Katledilişlerinin 50. yılında ölümsüzlere: Deniz Gezmiş, Hüseyin İnan, Yusuf Aslan'a

Celalettin Can Independent Türkçe için yazdı

Görsel: Er. Karayel/Twitter

Gerçekte ölen kim, yaşayan kim?
 Ardında bıraktıkları milyonların
Yüreklerinde yaşayanlar mı?

İnsanlığın özgürlüğüne ve mutluluğuna
Dair hiçbir iz bırakmadan ölenler mi?


Deniz Gezmiş ve arkadaşları İstanbul Üniversitesi'ni işgal eylemini başlattıkları zaman, bu topraklarda kısa bir süre sonra efsaneleşecek olan bir kuşağın temellerini attıklarını bilemezlerdi.

68 kuşağını bilmeyenimiz yoktur.

Bu kuşağın önde gelen bütün isimleri hâlâ genç insanlara esin kaynağı oluyor.

Yılın birçok günü 71 hareketinde toprağa düşenleri anma günleri olarak akıllara geliyor.

Denizler'in, Mahirler 'in, İbrahimler'in anıldığı, kimi zaman görkemli, kimi zaman mütevazı toplantılarda bütün devrimci kuşakların yaşayan temsilcileri hâlâ yan yana geliyor. 

Böyle olduğu için 68 kuşağı yalnız içtenlikli, dürüst gençliğin ilgi alanına girmekle kalmıyor. 

Tekelleşen medyanın magazin sayfaları, büyük holdinglerin eline geçmiş olan TV'lerin ekranları da 68 kuşağının "menkıbelerine" açılıyor. 

Yeşilçam'ın film arşivinde bile, 68 kuşağının "serüvenlerini" konu alan filmlere rastlanıyor.

 
Peki, 68 kuşağı nerede?

Ölenler öldüler, güneşe gömüldüler...

Ya bugün yaşayanlar?

Bugün on binlerce ve yüzbinlerce "68" dönemini görmüş insan yaşıyor. 

Ama artık bu on binler ve yüzbinler bir "68 kuşağı" olarak hayatta değiller.

Türkiye'nin çorak toprakları, 68 yılında yıkılan barajdan seller gibi akan bu kuşağı 12 Mart ve 12 Eylül darbesi ile birlikte süreklileşen darbe rejimi ve onlardan da ağır bir "ideolojik kuşatma" ile yuttu.

Bu kuşak yaşamıyor, ama hâlâ var! 

İdeolojide, bilinçlerde, yüreklerde, resmi olmayan tarihte, gençliğin şarkılarında, şiirlerinde, öykülerinde var...

 
Başkaldırı gençliği

Denizler'in, Mahirler'in, İbrahimler'in 68 gençliği, emperyalizme, kapitalizme ve faşizme karşı başkaldıran bir gençlikti.

Onların bıraktığı miras, gençliğin idealleri, halkların özgürlüğü uğruna can da dahil, her türlü bedelin ödenmesiydi.

Egemen oligarşi yöntemleri ise, son derece kıyıcı oldu.

Ülkeye ve halka bağlı, en yetenekli ve atak devrimciler hunharca katledildi.

Denizler idam edildi. İbrahimler en ağır işkencelerden geçirilip katledildi.

Nurhak'ları Sinan'ların ve Kızıldere'yi Mahirler'in kanı suladı.

Öyle ki dünyanın hiçbir ülkesinin egemen sınıfı, kendi gençliğine karşı bu denli düşmanlık gütmedi.

Egemen oligarşi toplumun geleceğini Denizler'in şahsında yok etmeyi tercih ederken, bunun bedelini ülkeye ağır ödettiler.

 
Denizler'in ideali

Denizler asılırken, tam da ipin altında "Yaşasın Kürt ve Türk halklarının kardeşliği ve bağımsızlık mücadelesi"ni dosta düşmana ilan ederek halkların ortak mücadelesinin yolunu can bedeli çizdiler.

Denizlerin idamı ise toplumun adalet duygusunu, bir şeylerin değişebileceğine dair inancını, saflığını ve sahiciliğini yaraladı.    

Bu "yara" 50 yıldır iyileşmedi.

Toplum ve halk olarak kanlı geçmişimizle yüzleşme, eşitlik, özgürlük, kardeşlik idealini, yani Denizler'in idealini geleceğe taşıyana kadar iyileşmeyecek de!...

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU