Politik liderliğin sınırlılıkları

Dr. Gökhan Çınkara Independent Türkçe için yazdı

İllüstrasyon: Saurabh Singh

Bugünlerde TV'lerde ve sair medya platformlarında sıkça tartışılan konuların başında 2023 Cumhurbaşkanlığı seçimi geliyor.

Cumhurbaşkanlığı seçimi öncesinde herkesin merak ettiği konu ise Millet İttifakı'nın kimi aday olarak göstereceği konusudur. 

Bu aslında hem oldukça kritik bir tercihi gösterir öte yandan ise sonuç itibarıyla etkisi sınırlı olacak bir siyasi karar olarak da okunabilir. 

Şüphe yok ki, Cumhurbaşkanı Erdoğan son 20 yılın Türkiye siyasetinde referans bir kişi olmakla kalmadı aynı zamanda siyasi liderliğinin dominasyonu alternatif politik ekollerin, liderlerin ve elitlerin çıkmasına mani olan bir etki yaratıyor.

Esasında bugünün politik dengelerini belirleyenin Erdoğan'ın liderlik kapasitesinde yattığı söylenebilir.

Bu yazının konusu elbette Erdoğan'ın politik liderliğinin sosyolojisini yapmak değil. Başlıktan da anlaşılacağı üzere gelecek perspektifi sunabilmek. 

Cumhurbaşkanlığı makamı son anayasa değişikliği ile yürütmenin merkezi oldu. Bu kritik yetkiler ve bürokratik güçler Türkiye'de insanların gündelik yaşantısını değiştirecek ölçüde kapasiteye sahip. Bu sebeple çoğu seçmen bu seçimin kendileri için hayat memat meselesi olduğunu düşünüyor.

Fakat Türkiye'de devletin yapısı bir kişinin yönlendirmeleriyle değişecek bir durumda değil. İç gelişmelerin dinamikliği, kurumların geçmişten aldıkları görüş-edişler ve daha da ötesi bölgesel düzeyde askeri, siyasi ve jeopolitik değişmelerin çok hızlı olması lideri kurumlara ve teknokratlara bağlayacak bir sınırlılık yaratıyor. Türkiye bölgenin diğer ülkeleriyle birlikte hızlı değişiyor, dönüşüyor ve büyüyor. 

Diğer bir nokta Türkiye'nin iç siyasi gelişmeleri ile dış politikası arasındaki ayrımın kalmayacak derecede azalmasıdır.

İç siyasette atılmak istenen her toplumsal, ekonomik ve siyasi tasarrufun dış politikayla bir yönüyle ilgisi olduğu görülüyor. 

Bu sebeple akıllara şu sorunun gelmesi muhtemel:

Bu kadar dış değişkenin ve yapısal faktörün olduğu bir ortamda liderin ne gibi otonom alanı var?

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Esasında Türkiye de birçok batılı ülke gibi liderin yetkilerinin olduğu ama bunu yapılandıranın dışarıdaki değişkenler ve yapılar olduğu bir duruma evriliyor. 

Elbette Türkiye'de anayasanın verdiği imkanla bir dizi idari tasarrufun cumhurbaşkanı tarafından yapılması sorgulanabilir.

Fakat makro süreçlere bakılınca liderin dış politikadaki sınırlılıkları iç dengelere yönelik atacağı adımları da belirlemekte.

Türkiye'de liderlerin bölgesel jeopolitiğe aşina olması siyasi kariyerleri açısından olmazsa olmazlardan haline geliyor. En azından etraflarında bölgeyi bilen teknik kadroların istihdamı gerekli.

Makro siyaset devletin nesnel güç kapasitesine bağlı olarak şekillense de liderin öznel yaklaşımları bu noktada kararın derinliğini belirliyor. 

Türkiye demografisi genç nüfusu ile dışa açılmak isteyen bir eğilimde. Bu toplumsal yaklaşımın kısa sürede tersine çevrilmesi güç.

İdeolojik yönelimler milliyetçilik yönünde olsa da gençlerin dışarıyla iletişimi kesen ve kendi pozisyonlarını üstünleştiren bir yaklaşımları yok gibi.

Bu da milliyetçiliği günün sonunda literatürdeki ismiyle vatandaşlık içerisinde akmasına imkan sağlıyor.

Küresel siyasette güç dengesi oturmamışken yükselişte olan ülkelerin pozisyon tutmaları da güç oluyor.

Rusya, Çin ve ABD arasında süregiden büyük yarış ne zaman ve nasıl nihayete erecek bilmek zor. Fakat belirsizlikler, riskler ve hızlı değişimler arasında Türkiye'nin tercihleri şekillenecek. 

21'inci yüzyıl mekansal ölçeğin değiştiği (internet, sosyal medya) ve kimliğin kapasitesinin dönüştüğü (teritoryal milliyetçilik ve akışkan kimlikler) bir döneme bireyleri itiyor.

Bireyler ise kendilerine var olan durumu en basit ve somut bir şekilde anlatan ve yol gösteren liderlerin etrafında konsolide oluyorlar. Çünkü belirsizlik, riskler ve değişimler herkesi yerinden etmeye aday görünüyor. 

Liderler ve toplum arasındaki ilişki günün sonunda oy sandığında netleşen bir fayda-maliyet analizine dayanıyor. Fakat Türkiye'nin değişen ekonomisi ve uyumlaştığı jeopolitik alanlar, liderleri, elitleri ve toplumu da dönüştürüyor.


Masamdaki kitaplar

2.JPG

Timaş Yayınları'nın Timaş Tarih serisinden 6-7 Eylül 1955 Olayları adlı ilginç bir çalışma okuyucuyla buluştu.

Uğur Üçüncü ve Hikmet Öksüz'ün kaleminden çıkan bu eser bir dönemin tartışılan bir kesitine birinci el kaynaklardan istifadeyle ayrıntılı bir açıklama getiriyor.

Bu olayı merak edenler için başvurulması gereken bir eser. 

Yakınlarda okuyucuyla buluşan çok ilginç bir eser var.

1.jpg

1842-1857 yılları arasında Britanya İmparatorluğu'nun Osmanlı İmparatorluğu'ndaki büyükelçisi Stratford Canning'in diplomatik faaliyetlerini anlatan "Şark'ta İngiltere'nin Sesi: Stratford Canning ve Osmanlı İmparatorluğu ile Diplomasi" adlı kitap. Bu kitap Runik Kitap'tan çıktı. Eserin yazarı Steven Richmond.

Richmond, Türkiye'deki Hollanda Enstitüsü'nde araştırmacı. Kitabın çevirisini Zeynep Gül Özgüven Kayrıcı; editörlüğünü ise M. Nuri Demirli yaptı. Bu ilginç çalışma konuya ilgili duyanların okuyacağı cinsten.

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir. 

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU