Afrika'da çevre sorunları ve kentleşme

Yusuf Kenan Küçük, Independent Türkçe için yazdı

Fotoğraf: World Health Organization

Dünya üzerindeki tüm ülkeler gibi Afrika ülkelerinin önünde de büyük bir ikilem bulunuyor.

Bu ikilem ekonomik kalkınma istikametinde mesafe almak ile çevrenin sürdürülebilirliğinden ödün vermemek arasında yaşanıyor.

Ancak, korunduğu takdirde diğer kalkınma hedeflerine ulaşmayı kolaylaştıracak bir faktör olan çevre, ihmal edilmesi halinde ise kalkınma beklentilerine ket vurma potansiyelini barındırıyor.

Örnek vermek gerekirse çevre kirliliği nedeniyle bozulan sağlığı geri kazanmak için yapılan harcamalar, bireyler ve toplumların gıda güvenliği ve eğitim gibi alanlara ayrılacak kaynakları sınırlandırdığı gibi, kalkınmanın önünü açacak altyapı yatırımları için sermaye birikimini de engelliyor.

Dahası bozulan ekolojik dengeyi eski haline iade ya mümkün değil veya devasa yatırımlar gerektiriyor.

Çevrenin bu önemine binaen 2015 yılında kabul edilen Birleşmiş Milletler Sürdürülebilir Kalkınma Hedeflerinin en önemli bileşenlerinden birisi çevrenin korunması ve sürdürülebilirliği.

Sözkonusu 15 hedeften altısının, yani temiz su ve sanitasyon, sürdürülebilir şehirler, sorumlu üretim ve tüketim, iklim eylemi, sudaki yaşam ve karadaki yaşamın doğrudan çevrenin korunmasıyla ilgili olduğunu, geri kalan hedeflerin tamamının da dolaylı olarak çevreyle bağlantılı bulunduğunu söyleyebiliriz.

Sürdürülebilir çevre konusu Afrika kıtası için ayrıca önemli.

Zira kıta iklim değişikliğinden küresel ısınmaya, ormansızlaşmadan biyolojik çeşitliliğin azalmasına kadar geniş bir yelpazedeki çevre sorunlarıyla karşı karşıya.

Bahsekonu çevre sorunlarının her birisi hayati önemi haiz.

Ancak biz bu yazımızda Afrika’nın hemen tüm başkent ve büyükşehirlerinde yaşam kalitesini doğrudan etkileyen aşırı ve düzensiz kentleşmenin ortaya çıkardığı çevre sorunlarını inceleyeceğiz.

2.jpg
Nairobi'deki Kibera gecekondu semtinde bir dere yatağı / Fotoğraf: AFP

 

Kangren olmuş kentler

Afrika nüfusunun %40’ı şehirlerde yaşarken bu nüfusun yaklaşık üçte ikisi, yani 300 milyon kişi gecekondu mahallelerinde hayatını idame ettirmeye çalışıyor.

Kenya’nın başkenti Nairobi’deki Kibera, Sierra Leone’nin başkenti Freetown’daki Kroo Bay ve Nijerya’nın Lagos kentindeki Makoko bu tür gecekondu yerleşimlerinin tipik birer örnekleri.

Gecekondu semtlerinde içme suyu, atık su ve çöp toplama gibi temel hizmetlerinin verilememesi, anılan bölgelerde çevrenin gün geçtikçe kirlenmesine yol açıyor.

Afrika’da nüfusun sadece %20’si modern şehirlerin vazgeçilmezlerinden biri haline gelmiş kanalizasyon hizmetine erişebiliyor ve çoğu durumda bu hizmet, tahmin edilebileceği üzere sadece yüksek gelirlilerin yaşadığı semtlere sunuluyor. 

Kanalizasyon sisteminin olmadığı semtlerde evsel atık sular ya kuyularda biriktiriliyor veya yakınlardaki dere ve nehirlere dökülüyor.

Örneğin Kenya’nın başkenti Nairobi’nin kanalizasyon sistemi 800 bin kişi için planlanmış olmasına rağmen şehrin halihazırdaki nüfusu bunun 6 katı, yani 4,8 milyon.

Sisteme aşırı yüklenilmesi atık su taşkınlarına, bu taşkınlar da kanalizasyon sularının şehrin içi ve etrafındaki temiz su kaynaklarına karışmasına neden oluyor.

Bu nedenle halk çok sayıda hastalığa maruz kalıyor.

BM Çevre Programı verilerine göre Afrika kıtasında her yıl 1,7 milyon kişi, kirli sulardan bulaşan ishal enfeksiyonları nedeniyle hayatını kaybediyor ve maalesef kurbanların çok büyük bir kısmını çocuklar oluşturuyor.

Sahraaltı Afrika’nın büyük şehirlerinde katı atık yönetimi için de benzer bir durum söz konusu.

Dünya Bankası 2018 yılı verilerine göre Afrika’da katı atıkların sadece %44’ü toplanabiliyor ve kontrolü sağlıklı bir şekilde yapılmayan döküm alanlarına boşaltılıyor.

Geri kalan her türlü katı atık boş arazilere ve dere yataklarına atılıyor.

Kongo Demokratik Cumhuriyeti’nin başkenti Kinşasa’da bu gibi alanlarda biriken çöpler, Kongo nehrinin debisinin yükseldiği kış aylarında iş makineleriyle nehre itiliyor.

Böylece çöpler doğrudan Atlas Okyanusu’na ulaşıyor.

Burkina Faso’nun başkenti Vagadugu’da da yılda 500 bin ton olarak gerçekleşen katı atığın yaklaşık yarısı toplanabiliyor.

Her yıl yaşam alanları içine ve etrafına bırakılan 250 bin ton yeni atık kamu sağlığını tehdit ediyor.

Endüstriyel atıklarla birleştiğinde düzensiz ve aşırı kentleşmenin yol açtığı çevre kirliliği, Afrika’daki büyük şehirlerin sosyo-ekonomik olarak gelişmesinin önündeki en büyük engellerden biri haline geliyor.

3.jpg
Fotoğraf: Twitter

 

Plastik atıklar Sahraaltı Afrika ülkelerindeki katı atıkların %13’ünü oluşturmasına rağmen doğada çözülmesi 500 seneyi bulabilmesi nedeniyle ayrıca önemli.

Kıtada ortaya çıkan plastik atıklara ilaveten gelişmiş ülkeler, 1989 tarihli Basel Konvansiyonu’nu ihlal etmeyi de göze alarak plastik atıklarını başta Batı Afrika Gine Körfezi ülkeleri olmak üzere kıta ülkelerine göndermeye çalışıyor.

Çin’in 2017 ortalarında plastik atık ithalatına son vermesinin ardından Senegal ve Kenya gibi kendi plastik atıklarını geri dönüştürme kapasiteleri dahi yetersiz olan Afrika ülkelerine gönderilen plastik atık miktarının arttığı biliniyor.

Nedenler

Afrika ülkelerinin kalkınmasının önündeki en önemli engellerden birisi olan aşırı ve düzensiz kentleşme, kırsal kesimden büyük şehirlere olan göç hareketinin doğal bir sonucu.

Her yıl on milyonlarca Afrikalının kırsal bölgelerden şehir merkezlerine taşınması nedeniyle şehirlerin nüfusu hızla artıyor.

Örneğin Lagos (Nijerya), Kinşasa (Kongo Demokratik Cumhuriyeti), Luanda (Angola) ve Darüsselam (Tanzanya) gibi şehirlerdeki nüfus artışı astronomik olarak nitelendirilebilecek düzeyde.

Şehirlerin zaten sorunlu olan mevcut altyapısı bu hızlı nüfus artışıyla baş etmekte zorlanıyor.

4.jpg
2035 yılına kadar nüfusu iki katına çıkması beklenen Afrika şehirleri. Kaynak: weforum.org

 

2035 yılına kadar nüfusu iki katına çıkması beklenen Afrika şehirleri. Kaynak: weforum.org

Bu minvalde, Afrika ülkelerinde sürdürülebilir bir çevre politikası oluşturulamamasının önündeki en büyük engel kapasite eksikliği.

Bütçeleri ağır iç ve dış borç yükü altında bulunan ülkelerin, çevrenin korunmasına yeterli kaynak aktarması çoğu durumda mümkün olmuyor.

Finansman yetersizliğine bağlı olarak ortaya çıkan diğer bir sorun önceliklendirme.

Afrika ülkelerinin büyük bir çoğunluğunda altyapı yatırımları, gıda güvenliği ve ekonomik büyüme gibi sürdürülebilir kalkınma hedeflerine öncelik verilirken çevrenin korunması en iyi ihtimalle ikinci plana itiliyor.

Örneğin gecekondu semtlerinde kronik kirlilik sorunları bulunan Nairobi’de karar vericiler, bu sorunların çözümüne odaklanmak yerine yarım milyar dolara mal olacak bir otoyol inşa etmeyi tercih edebiliyor.

Çevrenin sürdürülebilirliğine yapılan yatırımların etkilerinin kısa vadede ortaya çıkmaması/ölçülememesi de kısıtlı kaynakların diğer alanlara aktarılmasında önemli pay sahibi.

Bardağın dolu tarafı

Kıtada düzensiz ve aşırı kentleşmeye bağlı çevre sorunlarında genel görünüm bu şekilde olmakla birlikte kaydadeğer adımlar da atılmıyor değil.

Örneğin Burkina Faso’da kurulan bir arıtma tesisi yıllık 1 milyon metreküp biyogaz, 2 milyon kilovat-saat elektrik ve 2.500 ton organik gübre üretiyor.

Namibya’nın başkenti Windhoek’de inşa edilen arıtma tesisi de her gün 10 binlerce metreküp suyu konutlarda ve yeşil alanların sulanmasında kullanılmak üzere ekonomiye yeniden kazandırıyor.

5.jpg

Fotoğraf: pumps-africa.com


Plastik atıklar, özellikle alışverişlerde kullanılan poşetleri kısıtlama/yasaklama konusunda Afrika, dünyanın diğer bölgelerine öncülük ediyor.

Kıtadaki 54 ülkenin 34’ü plastik poşetler ve biyoçözünür olmayan plastik ürünleri yasaklamış durumda.

Ancak uygulamada sorunlar olduğunu da belirtmek gerek.

Ne yapılabilir?

Sadece büyük şehirler ve etrafıyla sınırlı kalmayan ve okyanuslara ulaşan bu çevresel bozulmanın önüne geçilebilmesi için öncelikle şehirlere göçü tetikleyen etmenlere odaklanmak gerek.

Her birisi devasa mali kaynak ve siyasi kararlılık gerektirdiği aşikar olan bu faktörlerin başında güvenlik sorunlarının çözülmesi, kırsal bölgelere temel kamu hizmetlerinin götürülmesi ve istihdam oluşturacak yatırımların yapılması geliyor.

İyi yönetildiği takdirde bu yatırımlar, orta ve uzun vadede ülkenin kalkınmasının yanı sıra, sosyal problemlerin çözümüne de katkı sunabilir.

Bu konuda sorumluluk hem Afrika ülkeleri makamları hem de Afrika’nın kalkınma ortaklarının.

Her iki tarafın da yollar, köprüler, sanayi bölgeleri inşa ederken çevrenin telafisi mümkün olmayacak şekilde tahrip edilmesine ve kirlenmesine müsaade etmemesi, dahası yatırımlarını çevrenin korunmasına yönlendirmesi gerek.

Nitekim Birleşmiş Milletler Çevre Programı’nın 2019 yılı raporunda çevrenin sürdürülebilirliğine yapılacak yatırımların ekonomiye katkısının en az geleneksel alanlara yapılan yatırımlar kadar olacağı kayıtlı.

Var olan sorunlu ekonomi modeli ve kentsel yönetim anlayışının devam etmesi halinde Afrika’nın birçok şehri yaşanabilir olmaktan çıkacak.

Bu durumda ise kalkınmamı tamamlayayım derken evdeki bulgurdan da olma ihtimali sözkonusu.

Dolayısıyla çevrenin korunması istikametinde atılan adımların ve halkı bilinçlendirmeye yönelik etkinliklerin, fidan dikme merasiminden veya milli parkların genişletildiğine dair “güzel haberler” verilen konuşmalardan çok daha ötesine geçmesi icap ediyor.

Bu itibarla Afrika ülkeleri hükümetlerinin çevrenin korunması konusunda vakit geçirmeksizin radikal kararlar alması lazım geliyor.

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU