Sen ölülere duyuramazsın. Arkalarını dönmüş kaçarlarken sağırlara da çağrıyı işittiremezsin.
(Neml/80)
Hiçbir mal sizin değil, neyi bölüşemiyorsunuz?
Hiçbir can sizin değil, niye dövüşüyorsunuz?(Mevlana)
İnsanlar tatminsizlikleri sebebiyle, devamlı ihtilaf üretmektedirler.
Siyaset, sosyal yapı, ekonomik çıkmaz ihtilafları artırmaktadır.
Doyumsuzluk insanı canavarlaştırmakta, her şeye sahip olmak için de akıl dışı davranışları ile belleklerde yer almaktadır.
Oysa dünya, oyun ve oynaştan ibarettir. Buna rağmen insanların doyumsuzluk iştihası neyin nesidir?
Yunus Emre’nin dediği gibi:
Mal sahibi, mülk sahibi, hani bunun ilk sahibi
Mal da yalan, mülk de yalan, var biraz da sen oyalan.
Dünyevileşme sebebiyle, her konuda ihtilaf halindeyiz. Karunlaşmak için, helal-haram demeden her şeyi yığınak haline getirmeye çalışmaktayız.
Çalmayı mubah, sömürmeyi hak bilir olduk. Millete ait olanı zimmetimize geçirdik, ferdin hakkını akla getirmez olduk.
Ölümü hatırlamayı terk ettik. Makam sarhoşu olduk. İhtilaf üretmeyi hak bildik. Haksızlığı güç sandık. Onun için de battıkça battık.
Bayram günleri dahi barış yerine hakaretler yağdırmayı yeğledik. Bizlere örnek olması gerekenler, bu konuda sınıfta kaldı.
Zira yapılan konuşmalar, insanların nefretini mucip oldu. Temelsiz yapılan açıklamaların birçoğu yalana dayanmaktadır.
Bu haller de tabanı rahatsız ettiği için, yeni arayışlara başlandı bile.
Kendilerini iyi temsil edebilecek insanları aramaktadırlar. Eskilerden ümit kalmadığı için, bu arayışlar yerindedir.
Denenmişi de denemenin yanlışını anlayanlar, sağlıklı, adil, müşfik, bilgili ve tecrübeli olanı bulmaya çalışmaktadır.
Aksi halde işin kötüye gideceği anlaşılmış durumdadır.
Aklını nefsine teslim eden, hakşinas olmayan insandan fayda beklemek, aklın gereği değildir.
Nefsi emmarenin hükümranlığına hizmet olur. Ülkeyi daha iyi idare edecek insanlar elbette var ancak siyasi taassup sebebiyle onların önü açılamıyor.
Çünkü siyasi tabular ziyadeleşti. Hakşinas insanların sayısı da azaldı.
Siyasette kul haline gelmekle, genel başkanlara bir nevi tapınmakla, onları kusursuz görmeye devam etmekle, ülkenin sosyal, siyasal ve ekonomik problemleri yığılmaktadır.
Oysa Allah, kuluna emaneti ehline vermediği zaman, kıyametin yakınlaştığı ikazını yapmaktadır.
Yaşanan yangınlar, depremler, su baskınları, hortumlar, çekirge ve tırtıl istilaları velhasıl yaşanan tüm doğal afetler bunun teyididir.
Hemen belirtelim ki, Allah’ı, peygamberi dinlemekten ziyade, genel başkanları, klik ve meşrep sahiplerini dinler hale geldik.
Bundan da vatanımız, milletimiz ve Müslümanlığımız zarar görmektedir.
Çoğulculuğun, imanda tevhidin, yaşamda sulhun ve ilişkilerde insanlığın olmadığı bir yerde İslam yoktur.
(Abdülbaki Erdoğmuş, İslamsız Müslümanlık,
sh:67 / Mutlaka okunması gereken bir kitap)
Ömer Hayyam da der ki;
Cellâdına âşık olmuşsa bir millet,
İster ezan, ister çan dinlet
İtiraz etmiyorsa sürü gibi illet
Müstahaktır ona her türlü zillet.
Özetle, ehliyete önem vermeyenlerden, adil davranmayıp, particilik yapanlardan, konuşmasında nezaket kaidelerine uymayan, her konuşmasında muhataplarına hakaretler yağdıranlardan, yetkilerini haksızca kullananlardan, adaletsizlikleri görmemezlikten gelenlerden, yandaşlık, karındaşlık yapanlardan hayır gelmez, gelmedi de.
Necip Fazıl der ki;
Cüceler, size kalsın günübirlik siyaset!
Sofranızda gıdanız küflü ekmek, kokmuş et.
Âşık Kâtibi de şöyle söyler:
Deli gönül melül olup gam yeme,
Ağlamanın elbet gülmesi vardır
Düşmana intikam kalır mı böyle
Herkes ettiğini bulması vardır.
Sonuç olarak Neyzen Tevfik de der ki;
Çürüdü memleketin iç yüzü, çöktükçe temel,
Şimdilik hariçte yerimiz olsa dahi,
Yüzümüz yok bakacak kabrine ecdadımızın
Tükürür zannederim çehremize tarihi.
Kalın selametle.
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish