Taliban muamması (1): Nasıl geldi, nereye doğru gidiyor; etkileri ve sonuçları

Prof. Dr. Ahmet Özer Independent Türkçe için yazdı

Fotoğraf: AFP

Taliban'ın Kabil'i beklenmeyen bir hızla ele geçirmesi dünyayı şok etti. Büyük devletlerin bu kadar büyük ve güçlü istihbarat örgütü varken bunu önceden görmemiş olması manidardır.

Ayrıca gerçekten başta ABD olmak üzere bazı ülkeler bu sonucu öngördüğü halde görmek istemedi mi yoksa? Bu da aslında işlerin hiç de konuşulduğu gibi olmadığını gösteriyor bize.

Özellikle, Türkiye'de bir alışkanlık haline getirildiği üzere, konuyu bilen bilmeyen herkesin televizyonları doldurarak, her konuda yorumcu kesildiği bir dönemde, söylenenler insanları doğru bilgilendirmekten ziyade bilgi kirliliğine yol açıyor.

Bu durumda aydınlanmak yerine yaratılan kafa karışıklığı işi içinden çıkılmaz hale getiriyor işi.


Bir kere, meydana gelen bu hızlı sonucu anlamak için öncelikle Katar'daki görüşmelere bakmak gerekir. Katar'ın başşehri Doha'da yapılan görüşmeleri anlamadan Taliban'ın hızlı gelişini anlamak mümkün değil.

ABD'nin ülkeyi terk etmeye başlaması ile Taliban'ın Kabil'e girmesi de tesadüf değildir; hele hele Taliban'ın ABD'yi yenerek oraya girmesi hiç değildir.

Bunlar Taliban'ın gizli hayranlarının, olan biteni açıklamaktan ziyade gönüllerinden geçenleri açıklamaktan başka bir şey değil.

Çünkü ABD'nin 2,5 yıldır Doha da Taliban'la yaptığı görüşmeler ve en sonunda bu sene başında 22 Şubat'ta imzaladığı "Barış Anlaşması" zaten bu sonu öngörüyordu.


Doha'da ne oldu?

ABD uzun bir zamandır bazı başka ülkelerin de gözlemci olduğu görüşmeler gerçekleştiriyordu. Bu görüşmelerin en önemli başlıklarından biri ateşkesti.

ABD, Taliban'ı ateşkese zorlasa da Taliban bunu ABD ile yapabileceğini ama Afgan hükümeti ile yapmayacağını ileri sürüyordu.

O zaman da ABD yetkilileri, Taliban'a şiddeti azaltmalarını dayattılar. Taliban buna karşılık kendi açısından önemli iki madde öne sürdü:

  1. BM listesinde yer alan terör örgütü yaftasının kaldırılması
  2. Tutuklu bulunan Taliban mensuplarının serbest bırakılması.

Ayrıca Taliban'ın hakimiyeti durumunda oluşacak koalisyonlar, yönetim biçiminin vs. de konuşulan konular içinde olduğunu ekleyelim. 

Bu görüşmeler sonunda Amerika, mayıs ayına kadar Afganistan'dan tamamen çekileceğini deklere etmişti. Fakat bir anda çekilme işini hızlandırdı.

Aslında ABD'nin son yıllarda zuhur eden bu anlayışı sadece Afganistan ile sınırlı değil. Bunun nedeni genel anlamda dünyanın her yerinde uyguladığı çekilme politikasıdır.

Çünkü ABD'nin yeni stratejisi, temel gücünü Pasifik'e kaydırması ve asıl büyük rakibi olan Çin'i durdurması üzerine kurulu.  

Ulus inşası, yerel terör örgütleri ile mücadeleyi ikinci plana attı (Hatta Başkan Biden'e bakılırsa gündeminden çıkardı da denebilir).

Irak'tan, Suriye'den ve Afganistan'dan çekilme projesinin arkasında yatan temel neden budur. 


Fakat Afganistan'da işler öngörüldüğünden daha hızlı ilerleyince, bunu fırsata çeviren Taliban şiddeti azaltmak bir yana daha da artırma yoluna gitti.

ABD'nin itirazlarına karşılık Taliban kendini şöyle savunuyordu:

Biz Doha'da Afgan hükümet güçlerine şiddet uygulamama taahhüdünde bulunmadık, ABD'ye karşı şiddet uygulamama taahhüdünde bulunduk. Nitekim o tarihten beri bir tek Amerikan askeri bile öldürülmedi. Biz ABD ile anlaştık, Afgan hükümeti ile değil.


Taliban şiddetin dozunu artırdığı halde ABD çekilmeyi sürdürdü, hatta saldırılar çekilmeyi daha da hızlandırdı.

Öyle ki ABD çekilme işini öne çekerek 11 Eylül'de son bulacağını deklere etti, saldırılar artınca bu tarihi üçüncü kez yenileyerek ağustos sonuna çekti.

Yani ABD her türlü bu kararı vermişti ve çekilecekti, askerin güvenliği açısından süreci hızlandırdı. Bunun üzerine Taliban Kandahar başta olmak üzere birçok önemli kenti kuşattı.

Zor duruma düşen Afgan hükümetinin talebi ile ABD bu sırada bazı hava saldırıları gerçekleştirince Taliban ABD'yi Doha'da verdiği sözü tutmamakla suçlamaya başladı.

Karşılıklı suçlamalar devam ederken çekilme ve çatışmalar da aynı paralelde devam ediyordu.

Giderek ön almaya çalışan Taliban güçlerini güneyden ve doğudan zayıf olduğu kuzeye yöneltti.

İçinde Taliban unsurlarının da bulunduğu Afgan ordusu sahadan çekilince Taliban'ın iyice önü açıldı. Güya ABD'nin de eğittiği 300 bin kişilik Afgan ordusu sanki bir anda yok olmuştu.

(Kaçarak Türkiye'ye gelen genç Afganlıların bir bölümünün bu ordu mensupları olduğu düşünülüyor.) 


ABD'nin çekilmesi, ordunun savaşmaması, muhaliflerin ses çıkarmaması Taliban'a Kabili altın tepside sundu.

Taliban da tek kurşun atmadan kendine sunulanı aldı. Başkenti işgal ettiğinde, Cumhurbaşkanı başta olmak üzere üst düzey yetkililer çoktan Kabil'i terk etmişti.

Böylece panik oluştu, kaçış başladı. Bu durum yabancı misyonlara da sirayet edince bu kez Taliban muhalifleri ve NATO güçleri ile iş tutanları korku sardı.  

Çünkü radikal dinci ve şeriatçı bir örgüt olan Taliban'ın 1996-2001 yılında iktidarı ele geçirirken uyguladığı vahşet herkesin hafızasındaydı.

Bu nedenle insanlar kaçma telaşına düştü, işte o zaman Kabil Havaalanındaki görüntüler, can havliyle kendilerini uçakların altına atan insan manzaraları ortaya çıktı.

Askerin ve yabancı misyonların terkiyle işgal tamamlandı, daha doğrusu Taliban darbesi sonuca ulaşmış oldu. 


Dolayısıyla ABD'nin bile bile çekilmeyi hızlandırması, Afgan ordusunun direnmemesi Taliban'ın Kabili beklenenden önce ele geçirmesine yol açtı.

(Yoksa gerçek bir savaş halinde ABD'nin desteğindeki 300 bin kişilik Afgan Ordusunun 70 bin kişilik Taliban ordusuna yenilmesini açıklamak mümkün değildir. Söz konusu olan çekilme, savaşmama ve teslim etmedir.)

Kabil tamamen düşünce de doğal olarak Taliban "zafer" ilan etti.

Şimdi bunun neresi sürpriz. Sadece adım adım yaklaşan son beklenenden önce gerçekleşti.

Ve bu sürece bakınca bunu ABD'nin öngörmemiş olmasını düşünmek saflık olur. Açıklamalar gaz almaktan başka bir şey değildir kanımca.  

Peki olan oldu, şimdi asıl olacak olanlara bakmak lazım. Bu noktada soru şu:

Taliban'ın Afganistan'ı ele geçirmesinin sonuçları ne olacak?

Bundan sonra cevaplanması gereken önemli soru budur.


Taliban İslam Emirliği'nin sonuçları ne olur?

Taliban gibi radikal İslami bir örgütün Afganistan'ı ele geçirmesinin elbette birtakım ciddi sonuçları olacaktır.

Önemli olan bu sonuçları şimdiden öngörmek ve yapılabiliyorsa önlem almaktır. Nedir bu sonuçlar, kısaca bakalım:

1) Taliban'ın sonuç alan bu darbesi dünyadaki birçok radikal İslami örgüt için bir ilham kaynağı olacaktır.

Her şeyden tersten bir "Vietnam etkisi" yapacağı kesin. Hatırlanacağı üzere ABD Vietnam'da yenilince, bu durum dünyadaki birçok radikal (hatta radikal olmayan) sol örgütü motive etmişti.

Bir anda dünyanın birçok bölgesinde bu anlamda bir hareketlenme olmuştu. Şimdi benzer bir durum tersten burada beklememelidir.

Taliban, radikal İslamcılara bir "mit" sundu. "IŞİD başar(a)madı ama Taliban başardı" diyecekler.

Demek ki başarabiliriz, deyip, atağa kalkacak olan radikal İslamcı örgütlerin, özgüvenleri, söylem ve eylemleri ve haraketlilikleri artacaktır.


2) Afganistan bundan sonraki süreçte radikal İslamcıların üstü haline gelecektir. Dünyanın birçok yerine dağılmış olan, dara düşen İslamcı terör örgütleri de dahil birçok örgüt buraya gelecek, Afganistan'ı üst olarak kullanacak, buradan destek alarak, palazlanıp dünyaya dağılacaktır.

Taliban da bu haliyle kaldığı müddetçe (modern dünyaya böyle göstermese bile) onların hamisi olmaya, onları desteklemeye devam edecektir.

Bu senaryonun gerçekleşmesi demokratik dünya için önemli bir tehdittir.


3) Unutmayalım ki küresel dünyada (Korona örneğinde gördüğümüz gibi) musibetler hızla yayılıyor.

Dünya artık çok küçüldü, dolayısıyla dünyanın bir yerinde meydana gelen bir sorun başka yerleri kolayca etkileyebiliyor.

Dünya şimdi artık tıpkı bir insan vücudu gibi; nasıl ki insanın bir organı hasta olduğunda diğerlerinin rahat etmesi mümkün değilse, dünyanın bir bölgesi istikrarsız ve rahatsızsa diğerleri mutlaka onun yaratacağı olumsuz etkilere şu ya da bu biçimde maruz kalacaktır.  

Dolaysıyla Afganistan bu haddeyken bırakın komşularını dünya kolay kolay rahat edemeyecektir.


4) Taliban Sünni Vahabi bir yapılanma. (Artık örgüt demek ne kadar doğru çünkü devleti ele geçirdi, devlet örgütü haline geldi. Hatta bu açıdan terör örgütü kavramı da sosyolojik olarak Taliban için tartışmalı hale geldi. Terör örgütü diyenler bundan sonra terör devleti mi diyecekler göreceğiz!)

Sünni bir yapılanma olan Taliban her şeyden evvel komşusu Şii İran için bir tehdit oluşturacak. Bu gelişme İran'daki Sünni radikal örgütlerin güçlenmesine yol açabilir.

Bu da İran'ın işine hiç gelmez. Böyle bir gelişme İran'ı içerde uğraştırması bir yana, Suriye başta olmak üzere, Irak ve Lübnan'da elini zayıflatabilir.

(İran'ın Taliban ilk günlerde Taliban karşıtı gösterileri yasaklaması buna delalettir.)


5) Taliban'ın Afganistan işgali Çin'i de yakından ilgilendiriyor. Çin'in Kuşak- Yol Projesi bu gelişmeyle akamete uğramasa bile büyük bir darbe aldı, diyebiliriz.

Bu çerçevede Pakistan'a kadar yapılmış olan demiryolun buradan güvenlik içinde geçerek devam etmesi gerekiyor.

Bu durum sosyalist geçinin Çin'in radikal İslamcı Taliban'la ilişkilerini belirleyecektir. Uluslararası ilişkilerde çıkar esastır.

Afganistan'daki lityum madenlerini işletme arzusu ve Taliban'ın Uygur meselesini kaşımaması da Çin için önemli.  Çinin şimdiden Taliban'a olan ilginsin altında yatan nedenler bunlardır. 


6) Bu son gelişme Rusya'nın işine yarayacak ve Hindistan'ın da önünü açacaktır.

ABD'nin terki, Çin çıkmazı (aşmazsa eğer) bu ülkeler üzerindeki baskısını daha az hissettirecek ve bir bakıma önleri açılacaktır.

Rusya'nın Taliban'a sıcak yaklaşmasının da altında yatan etmenlerden biri budur denebilir. Bir diğeri de Özbekistan ve Tacikistan üzerinden cihatçı transferini önleme çabasıdır.

Aynı şekilde bu iki ülkenin istikrarsızlığa uğraması da ister istemez Rusya'yı etkileyecektir. Rusya bundan sonra bunun için de Afganistan'la yakından ilgilenecektir, diyebiliriz. 


7) Taliban'ın Afganistan hakimiyeti Kuzey Afrika'dan Türkiye'ye kadar birçok Müslüman ülkeyi de az ya da çok etkileyecektir.

Nitekim, buradaki İslamcı örgütleri hareketlendirdi bile. Taliban'ın zaferinin Türkiye'deki bazı illerde yürüyüşlerle, bazılarında şükür namazlarıyla kutlandığını anımsayalım.

Aczimdendiler, Hizbullah Taliban için tebrik mesajları yolladı. Bazı cami cemaatleri bu gelişmeyi coşkuyla karşıladı.

Bütün bu alt yapılar dikkatle izlenmelidir. Bunlara baştaki iktidarın geçmiş ilişkilerini ve Taliban sevgisini de eklemek lazım.

Bu faktörler birleştiğinde zaten Türkiye'de var olan bu yöndeki alt tapıyı harekete geçirebilir. Bu noktada iktidarın tavrı belirleyici olacaktır.


8) Taliban'ın devleti ele geçirip İslamlaştırdıktan sonra ılımlaşacağını ileri süren görüşler de var.

Bunlar dış dünya ile ilişkiler, yeteri yönetim kadrosunun olmaması, imar ve inşa işleri dolaysıyla böyle bir yola gireceğini düşünüyorlar.

Fakat şimdiden devletin ismindeki İslam'la yetinmeyip onu emirliğe çevirmesi daha katı olacağının da bir göstergesi gibi görünüyor, bunun için bekleyip gelişmeleri görmek gerekecek. 


9) Afganistan'ın parçalanacağını düşünenler de var. Bu birkaç durumda gerçekleşebilir. Birincisi sosyo ekonomik koşullar bunu dayatacak, deniyor.

70 milyar dolar GSMH olan yoksul bir ülke Afganistan. 20 milyar dolar bütçesi var, kişi başına düşen gelir 500-600 dolar civarında.

Böyle bir ülkeyi Taliban aklının ayağa kaldırması söz konusu değil bu da bölünmeye götürür. İkincisi aşiretler ve savaş ağalarının varlığıdır.

Bunların beklentileri yerine gelmediği taktirde ayaklanabilirler. Nitekim şimdiden Tacik Ahmet şah Mesut'un oğlu Ahmet mesut ve eski cumhurbaşkanı yardımcısı Emrullah Salih'ın Pencşir Vadisinde Özbeklerin de desteği ile böyle bir direniş başlattığı haberleri geliyor.

Üçüncüsü de şudur: Eğer Taliban üst yönetimi devlet yönetmeden dolayı mecburen ılımlı hale gelirse taban ve diğer radikal İslam'ı örgütler buna karşı çıkacak, o zaman da çatışma çıkacaktır.

Çatışma ister istemez bölünmeye götürecek. Ya da bütün bu üç unsur birlikte işlediğinde bazı dış müdahalelerle birlikte bir parçalanma meydana gelebilir.

Zaten Peştun, Tacik ve Özbeklerin böyle arzuları eskiden beri var. 


10) Son olarak bundan sonra bir şeriat devleti olan Afganistan'ın yol açacağı göçtür. Göçten etkilenecek ülkelerin başında ise Türkiye gelmektedir (Bunu ikinci makalede enine boyuna irdeleyeceğiz).

O kadar ülke dururken Afganların 2500-3000 km yol kat edip Türkiye'ye gelmesi manidar değil mi?

Bu durum, daha sonra üzerinde duracağımız gibi, Biden- Erdoğan görüşmesi ile de yakından alakalıdır. 

Bütün bu etkileri ve sonuçları iyice anlamak için Afganistan'ın sosyo ekonomik yapısına ve jeopolitiğine bakmak gerekir. 


Afganistan'ın jeopolitiği ve sosyolojisi

Afganistan 38 milyon civarında nüfusu olan dağlık bir Asya ülkesidir. Konum olarak Asya'nın en stratejik noktasında yer alıyor.  

Bu nedenle jeopolitik olarak önemli bir yere sahip. Hatızatında bir ülkeden ziyade emperyal güçler tarafından oluşturulmuş bir tampon bölge buarası.

Zamanında büyük güçlerin amaçlarına hizmet etsin diye oluşturdukları yapay bir devlet.


Rusya, Çin, Hindistan ve İran gibi kritik ülkeler tarafından çevrelenmiş olması önemini daha da artırıyor. Bu yüzden tarihte büyük ülkeler bu coğrafya ile hep ilgilenmişler.

Çünkü, bu toprakları kontrol edenin Asya'yı, Asya'yı kontrol eden ülkenin de dünyayı kontrol edeceğine inanılmıştır.

Fakat gariptir ki kimse uzun bir süre burayı kontrol etmemiş, edememiştir. Bunun bir sebebi geri kalmış dağlık bir coğrafya olması ise diğer sebebi yerel halkların bir iç dinamik olarak buraya egemen olmak isteyen güçlere şu ya da bu biçimde hep itiraz etmiş olmasıdır. 


İmparatorluklar mezarlığı

Hal böyle olunca, buraya gelenler uzun süre tutunamamış; bu yönüyle Afganistan adeta bir imparatorluklar mezarlığına dönüşmüştür.

Uzak geçmişte İskender ve Cengizhan gibi savaş makineleri buradan geçmiş. 19'uncu yüzyılda dünyaya hükmeden İngiltere burada hüküm sürmüş.

İngiltere çekilince, 1919 yılında Afganistan adıyla yapay bir ülke kurulmuştur. Ama bir türlü modern anlamda uluslaşamamıştır.

Çünkü Afgan diye bir halk yoktur burada. Var olan çeşitli etnik ve mezhepsel yapılar da zaman içinde siyasal, sosyal, ekonomik ve coğrafi nedenlerle milletleşememiştir. 


Halkın yüzde 45'ine yakını Peştu. Peştuların geçmişten gelen bir Peştunistan hayalleri var ve bu hala devam ediyor. Nitekim 1960'larda böyle bir girişimleri oldu, fakat başarıya ulaşamadı.

Güneyde Pakistan'la sınır olan Peştular bu hayali hala sürdürüyorlar (Hatta Taliban'ın şimdi bu konuda nasıl bir tavır alacağı da merak konusu).

Afganistan devleti, Peştularla Pakistan'ı birbirinden ayıran Pakistan sınırını hala resmi olarak kabul etmiş değil.

Peştulardan sonraki etnik grupların büyük kısmı Tacikler (yüzde 27), Özbeklerden (yüzde 9) ve Hazara'lardan (yüzde 9) oluşuyor ki onların yanı başlarında zaten devletleri Özbekistan ve Tacikistan var.

Tacikler ve Özbekler de zaman zaman otonom olmaya çalıştırlar. Nüfusun geriye kalan yüzde 5-6'sı ise Aimak, Kırgız, beluci, Lori, Paşhai, Türkmen ve Balon gibi etnik yapılardan oluşuyor. Bunlar da kendi aralarında aşiret ve kabilelere bölünmüştür. 

Sosyolojik olarak tamamen aşiretlerden oluşan ülkede bir milletleşme (ve millet olma bilinci) olmadığı için modern anlamda bir ulus da yoktur.


Yukarıda sayılan etnik yapıların her biri bir alanda kümelenmiş durumda. Örneğin en büyük grup olan Peştular Pakistan sınırı boyunca güneyde ve doğuda kümelenmiş.

Şii Hazaralar kuzeyde orta Afganistan'da yer alıyorlar, Tacikler kuzeydoğuda Tacikistan sınırına doğru yayılmışlar, Özbekler Özbekistan sınırındalar.

Zaten yapay sınırlar bu komşu ülkeleri ve halkalarını kenarından köşesinden bölerek Afganistan'ı meydana getirmişler. 


Diğer bir konu da gelenekçi örgütlenme biçimdir. Aşiretler kan bağı esasına göre örgütlenmiş. Örneğin Taliban bir Peştu örgütüdür.

Özbeklerin (Raşit Dostum), Taciklerin (Mesut Şah), Hazaralar'ın ve diğer grupların kendi örgütleri var. Son iki cumhurbaşkanı olan Hamit Karzai ve Eşref Gani de Peştu aşiretlerine mensuptular.    

Afganistan'da kararları aşiret liderlerinin oluşturduğu bir meclis alıyor. İki bine yakın irili ufaklı aşiret ve kabilenin yer aldığı ülkede kararlar ve kurullar meşruiyetini yasalardan ziyade bu aşiretlerin oluşturduğu meclislerinden alıyor.

Örneğin Afgan hükümeti Talibanl'a görüşme yapacağı zaman (sözgelimi görüşelim mi yoksa görüşmeyelim mi?) kararını alacağı zaman aşiret liderleri veya onların temsilcilerinden oluşan bu meclise soruyordu.

Bu yönüyle çoğunlukla her kafadan ayrı ses çıkıyor ve birlik sağlanamıyor.

 

(Devam edecek...)

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU