29-30 Haziran 2022 tarihlerinde Madrid'de NATO üyesi ülkelerin Devlet ve Hükümet Başkanları bu yıl üçüncü kez bir araya geldi.
Gündem yoğundu, Ukrayna krizi ve NATO'nun mevcut sınamalar karşısında önümüzdeki yıllarda izleyeceği seyri belirleyen Stratejik Konsept'in kabulü gündemde öne çıkan başlıklardı.
Bununla birlikte, daha bir yıl öncesine kadar Avrupalı bazı siyasiler tarafından "beyin ölümü" gerçekleştiği iddia edilen NATO'nun Ukrayna kriziyle birlikte öneminin yeniden ortaya çıkması ve Rusya'dan gelen ciddi tehdit algısı nedeniyle İkinci Dünya Savaşı'ndan bu yana tarafsız kalan Finlandiya ve İsveç'in NATO'ya katılmaları yönünde gösterdikleri irade bu Zirve'yi başlı başına önemli kılıyordu.
Finlandiya ve İsveç neredeyse eş zamanlı olarak NATO'ya katılmaya karar vermiş, NATO müttefiki ülkeler ise kararı memnuniyetle karşılamış ve desteklemişti.
NATO'nun açık kapı politikasını destekleyen Türkiye'den konuya ilişkin olarak ilk açıklama ise Mayıs ortasında Cumhurbaşkanı Erdoğan'dan geldi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan [Finlandiya ve İsveç'in üyelikleri konusunda] "…olumlu bir düşünce içerisinde değiliz. Teröristleri teslim etmeyeceklerine dair mesajları var. Bu iki ülkenin NATO'ya girmelerine 'Evet' demeyiz" şeklinde konuştu.
Finlandiya Cumhurbaşkanı Niinistö, basına verdiği bir mülakatta konuya şaşırdığını; zira yaklaşık bir ay önce Cumhurbaşkanı Erdoğan'la gerçekleştirdikleri telefon görüşmesinde Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın konuyu gündeme getirerek Finlandiya'nın üyeliğini desteklediğini beyan ettiğini söyledi.
NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg, Türkiye'nin haklı güvenlik kaygılarını teslim etti ve her iki ülkenin liderlerini Türkiye'nin hassasiyetlerini gidermek üzere diyalog yoluyla konuya bir çözüm bulunması yönünde teşvik etti.
Önce 25 Mayıs tarihinde Finlandiya ve İsveç'ten teknik düzeyde heyetler Ankara'ya geldi, bilahare Brüksel'de bir toplantı düzenlendi.
Madrid Zirvesi yaklaştıkça Türk yetkililer Finlandiya ve İsveç'in Türkiye'nin taleplerini karşılamaktan henüz uzak olduğu, bu nedenle uzlaşının Madrid Zirvesi sonrasına kalabileceği yönünde açıklamalarda bulunmaya başladı.
Teknik düzeydeki görüşmelerin yanı sıra üst düzeyde telefon görüşmeleri gerçekleşiyordu. Tüm bu süreçte Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu, NATO müttefiki mevkidaşlarıyla bir dizi telefon görüşmesi gerçekleştirdi ve Türkiye'nin tutumunu muhataplarına anlattı.
Ayrıca Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu ABD Dışişleri Bakanı Blinken'le Berlin ve New York'ta iki kez bir araya geldi.
Zirveden bir önceki haftasonu NATO Genel Sekreteri Stoltenberg, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ı arayarak tarafların zirveden başlamadan son bir defa bir araya gelmelerini önerdi, Cumhurbaşkanı da bu teklifi kabul etti.
Ayrıca zirveden bir gün önce liderler arasında NATO Genel Sekreteri'nin de hazır bulunacağı dörtlü formatta bir toplantı düzenlenecekti.
Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın haftasonu katıldığı bir televizyon programında bunu ilk kez açıklıyordu.
27 Haziran'da Brüksel'de yapılan teknik düzeydeki toplantı sonrasında 28 Haziran günü dörtlü zirve gerçekleştirildi.
Bahse konu zirve öncesinde konuşan Cumhurbaşkanı Erdoğan, İsveçli ve Finlandiyalı mevkidaşlarıyla yaptığı görüşmede "boş konuşma" değil, sonuç görmek istediğini yineledi.
Yaklaşık 4 saat süren müzakerelerin ardından bir mutabakata varıldı. Böylelikle Finlandiya ve İsveç'in NATO üyeliklerinin önündeki engel şimdilik kalkmış oldu.
Yoğun diplomatik müzakereler sonucu dikkatli bir şekilde kaleme alınan 9 maddelik mutabakatın hukuki bir bağlayıcılığı bulunmamaktadır.
Siyasi bağlayıcılığı olan mutabakat tarafların atacağı adımları sıralamaktadır.
Türkiye'nin söz konusu mutabakat çerçevesinde ne elde ettiği konusu geçtiğimiz hafta çokça yazıldı çizildi. Konu uluslararası basında da geniş yankı buldu.
Kimi basın kuruluşları mutabakatı Türkiye açısından bir zafer olarak nitelendirirken, diğerleri Türkiye'nin esasında somut bir kazanım elde etmediği yorumunda bulundu.
Metinde yar alan hususları kısaca özetlemek gerekirse;
- 4. maddeyle Finlandiya ve İsveç PYD/YPG ve Türkiye'de FETÖ olarak tanımlanan örgüte destek sağlamayacaklarını beyan ederek, söz konusu terör örgütlerinin Türkiye'ye tehdit oluşturduğunu esasen kabul ediyor.
- 5. maddeyle iki ülke PKK'nın yasaklanmış bir terör örgütü olduğunu yineliyor.
- Ayrıca iki ülke 7. maddeyle Türkiye'ye yönelik milli bir silah ambargolarının olmadığını teyit ediyor.
- 8. maddeyle de "Avrupa İade Sözleşmesi"ne uyumlu bir şekilde Türkiye'nin iadesini istediği teröristlerin söz konusu taleplerini inceleyerek işleme koyacağını beyan ediyor.
- 9. maddede ise, metinde sıralanan tüm hususların takibi için bir "Daimi Ortak Mekanizma" oluşturulmasına karar verildiği belirtiliyor.
Belgede Türkiye'nin hassasiyetleri kayıt altına alınmıştır. Ayrıca taraflar arasında varılan mutabakat NATO Zirve Sonuç Bildirisi'nin 18. maddesinde de kayda geçirilmektedir.
Bir diğer husus ise, bu mutabakatla Finlandiya ve özellikle İsveç'in artık bahse konu terör örgütleri için bir "güvenli liman" olmaktan çıkma ihtimalidir. Bu da Türkiye açısından bir kazanım olarak görülmelidir.
Ancak bundan sonraki süreçte mutabakatın başarısı tabiatıyla Finlandiya ve İsveç'in atacağı somut adımlara bağlı. Muhtıranın bir yaptırım gücü yok.
Dolayısıyla her iki ülkenin (misal olarak) terör örgütü mensuplarını iade etmemesi halinde Türkiye tarafından hukuki bir müeyyide uygulanamayacak.
Öte yandan, Finlandiya ve İsveç'in katılım anlaşmalarının TBMM'de onaylanması gerekecek. Türkiye'nin anlaşmaları TBMM'de onaylamayarak iki ülkenin NATO üyeliğini engellemesi tabiatıyla mümkün.
Bu nedenle Finlandiya ve İsveç bu ihtimalin var olduğunu hesaplayarak hareket edecektir.
Nitekim Cumhurbaşkanı Erdoğan, zirve sonrası Türkiye'ye dönerken yaptığı açıklamada "Tekrara gerek yok, biz parlamentodan bunu geçirmedikten sonra bu iş yürümez. Önce İsveç ve Finlandiya üzerine düşeni yerine getirecek. Bu mutabakatta yer alıyor. Onlar üzerine düşeni yaparsa bunu parlamentomuza göndeririz. Yapmazlar ise parlamentomuza göndermeye gerek kalmaz. Makedonya 20 yılda girebildi. Bu öyle çok çabuk işleyen bir süreç değil. İsveç ve Finlandiya da bunu biliyor. Terör örgütlerinin silinip atılması lazım" diyerek her iki ülkenin NATO üyeliklerinin garanti olmadığını net bir şekilde ortaya koydu.
Öte yandan, Finlandiya ve İsveçli yetkililerin dörtlü zirve sonrasında yaptıkları çelişkili açıklamalar varılan mutabakata ilişkin soru işaretlerine neden oldu.
Helsingin Sanomat'ın haberine göre Finlandiya Cumhurbaşkanı Niinistö, üçlü mutabakat sonrasında, ''YPG gibi organizasyonlardan dokümanda söz edilmesinden çok hevesli değildik çünkü Türkiye'nin onlara bakışlarıyla diğer NATO üyelerinin bakışları arasında büyük fark var. Türkiye onları terörist olarak nitelendiriyor'' şeklinde beyanatta bulundu.
Niinistö devamla, ''Dokümanda bu örgütlerden söz edilmesi Türkiye'nin ana hedeflerinden biriydik. Sonunda anlaşmaya vardık çünkü mevcut durumda bir değişiklik olmadı'' diye konuştu.
İsveç'ten ise iki farklı açıklama geldi. Mutabakattan bir gün sonra konuşan İsveç Dışişleri Bakanı Ann Linde, "Terör faaliyeti olduğu yönünde delil olmadıkça hiçbir iadeye razı olmayacağız. Erdoğan'a boyun eğmedik" dedi.
Diğer yandan, Başbakan Magdalena Andersson, Türkiye'nin önceki iade taleplerine değinerek, "Tabii ki anlaşmada olan yapılacak. Türkiye daha önce iade taleplerinde bulundu, biz de bunlarla ilgilendik. Bazen sınır dışı ettiğimiz olmuştur, çoğu zaman da olmamıştır. Anlaşmanın yüzde yüz arkasındayız" dedi ve varılan mutabakata bağlılıklarını teyit etti.
Peki, F-16'lar pazarlığın bir parçası mıydı?
Bir diğer önemli husus da, ABD Uluslararası Güvenlik İşlerinden Sorumlu Savunma Bakan Yardımcısı Celeste Wallander'ın mutabakat sonrası ve Biden-Erdoğan görüşmesi öncesinde F-16'lar konusunda yaptığı açıklamaydı.
Wallander, Türkiye'nin F-16 filosunu modernleştirme planlarının desteklediklerini söyleyerek, "ABD, Türkiye'nin savaş uçağın filosunun modernleştirilmesini destekliyor, çünkü bu NATO güvenliğine katkı sağlıyor" dedi.
Halbuki ABD'li yetkililer daha önce yaptıkları açıklamalarda Türkiye'nin F-16 talebini müzakerelerin bir parçası yapmadığını belirtmişlerdi.
Öte yandan, ABD Başkanı Biden'ın Cumhurbaşkanı Erdoğan'la görüşmesinde F-16'ların tedariki konusunda Vaşington'a döndüğünde çalışmalara başlayacağını açıkladı.
Biden bir sonraki gün ise "Aralık ayında da Sayın Erdoğan'a söylediğim gibi, Türkiye'ye F-16 uçaklarını satmamız ve modernize etmemiz gerekli. Bunun tersi çıkarımıza değil. Bunu yapabilmek için ihtiyacım olan şey Kongre onayı. Bu onayı alacağımızı düşünüyorum" diyerek konu hakkındaki kararlılığını yineledi.
Cumhuriyetçi Parti Senatörü Lindsey Graham Twitter üzerinden yaptığı paylaşımda, ''Biden yönetiminin NATO müttefikimiz Türkiye'ye yeni F-16'lar satma kararını destekliyorum'' yazdı.
Graham, ''Türkiye ile farklı düşündüğümüz konular olsa da onlar bizim NATO müttefikimiz ve sıkıntılı bir bölgede kapasitelerini artırmak ABD'nin ulusal çıkarlarına olur'' ifadelerini kullandı.
Ancak son birkaç gündür Rum-Yunan lobisine yakınlığıyla bilinen Senatörlerin Türkiye'ye F-16 satışına karşı çıkacakları yönündeki açıklamaları sürecin pürüzsüz geçmeyeceğine işaret ediyor.
Peki şimdi ne olacak?
Cumhurbaşkanı Erdoğan NATO Zirvesi hitamında yaptığı açıklamada "Muhtırada yer alan hususlar titizlikle takip edeceğiz ve adımlarımızı buna göre atacağız" dedi.
Adalet Bakanı Bekir Bozdağ üçlü mutabakat sonrasında yaptığı açıklamada "Türkiye, bundan sonraki süreçte bu mutabakatta yer alan hususların takibini yapmada da kararlıdır. Bu şu demektir: Biz bunun yazıda yazılmasını kâfi görmüyoruz, uygulamasını da denetleyeceğiz. Uygulamada da bunların bir bir hayata geçmesini takip edeceğiz" diye konuştu ve Finlandiya ve İsveç'ten iadesi istenen 33 teröristle ilgili hatırlatma yazısı yazacaklarını ve konunun takibini yapacaklarını belirtti.
Neticede, Türkiye artık NATO tarafından da kabul edilen hassasiyetlerini gündeme getirmiş, Finlandiya ve İsveç bu konuda adım atma yönünde yazılı irade beyanında bulunmuştur.
Buna ilaveten, NATO Zirvesi'nin Sonuç bildirisinde terörizmin her türüyle kararlı bir şekilde mücadele edileceğine yönelik kuvvetli ifadeler kullanılmış ve üçlü mutabakata bahse konu metinde atıfta bulunulmuştur.
Buna karşılık olarak da Türkiye iki ülkenin NATO üyeliğine şimdilik yeşil ışık yakmıştır. Top artık karşı taraftadır.
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish