Son günlerde Türkiye'nin Afganistan'da NATO sonrasında göreve talip olmasıyla bu ülke bir kez daha Türkiye'nin gündeminde. Peki, Türkiye'yi Afganistan'da neler bekliyor, pusuda yatan tehlikeler veya bekleyen fırsatlar neler?
Öncelikle şunu belirtmek gerek ki Afganistan, Türkiye'nin asker bulundurduğu Irak, Suriye, Bosna veya Somali gibi üçüncü dünya ülkelerinden son derece farklı, kendine özgü koşulları olan, şahsına münhasır bir ülke.
Uygar dünyanın teknolojisi veya yöntemleri burada pek işe yaramıyor. O yüzdendir ki, başta İngilizler olmak üzere süper güçler Afganistan'ı bir türlü tam olarak kontrol altına alamamıştır.
Ama Türkiye, hem uygar dünyanın teknolojisine ve stratejisine, hem de Afganistan gibi fakir ama gururlu bir ülkenin gönül teline dokunabilecek mekanizmalara ve yumuşak güce sahip.
Afganistan'da halihazırda, her an yıkılacak gibi duran, ağzına kadar rüşvet ve yolsuzluk batağına saplandığı için halkın desteğini ve güvenini yitirmiş bir yönetim var. Yabancılar da Kâbil hükümetine güvenmiyor.
O yüzdendir ki, bir tehlike anında ülkeden güvenli bir şekilde çıkabilmek için bir yabancı devletin Kâbil Havaalanı'nın kontrolünü üstlenmesini istiyorlar.
Türkiye'nin sadece Kâbil hükümetinin desteğine güvenerek bu ülkede NATO sonrasında görev üstlenmesi pek akıllıca olmaz ki Ankara da zaten bu durumun fazlasıyla farkında.
Medyada sıkça boy gösteren her konuyu bilen uzmanlarımızdan farklı olarak Ankara'nın siyaset kulislerinde ve bürokraside Afganistan'ı gerçekten bilen yeterince insan var.
Bunlardan biri de, 2005-2007 yılları arasında Kâbil'deki NATO karargâhında 2,5 yıl birlikte görev yaptığımız şu ankı dışişleri bakan yardımcımız Faruk Kaymakçı.
Ayrıca başta kara kuvvetleri komutanımız orgeneral Ümit Dündar olmak üzere Afganistan'da değişik sürelerle görev yapmış onlarca komutanımız ve büyükelçimiz mevcut.
Yani tepe yönetimde karar mekanizmasında, Afganistan'ı bizzat yaşayan, bilen, o ülkenin tozunu yutan insanlar var. O açıdan gönlünüz rahat olsun, Türkiye bu ülkede görev üstlenecekse tüm riskleri en ince ayrıntısına kadar hesaplayacaktır.
Yine de eski bir NATO danışmanı olarak bildiklerimi ve görüşlerimi paylaşmama izin verin.
Öncelikle Türkiye, NATO sonrasında Pakistan'ın Afganistan'da görev almasını teklif etmek gibi düşüncelerden uzak durmalıdır.
Zira, Afganistan'da Pakistan'a olan nefret had safhada. Bu ülkede ters giden her şeyden Pakistan sorumlu tutuluyor ki bu görüş pek yersiz de sayılmaz.
Pakistan, büyük düşmanı Hindistan'a karşı Afganistan'da kendisine stratejik derinlik yaratma hedefini ısrarla sürdürüyor.
Bunun için de Pakistan ordusu, çok umut bağladığı mücahit lideri Hikmetyar 1990'lı yıllarda fos çıkınca Taliban'ı piyasaya sürdü ve 1996'da örgütün iktidara gelmesiyle de hedefine ulaşmış oldu.
Ama 11 Eylül 2001 saldırıları Pakistan'ın planlarını altüst edince, İslamabad yönetimi hedeften vazgeçmek yerine Amerikan bombardımanından kaçan Taliban'ı, sakla salamnı gelir zamanı mantığından hareketle özenle sakladı ve bugünlere hazırladı.
Pakistan'ın istediği, Kabil'de kendi yandaşı bir yönetimin iktidara gelmesini sağlamak. Zira İslamabad yönetimi, karşısında 1,4 milyar nüfuslu kocaman bir nükleer güç varken sırtında da bir çıban istemiyor. En azından arkasını sağlama almaya çalışıyor.
Pakistan, bu hedefi için çok büyük fedakârlıklara katlandı, son 40 yılda deyim yerindeyse Afgan savaşının yükünü omuzlarında taşıdı, 3-4 milyon Afgan mültecisine ev sahipliği yaptı.
Sınırdaki Pakistan kasabaları Afgan mültecilerle dolup taştı. Bugün bile başta Peşaver ve Kuveyta olmak üzere sınırdaki Pakistan kentlerinde yüz binlerce Afgan mültecisi yaşıyor.
Mücahitlere verdiği lojistik ve silah desteğinden dolayı Pakistan kasabaları 10 yıllık işgal boyunca Sovyet jetleri tarafından yüzlerce kez bombalandı.
O zamanlar Pakistan, Afganistan'ın en büyük ve en yakın dostuydu. Tatlı tatlı yemenin, acı acı geğirmesi var, diye bir söz var.
40 yıl boyunca Pakistan toprağını tepe tepe kullanan ve bu ülkeyi komşu kapısı haline getiren Afganlar, bunun bir bedelinin olduğunu unuttular.
Bugünse tam tersi bir durum var. Pakistan, Taliban'a ev sahipliği yapmanın yanı sıra örgütün Afganistan'daki birçok operasyonunu da eski Pakistan subayları yönetiyor, Pakistanlı Patanlar cihad için Taliban saflarında Afgan ordusuna karşı savaşıyor.
Ve Afgan güçlerinden ele geçirilen ABD hibesi askeri araçlar, Humvee cipler genellikle Pakistan'a götürülüyor.
Kırsal bölgelerin tamamına hakim olan Taliban'ın büyük kentlerin sınır kapılarına dayanmasıyla Pakistan bir kez daha Afganistan'daki hedeflerini gerçekleştirmeye çok yaklaşmış gibi görünüyor.
Zaten, İslamabad yönetimi yıllardır ellerini ovuşturmuş, ABD-NATO ikilisinin Afganistan'dan çıkacağı günü sabırsızlıkla bekliyordu. Buna karşın, Taliban dışındaki tüm Afganlar, yediden yetmişe herkes, Pakistan'dan ölesiye nefret ediyor.
Durum böyleyken, Pakistan ordusunun Afganistan'da görev almasını önerdiğinizde durum bir anda aleyhinize dönebilir.
Böylece 20 yıl boyunca 1,1 milyar dolar harcayarak ve yüzlerce proje gerçekleştirerek ördüğünüz dostluk ve kardeşlik bağları bir anda kopabilir.
Bana göre, Türkiye'yi Afganistan'da bekleyen en büyük tehlike budur.
En büyük fırsat ise, iki ezeli düşmanı barıştırma ihtimalidir. Türkiye hem Afganistan hem de Pakistan ile çok yakın ilişkiler içerisinde olduğu için iki komşu ülkeyi tatmin edecek bir çözüm formülü bulabilir.
Bunu başarabilirse, Afganistan'da yarım asırdır özlemle beklenen nihai barış gerçekleşecek ve Türkiye de tarihi bir başarıya imza atmış olacaktır.
Ayrıca Türkiye'nin dünyadaki konumu, bölgesel ihtilaflara çözüm üreten bir ülke olarak daha da güçlenecek ve Batı tarafından itilip kakılan birçok üçüncü dünya ülkesi Türkiye'nin etrafına toplanacaktır.
Ankara'nın Suriye, Libya, Irak ve Karabağ'da Batı karşısında elde ettiği başarı zaten dikkatleri Türkiye'nin üzerine toplamış durumda.
Çözümsüz gibi görünen Afganistan sorunun çözülmesi ise, Türkiye'nin yıldızını daha da parlatacaktır. Ama öte yanda küçük bir hatayla Afganistan batağına saplanma tehlikesini de gözardı etmemek lazım.
Zira, her büyük başarı, büyük riskler de içerir. Ve risk almadan başarı elde edemezsiniz.
Türkiye Afganistan'da şu ana kadar oyunu iyi götürdü. Bir yanda himayesine aldığı Özbek lider General Dostum'a desteğini sürdürürken, aynı zamanda Afgan devletini ve tüm Afgan halkını da kucaklamayı başardı.
Zira, Dostum'a verilen destek, Afganistan'da dengeleri değiştirmeyecek, dolayısıyla bu ülkedeki diğer güç odaklarını rahatsız etmeyecek kadar kadar ölçülü ve cüzi.
Yani, Ankara son 20 yılda Afganistan'da bir tarafı uçurum, dağın dibinde son derece bozuk ve dar bir yolda ilerleyen usta bir TIR şoförü gibi davrandı.
Şoför mahir olmasına mahir, ama yol daha bitmedi ve önde daha birçok tehlikeli dönemeç var.
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish