Daha önce "Temiz Toplum ve Temiz Siyaset" konusunda uzun bir makale yazdım. Birçok yayın organında yer aldı. Bana gelen bazı sorularda günlük analiz istiyor bazı arkadaşlar.
fazla oku
Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)
Oysa ben orda olayın bir sitem sorunu olduğunu, sistemi değiştirmediğimiz takdirde, hırsızı yakalasak bile, başka hırsızların ortaya çıkacağını, başka mafyaların türeyeceği 30 yıldır bir takım acı gerçeklerle yaşadığımızı bu günkü olay bağlamında değerlendirmiş ve dile getirmiştim.
Yine de güncele dair bir şeyler söylememi isteyenlere aşağıdaki "kısa analizle" meramlarını gidermeye çalışayım.
Şimdi madde madde sıralayalım, net ve anlaşılır olsun:
Anahtar Mansimov
1- Meselenin özü şu: Olay Mubariz Mansimov odaklı bir çıkar çatışması olarak patlayıp ortaya döküldü. Zaten Türkiye'de böyle olaylar kazara kazayla (Susurluk gibi) ya da şimdi olduğu gibi çıkar çatışması sonucu ortaya çıkıyor.
Düşünün nice böyle olay var, ortaya çıkmıyor, üstü örtülüyor ve ülke böylece sürekli bunlar yüzünden hem demokratik hem ekonomik hem de insanı yönde kan kaybediyor. O halde olayın kökeninde yer alan Mansimov'a öncelikle bakmak lazım.
Mansimov denilen adam KGB de yüzbaşı rütbesinde küçük bir ajan iken SSSC'nin dağılması yıllarında, oradan ayrıldıktan sonra nasıl oluyor da (önceleri gemilerde aşçılık yapan bir adamken) beş on yıl içinde daha otuzlarında 300 gemilik bir filoya ve yılda 3-5 milyar dolarlık bir ciroya ulaşıyor?
2- Bunda, kendisi de KGB ajanı olan Putin ile eski KGB ajanı olan Haydar Aliyev'in oğlu şimdiki Cumhurbaşkanı İlham Aliyev'in rolü nedir?
3- Kısa sürede Rus oligarkları içinde yükselen ve dünya zenginler listesine giren bu Mansimov denilen adamdan kimler yararlandı (burada Rıza Zarab'ı hatırlamamak mümkün mü).
Bu adama kendini meşrulaştırmak için TC VATANDAŞLIĞI neden ve kimler tarafından verildi, kimler tarafından korunup kollandı, işlerinin önü açıldı, kimler onun sayesinde gemiciliklere sahip oldu vs vs? İşler neden ve nasıl bozuldu?
4- Bu adamın FETÖ'cü olduğu yıllardır koskoca devlet tarafından keşfedilmemişti de son bir yılda çıkar çatışması başlayınca mı keşfedildi ve hapse konuldu?
5- Hapse konulduktan sonra (hadi Bodrum marinaya biliyoruz) ya onca milyar dolar ya 300 civarında gemiye ne oldu?
6- Yoksa cambaza bak mi yapılıyor? Yazık! Ne hale düşmüş ülke? Peki, bunlar sorgulanıp soruşturulmayacak mı?
Türkiye cumhuriyeti vatandaşları ülkelerinde yaşanan bu kirli ilişkileri bilmeye hakları yok mu?
7- Meselenin asıl özü bu sorularda saklı. Bunca kirliliğe, pisliğe, suça, cinayete, uyuşturucuya rağmen savcılar harekete geçmek için ne bekliyor, Suçlanan kişiler neden soruşturulmuyor?
Soylu neden istifa etmiyor, Cumhurbaşkanı neden konuşmuyor?
Bu sorular iki biçimde cevaplanabilir. Ya muhatapları tarafından tatminkar biçimde cevaplanır ki bu süreçte bunu beklemek saflık olur.
O halde asıl beklenti hukukun devreye girip gereğini yapmasıdır ki Bunun için de tarafsız ve bağımsız bir yargı gerekir maalesef bugün ondan da bahsedilemez.
O zaman üçüncü bir alternatif kalıyor: Halkın gücü. Bu da iki biçimde olur. Ya toplum bu kirliliğin temizlenmesi için harekete geçer baskı oluşturur; bu da yapılamazsa iş sandıkta hesaplaşmaya kalır.
Eğer iş o zamana kadar uzarsa demek ki muhalefet toplumu yeterince oluşturamamış, bağ kurmamış harekete geçirememiştir.
Unutmamak lazım demokratik toplumu otokratik olandan denetim ve hesap verebilirlik ayırır. Yapanın yanına kar kalan bir ortam toplumu zamanla çürütür. O halde muhalefetin saha aktif ve daha cesur biçimde olayın üstüne gitmesi gerekir.
Kirli olaylar zinciri
Teferruat gelince;
Mansimov, Rus (Lukoil), Azeri (Sokar) Petrolü (ki bunlar dev şirket ve devlet tekelleri) ile iş tutuyor birdenbire dünyanın en zengin adamlarımdan biri oluyor.
Peki, Putin ve Aliyev olmadan ve Türkiye'de iktidar onu kollamadan bu duruma gelebilir miydi, Erdoğan onaylamadan TC vatandaşı olabilir miydi?
Peki, başta bu adamı koruyan kollayan, önünü açan, destekleyen bu devlet başkanları ne oldu da desteklerini çektiler?
Alttaki ilişkiler (Peker-Soylu-Ağar-Yıldırım) ikincil ilişkiler gibi duruyor ve yukarıdaki ilişki ve çelişkilerden faydalanarak/kullanarak kendilerine siyasi ve ekonomik çıkar devşirenler olarak -gene onların iddialarıyla- ortaya çıkıyor.
Aynı kampta yer alanlar neden çatıştı?
Peki, her şey onlar için yolunda giderken ip nerde ve neden koptu?
Bir kere ekonomik güç daima siyasal gücü talep eder. Mansimov öyle güçlenmişti ki artık Azerbaycan Cumhurbaşkanı olmak istiyordu. Aliyev açısından ipin koptuğu ve ilk dominonun devrildiği an ve yer kanımca burası.
Azeri yayınlarına bakarsanız, orda şunu görürsünüz: Eski cumhurbaşkanlarından Elçibey'in oğlu, "ilk seçimde Cumhurbaşkanı adayımız Mubariz Mansinov'dur" diyor. İşte Azerbaycan açısından ipin koptuğu nokta.
Bunun üzerine Sokar taşıma sözleşmesini iptal ediyor, Mansimov, Londra'da kesin kazanacağı gözüyle bakılan Tahkime gidiyor.
Ortada her biri 2 milyar dolar olmak üzere dört milyarlık bir dava açıyor ve Mansimov bu davaları elindeki sözleşmelerle kesin kazanacağı gözüyle bakıyor.
Fakat konu burada yeniden alevleniyor, bu Davalardan vazgeçmesi isteniyor; vazgeçirilemeyince de hukuk dışı yollara başvuruluyor.
Bazı güçler ona vazgeçmesi için baskı yapmak üzere devreye giriyor. İşte Ağar'ın ismi bu işle ilgili bundan sonra (Mansimov'u yukarıdakiler adına sıkıştıran kişi olarak) geçiyor.
Mansimov kendisinin sıkıştırıldığını görüyor hatta öldürüleceğini düşünüyor. Mansimov da bu noktada her nedense iktidardan değil, Peker'den koruma istiyor.
İşte rant ve çıkar çatışmasında taşeronlar kavgası da bu noktada başlıyor. Siyaset-mafya-ticaret dansı uyumsuzlaşıyor, bir birlerinin ayaklarına basmaya başlıyorlar ve kirli çamaşırlar ortalığa saçılıyor.
Peker dışlandığını görünce devletle, içişleri bakanıyla ilişkilerini ifşa etti, Ağar, Eken ve Yıldırım'ın bulaştığı suçları anlatmaya başladı.
Bilen biliyordu, bilmeyen de öğrendi ki, arkasına siyaset gücünü, iktidarı, devletin kimi organlarını almayan hiç bir mafya artığı gelişemez, ülkede cirit atamaz, miting yapamaz, insanların kanında banyo yaparım naralanmalarında bulunamazdı.
Ne oldu: Men dakka dukka oldu.
Geri dönüş bileti yandı; kirli çamaşırlar saçıldı
İktidar daha yakın olan olmayanı yurt dışına sürdü. İşte burada da içişleri bakanı Soylu devreye giriyor, Peker'in iddiasına göre, onu nisanda geri getirmek üzere yurt dışına gönderiyor.
Geri dönüş bileti yanınca Peker kirli çamaşırları ortaya saçıyor. (gerisini herkes biliyor!)
Burada iddialar doğruysa devletin içler acısı halı ortaya seriliyor.
1- Siyasetin mafya ile nasıl iş tuttuğunu, mafyanın siyaseti nasıl kullanarak palazlandıydını bizzat kendi ağızlarından öğreniyoruz.
2- İşin içine, eroin, baz morfin ticareti, cinayet, partilere başkan seçtirme, bu işlerde mafyaya değnekçilik yaptırmaya varıncaya kadar neler döndüğünü bu ifşaatlardan öğreniyoruz.
3- Ve bütün bunlar olurken savcılar harekete geçmiyor, bakan istifa etmiyor, Cumhurbaşkanı konuşmuyor. Peker konuşuyor Türkiye dinliyor.
4- İşin ilginci ırkçı, turyancı bir suç örgütü başı neredeyse ülkede kanaat önderi derekesine geldi/getiriliyor.
5- Yaşanan sürecin asıl aktörleri üste duruyor, altta taşeronlar tepişiyor.
"Vatanı satanlar" ve Peker
6- Ve Peker vatan fedaisi naralanmaları ile iki günde bir video yayımlıyor. Onun da içinde olduğu ve bulaştığı pislikleri saçması, olabilecek bir temizlik hareketi için iyi, ama bu onun eski günahlarını temize çıkarmaz.
Kendisini vatansever olarak lanse ediyor. Bu noktada Peker'e sormak lazım; vatan parsel parsel satılırken sen neredeydin? Ayinesi iştir kişinin lafa bakılmaz levra...
"Vatanı Satanlar" kitabının yazarı Yılmaz Dikbaş tam da benim düşündüğümü bu noktada soruyor:
Vatanın Varlıkları birer birer yerli ve yabancı sömürgecilerin eline geçerken neden 'vatanın delisi' olduğunuzu haykırmadığınızı soruyor, sorguluyorum!
Konuşmalarınızda şu iki kavrama çok önem veriyorsunuz: Dürüst olmak ve Namuslu olmak. Size suç atanlara, tüm karşıtlarınıza 'Dürüst olun!', 'Namuslu olun!' diye parmak sallıyorsunuz.
Şimdi ben de size, ama parmağımı sallamadan uygarca sesleniyorum:
Dürüst olun, namuslu olun!
Siz bugüne kadar ne bir vatan fedaisi, ne bir vatan serdengeçtisi ne de bu vatanın delisiydiniz!
Siz, adlarını kitabımda verdiğim bazı VATAN SATICILARINA, türlü biçimlerde uşaklık yapmış bir kişisiniz!
Henüz 50 yaşındasınız, yani gençsiniz. Eğer bundan sonra dürüst ve namuslu davranırsanız gerçek bir vatansever olamaz mısınız? Ben, kişilerin geleceği hakkında her zaman olumlu düşünmeyi yeğlerim…
Sonuç:
a) Aldanmamalı toplumum aldatılmasına izin verilmemeli
Sürecin çetrefilliği, kamuoyu oluşturma oyunları, topluluk psikolojisi nedeni ile medya gücü kullanılarak içine çekilebileceğimiz bazı yanılgılardan söz ederek başlamak istiyorum.
Öncelikle şunu belireyim: Şimdilik bize gösterilenler, ya da bizim gördüklerimiz aysbergin sadece su üstünde görünen küçük bir kısmıdır; asıl olay buz dağının altında, henüz ortaya çakmadı. Zaman ne gösterecek, hep birlikte göreceğiz.
Bir tehlike daha var: Eğer 30-40 yıl önceye dikkatlerimizi yöneltirsek olay savsaklanır. Bu yaklaşım korkarım ki meseleyi sulandırmakta ve suçluların bir kez daha kurtulmasına yardım eder.
b) İddiaların takibi bırakılmamalı
Şimdi acilen soruşturulması gereken bir kaç vahim iddia var:
İçişleri Bakanı olarak Soylu ile mafya ilişkileri iddiası.
Mehmet Ağar, Korkut Eken ve Tolga Ağar ile ilgili vahim iddialar.
Binali Yıldırım oğlu Erkan Yıldırım ile ilgili iddialar.
Ve Mansimov ile mafyanın ve siyasetin kirli ilişkileri konusundaki iddialar.
c) Tuzağa düşmemeliyiz
Ayrıca bir tuzağa dikkatinizi çekmek isterim: Bu süreçte bizler şunun ya da bunun tarafında değiliz, topyekûn hukukun tarafındayız. Hukukun işlemesi için baskı kurmalı, takipçisi olmalı, bu konuda kamuoyu oluşturma süreçlerine katılmalıyız.
Bunları dile getirdi diye Peker temize çıkmaz ve giderek topluma nizam veren bir kişi olamaz. Fakat ifşa edilen suçları Peker dile getirdi diye es geçilemez, bilakis bu işlerin içinde olan birinin ikrarı olduğu için daha da dikkate alınmalı ve üstüne gidilmelidir.
Bir diğer konu da şudur ki olayın üzerine zamanında gidilmezse ve iş gereğinden fazla uzarsa hesap verecekler adaletin önüne çıkarılacaklarına daha da güçlenebilirler.
d) Hesap sorulması için kamuoyu baskısı kurulmalı
Ayrıca olayı AKP'nin içinde bir iç çatışma gibi görüp birini diğerine tercih etmek de söz konusu olamaz. Sanki birileri işi oraya doğru bilerek ya da bilmeyerek sürükleme gafleti içinde.
Oysa bu olan bitenden iktidar ve onun ilgili aktörleri birinci derecede sorumludur. Toptancı olmaya düşmeden çirkefe karışan "kötüler" arasında kategorik ayırım yapmak yanlıştır.
Toplumun yapması gereken yanlış yapanların hesap vermelerini sağlamaktır, HUKUKU tesis etmek için gereken neyse yapmaktır.
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish