bir boru hattı anlaşması yapmıştı.

Aslına bakarsanız Macaristan, Slovakya, Çek Cumhuriyeti ve Sırbistan gibi denize çıkışı olmayan ülkeler Almanya ve Polonya gibi tuzu kuru değildir.

Limanlarınla istersen Nijerya'dan petrol, istersen Katar'dan LNG likit gazı getirebilirsin. Peki kıyısı olmayanlar ne yapsın?

Eski bir politika olan "bağlı ülkeyi bir diğer bağlı ülkeye muhtaç etme" prensibi sunuluyor Sırplara. Yani "AB'ye gireceksen, Hırvatistan'dan gelen boru neyine yetmiyor?" deniliyor bir nevi.

Yetiyor yetmesine ama nereye kadar yetecek? Hırvatistan ile aralarında 1991-95 arasında cereyan eden savaşın kimi davaları Lahey'de hala sürerken ve Hırvatistan'dan kaçmak zorunda kalan Krajina Sırplarının daha henüz tamamı dönmemişken ve hala mülk, arazi ve azınlık problemleri devam ederken Sırpların Hırvatlara güvenmeleri zor.

Hırvatistan'dan gelen boruya bu kadar bel bağlamak, o boruyu Sırpların çok farklı şekilde hissetmesi demek olacağı için bu topa girmek istemiyorlar.

Diğer yandan Karadağ'daki güçlü bir Sırp azınlık var ve yüzde 30'a yakın oy çıkarıyorlar. Kendi bölgelerinde neredeyse tulum oy diyebileceğimiz şekilde güçlü olan bu etnik grup, yazın ülkede bir şeyleri değiştirmeye çok yaklaşmıştı ki kurdukları hükumet kısa sürede güven oylamasında kaybetti ve koltuğu devretti.

Abazoviç Sırp Ortodoks kilisesiyle gizli antlaşma yapmasıyla suçlanmış ve Sırp kilisesinin desteğini almıştı.

Arnavut asıllı bu isim yakın zamanda Karadağ tarihinin en kısa süreli Başbakanı oldu ve görevi bıraktı. Ama tartışmalar çok şiddetli geçti.
 

1.JPG
Kaynak: Euronews

 

Osmanlı'dan bu yana devam eden kiliseler ve mülkleri, Balkanlarda en son bu tartışmada kendini belli etti.

Sırp Kilisesi'nin ülkedeki değerli araziler, dini vakıflar, manastırlar ve kiliselerde hak iddia etmesi ve bir kısmının mülk bazında kendisine devredilmesi için yaptığı bu anlaşma, Abazoviç hükumetinin hem Sırp desteğini almasını sağlarken hem de bunun açığa çıkmasıyla hükumetin düşmesine de sebep oldu.

Diğer yandan bu hükumete Rusya'nın desteği de açıktı. Ülkede Sırpların güç kazanması ile Rusya'nın Karadağ'a ve oradan direkt olarak Sırbistan'a giden yolu açılacağı için hem Rusya ve hem de en çok Sırbistan için bu hükumet bir can simidiydi. Şimdi ise bu artık yok. 

Karadağ yolu kapandı ve kolay kolay açılacak gibi de değil. Karadağlıların Avrupa Birliği üyeliğine önümüzdeki seneler kesin gözüyle bakılırken sadık bir NATO müttefiki ve AB'ye aday bir ülke olarak hata yapmak istemiyorlar.


Sırbistan ise tamamen yapayalnız değil. Kuzeyde aslında belirli problemleri olan Macaristan ile ortaklık kurmakta.

İki ülke arasında Sırbistan'ın Voyvodina bölgesinde yaşayan Macar azınlık konusunda aslında bazı problemler olmakla birlikte her ikisi de şu anda bu problemleri küllemiş bir şekilde enerji darboğazından çıkmak için Rus gazına yol yapma telaşındalar.

Macaristan, Sırbistan'a doğru yapılacak boru hattıyla ülkesini Hırvatistan'a karşı bir alternatif haline getirirken Sırbistan da diğer yandan Türkiye'den gelecek olan akım hattına dair de anlaşmalar imzalanmış Türk akımı faaliyete geçmişti.  

Yani Macaristan ile de Türkiye ile de mevcut olan anlaşmaları, Sırbistan'ın hem Rusya'dan Macaristan yoluyla enerji almasını sağlarken hem de Türkiye'den gelen bir hatla Macaristan'ı beslemesine imkan veriyor.

Bu hem Macaristan hem de Sırbistan'a ikinci ve üçüncü seçeneği ellerine vererek tek seçenekli AB dayatmasına karşı güçlü kılıyor.


Hırvatistan'dan gelen mevcut boru hattına bağlı olan Sırbistan muhtemelen Macaristanla ve Türkiye ile aradaki hatların bitimine dek AB ile top çevirmeye devam edecek.

Enerji bağımsızlığı olmadan kendilerini bağlayacak ciddi bir yola girmek istemiyorlar ve bu da hakları. 

Sırplarla Türkler, 1396 yılında Niğbolu'da haçlılara karşı birlikte savaşmıştı. 1402'de ise Ankara Savaşı'nda Timur ordusuna karşı.

Resmi olarak 1913'den itibaren Sırbistan ile Türkiye arasında ortak bir sınır yok. Ortak bir sınır olmamasına rağmen ortak çıkarlar giderek yükseliyor.

Türkiye ile Sırbistan arasındaki ilişkilerin yükselmesi, Bosna Hersek'teki istikrara da yansıyacak bir durum.

Ülkedeki ikinci büyük etnisite olan Sırpların Bosna Hersek'teki politika uygulayıcıları, Sırbistan'ın ağzının içine bakıyor.

Sırbistan da Türkiye ile iyi oldukça bu denklemde Bosna'da istikrarın devam etmemesi için bir sorun yok gibi. Sadece Bosna değil Sırbistan'ın güneyindeki Sancak için de iyimser bir tablo çizebiliriz.

Ancak Kosova için bu pek geçerli değil gibi. Mevcut Kosova hükumeti, AB ve ABD'nin desteklediği ve Rusya ile Sırpların karşısında olduğu bir çatışma alanı gibi.

Türkiye'nin Kosova konusunda tavrı net. Kosova'nın bağımsızlığını destekliyoruz ancak burada bir tarafın açıkça karşısında olmak noktasına gidileceğini sanmıyorum. Yani Türkiye için Kosova'yı desteklemek, Sırbistan'ın karşısında olmayı gerektirmiyor.


Sırbistan'la ilişkiler her geçen gün artarken Türkiye'de "Sırpça" üzerine bir bölüm henüz yok. Sırp Dili ve Edebiyatı gibi bir fakültenin olmaması, Sırbistanlı Türkolog Miryana Teodosiyeviç'in de altını çizdiği bir eksiklik.

Kendisiyle yakın zamanda yaptığım görüşmede bana "Siz Boşnaklardan önce Sırplarla tanıştınız, Sırplarla müttefik oldunuz (Bayezid dönemi). İlişkiler iyi kötü daha uzun süreyi kapsıyor. Niçin Türkiye'de bir Sırpça bölümü yok? Bu bir eksikliktir. Biz Türkçeyi 60 yıldır okutuyoruz. Sizde de olsa kötü mü olur?"
Miryana Hanım haklıydı.

Türkiye'de de Sırpça bölümü okutulmalıdır. Evet, Trakya Üniversitesi'nde Boşnak Dili ve Edebiyatı bölümü var ve Sırpça ile neredeyse aynı denecek bir dildir ve hatta hocalarının da çoğu Sırbistanlıdır ancak yine de Sırpça bölümü metropol şehirlerden birinde kurulmalıdır.

Bu, iki ülke arasındaki ilişkilerin gelişmesi için aslında sembolik bir jesttir. Ermenice bölümü, Bulgarca ve Yunanca bölümü gibi bölümler varken Ermeni, Yunan ve Bulgar olmadığımız gibi Sırpça bölümü de bizi Sırp yapmıyor aksine bu ülke insanının oralarla daha da alakadar olmasını sağlamış oluyoruz.

Bu tür yatırımlar bir yetkilinin bir sözüyle kurulabilecek ve oldukça masrafsız denecek yatırımlardır ve büyük ses getirir.

Eksikliğin telafisi ile birçok devlet kurumunda iş imkanı doğar, istihbarat kurumlarına uzman, devletin önemli kurumlarına ise kalite katar. 


AB'nin Sırbistan'a olan yaklaşımı yaptırım/yatırım ekseninde ilerlerken Türkiye'nin yaklaşımı yapıcıdır ve önümüzdeki dönemde Sırbistan'la kurulan köprülere coğrafi bir bağlantı olarak Bulgaristan'ın da ayrıca yapıcı katkısı olacağını düşünüyorum.

Enerji jeopolitiği, yaşarken size olayın tamamını değil bir kısmını sunuyor. Çoğu meseleyi 20 hatta 30 sene sonra fark ediyorsunuz.

Körfez Savaşı'nın etkilerinin bölgedeki taşları ne derece değiştirdiği ve ne noktaya geldiğimizin uzun uzun muhasebesi yapılır.

Oysa 1990'larda Irak'ın Kuveyt'i işgalinde tablonun bu noktaya geleceğini kim öngörebilirdi ki?

Bir savaşla Büyük Ortadoğu Projesi, Irak'ın istikrarsızlaşması, Kürt bölgesinin giderek devlete öykünmesi, Arap ülkeleri ve İsrail yumuşaması, Rusya'nın bölgeye girmesi ve daha nice şeye şahit olduk.

Şimdilerde planlanan ve değişen siyasi atmosferin ise 30 sene sonraki görüntüsünü eğer ömrümüz olursa o zaman görecek ve şimdileri anlayacağız.

Biraz sinir bozucu olsa da sınırları bozan her şey sinirleri de bozmaya devam edecek.

Sonuç ne olursa olsun, bölge yorulacak, nüfus daha da kaçacak.

Kaçamayanlar, kaçmaya gücü yetmeyenler olacak.

Kazanan sermaye olacak. Barış sadece kitaplarda, şiirlerde ve filmlerde güzel bir ana fikir olacak.

Savaşları meydana getiren esas gücün sermaye olduğunu pek az kişi bilir ve onun gizli aktörleri ortaya pek nadiren çıkar.

İnsanların bu aktörleri görecek gözleri yoktur çünkü ekmeğine odaklı milyarlarca insan aç karnı ve boş elleri ve daha da boş vizyonlarıyla bunu göremez.

Sermaye eşit dağılmadan barışın eşit dağılması söz konusu değildir.

Savaş her zamankinden yakın, barışsa bir hayal kadar yakın ve bir o kadar da uzak.

Uzak da olsa duamız barış için olsun ama savaş için de hazır olalım. Dünyadaki bu kamplaşmalar, ya bendensin ya onlardan düellosu boşuna dönmüyor.


Saygılarımla.

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir. 

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU