4 Kasım 2021 tarihi, 20 yılı aşkın süredir devam eden bir "entegrasyon" sürecinde yeni ve nihai bir aşamayı ifade ediyor:
Belarus Cumhuriyeti Aleksandr Lukaşanko ve Rusya Federasyonu Devlet Başkanı Vladimir Putin, 28 maddelik "birlik" programını imzaladı.
Minsk ve Moskova arasındaki ilişkilerde ileri bir aşamayı temsil eden bu gelişme, olayın geçmişini bilmeyen kesimlerde heyecan yarattı.
Pek çok kişi "Yeni Sovyetler Birliği kuruluyor" derken kimisi de bu olayı "kapitalist Sovyetlerin doğuşu" olarak gördü.
İkisi de -tam olarak- doğru değil.
Belarus ve Rusya'nın 8 Aralık 1999'da resmen vücuda getirdiği "Birlik Devleti" aslında daha çok Avrupa Birliği'ni andıran uluslar üstü bir kuruluşu ifade ediyor.
Geçen günlerde içeriğini kimsenin bilmediği 28 maddelik programla beraber kabul edilen askeri doktrin ise Kremlin'in Batı yönündeki ilerlemesinin yeni bir halkası sayılabilir.
Bunu kolaylaştıran etmenlerden biriyse, Batı'nın Minsk ve Moskova'yı farklı vesilelerle kapısı dışında tutması oldu.
Birlik Devleti'ne giden yol
1994 yılından beri Belarus'u yöneten Lukaşenko, Sovyet mirasına -çoğunlukla semboller düzeyinde de olsa- en bağlı lider olan biliniyor.
İki devletin 1996 yılında başlayan ve birliğe giden yolu farklı dönemeçlerden geçti.
2000'li yıllar boyunca 26 ile 28 arasında olduğu zikredilen ve "yol haritası" ya da "birlik programı" adını taşıyan entegrasyon başlıklarının çok az kısmı hayata geçirilebilse de Belarus, Rusya'ya siyaseten ve kültürel olarak en yakın post-Sovyet ülkesi olarak kaldı.
Rusya'nın eski Sovyet ülkeleri arasındaki en büyük ekonomik partneri, en yakın askerî müttefiki olan Belarus'un dış politikası Lukaşenko ile Putin arasındaki kişisel ilişkilerin gölgesinde kaldı.
Bu ilişkilerin gerilediği bir dönemde, geçtiğimiz yıl, gerçekleşen cumhurbaşkanlığı seçimi Lukaşenko'yu, böylece Belarus'u, Kremlin'in kollarına etti.
Belarus muhalefeti ve sürgündeki muhalif lider Svetlana Tihanovskaya'yı destekleyen bazı Batılı ülkeler bugün Lukaşenko'yu tanımıyor.
27 yıldır ülkeyi yöneten lidere karşı en kitlesel eylemlerin düzenlendiği Ağustos-Eylül 2020 boyunca iktidarın ayakta kalmasını sağlayan en önemli faktör Putin'in açık desteği olmuştu.
Böylece Birlik Devleti, -tekrar- iktidarını pekiştiren Lukaşenko'nun önündeki en önemli gündem maddesi hâline geldi.
2021 boyunca bir dizi krizle Batı medyasında geniş yer bulan Lukaşenko idaresi, Rusya'nın Ukrayna krizinde en yüksek sesle destek veren yönetim oldu.
Keza Rusya, diğer krizlerde olduğu gibi, Belarus'un AB sınırına mülteci ve göçmen taşımasında da Batı'yı "Belarus'un iç işlerine müdahaleden uzak durma" konusunda uyarmaya devam etti.
Zapad (Batı) 2021 askerî tatbikatlarında ikili ittifakın önemi ve uygulama alanları vurgulandı.
Son dönemde liderlerin görüşme trafiği ve bunun beraberinde ortaklıkların hız kazanması Ukrayna, Polonya ve Baltık ülkelerini alarma geçirmekte.
Rusya, Kaliningrad Oblastı sayesinde Polonya ve Litvanya ile sınırdaş olsa bile; Belarus'un 2020 seçiminin akabinde bu topraklarda artan askerî mevcudiyetiyle şimdiden AB ile artan sınırlarında daha etkin ve güçlü bir hâle geldi.
Yol haritası ve yeni askerî doktrin
Öte yandan NATO ve AB ülkeleri de Baltık ve Polonya'da askerî hareketliliği artırmış durumda.
ABD'nin 6. Filosu'nun Karadeniz çıkarması sırasında Birlik Devleti'ne dair yol haritasının imzalanması tesadüf değil.
Çünkü video konferans aracılığıyla gerçekleşen imza töreni esnasında Putin, Sivastopol'deydi. İmza töreni, Rusya'da "Millî Birlik Günü"ne denk geldi.
Bu vesileyle Lukaşenko "Kırım halkına yalnız olmadıklarını" hatırlattı ve imza gününün tarihine dikkat çekti.
Belarus lideri, "Sovyet geleneklerini terk etmedik" sözüyle doğrudan Ukrayna ve diğer "revizyonist" post-Sovyet ülkelerini hedef aldı.
Minsk ve Moskova bu balayının keyfini çıkarırken karşı cepheden tepkiler eksilmiyor.
Belarus içindeki etkisi şu an için kestirilemeyen fakat Vaşington, Berlin ve Paris gibi başkentlerde ağırlanan Tihanovskaya, Twitter hesabında Lukaşenko'nun "gayrimeşru rejimi" tarafından imzalanan anlaşmaların geçerli olmadığını ve tekrar gözden geçirileceğini yazdı.
Litvanya başta olmak üzere Baltık ülkelerinden sert açıklamalar birbirini izledi.
Peki bu kadar tepkiye yol açan yeni anlaşma, göç politikası ve askerî doktrinleri ne içeriyor?
Yukarıda bahsettiğim gibi, tamamen, bilmiyoruz. 2021-2023 dönemi için temel uygulama alanları hakkında bildiklerimiz: vergi, bankacılık, finans ve gümrük politikalarını kapsayan ekonomik entegrasyon, sanayi ve tarım sektörlerinde yakınlaşma, göç ve vize konularında ortaklık, enerji ve güvenlik alanında iş birliğinin ileri götürülmesi.
Birlik Devleti'nin kapıları başka devletlere açık
Putin'in imza töreni esnasındaki sözleri de ilgi çekiciydi:
Bunu pek çok defa söyledim, yine tekrar etmek isterim ki Belarus, Rusya için sadece iyi bir komşu ve en yakın müttefik değil; aynı zamanda kardeş bir ülke ve kardeş bir ulustur.
Rus lider, konuşmasının devamında Birliğin geleceğine dair önemli bir işarette bulundu:
Maalesef, post-Sovyet ülkeleri pek çok alanda buna benzer bir entegrasyonun gerisinde kalıyor. Sovyetler Birliğinden miras kalan pek çok rekabet avantajı ve imkan var; fakat bunları tamamen kullanamıyoruz. Ortak altyapı, ortak enerji ağı, birbirimizi anlamamızı sağlayan ve birleştirici bir güç olan Rus dilini kastediyorum. Yine de Birlik Devletini geliştirerek önemli bir ilerleme sağladık […] Belarus Devlet Başkanının da ifade ettiği gibi sağladığımız ilerleme Avrasya Ekonomik Birliğindeki ve başka post-Sovyet platformlarındaki ortaklarımız için iyi bir örnek oluşturuyor.
Putin'in komşu ve ortak ülkelere yaptığı bu çağrı nasıl yankı bulacak?
Bunu en iyi zaman gösterecek. Fakat iktidarı süresinde uluslararası çağrılara rağmen Gürcistan ve Moldova'dan askerlerini çekmemiş, Kırım'ı ilhak etmiş, Ukrayna'nın doğusunda iki devletçik yaratmış ve Suriye'deki iç savaşın gidişatını değiştirmiş bir liderin Sovyet mirası üzerine inşa etmeye çalıştığı yapı pek çok ülke için karlı bir ortaklığın kapılarını arıyor.
Bunlardan biri Başbakan Nikol Paşinyan'ı devirmenin yollarını arayan milliyetçi Ermenistan. Nitekim ülkenin farklı bölgelerinde Putin portreleriyle beraber asılan "Daima birlikte(yiz)" mesajları bölgenin geleceği adına önemli mesajlar içeriyor.
Bununla beraber Çin Halk Cumhuriyeti'nin askerî ve siyasî gücünü iyiden iyiye hissettirdiği ve denge arayışındaki Tacikistan bir başka potansiyel aday.
Öte yandan Orta Asya Türk devletleri ve Azerbaycan geleceğini Birlik Devleti gibi yapılarda, en azından şimdilik, aramıyor.
Azerbaycan'ın Karabağ Zaferi sonrası Batı'ya yönelik adımları ve İsrail ile açıktan sergilediği ittifak, Bakü'nün Moskova'ya ve başka ülkelere karşı denge kurma çabası içinde olduğunun göstergesi.
Aynı yaklaşımı Taşkent, Nursultan ve Aşkabat'ta da görmek mümkün. Türkiye'de uzun yıllar Rusya'yla yakın ilişkide oldukları için eleştirilen bu devletler, yeni uluslararası düzeni iyi okuyor.
Pekin'in Orta Asya'da Moskova'yı aşan yatırımları ve gücü karşısında Orta Asya başkentleri Türkiye, İsrail ve ABD gibi yeni ortakların peşinde.
Böylece tarihî ilişkileri köklü olan ülkeleri ve coğrafî komşularını ürkütmeden kendilerine hareket alanı sağlamak istiyorlar.
Bu sebeple Avrasya Ekonomik Birliği ya da Kolektif Güvenlik Anlaşması Örgütü gibi toplulukların içinde yer alsalar bile ya Bayraktar'lar alma yoluyla veya Tel Aviv-Vaşington hattında lobiler inşa etme kanalıyla güç dengesini inşa etmeye çalışıyorlar.
Yine de iktidarda kalacağı süre hâlâ meçhul olan Putin için manevra alanı çok.
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish