"La Moneda" Führerini bekliyor: Neo sağcılık Amazon'u aşıp And dağlarına dayandı

Özgür Uyanık Independent Türkçe için yazdı

Şili Başkanlık Sarayı "La Moneda" 1700'lerin ortasında darphane olarak yapılmaya başlanmıştı. Zamanla ülkenin idare merkezi haline gelen bina 1973'te General Augusto Pinochet'in sosyalist devlet başkanı Dr. Salvador Allende'ye karşı darbesi sırasında uçaklar ve tanklarla bombalandı / Fotoğraf: La Capital

Pinochet yaşasaydı bana oy verirdi.


Önceki hafta sonu Şili başkanlık seçimleri ilk turunu sürpriz biçimde önde tamamlayan José Antonio Kast, siyasi çizgisini bu sözlerle tanımlıyor.

Haksız sayılmaz. Kast 1996'dan beri aktif siyaset sahnesinde yer alıyor. İlk kez başkan adayı olduğu 2017 seçimlerine kadar UDI (Union Democrata Independiente) adlı partide kariyer yaptı.
 

2.jpg
José Antonio Kast uzun süredir milletvekili ve daha önce de başkan adayı oldu. Fakat bu defa merkez sağın çöküşüyle neo sağcı bir programla merkezi ele geçirdi


UDI'nin kurucusu Jaime Guzmán üniversitede hocasıydı. Guzmán, Pinochet diktatörlüğünün teorisyeni olan faşist bir ideologdu.

Diktatörlüğün anayasasını yapan ekibin başındaydı. Partisi UDI de darbe sonrası dönemde Pinochet rejiminin çizgisini sürdürdü.
 

4.jpg
Jaime Guzmán  gerçek anlamda faşist bir teorisyen ve Pinochet rejiminin ideologuydu. 1991'de bir suikaste kurban gitti.


Kardeşi Miguel Kast ise, Miltron Friedman tarafından kurulan neoliberal politikaları dünyaya yaymak için oluşturulan "Chicago Boys"un bir üyesiydi. Miguel diktatörlük döneminde Pinochet'in Çalışma Bakanı olarak görev yaptı.

Kast'ın içinden geldiği ekip, Şili sağının ideolojik repertuarı en dogmatik grubudur. Bu ekip dünya neoliberalizmi askeri faşist bir diktatörlük altında ilk uygulayandır ve bu görüşleri 40 yıldır kararlı biçimde savunur.

Kast'ın temsil ettiği Şili sağı, 1970'de Sosyalist devlet başkanı Dr. Salvador Allende için ne düşünüyorsa, bugün Küba, Venezuela hatta Arjantin'deki sol yönetime karşı da aynı düşmanca düşüncelere sahiptir.

Bugün sadece görüşleri güncelleyip fikirlerine göçmen karşıtlığını, kürtaj, cinsel kimliklere ve feminizme düşmanlığı da eklediler.

Kast da zaten neoliberal modelin, otoriterizmin devamından yana, yeni bir Anayasaya karşı, sivil-asker diktatörlüğünün bir savunucusu, göçmen karşıtı söylemlere sahip.
 

5.jpg
Iquique kentinde göçmenlere karşı yürüyüş, protestocuların bir şehir meydanında kalan yabancıların eşyalarını ve çadırlarını yakmasıyla sona erdi. Göçmenlerin bebek arabalarını bile ateşe verdikleri bu saldırı BM tarafından kınandı


Onun savunduğu görüşler popülist sağ bir söylemden ibaret değil. Zira bunları "Cüret et Şili" başlığı altında bir "Hükümet Programı" haline getirdi.

204 sayfalık kapsamlı bir belgede cumhuriyetin tüm düşmanlarını sıralamış; "mülkiyetçiliğinin gelişmesi önündeki engeller, ekonomide müdahaleci devlet teşvikleri, özel teşebbüs ve piyasa sistemini kısıtlayan yasalar, toplumsal normların çiğnenmesi ve otoriteye saygısız protestocular, yeni cinsel yönelimler, insan haklarına ilişkin yozlaşmış görüşler, Hristiyan inancını taciz eden ve bilimi tekeline alan neo Marksist akım…" 

Elbette bu seçim manifestosunda solu birinci tehdit sıralamasına koyuyor. Kast'a göre Şili "aşırı solu"nu ve solcu siyasi partileri, Küba ve Venezuela yasadışı yollarla destekliyor. 

Bu, sosyal mücadelelerin dış kaynaklı olduğunu iddia eden ve hep bir bağlantı bulan klasik sağcı görüştür. Tehdidin geçmişte Sovyetler Birliği'nden geldiği söyleniyordu, bugün Küba ve Venezuela'dan.

Kast'ın hükümet programında bu bayat anti komünist tez paranoya düzeyinde savunularak ,"yabancı akademisyenler" de tehdit sayılıyor. Daha da önemlisi Kast'ın hükümet programında sola karşı bir "uluslararası koordinasyon" kurulacağını ilan ediyor.

Son iki yıldır Kolombiya, Ekvador, Şili'de ki sosyal patlamaların tesadüf olmadığını, "bu eylemlerin ajitatörlerini tespit edip, tutuklayıp, yargılamak için  diğer Latin Amerika hükümetleriyle koordine bir şekilde çalışacaklarını" söylüyor.

Bu ifadeler tesadüf değil. Kast neyi savunduğunun bilincinde. Latin Amerika'da sola karşı kıtasal bir sürek avının adı "Kondor Planı"dır. 1970'lerde Şili, Arjantin, Paraguay, Brezilya faşist cuntaları tarafından hayata geçirilen bu plan hiçbir zaman resmi olarak itiraf edilmedi.

Fakat tarihçiler yürütülen ortak operasyonu gerek cunta işbirliği toplantılarından gerekse de dönemin ABD hariciye belgelerinden çıkardı.

İlginç olan da bu. Çünkü "Kondor Planı"nı yürüten faşist general Pinochet bile varlığını asla kabul etmedi. Oysa Kast daha iktidara gelmeden ilan ediyor.

Kast, seçim kampanyası süresince söylediği "Şili'yi BM İnsan Hakları Konseyi'nden çekeceğiz" ifadesini programında da tekrar ediyor. Ayrıca mevcut "Ulusal İnsan Hakları Enstitüsü'nün (INDH) kapatılacağını aynı metinden öğreniyoruz. 
 

12.jpg
21 Kasım'da gerçekleşen ilk turda Senato ve Temsilciler Meclisinde sağ cephe yüzde 50'nin üzerinde sandalye elde etmeyi başardı. Buna karşın sol önceki seçimlerin üzerinde bir ortalamayla temsil hakkı kazandı


İktidara geldiğinde daha fazla hapishane yapacaklarını, "Carabineros" denen askeri polis sayısını artırmayı vaat ettiğini söylemeye gerek var mı bilmiyorum.
Sanıyorum bizi dehşete düşüren şey de buydu:

Şili seçimlerinden sağın güçlü çıkmasından ziyade Pinochet'ten daha gerici, despot ve şiddet savunucusu bir politikacının ortaya çıkması. 

Üstelik José Antonio Kast'ı ilk başta küçümseyen ve tutarsız söylemlerine gülüp geçen sağ, şimdi onu, Şili'yi "solun barbarlığından" kurtaracak bir Mesih gibi yüceltiyor. 

Hiç kuşku yok ki Kast, Jair Bolsonaro'nun Şili'de beklenen And versiyonudur.
 

3.jpg
Kast kendisiyle aynı çizgide yer alan Brezilya devlet başkanı Bolsonaro'yla


Sermaye de tavrını Kast'tan yana koymuş durumda. Seçimin ertesi günü Santiago Menkul Kıymetler Borsası (BCS), Kast'ın zaferini yükselişle kutladı. 

Tabi biz bunu iki yıllık isyan ve yeni anayasal sürece sermayenin verdiği tepki olarak okuyoruz. Demek ki sermaye, geleneksel sağ partilerin restorasyon sürecine engel olamamalarını sistem açısından bir zaaf olarak okumuş. Ve buna radikal bir cevap verecek adayın gelişini kutluyor.

Bu sermayenin merkezi çoktan gömdüğü anlamına geliyor. 

15-16 Mayıs'taki "Kurucu Meclis" seçimlerinde sağ blok 155 sandalyeden ancak 37'sini elde edebilmişti.

Böylece geleneksel muhafazakar gücün sağında geniş bir alan açıldı.

Buna bağlı olarak Kast'ın rakibi ve Piñera hükümetinin bir üyesi olan Sebastián Sichel seçeneğinin zayıflaması da önemli bir faktör.
 

6.jpg
İki kez devlet başkanlığı yapan zengin iş insanı Sebastián Piñera merkez sağın çöküşünü temsil ediyor. Piñera'nın son olarak adı Pandora Papers belgeleri yansıdı ve bir dizi usulsüzlükle anıldı


Sermayenin tercihini belirleyen etkenlerin başında pandeminin neden olduğu ekonomik kriz ve özel emeklilik fonlarında yüzde 10'luk indirime gidilmesi geliyor. Özellikle bu ikincisi, Şili sağının kırmızı çizgisiydi. Bu yüzden büyük bir geri adım olarak algılandı. 

Rakipleriyle karşılaştırıldığında Kast, çok net bir profile sahip politikacı. Sokak muhafazakarı-milliyetçi diyebileceğimiz bir dile sahip. Devlete değil kendi mülkiyetinden gelen güce, sermayesine ve işine güvenen bir profil sergiliyor. 

Büyük bir aile şirketinin varisi, 55 yaşında, 9 çocuk babası bir sağ siyasetçi olan Kast, adeta evini korumak için her şeyi yapmaya hazır bir baba gibi. 

Kast soru sormak yerine cevaplar veren ve net konuşan birisi. Seçmene yalnızca düzen sağlayan güçlü bir liderin refahı getirebileceği mesajını verdi. 

Göçmen meselesinde hemen harekete geçerek, iktidara geldiğinde tüm göçmenleri süpürüp Şili'yi temizleyecekmiş garantisi veriyor.
 

10.jpg
Seçim kampanyası sırasında çıktığı programda deneyimli gazeteci Tomas Mosciatti'nin "diktatörlük olduğu için Küba ve Venezuela'yla tüm ilişkileri keseceğini söylüyorsunuz peki Çin'le neden kesmiyorsunuz" sorusuna "Çünkü ticaretimiz var. Kesersek Şili halkı aç kalır" cevabını verince Mosciatti "demek Küba güçlü olsaydı bu tavrı alamayacaktınız" dedi


Anayasa değişikliğine ve her türlü dönüşüme karşı, katı bir Katolik ve zengin sınıfa güven veriyor. 

İktidara geldiğinde şirketlerden alınan vergiyi yüzde 17 oranında indirmeyi vaat ediyor.

Kast'ın oylarını coğrafi olarak ayırırsak; kuzeyde Peru ve Bolivya'dan gelen göç korkusundan, güneyde Mapuche meselesine verilen reaksiyondan ve merkezde başkent çevresindeki güvenlik kaygısından besleniyor.

Seçim kampanyasında kullandığı "cesaret" kelimesi kadar anahtar öneme sahip diğer bir kelime de "düzen".

Düzen mesajının önemi 2 yıllık sosyal patlama süreciyle beraber değerlendirildiğinde anlam kazanıyor. Şili'de yeni anayasayı yapacak Kurucu Meclis seçimlerine yansıyan değişim talebinin aynı zamanda düzen talebini de güçlendirdiğini gözlemliyoruz. 

Şili'de tarihten gelen bir otorite sorunu ve düzen takıntısı var.  Bunu besleyen şey yönetici sınıfta sürekli bir isyan korkusunun varlığıdır. Dolayısıyla Şili'de yaşanan yapısal değişim süreci düzen talebine ilgiyi körüklediği için Kast'ın büyümesine fırsat sağladı. 

Politikacının kimliği seçmenin politik yönelimine programdan çok daha fazla etki ediyor. Kast'ın piyasa savunucusu bir milliyetçi kimliği solcuları hedef alıyor. Aile babası imajı gereği hemen bir feminizm düşmanı canlanıyor zihinlerde.

Bununla beraber suç ilemeye gelmiş göçmenler ve Mapuche teröristleri savaş sahnesini tamamlıyor. Bir seçim için fazlasıyla halkın zihnini işgal edecek olgular bunlar.

Şili halkı karşılaştıkları toplumsal sorunların çözümü noktasında kurumlara karşı büyük bir güvensizlik duygusu içinde. Ülkede siyasetin, piyasanın ve devletin işleyişinde yapısal değişiklikleri başlatan 2020 Anayasa plebisiti bile bunun üstesinden gelemedi.

Seçimlere katılımın düşüklüğünden; 2019'dan bu yana süren sokak protestolarındaki etkinliklerine rağmen, solun gerekli seçim desteğini sağlayacak inandırıcı bir program çıkaramadığı anlaşılıyor. 

Çünkü halkın büyük çoğunluğunun; işsizlik, emeklilik ve sağlık sistemi sorunu, eğitimdeki eşitsizlikler, eşitsiz gelir dağılımı ve buna bağlı yapısal sorunların çözümü gibi temel meselelerde siyasi kurumlara karşı güveni yok. 

Daha doğrusu siyaset kurumu bu güveni vermediği için Anayasal reform süreci sosyal sorunların üzerini makyajlamak için yerlilerin, kadınların ve farklı cinsel kimliklerin öne çıktığı bir sahneye dönüştü.  

"İsyan sağa mı döndü?" (¿La rebeldia se volvio de derecha?, Siglo XXI Editores, 2021) kitabının yazarı Arjantinli gazeteci Pablo Stefanoni, Şili'deki neo sağcılığı şöyle analiz ediyor:

Bu neo sağcılık dediğimiz Trump'la özdeşleşen hareketin tüm özelliklerini barındırıyor. Düzen özleyen, ilerici olmayan ve özgürlükten korkarak düzene koşan bir isyancılık. Nihayetinde bu tip gericiliğin sırtını yaslayacağı tarihsel dayanak Şili'de sadece Pinochetçilik olabilirdi. O da bunu açık biçimde savunuyor.
 

9.jpg
Gazeteci Pablo Stefanoni "İsyan sağa mı döndü?" (¿La rebeldia se volvio de derecha?, Siglo XXI Editores, 2021) adlı çalışmasında neo sağcılığın bir liberterizm görünümünde dünyayı nasıl ele geçirdiğini anlatıyor


Trump, Bolsonaro ya da Kast aynı çizgi üstünde bir tür "liberter"lik yapıyor. "Sosyalizm şeytanını" göstererek mevcut düzende bile korunmakta olan sosyal politikalar ve adalet aleyhine bir özgürlükçülük bu. 

Kendisini ülkesinin tüm kurumsal çerçevesini aşındırmaya, tüm yazılı olmayan anlaşmaları ve hatta seçim sistemini sorgulamaya adayan yeni tür bir sağcılık.
Kazansa da kaybetse de Şili'de derin değişimler aynı zamanda belirsizliği de beraberinde getiriyor.

Buradaki paradoks ise Kast'ın kazanması halinde düzenden çok siyasi çalkantı yaratacak olması. 

Örneğin şirketlerin vergilerini düşürme siyaseti kamu borcunun artmasıyla sonuçlanacak ve alınan neoliberal ekonomik önlemler bir çok hanenin gelirinde düşmeye neden olacak. 

Rejimin sertleşmesi siyasal çatışma ve kutuplaşmayı artıracak. 

Belki daha da önemlisi Bolsonaro ve Trump'un yaptığı gibi Kast da ülkesinin mevcut demokratik kurumlarına savaş açacak. Bu rejimin dengelerini alt üst edecek.

Hele ki dediği gibi sola karşı kıtasal bir sürek avı için bazı ülkeleri yanına almayı başarırsa bu Güney Amerika'da politik şiddeti 50 yıl önceki seviyelere yükseltebilir.

Şimdiye kadar yazdıklarımdan Şili Solunun bir hezimete uğradığı sonucu çıkarılmasın. Burada sorun neo sağın merkezi işgal edecek düzeyde genişlemesi.

Ve esas olarak solda başarısızlık duygusu yaratan şey 2 yıllık sosyal mücadelenin, Kurucu Meclis zaferinin sonunda bile iktidarı elde edecek yeterli desteğe ulaşamaması.
 

7.jpg
Sol ittifakın adayı Gabriel Boric ilk turda oyların yüzde 25,83'ünü elde etti. 35 yaşındaki Boric 2014'ten bu yana mecliste


Sol ittifakın adayı Gabriel Boric ikinci tura çıktığı rakibi José Antonio Kast'tan sadece 161 bin daha az oy aldı.

Boric'in merkez solun ve bağımsızların oylarıyla beraber ikinci turda yüzde 45 oy alacağına kesin gözüyle bakılıyor. Fakat desteğini artırmak için önünde çok geniş bir politik alan bulunmuyor. 

Şimdi Boric'in kendi ideolojik çekirdeğine doğru çekilme ya da merkez sola doğru hareket etme gibi iki seçeneği var.

Fakat her ikisinde de kazançtan çok kayba uğrama ihtimali yüksek.
 

11.jpg
Kast ve Boric 19 Aralık'ta seçimin ikinci turunda başkanlık için yarışacaklar


Dengeli bir politikayla Kurucu Meclisin ilerici kesimlerinin tam desteğini yanına almayı, sağın ve sermayenin ılımlı kesimlerini Kast'ın büyük dengesizlikleri beraberinde getireceği konusunda ikna etmeyi başarırsa başkan seçilme ihtimali gerçekleşebilir.
 

8.jpg
Merkez solda yer alan başkan adaylarından biri de Marco Enríquez-Ominami. Marco Enríquez'in aynı addaki babası Devrimci sol Hareket MIR'in lideriydi. Pinochet darbesinde öldürülünce Marco Enríquez bir zengin tarafından evlatlık edinilerek Fransa'da büyüdü


Yine de bence asıl sorun genel olarak solun mevcut sistem kurumlarını iyileştirmekten öteye bir önerisi olmamasından kaynaklanıyor. 

Bugün sol elde edilmiş olanı savunmakla uğraşırken neo sağcılık sistemin kurumlarını ve işleyişini sorguluyor. Sol ütopyacı olmakla suçlanmaktan korkarken neo sağ distopik söylemlere sarılmaktan çekinmiyor. Üstelik bunu yaparken gayet liberter görünüyor.

Bu yüzden Sol statüko savunucusu gibi görünürken neo sağ devrimci rolü oynuyor.

Sonuçta ülkeler kendi felaketlerini kendi elleriyle yaratıyorlar.

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU