Uganda, Afrika'nın incisi olarak adlandırılır. Çevre ülkelerden insanların sığındığı, oldukça güvenli, havası güzel ve gelişmekte olan bir ülke.
Bu güzel ülkede 10 yılı aşkın süredir büyükelçiliğimiz bulunuyor. Yeşillikler içinde, oldukça ferah ve sevimli bir büyükelçilik binamız var. Büyükelçimiz Kerem Alp ise 3 yıldan beridir burada görev yapıyor.
Muhafazakarı, seküleri, sivil toplum çalışanı, iş insanı, tüm çevreler tarafından sevilen ve sayılan bir isim. Çalışkanlığı ve güler yüzü ile övülüyor.
Tüm çevreler tarafından aynı anda sevilip sayılmak, hele böylesine gergin bir politik ortamda bunu gerçekleştirmek oldukça zor ve takdir edilesi.
Ben de kendisi ile bir röportaj yapmak ve Türkiye-Uganda ilişkilerini, Türkiye'nin Afrika politikalarını konuşmak istedim. Bundan da öte "Bir büyükelçi ne yapar, nasıl yaşar?" sorusunun cevabını merak ediyordum.
Röportaj günü büyükelçiliğe gittim, sadece büyükelçi değil, tüm müşavirler ve elçilik görevlileri bizi karşıladı. Röportajı Sayın Büyükelçi ile yapacaktık lakin ekip çalışmasına önem verdiği için tüm ekibini davet etmiş.
Henüz röportaj başlamadan sıcak bir atmosfer oluştu. Kendisine Türkiye'nin Afrika politikalarını soracağımı ama bunlardan öte sosyal nitelikli sorular da sormak istediğimi ilettim. Zira insanlar bir büyükelçi ne yapar, nasıl yaşar sorusunu merak ediyorlar.
Röportaj öncesi yoğun bir araştırma yaptım, buna benzer bir röportaja rastlamadım. Alanında bir ilk olacak. Ben sordum, Kampala Büyükelçimiz Sayın Kerem Alp içtenlikle cevapladı.
Bürokrasinin soğuk yüzünü aşıp oldukça sıcak ve keyifli bir röportaj gerçekleştirdik.
- Türkiye'nin Afrika politikaları nelerdir, gelecek vizyonu içerisinde neler bulunuyor, bunlar hakkında ne düşünüyorsunuz?
Afrika'ya yönelik politikamızın temelinde Afrika ile birlikte kalkınma vizyonumuz var. Afrika'nın bizim kalkınma modelimizden faydalanmasını istiyoruz, biz de aynı şekilde Afrika'nın kalkınma modelinden faydalanmak istiyoruz.
Geleneksel ortaklarımızın yanı sıra önü açık, geleceği parlak olan Afrika ile iş birliği yapmak istiyoruz. Çünkü nüfusu genç, doğal kaynakları zengin bir kıta. Gelişme potansiyeli çok yüksek. Biz de bunun içerisinde kendimize düşen payı almak ve o kalkınmaya katkıda bulunmak istiyoruz.
Bizim yapmaya çalıştığımız biraz ezber bozmak. Çünkü burada belirli ezberler, belirli kalıplar var. Bunlar sömürgecilik döneminden kalmış kalıplar. Yine biliyorsunuz sömürgecilik fikrine karşı çıkan ve bu anlamda kalıplarını kıran ve en büyük direnci gösteren ülke, Türkiye.
Kurtuluş Savaşı sırasında bunu başarmışız. Nitekim Afrika'daki bağımsızlık mücadelelerinin birçoğu Türkiye'den etkilenmiştir. Fakat şimdi dönüp dolaşıp bakıyoruz, eski sömürgecilik ezberlerinin hala devam ettiğini görüyoruz.
Bunların sadece Avrupa'dan değil, biraz da Asya'dan kaynaklanan hareketler olduğunu görüyoruz. Dolayısıyla bunlara bir alternatif olarak hem Kıta'nın kalkınmasına katkıda bulunmak hem de gerek insan gerek doğal kaynaklarından kendi ülkemizde yararlanmak ve kendi kalkınmamıza da bir alternatif yaratmak istiyoruz.
- Uganda-Türkiye ilişkileri nasıl ilerliyor?
Diplomatik ilişkileri tesis edeli 50 yılı aştı. İlişkiler ilk olarak 1969'da tesis edilmiş. Ondan sonraki dönemde genellikle uluslararası örgütler nezdinde, birbirimize destek olup birbirimizi tanımışız. Uluslararası örgütlerde başlayan bir tanışıklığımız olmuş.
Uluslararası toplantılarda harf sıralaması baz alınınca Türkiye ve Uganda yan yana oturuyor. Uganda büyükelçiliği görevim başlamadan önce yaklaşık 15 yıl boyunca komşum Uganda ile yan yana oturduk.
New York'ta açılan Türkevi'nin bir sokak arkasında Uganda Evi vardır, İdi Amin'in aldığı… Birçok açıdan komşuluğumuz mevcut.
2010 ve 2011 yıllarında sırasıyla Kampala ve Ankara'da diplomatik temsilcilikler açıldıktan sonra ilişkilerimiz çok daha hızlandı, ivme kazandı. Şu an röportaja eşlik eden arkadaşlarımızın çoğu elçilik açıldığında yoktu.
2018 yılında TİKA temsilciliğinin açılışı ve kendi ayrı diplomatik statüsünün olmasıyla çeşitli birimlerin eklenmesi süreci başladı. Akabinde İçişleri Müşavirimiz Sezgin Bey'in gelişi, Ticaret Müşaviri olarak Erhan Bey'in gelişi; yani fiziksel olarak insanların gelmesi ile birlikte bu gördüğünüz alanlar çok daha hızlı gelişiyor.
Bunların üzerine Maarif Vakfı'nı, Yunus Emre Enstitüsü'nü ekleyecek olursak o zaman ilişkilerimiz daha da çeşitlenecek. Tüm alanlarda ilişkilerimizi çeşitlendirmek ve derinleştirmek istiyoruz.
Bunların kimisi biraz daha hızlı kimisi biraz daha yavaş ilerliyor. Uganda'nın ne kadar alabileceğine, bizim ne kadar verebileceğimize ve hangi alanlarda frekans tutturabileceğimize bağlı olarak, ilişkilerimizi tüm alanlarda geliştirmek istiyoruz. Kalkınma alanında çok güzel projelerimiz var, sürdürülebilir kalkınmaya katkıda bulunuyoruz.
Belki rakamlar çok büyük değil ama yakaladığımız artış Uganda nezdinde oldukça yüksek. Kovid salgını döneminde yüzde 94'e varan artışlar yakaladık.
Ticaret Müşaviri Erhan Bey, Uganda'da faaliyet gösterilen ticari alanlar için şöyle dedi: Uganda'da ciddi yatırım alanları var. Tekstil, makine yağları, orta ölçekli briket fabrikaları gibi üretim alanlarında çalışmalar yürütülüyor. LC Waikiki ikinci mağazasını açıyor. Kahve ve ananas işleme tesisi ve meyve suyu üretim fabrikası gibi projelerimiz var. Bir yandan ihracatımız sürekli artıyor. Şu anda 47 milyon dolara ulaşan ihracat rakamımız mevcut. 2019'da bu rakam 32 milyon dolardı. Uganda kahve potansiyeli bakımından önemli bir ülke. Şu an ham olarak kahve ihracı yapılıyor. Zaten Türkiye'ye yapılan ihracatın önemli bir kısmını kahve oluşturuyor. İşleme fabrikalarının açılması istihdama katkısı ve katma değer oluşturması bakımından önem arz ediyor. |
- Türkiye-Uganda ticari ilişkileri hakkında neler söylemek istersiniz? İş insanlarına bir davetiniz veya çağrınız var mı?
Türkiye ve Uganda'da çeşitli iş konseyleri düzenledik. Bu konuda teşvik etmeye gayret ettik. Çağrımı bir cümleyle özetleyecek olursam şunu söyleyebilirim: Uganda'nın altyapısına değil, toprak altına değil, yer üstüne yani doğal kaynaklarına yatırım yapmalarını öneririm. Hem insan kaynakları hem tabiatın sunduğu nimetlere yatırım yapmalarını öneririm.
Çünkü Uganda'nın genç ve dinamik, iyi eğitimli bir nüfusu var. Bu kalabalık da bir nüfus. Verimli bir ülke burası. Gerek toprak kaynakları açısından gerek su kaynakları açısından oldukça verimli. Fakat bizdeki gibi bu kaynakları nasıl en iyi şekilde değerlendiririz fikri yok.
Dolayısıyla biz kendimizi nasıl kalkındırdıysak aynı felsefeyle Uganda'ya gelip Uganda halkını eğitebilir ve daha eğitimli bir iş gücüne dönüştürebiliriz.
Aynı şekilde burada halkın yüzde 80'inin sadece karnını doyurmak için kullandığı tarımı endüstriyel bir tarım devrimine çevirebilirsek hem kendimize çok büyük bir kaynak yaratmış oluruz hem de Uganda'nın kalkınmasına çok büyük bir katkıda bulunmuş oluruz.
- Afrika'da büyükelçi olmak nasıl bir his? Zira Afrika dünyanın geri kalanından farklı, oldukça özel bir kültüre sahip, nevi şahsına münhasır bir kıta…
Burada büyükelçi olmak çok ciddi bir adaptasyon gerektiriyor. Çünkü bizim Avrupa'da Türkiye'de veya dünyanın başka bölgelerinde alışık olduğumuz, bize doğal ve normal gelen şeylerin burada doğal ve normal olmadığını hatta hiç olmadığını veya lüks olduğunu görüyoruz. Dolayısıyla Afrika'da büyükelçi olmak hayata yeniden başlamak gibi bir şey.
- Uganda sizin için ne anlam ifade ediyor?
İlk aklıma gelen mutluluk, doğal yaşam, öze dönüş diyebilirim. Doğallığın ve vahşi yaşamın muhafaza edildiği bir yerde olmak çok değerli. Çevreye duyarlılık konusunda kendimi geliştirdim, bunu bana Uganda kazandırdı.
Önceden düşündüğüm çevrecilikle burada yaşadığım çevrecilik arasında dağlar kadar fark var. Dolayısıyla benim aklıma ilk gelen doğayla tekrar özdeşleşmek ve öze dönmek gibi görüyorum.
Bu soruyu röportajımıza eşlik eden diğer elçilik görevlilerine de yönlendirdim. Uganda'yı tanımak açısından farklı bakış açılarının iyi olacağını düşündüm.
|
- Büyükelçilik kariyeriniz boyunca karşılaştığınız ve asla unutamadığınız bir anınızı anlatır mısınız?
Bir kere değil defalarca karşılaştığım durum var. İnsanlar benimle karşılaştıklarında önce normal muhabbete giriyorlar, Türkiye'yi anlatıyorlar. Sonra benim büyükelçi olduğumu öğrenince gözleri fal taşı gibi açılıyor. O zaman benim için mutluluk dolu bir an oluyor.
İnsanlara gerçekten dokunabilmişiz, yakınlaşabilmişiz diyoruz. Gerek arazide gerek gittiğimiz bir restoranda olsun, Uganda'da en hoşuma giden ve unutamadığım şey insanların önce benimle normal bir vatandaş olarak muhabbete girmeleri, sonra büyükelçi olduğumu öğrenince sanki karşılarında olağanüstü, Marvel Comics'ten çıkmış biri, Superman oturuyormuş gibi tepki veriyorlar, o çok komiğime gidiyor.
- Bir gününüz nasıl geçiyor?
Önce vize işlemleri ile güne başlıyoruz. İki ülke arasında ilişkilerin gelişmesiyle iki ülke insanlarının birbirlerinin ülkesine gitmeleri doğru orantılı. Özellikle son dönemde ciddi artış var. Önceleri haftada 30-40 başvuru olurken şimdi günde 50-60 başvuruya kadar çıktı.
Dolayısıyla önce Uganda vatandaşlarının vize başvurularıyla ilgileniyoruz. Daha sonra sizin de tanık olduğunuz gibi misafirlerimiz oluyor, bunlar Türk veya yabancılar olabiliyor. Diplomatik temsilciler oluyor.
Sabahlarımız genelde onları ağırlayarak geçiyor. Öğle saatinde, öğle yemeği yemediğim için ben masa başında bürokratik işlerimi yapıyorum. Sürekli içeriye biri girip çıktığı için öğle saati dışında oturup bir şey yazmam pek mümkün olmuyor.
Öğleden sonra da arkadaşlarımızla koordinasyon toplantılarımız ve diğer toplantılarımızla geçiyor. Yalnız haftanın 2 veyahut bilemediniz 3 günü böyle geçer.
Diğer geri kalan günlerde arazide oluruz. Kampala'da fazla durmayız. Ya TİKA ile bir şeyler yaparız ya gider tarım arazilerini gezeriz ya gider birileriyle görüşürüz.
- Boş vakitlerinizi nasıl değerlendiriyorsunuz, takım elbisenizi çıkarttıktan sonra ne yapıyorsunuz?
Takım elbisemi çıkarttıktan sonra mayomu giyip yüzüyorum. Uganda aşağı yukarı 12 ay 365 gün gündüzleri 24-25 geceleri 17-18 derece sıcaklığa sahip bir ülke olduğu için önce bir spor yapıp kendime geliyorum, sonra yüzüyorum.
Kovid öncesi haftanın 2-3 gecesi resepsiyonlar ve çeşitli davetler oluyordu. Ama şimdilerde bunlar olmuyor. Kitap okuyarak, televizyon seyrederek, spor yaparak veya internetten ailemle görüşerek vakit geçiriyorum.
Öte yandan online oyun oynuyorum. Mesela Call of Duty oynamayı seviyorum. Tabii bir de en önemlisi sosyal medya. Günümüzün en önemli araçları bunlar. Bu sebeple bu küçük ekranların karşısında günün 1-2 saatini harcıyoruz. Dünyada ne olmuş ne bitmiş bunları öğrenmek için kullanıyorum.
- Suriye'nin son büyükelçisi Sayın Önhon anılarını kaleme aldı. Büyük bir ilgi topladı. Siz de emekli olunca böyle bir kitap yazmayı düşünüyor musunuz?
Böyle bir kitap yazmayı düşünmüyorum. Biraz daha fantezi bir kitap veya çocuklar için bir şeyler yazabilirim. Karikatür ve çizgi roman çizme alışkanlığım var. Çok uzun kitaplar beni çok yoruyor, uykum geliyor.
- Motosiklet tutkunuz varmış sanırım. Biraz anlatır mısınız?
Evet, doğru. Benim aslında tüm taşıt araçlarına merakım var. Araba, kamyon, motosiklet, sörf, yelken, kano, kayık ne olursa. Hareket eden her şeye merakım var. Motosiklette bunlardan bir tanesiydi. Dolasıyla Uganda'da bunu değerlendirecek bir fırsat buldum.
Burada yollar çok gelişmiş değil, bazen arabalarla gitmek pek mümkün olamayabiliyor. Gördünüz siz de burada ulaşımın yüzde 90'ı Boda Boda denen motosikletlerle yapılıyor. Burada insanlar nasıl yaşıyorsa bizim de onlar gibi yaşamamız ve hayatın doğal akışına kendimizi bırakmamız daha kolay oluyor.
Madem insanlar Boda Boda ile geziyorlar ben de imkan buldukça seyahatlerimi motorla yapıyorum. Motor üzerinde üç boyutlu yaşıyorsunuz. Bir zırhlı camın veya pencerenin arkasında değil, motosikletin üzerinde, rüzgarı hissederek seyahat ediyorsunuz.
Yaşadığınızı hissediyorsunuz, motorun en büyük özelliği bu. Bazen ulaşım için Boda Boda kullanıyorum hem de kendime ait bir Boda Boda var.
Size bir motorlu hikayemi anlatabilirim. Geçtiğimiz yıllarda çoğunlukla yaşlıların yaşadığı bir köy olduğu söylendi. Bu köyün çevresinde 17 tane mescit olduğu ve bunlara tek bir imamın baktığı bilgisi paylaşıldı.
İmam tüm hepsine yetişmekte güçlük çektiği için bizden motosiklet talep etti. Bir hayırseverimiz de vesile oldu, motosiklet bağışladı. Motosikleti aldım, kaskımı taktım götürdüm köye.
Herkes toplanmış bekliyor. İmamı buldum, kaskı çıkarttım, selamlaştık, motosikletin anahtarlarını teslim ettim. O esnada herkes arka tarafa bakıyor. Kim gelecek, motosikleti kim teslim edecek diye bekliyorlar.
Düşünüyorlar ki siyah limuzinler, büyük büyük arabalarda büyükelçi gelecek, arkada bir kamyonetten motosikleti indirip teslim edecek. Büyükelçi benim, bu da sizin imamın yeni motoru diyince çok şaşırmışlardı.
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish