70 yıl önce Türkiye Cumhuriyeti Bakanlar Kurulu'nun almış olduğu 13 Mart 1952 tarih ve 3/14595 sayılı kararıyla "Doğu Türkistan'dan göç ederek Hindistan ve Pakistan'da mülteci hayatı yaşayan Türklerden 1850 nüfusun iskânlı göçmen olarak yerleşme imkânı" sağlanmıştır.
Böylece Kazaklar "ikinci vatan" olarak gördükleri Türkiye'ye gelmişler, kısa sürede Anadolu'ya uyum sağlayarak bölgede kalıcı olmuşlardır.
"İkinci vatan" fikri
"İkinci vatan" fikrinin doğuşu şüphesiz Doğu Türkistan'da yaşanan siyasi, ekonomik ve kültürel değişimlerle ilişkilidir.
Genel hatlarıyla 1933 yılında Doğu Türkistan'da Şın Şı Say isimli valinin atanmasıyla birlikte büyük zulüm ve baskıya maruz kalan Kazakların ileri gelenleri sorgusuz sualsiz tutuklanmış, ölüm dahil çeşitli cezalara çarptırılmışlardır.
Özgürlüklerine ve haklarına el konulduğuna inanan Kazaklar erken tarihte silahlı mücadeleye girişmişlerdi.
Bu noktada hayatta kalmak ve mücadele edebilmek adına farklı ülkelere geçiş yapmak zorunluluğu doğmuş, rahatlıkla örgütlenip güçlenebileceklerine inandıkları ve her zaman "ikinci vatan" olarak gördükleri Türkiye'ye gitmek fikrini benimsemişlerdir.
Göç kararı alan Elishan ve Zayıp Teyci liderliğindeki Kazaklar, 1941 yılında öncelikle Hindistan'a gelmişler, 1947'de Hindistan ikiye bölününce oradan Pakistan'a geçiş yapmışlardır.
Fakat Kazaklar bu bölgede dil ve kültür farklarından dolayı kendilerini rahat hissedememişlerdir. Vatan hasretini giderebilecek tek bir yer vardır o da Türkiye'dir.
Bu sebeple Türkiye'ye ulaşmanın bir yolunu mutlaka bulmaya çalışmışlardır. Bu noktada teşkilatlanmanın önemli olduğunu düşünen Kazaklar ,1949 yılında Pakistan'ın Peşaver bölgesinde "Doğu Türkistan Kazak Muhacirin Derneği"ni kurdular.
Bu dernek Pakistan'da bulunan Kazak muhacirlerini Türkiye'ye yerleştirmek ve muhacirler arasındaki dayanışmayı güçlendirme amacında çalışmalar yaparak, Pakistan'ın çeşitli bölgelerinde yaşayan Kazakların listesinin hazırlamasını sağlamıştır.
Bu liste daha sonra 14 Şubat 1951 tarihinde Lahor Türkiye Büyükelçisi Nebil Batu'ya takdim edilmiştir.
Göç sürecinde haber almak, irtibatta olmak oldukça problemli bir konuydu. 1950 yılında Pakistan'da teyidi yaklaşık 6-7 ay sonra yapılabilen bir haber Kazakları çok sevindirmişti.
Doğu Türkistan'dan göç eden Kazak kafilelerinin Keşmir'e geldiği bilgisi veriliyordu fakat kimlerin geldiği bilinmiyordu.
Bilginin teyidi Hindistan'ın Haydarabat şehrinde yaşayan İdris Molla'dan gelen mektupla yapılmıştır.
Gelenler Alibek Hâkim, Hüseyin Teyci, Delilhan Canaltay ve Sultan Şerif önderliğinde göç eden Kazak kafileleriydi.
Aynı zamanda Doğu Türkistan'ın siyasi liderlerinden Mehmet Emin Buğra ile İsa Yusuf Alptekin de gelenler arasındaydı. Artık Türkiye'ye varmaya bir adım daha yaklaşmışlardı.
Türkiye'nin tarihi kararı alma süreci
Tüm bunlar yaşanırken kısaca Türkiye'de yaşanan gelişmelere değinmek istiyorum. Kazakların Türkiye'ye kabulü meselesi CHP iktidarının son yıllarına doğru gündeme gelmiştir.
Ancak o dönem bu bölgelerden Türkiye'ye "serbest göçmen" statüsünde giriş yapacak kişilerin siyasi yapılarının tam olarak tespit edilemeyeceği için vatandaşlığa alınmalarında "mahzur" görülmüştür.
9 Ocak 1950'de bu konu Başbakanlığa aksettirilmiş ve serbest göçmen durumunda olan yani kendi imkanlarıyla Türkiye'ye giriş yapan ve milli menfaatlerimize ters düşmeyecek yapıdaki kişilerin Türkiye'ye kabul edilmelerine karar verilmiştir.
Böylece 200 kadar kişinin kabulü gerçekleşmiştir. Çin yönetiminin baskıları arttırması üzerine Türkiye'ye gelmek isteyen soydaşlarımızın sayısında artış yaşanmıştır.
İçişleri Bakanlığı tarafından hazırlanan raporda yurda gelecek kişilerin siyasi fikir ve davranışlarının tespitinin zor olacağından hareketle Hindistan ve Pakistan'dan dahil olmak üzere kimsenin Türkiye'ye kabul edilemeyeceği bildirmiştir.
Bu noktada Dışişleri Bakanlığımızın tavrını ayrıca belirtmekte lüzum görüyorum. Doğu Türkistan'dan gelen soydaşlarımızın hiçbirinin herhangi bir karışıklığa sebep olmadığını belirterek, araştırma işini dış temsilciliklerin yaptığına dikkati çekmiş ve yurda kabullerde bir sorun olmayacağını ifade etmiştir.
CHP iktidarının son döneminde 12 Ocak 1950'de yapılan Bakanlar Kurulu toplantısında iskân etmemek şartıyla Doğu Türkistan'dan gelecek kişilerin kabul edilmeleri kararı alınmıştır.
Kazakların taleplerinin karşılanma süreci
Esaslı bir şekilde Doğu Türkistan'dan gelecek göçmenlerin kabulü ve yapılacak yardımlar Demokrat Parti (DP) iktidarında Başbakan Adnan Menderes'in önemli çabaları ve bakanlıklar arasındaki mütalaalar sonucu gerçekleşmiştir.
DP iktidarında göçmenlerle ilgili talepler kısa sürede karşılanmaya başlamıştır. Yine bu dönemde Mehmet Emin Buğra ve İsa Yusuf Alptekin'in çabaları da süreçte etkili olmuştur.
DP Hükümeti göçmenlerin "iskânlı göçmen"1 statüsünde kabul edilmesini gerçekleştirmek istemekteydi. Ancak bu durum hemen gerçekleşmemiş yaklaşık iki yıl kadar sürmüştür.
Kazakların Türkiye'ye kabul edilişlerinin uzun sürme sebeplerinin ilki Türkiye'nin bazı maddi zorluklar yaşanmasıdır. İskânlı göçmen statüsünde kabul edilecek kişilere yapılacak yardımlar için fonunun öncelikle oluşturulması gerekmekteydi.
Türkiye'nin o gün göçmenler için yaklaşık bir buçuk milyon liraya ihtiyacı bulunmaktaydı. Bu miktar bulunamazsa 1950 yılında kabul edileceği ön görülen göçmenlerin ihtiyaçlarının 1951 yılının bitimine kadar karşılanamayacağı ifade edilmiştir.
Kazakların kabul sürecinde yaşanan bir diğer zorluk ise bürokratik yazışmaların uzun sürmesidir. 1949 yılından itibaren konuyla ilgili yazışmalar sürmüş ancak nihayete 1952 yılında erebilmiştir.
Türkiye'de bakanlıklar arasındaki yazışmalar sürdüğü sırada Hindistan'da bulunan İsa Yusuf Alptekin 14 Kasım 1950 tarihinde Keşmir'den Başbakan Adnan Menderes'e bir mektup yazar.
Mektubunda Çin Hükümetinin zulmünden kaçarak Hindistan'a sığındıklarını ve vaziyetlerinin kötü durumda olduğunu bildirerek yardım talebinde bulunur.
Mehmet Emin Buğra da 12 Ekim 1951 tarihinde Türkiye'nin Yeni Delhi büyükelçiliğine bir mektup yazmıştır. Hindistan'da mülteci konumunda bulunan yaklaşık dört yüz civarındaki Türk'ün Türkiye'ye göçmen olarak kabul edilmek istediklerini bildirmiştir.
Bu tür girişimler bürokrasinin hızlanmasında etkisi olmuştur.
24 Aralık 1951 yılında Kazaklar tarafından iletilen talepler Başbakanlığa sunulmuştur. Ardından Alptekin ve Buğra Türkiye'ye gelerek göçmenlerin kabul edilmesi konusunda bürokratlarla temasa geçmişlerdir.
Nihayetinde 13 Mart 1952 tarihli Bakanlar Kurulu kararnamesi ile 1850 Türk iskanlı göçmen olarak kabul edilmiştir. Kazakların yurda kabul süreci 1952 yılında başlamış Demokrat Parti Hükümeti'nin iktidardan düşürüldüğü 27 Mayıs 1960 tarihine kadar sayıca azalarak devam etmiştir.
Başbakan Adnan Menderes'in rolü ve tutumu
Kazakların iskânlı göçmen statüsünde yurda kabul edilmelerinde merhum Başbakan Adnan Menderes'in çabaları yadsınamaz.
Günümüzde Kazak halkı Türkiye'ye kabul edilişlerini ilk günkü gibi hatırlamaktadır ve Başbakan Adnan Menderes'e minnetini farklı şekillerde her daim göstermektedir.
Bu durumun en somut örneği yakın zamanda Kazakistan'ın Almatı kentinde yer alan bir caddeye Başbakan Adnan Menderes'in isminin verilmesidir.
Ayrıca Kazakistan Cumhurbaşkanı Cömert Tokayev Adnan Menderes Hükümeti'nin Anadolu'ya gelen Kazakları gönülden karşılamasından duyduğu memnuniyeti her fırsatta konuşmalarında dile getirerek şükranlarını sunmaktadır.
Menderes Hükümeti'nin Kazak göçmenlerine yönelik olumlu politikaları sonrasında Türkiye, Türk dünyası konusunda hassas davranmaya gayret göstermiştir.
Nitekim Kazakistan 1991 yılında bağımsızlığını kazandıktan sonra onu ilk tanıyan devlet yine Türkiye olmuştur.
Yazımızın sonunda Başbakan Adnan Menderes'in 12 Temmuz 1960 tarihinde planlanan Sovyetler Birliği'ne yönelik gezisine değinmekte fayda görüyorum.
1959 yılında Türkiye ile Sovyetler Birliği arasında yakınlaşma politikaları gözlemlenmiştir. Çünkü Stalin'in ölümü sonrasında Sovyet tehdidinin ağırlığı kalkmaya başlamıştır.
Bu süreçte ilk olarak Sağlık Bakanı Lütfi Kırdar SSCB'ye ziyarete gitmiştir. Görüşmeler resmi ve gayri resmi 4 ay kadar devam etmiş, süreçte Soprano sanatçısı Leyla Gencer 1959 yılı ortalarında kültür ataşesi olarak Moskova ziyareti gerçekleştirmiştir.
Nihayetinde iki ülke arasında ticaret antlaşmaları hazırlanması ön görülmüş ve temmuz ayına randevu verilmiştir. Ancak bu ziyarete 45 gün kala 27 Mayıs darbesi gerçekleşmiştir.
Açıkça görülüyor ki Sovyetler Birliği ile bir takım ekonomik ve ticari anlamda faaliyet başlatma girişiminde bulunulması düşünülmüştür.
Ekonomik temelli olarak görülen Sovyetler Birliği ziyareti gerçekleşmiş olsa idi belki de Başbakan Adnan Menderes Türk dünyası ile yakınlık kurma konusunda, Türkistan davasına bakışını bir adım öteye belki götürebilirdi.
Çünkü Menderes Hükümetlerinin Kazak göçmenlerine yönelik olumlu politikaları sonrasında Türkiye Türk dünyası konusunda hassas davranmaya gayret göstermiştir.
Kaynaklar:
Altay, Halife, Anayurttan Anadolu'ya, Bilge Kültür Sanat, İstanbul 2019.
Aslan, Zehra, "Demokrat Parti Döneminde Türkiye'nin Türkistan Türkleri ile İlişkileri (1950-1960), 20. Yüzyıl Başlarından Günümüze Türk Dünyasındaki Siyasi, İktisadi ve Kültürel Gelişmeler Uluslararası Sempozyumu Bildiri Kitabı, Atatürk Araştırma Merkezi Yayınları, Ankara 2019, ss.111-147.
Aslan, Zehra, "Baskıdan Kaçış, Umuda Yolculuk: Ülkelerini Terk Etmek Durumunda Kalan Türkistanlılar ve 1950'li Yıllarda Türkiye'ye Göçleri, Independent Türkçe, 13 Mart 2022.
Devlet Arşivi Başkanlığı Cumhuriyet Arşivi
Kara, Abdulvahap, "XX. Yüzyılın İlk Yarısında Doğu Türkistan'dan Türkiye'ye Kazak Göçü ve Elishan Batur'un Bu Göçteki Liderliği", Türk Dünyası Araştırmaları Vakfı Dergisi, C. 120, S. 237, ss. 205-216.
Pehlivanlı, Hamit, "Adnan Menderes'in Dış Politikasında Türkistan'ın Yeri", 20. Yüzyıl Başlarından Günümüze Türk Dünyasındaki Siyasi, İktisadi ve Kültürel Gelişmeler Uluslararası Sempozyumu Bildiri Kitabı, Atatürk Araştırma Merkezi Yayınları, Ankara 2019, ss.313-354.
Tuncer, Tekin, 1949-1964 Yılları Arasında Doğu Türkistan'da İstiklal Mücadelesi ve Türkiye'ye Yapılan Göçler, Celal Bayar Üniversitesi Doktora Tezi, Manisa 2015.
https://www.abdulvahapkara.com/turkiye-kazaklarinin-pakistandan-turkiyeye-gocu/
1. "Türk soyundan ve Türk kültürüne bağlı olup özel kanunlarla yurt dışından getirilen ve bu kanun hükümlerine göre taşınmaz mal verilerek iskânları sağlananlardır" 5543 sayılı İskân Kanunu’nda yer alan ifade.
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish