"Kadın ve erkeğin evlenmesine rağmen anne ve babasından kopamamasının nedeni, bağımlı bireyler olarak yetiştirilmeleridir"

Canan Duman, Independent Türkçe için klinik psikolog Mustafa Gödeş ile konuştu

Görsel: Pixabay

Son yıllarda tutum ve davranışlardaki kültürel değişimler, evliliğin anlamını yeniden tanımlamaya, boşanmaya yönelik damgalamanın azalmasına neden oldu. Yaşam boyu bir bağlılık olarak evlilik fikri değişmeye başladı.

Günümüzde tüm dünya ülkelerinde karşılaşılan sosyal bir problem olan boşanma, duygusal olarak zor bir olay. Elbette kimse başarısız olmasını bekleyerek bir evliliğe girmez ama bazen bitip bitmemesi düşünülen evliliklerin aslında hiç başlamamış olduğu anlaşılıyor. 

Independent Türkçe için, klinik psikolog ve yazar Mustafa Gödeş ile evliliklerin neden yürümediğini, görünmeyen nedenleri konuştuk. 
 

MUSTAFA GÖDEŞ (1).jpg
Klinik psikolog ve yazar Mustafa Gödeş

 

- Kadın ve erkek evlenmesine rağmen anne ve babasından neden kopamıyor?

Yaşadığımız coğrafyada çocuklar, anne ve babalarına bağımlı bireyler olarak yetiştiriliyor. Burada bağımlı kelimesinin altını çizmek istiyorum. Çünkü çoğu zaman bağlılık ile bağımlılık birbirine karıştırılıyor. Anne-babayı sevmek, onlara hürmet göstermek, iletişim halinde olmak bağlılıktır.

Ancak hayatımızın kontrolünü onlara bırakmak, yapacağımız her şeyde onların onayına ihtiyaç duymak bağımlılıktır. Bu bağımlılık hayatın ilerleyen safhalarında ciddi problemlere neden olmasına rağmen ne aileler ne de çocuklar bu bağımlılıktan vazgeçemeyebiliyor. 

Bunun pek çok nedenleri var. Örneğin kimi ebeveynler 'yaşlandığımda bana bakacak biri olsun' düşüncesi ile çocuk sahibi olmaya karar veriyorlar. Böyle bir düşünce tarzına sahipseniz çocuğunuzun bağımsız bir birey olmasına tam anlamıyla içiniz razı gelmez. 

Bir diğer neden ise kadınların makus talihi ile ilgili. Eğer bir kadın eşinden yeterince ilgi ve sevgi görmüyorsa bu sevgiyi çocuklarına yapışarak almaya çalışacaktır. Hele ki bu kadın kötü bir çocukluk geçirmişse, istek ve hayallerinin birçoğunu gerçekleştirmemişse kendi kötü geçmişini çocukları üzerinden tamir etmeye çalışacak, gerçekleşmemiş hayallerini çocuklarına dayatarak onlardan kendi istediği biri ile evlenmesini, kendi istediği üniversiteye gitmesini, kendi istediği mesleği seçmesini talep edecektir. Kısacası kendi varoluşu çocukları üzerinden gerçekleştirmeye çalışacaktır.

Ancak bunun olabilmesi için çocuklarınızın size patolojik bir şekilde bağımlı olması gerekir. Özellikle anneler bu bağımlılığı koruyabilmek adına küçük yaşlardan itibaren çocuklarının kendi yapabilecekleri şeyleri onlar adına yaparak ruhsal olarak büyümelerine engel olurlar.

Örneğin 8 yaşında bir çocuğa yemek yediren, 9 yaşında kıyafetlerini giydiren, 10 yaşında banyosunu yaptıran, 11 yaşındaki çocuğunun ödevlerini yapan bir anne aslında farkında olmadan bağımlı çocuk yetiştiriyordur. Bunu da çoğu zaman sevgi adı altında ve çevresine ne kadar iyi bir anne olduğunu göstermek için yapar. 


 

- Türkiye'de boşanmanın görünmeyen nedenleri arasında neler yer alıyor?

Ülkemizdeki boşanmaların görünürde pek çok nedenleri olmakla birlikte, bu nedenlerin temelinde çoğu zaman bağımlı yetiştirilen çocukların birey olamadan bir evlilik yapmaları geliyor.

Örneğin bağımlı çocuk yetiştiren bir anne, oğlu yirmili yaşların sonuna geldiğinde ironik bir şekilde sorumluluklarını yerine getirmediği için çocuğundan şikâyet etmeye başlıyor. Bunu başaramadığı için de çocuğunu evlendirmeyi bir çıkış yolu olarak görüyor.

Halk tabiriyle "evlenirse adam olur" düşüncesi ile hareket ediyor. Ancak buradaki problem kendi yetiştiremediği çocuğunu yine çocuğu yaşındaki başka bir kadının yetiştirmesini beklemesi. Bu şekilde evlilik yaptırılan birey bir süre sonra eşini de annesi gibi görmeye başlayacak, en başta evliliğin gerektirdiği görev ve sorumlulukları yerine getirmeyecektir.

Bu durum kimi zaman ekonomik problemler, kimi zaman şiddetli geçimsizlik gibi gerekçelerle boşanma davalarına konu olmaktadır. Ancak çoğu zaman temelde birey olamamanın getirdiği problemler yer almaktadır. 

Türkiye'deki evlilikler konusunda güzel bir deyiş vardır: "Batı toplumlarında bireyler evlenir, doğu toplumlarında aileler evlenir." Bağımlı yetiştirilen çocuklar evliliklerinde evlerine alınacak eşyalardan tutun da balayında tatile gidecekleri yere kadar kendi ailelerinin fikir ve onaylarına ihtiyaç duyarlar.

Bu durum bir süre aileler arasında güç mücadelesine ve çatışmaya dönüşür. Hatta ülkemizde öyle evlilikler vardır ki karı-koca arasında kolayca halledilebilecek küçük sorunlar, ailelerin bu güç ve kimlik mücadelesi yüzünden boşanma ile sonuçlanmaktadır. 

Birey olamadan yetişmiş çocuklar kendi seçimleri ile evlenseler ve ailelerinin müdahalesi olmasa bile bir süre sonra yanlış eş seçtiklerini ya da evliliğin kendileri için olmadığını düşünerek boşanma kararı alabilmektedirler.

Çünkü sorumluluk duygusu ile yetiştirilmedikleri için evlilik ve eş seçimi kararlarını da kimi zaman dürtüsel olarak vermektedirler. Dürtüsel olarak verilen kararlarda karşınızdaki kişinin bir evlilik için sizin karakterinize uygun olup olmadığını ya da sizin bir evliliği yürütebilecek ruhsal olgunlukta olup olmadığınızı düşünmezsiniz. 

 

- Boşanmada en çok hangi nedenler öne çıkıyor?

Boşanmanın en çok öne çıkan nedenleri arasında şiddetli geçimsizlik, aldatma, sevgi eksikliği ve ekonomik problemler yer alıyor.

Örneğin sorumluluk bilinci olmadan yetiştirilen ve birey olamamış kişiler problem çözme, kendilerini ifade etme becerileri açısından oldukça eksiktirler. Tartışma kültürü olmayan iki birey bir araya geldiğinde ortaya çıkacak şey "kriz"dir. Buna da evlikte şiddetli geçimsizlik denir. 

Bireylerin ilk aileleri anne-babalarıdır. Ancak evlendikten sonra bu değişir ve bizim birinci ailemiz eşimiz, ikinci ailemiz anne-babamız olur.

Ancak bunu kabullenemeyen evli bireyler kendi eşlerine yapmaları gereken duygusal yatırımı anne-babalarına yaptıkları zaman sevgisizlik ortaya çıkar. Birey için eşi daha kolay harcanabilecek bir nesne haline gelir. Çünkü ne de olsa birinci ailesi anne-babasıdır.

 

- Erkeğin aldatma nedenleri nelerdir?

Bu soruyu birkaç nedenle cevaplamak aşırı indirgemeci bir yaklaşım olabilir. Ancak burada konuştuğumuz konu bağlamında değerlendirecek olursak, öncelikle erkekler annelerine benzer eşler seçmekte ya da eşlerini bir süre sonra annelerine benzer kadınlar haline getirmektedirler.

Örneğin evliliğin ilk yıllarında birkaç çocuk yapıp bu çocuklarla hiç ilgilenmeyen bir baba ve o babanın eşini düşünelim. Bu kadın bir süre sonra hayata dair pek çok rol ve uğraşını bırakıp tek bir kimlik üzerinden hayatını idame ettirmek zorunda kalacaktır. O rol de; 'annelik'tir. 

Psikanalitik kuram açısından bakacak olursak erkeğin eşini sadece anne rolü üzerinden görmeye başlaması bir süre sonra evlilikteki heyecanın yitirilmesine, partnerlerin birbirlerinden cinsel anlamda da uzak durmalarına neden olmaktadır. 

Erkek aldatmasındaki bir diğer nedensellik ise narsisistik kişilik yapılarıdır. Narsisist erkekler narsisizmlerini besleyebilmek için sürekli yeni heyecanlar yaşamak ve yasak ilişkiler deneyimlemek isterler.

Narsisizmin en temel nedenlerinden biri ise çocuklarına aşırı yapışan ve onları prens gibi gören ebeveynlerdir. Ancak ne var ki bu çocuklar büyüdüklerine bir prens olmadıkları gerçeğiyle acı bir şekilde yüzleşirler. Bu yüzleşmenin acısını hissetmemek için sürekli yeni ilişkiler ararlar. 

 

- Kadınların ve erkeklerin aldatmaları arasındaki farklar nelerdir?

Tamamına genellemenin doğru bir yaklaşım olmayacağını bir kez daha belirterek, kadınların aldatmalarında daha çok duygusal nedenlerin ön planda olduğunu söyleyebiliriz. Yani evliliklerde erkek aldatmasında cinsellik teması ön plandayken, kadınların aldatmalarında sevilme ihtiyacı ön plana çıkabiliyor.

Eğer bir kadın evliliğinden yeterince duygusal tatmin sağlayamıyorsa genellikle şu dört durumdan birini yaşıyor. Birincisi durumu kabullenerek psikolojik problemler yaşıyor. İkincisi çocuklarına yapışarak sevgi ihtiyacını onlardan karşılama yoluna gidiyor. Üçüncüsü varoluşunu gerçekleştirebileceği iş, sanat, hobi, akademik başarı gibi alanlara yöneliyor.

Ancak son olarak bazı bireyler evliliklerinde karşılayamadıkları duygusal ihtiyaçlarını başka ilişkiler kurarak karşılama yoluna gidiyorlar. Fakat bu durum genellikle patolojik bir çözüm yolu olup daha ciddi sorunların oluşmasına yol açabiliyor.  

 

- Boşanmanın çocuklar üzerindeki etkileri nelerdir?

Yapılan araştırmalarda boşanmış ailelerden gelen çocukların birtakım uyum ve davranış bozuklukları sergileme risklerinin daha yüksek olduğuna dair önemli bulgulara ulaşılmıştır.

Okul öncesi çocuklarda mutsuzluk, saldırganlık, öfke kontrol problemi gibi belirtiler görülürken; ilkokul ve sonrası dönemdeki çocuklarda madde kullanımı, akran zorbalığı, hatalı ilişkiler kurma, dış dünyaya karşı güvensizlik, okul başarısızlığı gibi durumlar gözlenebilmektedir.

Ancak bu belirtiler sadece boşanmanın etkisine bağlanamaz. Boşanma öncesi dönemde ebeveynlerin yaşadıkları çatışma ve kavgaların travmatik etkilerinin boşanmanın travmatik etkisinden daha fazla olabileceği de unutulmamalıdır.   

 

- Çocuklarının psikolojisinin bozulmaması için evliliğini sürdüren ve boşanmayan çiftler çocuklarına iyilik yapmış sayılıyorlar mı?

Eğer bir evlilikte ciddi problemler varsa ve tüm yollar denenmesine rağmen bu evlilik sağlıklı bir şekilde yürütülemiyorsa boşanmak da bir seçenek olarak değerlendirilmelidir.

Kültürel kodlarımız gereği boşanmak toplumumuzda pek sıcak bakılan bir konu değildir. Özellikle çocukların olduğu evliliklerde eşler çocukların etkilenmemesi için boşanma seçeneğini göz ardı edebilirler.

Bu yanlış bir tutum değildir. Ancak çok sorunlu bir evlilik varsa ve boşanma sonrası eşler daha huzurlu bir hayat yaşayacaklarını düşünüyorlarsa böyle bir durumda boşanma kararı alınması çocuklar için daha olumlu sonuçlar doğurabilir.

Çünkü sırf çocuklar etkilenmesin diye sorunlu bir evliliği sürdürmekte ısrar etmek, çocukların sürekli olarak toksik bir ortamda büyümelerine neden olmakla birlikte, onların psikolojik açıdan daha fazla hasar görmelerine neden olabilir. 

Sürekli çatışma ortamında büyüyen bir çocuk ilişki modeli olarak çatışma ve kavgayı öğreneceğinden bu onun kişiliğinin bir parçası haline gelecektir. Böyle ortamlarda büyüyen çocukların problem çözme becerileri yeterince gelişmediğinden sadece duygusal ilişkilerinde değil; iş, arkadaşlık gibi sosyal ilişkilerinde de ciddi problemler yaşayacaklardır.

Ayrıca, toksik bir aile ortamına uzun yıllar maruz kalmanın travmatik etkileri çocuklarda hayatlarının ilerleyen yıllarında ciddi bazı psikolojik problemleri de beraberinde getirecektir. 

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU