Gökkuşağından korkanlar için anlatacak bir hikâyem var

Derin Koçer Independent Türkçe için yazdı

Kolaj: Independent Türkçe

Alan Turing yaşadığı dönemin en parlak beyinlerinden biriydi. Ve hak ettiği değeri görmek yerine, hizmet ettiği devletin kendisini aşağılamasına tanık oldu.

Yatağında ölü bulunduğunda sadece 41 yaşındaydı; baş ucunda birkaç ısırık aldığı elma duruyordu. O, "çok fazla şey bilen" ve bildiği her şeyi bir sır olarak saklamak zorunda bırakılmış bir dâhiydi. 


Yazar David Leavitt'in de Turing'in biyografisinde söylediği gibi, "çok biliyordu" çünkü İkinci Dünya Savaşı sırasında Nazilerin iletişim ağının şifrelerini kıran makineyi o icat etmiş; büyük ihtimalle Britanya'yı Almanların karşısında 1941'de yenilmekten kurtarmış, ölümün normalleştiği bir dönemde insanların yaşamalarını sağlamıştı.

Modern bilgisayarın temelini atmıştı. Bunların hepsi birer "sır" olarak kaldı. Turing öldükten anca 20 yıl sonra onun savaşta ne kadar büyük bir rol oynadığını İngiltere kabul etti. Fakat "isimsiz" bir kahramandı artık Turing. 


Üstelik saklamak zorunda kaldığı tek "sır", bu değildi. Aslında Turing'in "varlığı", yirminci yüzyılın başlarında bir "suç" olarak kabul ediliyor; onun gibi milyonlarca insan, bir sırla yaşamak zorunda bırakılıyordu.

Zira Turing bir homo-seksüeldi ve gay olmak, İngiltere'de 'yüz kızartıcı bir suç'tu. O da bu suçla 1949'da yargılandı, ceza aldı, 'tedavi'ye zorlandı.

Yapayalnız bırakıldı. Kimliği yüzünden küçük düşürülmeye çalışıldı. 


1951 yılında öldüğünde, o bir 'milli kahraman' değil; 'yüz karasıydı'. Üstelik baş ucundaki o elmayı polis incelemedi; ölümünün bir intihar mı yoksa cinayet mi olduğu aydınlatılamadı.

Üstelik bu 'şüpheli' ölümlerde yalnız da değildi. Aynı dönemde Amerika'da "devleti cinsel sapkınlardan kurtarmak" bir politika olarak uygulanıyor; İngiltere'de de ciddi bir destek görüyordu.

Bu, dönemin batı dünyasının LGBT bireylere karşı işlediği büyük bir günahtı. 
 

Alan Turing banknot.jpg
50 sterlinlik banknotların üzerinde öncü bilgisayar bilimci Alan Turing ve kriptoloğun bir portresi, yaratılmasına yardımcı olduğu bilgisayarlardan görüntüler ve semboller ve Turing'in bir sözü yer alıyor; "Bu, yaşanacakların sadece bir öngörüsü ve gelecekte olacakların sadece bir gölgesi." / Görsel: İngiltere Merkez Bankası​​​​​

 

Ama, her büyük günahta olduğu gibi, batı için de "arınma" zamanı elbet geldi. Geçtiğimiz hafta İngiliz Merkez Bankası tarafından piyasaya sürülen yeni 50 Pound'luk banknotların üzerinde Turing'in fotoğrafı var artık.

Aynı dakikalarda ABD'de ise Başkan Joe Biden'ın düzenlediği Onur Haftası etkinliğinde ülkenin ilk açık gay bakanı Pete Buttigieg konuşma yapıyor, kendisi daha çocukken Senato'da bir temsilcinin dahi -gay olduğu için- onayını alamayan Büyükelçi Adayı'nın duruşmasını izleyip kendi varlığından tedirgin olduğunu anlatıyordu.

Onun bakanlığını Senato'nun ezici çoğunluğu bu yıl onayladı. 


Ne yazık ki biz hâlâ günahlardan arınacağımız o sayfayı çeviremedik. Önce Maçka Parkı'nda neler olduğunu hepimiz gördük; gökkuşağı renklerinden oluşan maskelerin ve aslında kendi varlıklarını kutlamak için bir araya gelmek isteyenlerin "tehdit" ilan edildiğini yaşadık.

Sonra da Onur Haftası kutlamalarına nasıl müdahale edildiğini ya canlı yayında izledik ya da -son 10 yılda Türkiye'nin haddinden çok aşina olduğu- gaz kokusunu bizzat burunlarımıza çektik.

Yolu insanlığın kıyısına uğramış herkesin canı, sadece gökkuşağı renklerini taşıdığı için şiddete maruz kalanlarla beraber yandı. 


Renklerle kavga eden bir kötülükle tekrardan göz göze geldik işte. Renklerle kavga etmek. Bu cümleyi anlamlandırmak bile ne garip.

Ama bu, toplumun hiçbir zaman dün olduğundan daha iyi, daha dostane, daha insanca yaşayamayacağına inanan bir zihniyetin Türkiye'yi hapsetmeye çalıştığı grilik hapishanenin bir koğuşu aslında.

Orada ilerlemeye yer yok. Değişim yok. Müzik yok. Hayatı yaşanabilir kılan şeyler o gri duvarlar arasında çürümeye terk ediliyor sadece.

Ve, ne yazık ki tarih, o hapishanelere toplumları kapatmaya çalışmış tonla iktidar gördü bugüne kadar. 


Küba'da sosyalist devrimden sonra Fidel Castro yönetiminin LGBT bireylere karşı devletin bütün gücüyle saldırması, insanların cinsel kimlikleri sebebiyle hapsedilmesi, işlerinden atılması ya da 'eğitim kampları'na göndermesi bunun bir örneğiydi.

Gücü elinde tutanların 'rengi'ne uymayanlar, oraya ait olamazdı. Anne Applebaum "The Twilight of Democracy" kitabında anlatıyor:

Polonya'da da aşırı sağcı iktidar, yıllardır LGBT haklarını toplumu kamplara bölmek için kullanıyor; insanlara temel insan haklarını 'bahşetmemek' için direniyor.

Bireyin sadece ve sadece devletin istediği gibi var olabileceği sistemlerin hayaliyle yaşayanlar hâlâ bu dünyayı rahatsız etmeye devam ediyor.

Bu zihniyetin insanca bir yaşama karşı beslediği nefret, herhangi bir şeye karşı duydukları sevgiyi de boğuyor. Siyasi mirasları, yalnızca o nefret oluyor. 


Dolayısıyla şunu ortaya koymak lazım: İnsanlık, o hayali kurulan hapishaneye, her zaman büyük gelir.

Duvarlarına resimler çizer; gece yarıları duvarlara vura vura şarkı yapar. Her rengi baştan yaratır; kapkara dikenli tellerin arkasındaki güneşle yağmurun bir araya geldiğine tanık olur.

Zira insanlığın ilerleme öyküsünün önünde durmaya çalışanlar, elbet ki, o ilerleme öyküsünün altında kalır.

Güvenli zannettikleri zihinlerindeki o duvarlar yıkılır. Hep böyle olmuştur. 


Bugün iktidarın 'renklere' karşı açtığı 'savaş', Polonya'nın yıllardır yaptığından pek farklı değil: Türkiye'nin kıstırılmaya çalışıldığı karanlığa karşı çıkmak için bir araya gelen birbirine benzemez kitleleri biraz olsun ayrıştırabilmek için gökkuşaklarıyla dövüşüyorlar.

Kısa vadeli siyasi hesaplar, insanca yaşamasının önüne bir engel olarak konuyor.


Ama bu hesaplarına karşı söylenecek şey basit: Tarihin yanlış tarafında durmakta ısrar ederek sadece ilerlemenin yavaşlamasına sebep olunabilir.

Ama tarih, o hesapların çok ötesinde, çok daha büyük bir hikâye. Onu gri duvarlara sığdırmanın bir yolu yok.

Turing'in, bundan sonra 50 Pound'luk banknotlarda okunacak sözü hem ders hem de tarihe karşı çıkmakta ısrar edenlere dert olsun:

Yaşadığımız ilerleme sadece gelecek günlerin ilk gösterimi; başaracaklarımızın yalnızca gölgesidir.


Günahlardan arınmak, ilerlemenin sadece ilk adımı. 

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU