Bazı çıplak gerçekler

Hakan Gülseven Independent Türkçe için yazdı

Fotoğraf: AA

Bazen bir noktaya boş gözlerle bakıp her şeyin ne kadar saçma olduğunu düşünürsünüz ya... Ne bileyim, belki sizin hayatınız daha farklıdır ama bana oluyor öyle. Şu sıralar daha fazla oluyor.

Ekranda haberleri takip ederken takılıp kalıyorum mesela. "Eeee?" diye sorarken yakalıyorum kendimi.

Matrix filmindeki gibi harfler, rakamlar ve insan görüntüleri eriyor, çılgınca bir hızla akıp gidiyor.

Konuşulan her kelimenin her harfi, telaffuz edilen her sayının her bir rakamı, onları kullanan insan siluetleri, hepsi saçmalaşıyor...

Son günlerin revaçta konusu Türk Telekom'dan söz ediyorlar ya mesela, her seferinde aynı şeyi yaşıyorum:

'T' harfleri yamuluyor, 'Ü'nün noktaları ayrı yönlere doğru hızla hareket etmeye başlıyor, 'KOM' muazzam bir titreşimle belirsizleşiyor, 'KOM-KOM-KOM' diye kulakları patlatacak bir nakarata dönüşüp yankılanıyor.

Sonra derinlerde kayboluyor...

Şimdi burada o anlamsız rakamları alt alta sıralayıp Telekom kepazeliğinde milletçe kaç para dolandırıldığımızı bir kez daha hesaplamayacağım.

Özeti şu: Ciddi kâr eden bir kamu kuruluşuyken neden özelleştirildiğini hiç anlayamadığımız Türk Telekom satışı sonrasında bu fukara millet milyarlarca dolarını bir dolandırıcıya kaptırdı.

Özelleştirme bedeli ödenmedi, banka kredileri uçtu, şirketin içi boşaltıldı, kârlar götürüldü ve dev gibi şirket örümcek tarafından emilip içi boşaltılmış bir posaya dönüştürülmüş halde üzerimize fırlatıldı.

Faturaları ödeyemediği için evinde kazakla battaniye altında oturup karanlıkta televizyon seyreden ve hâlâ pazardan aldığı pırasanın fiyatının niye o kadar arttığını düşünen emekli bir amcanın cebinden emilmiş paranın hikayesidir bu.

Peki, bu dolandırıcılık hikayesinin hesabını kim verecek?

Bu fukara milletin dolandırılmasına vesile olan siyasi irade nasıl hiçbir şey olmamış gibi bu işin üstünü örtüveriyor?

En önemlisi, bu memlekette yaşayan milyonlarca insanı dolandırmış Lübnanlı şahıs nasıl oluyor da ülkenin cumhurbaşkanı sıfatını taşıyan Tayyip Erdoğan tarafından, daha geçenlerde, İstanbul'daki Vahdettin Köşkü'nde en üst düzey devlet töreniyle ağırlanıyor?

Hadi, nalına da mıhına da vuralım ve bir soru daha soralım:

Telekom özelleştirmesi sırasında ekonominin ve özelleştirmelerin başında olan Ali Babacan, şimdi hafızasını yitirmiş kazazede masumiyetiyle, nasıl tek kelam etmeden muhalefet takımında sağ açık pozisyonuna namzet oluyor?

Ve tüm bir muhalefet, tek bir hakiki adım atamamanın utancını hiç yaşamadan bu koskoca dolandırıcılığın hikayesini anlatarak muhalefet etmenin keyfini nasıl yaşıyor?

Bunların hepsi tek tek ele alındığında saçmalık, hep beraber baktığınızda saçmalık yumağı.

Saçmalık yumaklarının bir araya gelerek bir rezalet kozmosu oluşturduğu bambaşka bir alemde yaşıyoruz biz.

Ve hepimiz ısrarla bunu inkar ediyoruz. Aslında var olmadığımız başka bir alemde yaşıyormuş gibi yapıyoruz.

Evet, elinizi nereye atsanız bir saçmalık yumağına denk geliyorsunuz. Bu fukara milletin kursağından çekilip çıkarılan milyar dolarların gözümüzün önünde birilerin cebine tıkıştırıldığını apaçık görüyoruz.

İsimler belli, eşkaller belli, her şey belli.

Ve biz hiçbir şey yapamıyoruz.

Rüyada gibiyiz, bağıracağız, bağıramıyoruz. Sesimiz çıkmıyor ki. Koşacağız, koşamıyoruz.

Öyle, gözüne far tutulmuş tavşanlar gibi, kocaman açılmış gözlerle, sabit bakışlarla, saçma saçma duruyoruz.

Hırsızın kutsandığı, hırsıza hırsız demenin ise suç sayıldığı dünyanın en absürt adalet sistemini yaratmış bir milletin evlatlarıyız artık biz.

İtiraf edin. Utanç içinde yaşıyoruz.

Bu utançtan kurtulabilmek için hep beraber 'sandık' bekleşiyoruz.

Bakın, bir daha diyorum, fatura oluyor evimize giriyorlar, benzin pompasının ucuyla arabamıza sızıyorlar, sigaramızdan çektiğimiz nefesle ciğerimize kadar nüfuz ediyorlar, cebimizde kalan son üç kuruşumuzu alıyorlar, ceplerine tıkıştırıyorlar.

Hepsi gözümüzün önünde oluyor.

Ve biz kutsal bir 'sandık' bekleyerek, gelecek güzel günlerin hayalini kuruyoruz.

Telekom'un; Telekom rezaletiyle hepimizden çalınan paraların hesabını soramayan, hesap soracak mekanizma bile bulamayan bu millet, üstüne bir de dolandırıcıyı ağırlıyor.

Nerede?

Tarihimizin medarı iftiharı Vahdettin'in bizim paramızla yeniden yaratılan köşkünde!

Dolandırıcı geliyor, altın varaklı taht yavrularına gerine gerine oturtulup, büyük ihtimalle ejder meyveli mönülerle ağırlanıyor, el sıkışılıyor, hoşbeşten sonra bizden çaldığı milyar dolarlarına doğru uğurlanıyor...

Rezaletin üzerine gösterişli tavus kuşu tüyleri dikiliyor...

Ve biz, tüm bu rezaletlerin bir gün önümüze konacak bir kutsal 'sandık' ile son bulacağına inanarak yaşıyoruz.

Sizce bu makul bir davranış biçimi mi?

Ne diyelim... Umut fakirin ekmeği...

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU