Tarih yazımı özgürlük ister… Cumhuriyet döneminde resmî tarih anlayışı

Zeki Sarıhan Independent Türkçe için yazdı

Bir ülkede bilim ve sanatın gelişmesi için ya özgürlük olmalı, ya da devletin baskılarına rağmen özgürlük için direnen güçlü bir kamuoyu bulunmalıdır.

Büyük devrimler, halkı özgürleştirmek için yapılır. Bu devrimler sonucunda halk kitleleri her türlü bilim ve sanata erişme ve bunları yaratma olanağına kavuşur.


1908 İkinci Meşrutiyet Devrimi, Saraya bağlı feodaller dışında bütün millette büyük bir sevinç ve coşkuya sebep oldu.

O zamana kadar gizli örgütlenen veya örgütlenemeyen düşünceler kendilerini ifadeye başladılar.

Müslümanlar, Hıristiyanlar, Yahudiler, Türkler, Kürtler, Ermeniler, Araplar… Osmanlılık ortak paydasında kardeş olduklarını ilan ettiler. 


Fakat İttihat ve Terakki iktidara tamamen egemen olduktan sonra bu genel özgürlük sona erdi.

Hele Balkan ve Birinci Dünya Savaşlarının yarattığı ortamda Türkiye adeta bu iktidar partisinin pençesine düştü.

Almanya'nın yanında bir emrivaki ile Birinci Dünya Savaşı'na girilmesi bile özgür kamuoyunun, hatta parti içinde demokrasinin yok edilmiş olmasının bir sonucudur.

 
İttihat ve Terakki'nin 1918'de acı bir yenilgiyle iktidardan uzaklaştırıldığı dönemde İstanbul ve Türkiye yeniden bir liberalizm cennetini yaşamaya başladı.

Fakat bu durum çok sürmedi. Müttefiklerin iktidara getirdiği İstanbul (özellikle Damat Ferit) Hükümetleri, bağımsızlık yanlılarını ağır baskı altına aldı.

İttihatçılardan hesap sorma adına her türlü muhalefeti yasakladı. Buna karşılık Anadolu'da yurtseverler geniş bir "kurtarılmış bölge" yarattılar.

Burada yurtseverliğin her çeşidi faaliyet halindeydi. Hemen hepsi TBMM'de de temsil ediliyorlardı.

Kemalistler, yurtsever İslamcılar, İttihatçı kalıntıları, sosyalistler, demokratlar… Kürt, Türk, Çerkez vb. topluluklar.

Gerçi bu düşünceleri temsil eden örgütler ve çevreler arasında komünistlerin 1921 sonbaharında baskı altına alınması gibi, bazı itiş-kakışlar olmadı değil; fakat Anadolu'da savaş içindeki bir ülkede olabileceği kadar geniş bir yelpazenin faaliyet halinde bulunduğunu söyleyebiliriz.

1919-1950 yılları arasındaki 31 yıl içinde Türkiye'nin gördüğü en demokratik dönem, Anadolu'da 1919-1923 yıllarıdır.

 
1923'ten başlayarak ne olmuştur? 19 Mayıs 1919'da Samsun'a bir ordu müfettişi olarak çıkan ve ardından ulusal örgütlenmenin başına geçen, TBMM'nin başkanlığına ve başkomutanlığına seçilen Mustafa Kemal Paşa, Kurtuluş Savaşı'nın zafere ulaşmasıyla prestijini son derece artırmıştı.

1923'te Cumhuriyet ilan edileceği zaman başka birinin cumhurbaşkanı olması düşünemezdi.

Zaten, kendisine herhangi bir rakip tanımayan ve rakiplerini durum elverdiği zaman tasfiye eden Mutafa Kemal Paşa, bu tarihten başlayarak adım adım ülkenin tek hâkimi durumuna geldi.

Hele 1925'te Doğu'da başlayan Şeyh Sait İsyanı'nı gerekçe göstererek Takrir-i Sükûn kanunu çıkardı ve buna dayanarak bütün muhalefeti çok geçmeden susturdu. 


Kurtuluş Savaşı'nı ve cumhuriyet devrimlerini Mustafa Kemal'e bağlılık penceresinden açıklayan çevreler, bu gelişmeyi olumlamakta ve övmektedirler.

Tek parti dönemini onaylamalarının nedeni olarak Halifeliğin kaldırılmasını, öğretimin birleştirilmesini, tekke ve zaviyeler kapatılmasını, medeni yasanın çıkarılmasını, alfabenin değiştirilmesini, kadınlara seçme ve seçilme hakkı yasal olarak tanınması gibi değişimleri göstermektedirler.

Tek partinin mutlak iktidarı olmasa bu değişimin yaşanmayacağını söylemektedirler.

Doğrudur; fakat bütün bu yeniliklerin halk kitlelerini, özellikle kadınları, işçileri ve köylüleri özgürleştiği söylenemez.

Toprak ağaları ve zengin köylülük iktidarla uzlaşarak baskılarına, sömürülerine devam etmişler, bürokrat burjuvazi içinden iş adamları çıkmış, yeni zenginler yaratılmıştır.

Bu iktidarın ödettiği bir bedel de sosyal bilimlere, bu arada tarih yazımına getirdiği kısırlıktır. 


Gerçi bu dönemde romanlar, şiirler, seyahatnameler yazılmıştır; fakat bunların rejimi sağdan veya soldan eleştirmekten kaçındıkları da bir gerçektir.

Çünkü iktidarın anlayışına göre, özgürlüğüne kavuşan halk mutludur. Ülkede sınıflar yoktur. Sınıfların varlığını ileri sürmek ve sınıf mücadelesi yasaktır.

Yalnız emekçilerin burjuvaziye karşı mücadelesi değil, burjuva kesimlerin veya kliklerin birbirlerine karşı örgütlenmesi de yasaktır.

Bu nedenle o dönemdeki burjuvazi arasındaki mücadeleyi, Atatürk'ün çevresinde topladığı Fethi Bey, Celal Bayar, İnönü ve benzerleri arasındaki ilişkilerde arıyoruz.


Kurtuluş Savaşı hakkında kitapların yazımı niçin gecikti? 

Türkiye tarihinin en büyük alt üst oluş dönemi olan Kurtuluş Savaşı hakkında o dönemde yazılan kitaplar üzerinde yapılan bir değerlendirme bu bakımdan ilginç sonuçlar veriyor.

Bu savaşa eli kalem tutan subay, yedek subay, öğretmen, gazeteci gibi birçok aydın katılmıştır. Bunların savaşla ilgili yorumları, gözlemleri, anıları büyük bir değer taşırdı. Hâlâ da taşımaktadır. 

Dönem olarak Kurtuluş Savaşı'nın silahlı mücadeleye dönüştüğü 1919 ile Atatürk'ün öldüğü 1938 yılına kadarki 19 yıllık bir tarihe bu açıdan mercek tutuyoruz.

Kurtuluş Savaşı'nı konu alan kitapları da "Kurtuluş Savaşı Günlüğü" adlı dört ciltlik kitabımızın "Kaynaklar" bölümündeki kitap listesini esas alarak sınıflayacağız.
 

 

Geniş bir kaynak taramasına dayanılarak hazırlanan ve Mondros Ateşkes Anlaşması'nın yapıldığı 30 Ekim 1918 ile Lozan Konferansı'nın açıldığı 20 Kasım 1922'ye kadarki yaklaşık dört yıl süren bir dönemin olaylarını gün gün sıralayan bu kitapta, kaynak olarak 400 kitap gösterilmiştir.

Bunların yayın tarihleri 1919'dan başlayarak 1990'lıyalların başlarına kadar gelmektedir.


1919 yılı ile 1938 yılları arasında Kurtuluş Savaşı'nın şu veya bu evresinden, olayından veya bütününden söz eden (Kaynakçaya alınmış) 47 kitap görüyoruz. Bunlardan 16'sı, 1919-1923 yılları arasında yayımlanmıştır.

Bunların tamamına yakını İzmir bölgesinde Yunan zulümlerinden söz eden ve İstanbul Hükümeti tarafından yayımlanmış raporlarla, gene Yunanlıların işgal ettikleri yerlerdeki zulümleri anlatan Ankara hükümeti tarafından yayımlanmış kitapçıklardır.


Kurtuluş Savaşı ile ilgili kitapların, inceleme ve anıların savaş bittikten sonra yazılması doğaldır.

Savaşta birlikler yönetmiş subayların, milletvekillerinin, diş temsilciliklerde çalışmış olanların, Kuvayı Milliye birlikleri kurmuş ve yönetmiş gönüllülerin, İstanbul'dan Anadolu'ya geçerek gönüllü olarak savaşa katılmış olanların herhalde bu savaştaki kendi rolleri, yaşadıkları, duydukları ve yorumları hakkında yazacakları çok şey olmalıdır.

Savaş bitmiş, Cumhuriyet ilan edilmiş, tam da bunları anlatmanın zamanı gelmiştir.


Fakat 1924 ile 1938 arasındaki 15 yılda yayımlanan kitapların sayısı ve konularına bakınca durumun hiç de beklendiği gibi olmadığını görüyoruz.

Kurtuluş Savaşı ile ilgili olarak (eski ve yeni yazı ile) yayımlanan kitapların sayısı yalnızca 31'dir.

Yani her yıla ancak iki kitap düşüyor. Bu sayının son derece az olduğu hemen göze çarpıyor.

Yayımlanan kitapların içeriğine baktığımızda ise şöyle bir durumla karşılaşıyoruz. Bunların çoğu, savaş sırasında bazı kolorduların harekâtlarını anlatan metinlerdir.

Tamamına yakını da Genelkurmay tarafından yayımlanan Askeri Mecmua'nın Tarih ekleri olarak yayımlanmıştır.

Herhangi bir okuyucuya hitap etmedikleri ve piyasada satılmadıkları, subaylara savaş taktiklerini öğretmek için yazılıp yayımlandıkları hatıra gelmektedir.

Şu kitapları saymamız yeter:

Cevdet Kerim İncedayı'nın Türk İstiklal Harbi ve Türk İstiklal Mücahedesi Konferansları (1927),
Türk İstiklal Harbi'nin Başında Milli Mücadele (1928),
Yunanlılarla İstiklal Harbi Tabiye ve Sevkülceyş Noktai Nazarından Tetkik (1931),
Birinci İnönü Muharebesinde 61. Fırka (1932)
61. Fırka'nın Gediz ve Kütahya Muharebeleri (1932),
Sakarya'dan İzmir'e Kadar Birinci Kolordu (1932),
Sakarya Meydan Muharebesi'nde 1. Grup (1932),
Türk İstiklal Harbi'nde Birinci İnönü Muharebeleri (1933),
İkinci İnönü Meydan Muharebesi (1933),
Büyük Taarruz Nasıl Oldu (1933),
İstiklal Savaşı'nda Kocaeli Bölgesindeki Harekât (1935),
İstiklal Savaşı'nda İkinci Kolordu (1935),
İstiklal Savaşı'nda Dördüncü Tümen (1935),
İstiklal Savaşı'nda Kütahya ve Eskişehir Muharebeleri (1936),
İstiklal Harbi'nde Demirci Akıncıları-Gerilla (1936),
1920 Yılının Kurtuluş Savaşları (1937),
İstiklal Harbi'nde 57. Tümen ve Aydın milli Cidali (1937). 

Bir kısmı bazı illerin savaştaki yerini anlatıyor:

Kilikya Faciaları ve Urfa'nın Kurtuluş Mücadeleleri (1924),
Hubb-u İstiklalin Abidesi Gazi Ayıntap (1924),
Adana'nın Kurtuluş Mücadelesi Hatıraları (1934),
Ulusal Savaşta Tokat (1936),
Heyeti Temsiliye ve Mustafa Kemal Kırşehir'de (1937)
İstiklal Savaşı'nda Adanalıların Kahramanlık Destanları (1937),
Kurtuluş Savaşımızda Kahraman Çukurovalılar (1938)

M. Arif'in, Anadolu İnkılabı Mücahedatı Milliye Hatıratı (1924) adlı kitabının herhangi bir yayıncısı yoktur. M. Arif, 1926 Suikastı suçlamasıyla asılmıştır.

150'liklerden olan Mevlanzade Rıfat, Türkiye İnkılabının İçyüzü (1929) adlı kitabını ise Halep'te yayımlamıştır.


Resmi tarih: Nutuk 

1924-1938 yıllarını kapsayan 19 yıllık süre içinde olayın büyüklüğünün aksine Kurtuluş Savaşı hakkında pek az kitap yayımlanması, bunların çoğunun da devlet yayını ve askerî harekâtlar hakkında olması düşündürücüdür.

Bu durumun nedenleri araştırılmaya değer. Fakat bunun, Tek parti, tek lider rejiminden ve liderin farklı hiçbir görüş istemeyen tutumundan kaynaklandığı söylenebilir.

Kurtuluş Savaşı'nın siyasi yönünü anlatmayı Gazi Mustafa Kemal, 1927'de CHP Kongresi'nde söylediği Büyük Nutuk'la üzerine almış ve bu tarihten önce ve sonra Nutuk'ta anlatıların dışında başka bir siyasi tarih yazımına izin verilmemiştir.
 

 

Nutuk'un yazılma amacı da 1926 Suikastı ile bağ kurularak muhalifleri tasfiye etmekte Mustafa Kemal Paşa'nın ne kadar haklı olduğunu anlatmaktır.

Bunun inandırıcılığını artırmak için Nutuk, devletin eli altındaki arşiv belgeleriyle desteklenmiştir.

Nutuk'un Kurtuluş Savaşı ile ilgili belgeli anılar arasında en önemli kitaplardan biri olduğu kuşkusuzdur, fakat Nutuk, bu savaşın bütün yönlerini kapsamadığı gibi, değinmediği, atladığı ve kısmen değiştirdiği bir hayli olay da vardır.  
 

 

Mustafa Kemal Paşa'ya göre tarih yazımında yazanın yapana sadık kalması şarttır.

Tarihi yapan kendisi olduğuna göre onun anlattıklarından farklı bir görüş ileri sürmek mümkün değildir.

Türkiye'nin Nutuk adlı bir resmî tarihi vardır. Ders kitapları onun özeti halindedir. Sivil hayatta da değişik bir görüş savunmak mümkün değildir.

Nitekim Nutuk'ta eleştirilere uğrayan Kâzım Karabekir'in, Nutuk'a yanıt olarak hazırladığı apaçık olan İstiklal Harbimiz adlı kapsamlı ve belgelere dayandırdığı anıları, 1933'te rejimin memurları tarafından matbaadan alınarak bir kireç kuyusunda yakılmıştır.
 

 

Kitabın piyasaya çıkması 1960'lı yılların sonunda mümkün olabilmiştir.

Yunus Nadi, Falih Rıfkı gibi yazarların Kurtuluş Savaşı ve Atatürk ile ilgili kitapları bile çok partili hayata geçtikten sonra yayımlanabilmiştir.

   
Bununla birlikte asker destekli hükümetler ve bazı özel kuruluşlar, burjuvazinin çıkarlarını Nutuk üzerinden güvenceye almaya çalışmışlardır ve günümüzde de çalışmaktadırlar.

İlk yayımlandığı tarihten beri belki milyonlarca Nutuk basılmış, mezun öğretmenlere verilmiş, Halkevi ve Halk Odalarında bulundurulmuş ve kütüphanelerin başköşesine konulmuştur.

Kurtuluş Savaşı ve Atatürk hakkında günümüzde kitap yazarlarından bir kısmı Nutuk'un çizgisinden dışarıya çıkamamaktadır.  

Sonuç olarak; özgürce bilim ve sanatın gelişmesi için özgürlük başta gelen koşuldur. Bu durum, gelecek siyasi hayatımız için de öğretici olmalıdır. 

       

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU